TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMDİYE ATAŞ BALKAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/32651)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucular
|
:
|
1.Hamdiye ATAŞ BALKAŞ
|
|
|
2. Muhammed Veysi BALKAŞ
|
|
|
3. Sema Amber BALKAŞ
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Ercan YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir tutuklunun öngörülebilir intiharının
önlenememesi sonucu yaşamını yitirmesi ve olayla ilgili ceza soruşturmasının
ayrımcılık saikiyle etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ve yaşam
hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 1/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Diyarbakır D Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) tutuklu iken 2/3/2016 tarihinde yaşamını yitiren
1978 doğumlu A.B.nin eşi ve çocuklarıdır.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
PKK silahlı terör örgütü üyeliği suçundan hakkında soruşturma başlatılan
başvurucuların yakını A.B., yürütülen bu soruşturma kapsamında Diyarbakır 5.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 14/6/2015 tarihli kararı ile tutuklanarak Ceza İnfaz
Kurumuna konulmuştur.
11. A.B. hakkında 15/6/2015 tarihinde alınan genel adli
muayene raporunda darp ve cebir izi bulunmadığı tespit edilmiştir. 9/8/2015,
10/8/2015, 9/9/2015 tarihlerinde de A.B.nin genel muayeneleri yapılarak
kendisine gerekli tedaviler uygulanmıştır.
12. A.B. 17/9/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda
psikiyatri doktoru ile görüşme yapmış, bu görüşme sonrasında A.B.ye uyum
bozukluğu ve depresif bozukluk teşhisi konmuş, tedaviye başlanarak bir ay
sonrasında kontrol önerilmiştir. 1/10/2015 ve 19/11/2015 tarihlerinde
psikiyatri doktoru tarafından yeniden muayene edilen A.B.nin tedavisi
düzenlenmiş, bir ay sonrasında yeniden kontrol önerilmiştir.
13. Yaptığı muayeneler sonucunda Ceza İnfaz Kurumu
psikiyatri doktoru, A.B.nin suisidal (intihar) düşüncelerinin
bulunduğunu belirterek psikiyatri polikliniğine sevkini uygun görmüş; buna
ilişkin hasta sevk kâğıdı düzenlemiştir.
14. 10/12/2015 tarihinde A.B., Ceza İnfaz Kurumu
idaresine bir dilekçe sunarak psikiyatri doktoru tarafından yapılacak kontrol
muayenesini yaptırmak istemediğini belirtmiş; bu nedenle tedavi
sonlandırılmıştır.
15. 13/2/2016 tarihinde saat 06.50 sıralarında Ceza İnfaz
Kurumu görevlileri tarafından yapılan genel kontrol sırasında A.B.nin kaldığı
çoklu koğuşun havalandırmasına açılan kapı koluna kaşkolunu bağlayarak
kendisini merdivenlerden aşağı bıraktığı ve asılı hâlde olduğu görülmüştür.
16. Ceza İnfaz Kurumu sağlık görevlileri A.B.ye ilk müdahale
yaparak 112 Acil Servise haber vermiştir. AB., ambulans beklenmeden Ceza İnfaz
Kurumu aracı ile hastaneye sevk edilmeye çalışıldığı sırada ambulansın Ceza
İnfaz Kurumuna ulaşması üzerine A.B.nin Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve
Araştırma Hastanesine sevki sağlanmıştır. Hastanede yoğun bakımda tedavi altına
alınan A.B. tüm müdahalelere rağmen 2/3/2016 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
17. A.B.nin yoğun bakım ünitesinde tedavisinin devam
ettiği süre içinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/2/2016 tarihli
kararı ile tahliyesine karar verilmiştir.
18. Nöbetçi Cumhuriyet savcısı olay yerine gelerek
çeşitli araştırmalar yapmıştır. Yapılan araştırmalar sonucu düzenlenen
13/2/2016 tarihli tutanakta A.B.nin havalandırma kapı koluna kaşkol bağlamak suretiyle
intihar girişiminde bulunduğu, havalandırma kapısının yerden yaklaşık 5-6 metre
yüksekte olduğu, tanık beyanlarına göre A.B.nin ayaklarının yerden 1-1,5 metre
yüksekte olduğu, kaşkolun kesilerek A.B.nin indirildiği ve görevliler
tarafından hastaneye kaldırıldığı, merdiven duvarında hafif sürtme izlerinin
bulunduğu, havalandırma kapısı ve merdiven boşluğunun fotoğraflarının çekildiği
belirtilmiştir.
19. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından düzenlenen
13/2/2016 tarihli tutanakta sabah 06.00 sıralarında koğuş kapılarının açılmaya
başlandığı, 06.50 sıralarında koridorda denetim için gezilirken D Blok
havalandırma bahçesine açılan kapı koluna kaşkol bağlayarak merdivenden kendini
aşağı bırakan bir tutuklunun intihara teşebbüs ettiğinin T.Ç. ve K.Ç. isimli
görevliler tarafından görülmesi üzerine durumdan haberdar olunduğu, kapının
açılarak koğuşa girilmesi üzerine kaşkolun aynı koğuşta kalan tutuklular
tarafından kesilerek A.B.nin indirildiğinin görüldüğü, derhâl 112 Acil Servise
haber verildiği, ambulans beklenmeden Ceza İnfaz Kurumuna ait araç ile
hastaneye götürülmek istenirken ambulans ile karşılaşılması üzerine A.B.nin
ambulansa alınarak hastaneye sevkinin gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
20. Başsavcılık 2/3/2016 tarihinde bilirkişi eşliğinde ölü
muayene ve otopsi işlemi gerçekleştirmiş ancak kesin ölüm sebebinin tespiti
amacıyla klasik otopsi işlemi yapılması görüşünün bilirkişilerce bildirilmesi
üzerine klasik otopsi yapılmasına ve alınan örneklerde histopatalojik inceleme
yapılmasına karar vermiştir. Bu karar uyarınca İstanbul Adli Tıp Kurumu 1.
İhtisas Kurulundan alınan 7/3/2018 tarihli raporda A.B.nin mekanik asfiksi ve
gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü kanaatine varılmıştır.
21. Başsavcılık 23/2/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundan
görevliler hakkında yapılan disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerin
gönderilmesini istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu cevap yazısında; görevliler S.Y.,
T.Ç., K.Ç., A.Ç., ve Z.A. hakkında başlatılan idari soruşturma neticesinde Ceza
İnfaz Kurumu Disiplin Amirliğinin 22/3/2016 ve 25/3/2016 tarihli kararları ile
başvuru konusu olayın meydana gelmesinde hiçbir kusur veya ihmal olmadığı
gerekçesiyle disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair karar
verildiğini bildirmiştir.
22. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumu
Başmemuru S.Y.nin beyanına başvurmuştur. S.Y.nin tanık sıfatıyla alınan beyanı
şöyledir:
"Ben D Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz kurumunda görev yaparım. 12/2/2016 tarihinde saat 17:00 den
13/02/2016 tarihi saat 8:00 e kadar ki vardiyada K., L., H. İsimli koğuşlardan
sorumlu başmemur idim. 13/2/2016 tarihinde saat 6:50 sıralarında H blokta
bulunduğum esnada telