TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NAZİ KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/32619)
Karar Tarihi: 2/11/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucu
Nazi KAYA
Vekili
Av. Cemal DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmin edilmesi için yapılan başvurunun ve akabinde açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Hakkâri'nin Çukurca ilçesi Uzundere beldesinde ikamet etmekte iken terör ve terörle mücadele kapsamında güvenlik güçleri tarafından köy halkının Van iline nakledildiğini, bu nedenle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 1/1/2005 tarihinde, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamına giren maddi zararlarının karşılanması talebiyle Hakkâri Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 21/5/2008 tarihli ve 2008/1-22264 sayılı kararında mal varlığına ulaşamama nedeniyle başvurucuya ev, ahır ve ağaçları için toplam 45.536,89 TL tazminat ödenmesine karar vermiş; başvurucu ile sulhname imzalanmış ve belirlenen tazminat miktarı 6/3/2009 tarihinde başvurucu vekilinin hesabına aktarılmıştır.
11. Başvurucu 1/8/2009 tarihinde, yerleşim yerini terk etmeye mecbur kalması nedeniyle uğradığı manevi zararlarının giderilmesi talebini içeren bir dilekçe ile İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük) başvuruda bulunmuştur.
12. Genel Müdürlük 20/8/2009 tarihli ve 6626 sayılı kararında 5233 sayılı Kanun’da manevi tazminat ödenmesi hakkında hüküm olmadığından veya bu konuda yargı kararı bulunmadığından işlem yapılmaksızın başvuru evrakının iadesine karar vermiştir.
13. Başvurucu, söz konusu ret işlemi aleyhine iptal davası ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açmıştır.
14. Van 1. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 30/9/2010 tarihli kararı ile davacının adli yardımdan yararlanma talebinin reddi üzerine harç ve posta ücretinin iki kez istenmesine rağmen süresi içinde tamamlanmaması nedeniyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire) 28/11/2013 tarihli ilamıyla, başvurucunun terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığı yolundaki iddiasının ve buna dayalı tazminat talebinin İdare Mahkemesince 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenip irdelenmesi gereken nitelikte bulunması ve ayrıca adli yardım talebinin kabulü için gerekli olan fakirlik şartını taşıdığı gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına ve dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
16. Mahkeme 23/11/2015 tarihli kararı ile bu defa davanın incelenmeksizin reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. Sosyal risk ilkesinin yasalaşmış hâli olan 5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle sadece maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla düzenlenmiş olup sosyal risk ilkesinin kapsamı 5233 sayılı Kanun ile daraltılarak maddi zararlara münhasır hâle getirilmiştir. Bu itibarla manevi zararlar bu Kanun kapsamında bulunmamaktadır.
ii. Dava konusu olayda başvurucunun güvenlik gerekçesiyle köyünden göç etmesinin/ettirilmesinin başvurucuya özel olarak yönelen bir eylem/işlem olmadığı, özünde sosyal risk ilkesi bulunan dava konusu uyuşmazlığa sebep olan hususun yoğunlaşan terör eylemlerinin varlığından kaynaklandığı açıktır.
iii. Başvurucunun yaşamını devam ettirdiği köyün güvenlik gerekçesiyle boşaltıldığı ve köyün boşaltılmaması hâlinde daha büyük zararların meydana gelmesinin kaçınılmaz olduğu dikkate alınmalıdır.
iv. Bu itibarla mezkûr nedenlerle başvurucunun ailesi ile birlikte terör olayları dolayısıyla göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü manevi zararının karşılanmasına hukuken imkân yoktur.
v. Öte yandan manevi tazminat talebiyle yapılan başvurunun reddi üzerine tesis edilen işlem de kesin ve yürütülmesi zorunlu idari bir işlem niteliğini haiz değildir.
17. Başvurucunun temyizi üzerine Dairenin 16/11/2017 tarihli ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek kararın onanmasına hükmedilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de Dairenin 17/5/2018 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar, başvurucular vekiline 13/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 7/9/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
20. İlgili mevzuat hükümleri için bkz. Murat Beydili [GK], B. No: 2019/14642, 17/6/2021, §§ 22-25).
2. Danıştay İçtihadı
21. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması gerekmektedir.”
3. Anayasa Mahkemesi Kararı
22. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan “maddi” sözcüğünün itiraz yoluyla iptal edilmesi amacıyla yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesi 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararında anılan iptal talebini reddetmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasa koyucu bu amaca uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
…
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
25. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
26. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır. Aksi takdirde bu sınırlama Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
27. AİHM mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan Sözleşme'nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının sınırlandırılması rejimi düzenlenmemiş olmasına rağmen bunun hiçbir surette mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılamayacağı anlamını taşımadığını, hakkın niteliği gereği mahkemeye erişim konusunda devletin birtakım sınırlama ve düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci devletlerin bu konuda bir takdir alanına sahip olduklarını kabul etmektedir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No: 38695/97, 15/2/2000, § 36; Sabri Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, § 56).
28. AİHM; Aydın İçyer/Türkiye ((k.k.), B. No: 18888/02, 12/1/2006, § 81) kararında 5233 sayılı Kanun'a dayalı manevi tazminat taleplerinde 5233 sayılı Kanun kapsamında yalnızca maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğunu ancak Kanun’un 12. maddesinin idari yargıda manevi zarar için tazminat talep etme imkânı sağladığını ifade etmektedir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 2/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
30. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, Hakkâri'nin Çukurca ilçesi Uzundere beldesinde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle can ve mal güvenliği bulunmadığından yerleşim yerinin devlet görevlilerince boşaltıldığını ve aradan geçen 23 yıllık süre zarfında köyüne dönme imkânını elde edemediğini belirterek bu gelişme nedeniyle manevi zararlarının tazmini için idare hukuku genel hükümleri çerçevesinde idareye yaptığı başvurunun ve akabinde açtığı davanın haksız olarak reddedilmesinden yakınmaktadır. Başvurucu; terk tarihinden itibaren geçen 23 yıllık süre zarfında sağlıksız ve zor koşullarda hayatını idame ettirdiğini, yine bu süre zarfında köyünün, askerî güvenlik bölgesi içinde bulunması nedeniyle mal ve mülkünden mahrum bırakıldığını ileri sürmektedir. Başvurucu sonuç olarak yaşanan bu olumsuz gelişmeler nedeniyle mülkiyet hakkı, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
C. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme yapılarak davasının reddi yönünde karar verildiğini, bu nedenle manevi zararları hakkında idare hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek mülkiyet ve yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı ile özel hayata saygı hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları bakımından temel sorun başvurucunun mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi iddiası olduğundan başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüş; başvurucunun diğer ihlal iddiaları yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu; manevi tazminat talebiyle 2577 sayılı Kanun’un genel hükümleri kapsamında yaptığı başvurunun hatalı değerlendirilerek 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat talep etme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle başvuru ve davasının reddedildiğini, bu nedenle manevi zararlarının tazminini isteme imkânından mahrum bırakıldığını belirtmiştir.
36. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
37. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi; usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın kişinin mahkemeye erişim hakkını, Anayasa ve Sözleşme’ye aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir (Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 33).
38. Somut olayda başvurucu tarafından idare hukuku genel hükümleri kapsamında talep edilen manevi tazminat talebinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki medeni hak ve yükümlülükler kavramına dâhil olup olmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
39. Sözleşme’nin 6. maddesine dair AİHM'in benimsediği dinamik yorum anlayışı medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili soyut bir tanımlama yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Medeni hak ve yükümlülük kavramı, ilke olarak özel hukuk davalarını Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması altına almaktadır. Fakat AİHM, geliştirdiği içtihatla, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yanında kamu hukuku özellikleri ağır basan devlet ile birey arasındaki uyuşmazlıkları da medeni hak ve yükümlülük kavramına dâhil etmekte ve bu uyuşmazlıkların 6. maddenin kapsamına girdiğini ortaya koymaktadır (İsmail Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 23).
40. Başvurucunun terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklandığını belirttiği zararlarının manevi tazminat ödenmesiyle giderilmesine ilişkin talebinin kamu hukuku özellikleri ağır basan devlet ve birey arasında bir uyuşmazlık niteliğinde bulunduğu açıktır. Bu niteliği ile uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülükler kapsamında olduğu tartışmasızdır.
41. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
42. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
43. AİHM mahkemeye etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Şener Berçin, B. No: 2013/5516, 22/1/2015, § 52).
44. Başvuru konusu olayda başvurucunun manevi tazminat talebine yönelik olarak mahkemeye erişim hakkı, idari yargı alanında uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı, tazminat talebi bulunan bir kimsenin bir mahkeme tarafından bu talebin yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır.
45. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun’un çıkarılış amacı “...terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi...” şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin madde gerekçesinde “Zararların sulhen karşılanması yöntemi ile mağdurların yargı yoluna gitmelerine gerek kalmaksızın kısa sürede zararlarının giderilmesi amaçlanmıştır.” ifadesine yer verilmiştir.
46. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, bu Kanun’un 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı ifade edilmiştir.
47. Somut başvuruda başvurucunun idare hukuku genel hükümleri kapsamında Genel Müdürlüğe yaptığı başvuruda 5233 sayılı Kanun’da manevi tazminat ödenmesi hakkında hüküm veya başvurucunun talebi konusunda yargı kararı bulunmadığından işlem yapılmaksızın başvuru evrakının iadesine karar verilmiştir. Başvurucunun idare hukuku genel hükümleri kapsamında Genel Müdürlük kararının iptali ile manevi tazminat talebiyle açtığı davada, manevi zararlarının karşılanması talebiyle genel hükümlere göre İçişleri Bakanlığına yaptığı başvurunun reddi üzerine başvurucunun dava açtığı kabul edilmekle birlikte (bkz. § 16) başvurucunun talebi 5233 sayılı Kanun kapsamında işletilmiş prosedür olarak değerlendirilerek sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında bir inceleme yapılmıştır. Başvurucunun idare hukuku genel hükümleri kapsamında yaptığı başvurunun ve açtığı davanın 5233 sayılı Kanun kapsamında öngörülen ve özel bir giderim usulü olan başvuru yolu şeklinde olduğu değerlendirilmiştir.
48. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Özkan Şen, § 58; Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39; İbrahim Can Kişi, § 33).
49. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesine göre temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Ayrıca bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (İbrahim Can Kişi, § 34; Neriman Polat, § 42). Sonuç itibarıyla mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
50. Manevi tazminat talebi ile 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan bir başvuruda benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararda; başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvuru ve akabinde açtığı davada manevi tazminat taleplerini mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden iddiaların tam olarak karşılanmadığı, 5233 sayılı Kanun’da manevi zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle talebin reddine karar verildiği anlaşıldığından başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 67-85). Başvuru konusu olayda da başvurucu, manevi tazminat talebinin karşılanmamasından şikâyet etmekle birlikte Abbas Emre kararından farklı olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında öngörülen prosedür ile manevi tazminat talebinde bulunmamış; idare hukuku genel hükümleri kapsamında başlattığı süreç ile manevi tazminat talebini dile getirmiştir. Bu bakımdan her iki başvuru farklılık arz etmektedir.
51. 5233 sayılı Kanun, maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas Emre, § 81).
52. Somut olayda, başvurucunun terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklanan maddi zararlarının tazmini için özel bir giderim usulü olarak 5233sayılı Kanun'da öngörülen yolu işlettiği, buna karşılık aynı nedenden kaynaklanan manevi zarara ilişkin taleplerini ise maddi talepten ayrıştırarak idareden genel hükümlere göre talep ettiği anlaşılmaktadır. Hal böyle iken idare, başvurucunun bu talebini maddi zararların giderilmesi için özel bir giderim usulü olarak getirilen 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirerek anılan Kanun'un manevi tazminat taleplerini içermediği gerekçesi ile reddetmiştir. İdarenin bu değerlendirmesinin hukuka uygunluğu Mahkeme tarafından irdelenmeden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Daire ise başvurucunun yapmış olduğu başvurunun niteliği ve başvuru yapılan idare hakkında herhangi bir değerlendirme yapmadan başvurucunun talebini 5233 sayılı Kanun kapsamında bir tazminat isteği olarak tanımladıktan sonra verilen kararın niteliğini esas alarak yalnızca davanın açılmamış sayılmasına yönelik bir temyiz incelemesi yapmıştır. Bu aşamadan sonra da yargılama bu minvalde gerçekleşmiş ve talebin esası incelenmeden dava reddedilmiştir. Uyuşmazlığın niteliğini tespit edip çözmekle görevli Mahkeme ortada açıkça 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona yapılan bir başvuru bulunmadığı halde açık ve anlaşılır nedenlerini ortaya koymadan başvuruyu bu kapsamda kabul etmiştir. Başvurucunun manevi zararının karşılanmasını talep ettiği idari merciin (Genel Müdürlük) niteliği nazara alındığında bilinçli olarak 5233 sayılı Kanunda getirilen ve yalnızca maddi zararların giderimini amaçlayan özel giderim yolunu tercih etmediği açıktır. Hâl böyle iken idare, başvurucunun talebini dar yorumlayarak 5233 sayılı Kanun hükümlerini esas alarak bir değerlendirme yapmış ve sonrasında yargı makamları da idarenin katı ve şekilci bu yorumunu düzeltme imkânı bulunmasına rağmen benzer bir bakış açısıyla davanın esasını incelemeden işlemin iptali isteğini hukuka uygun bulmuşlardır. Bu nedenlerle başvurucu yargı makamlarının idare ile benzer bir yorumu benimsemesi sonucunda mahkeme önüne taşıma imkânı elde etmişse de uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanması hakkından yoksun kalmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. Başvurucu, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
56. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İdare Mahkemesine (E.2015/154, K.2015/1766) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.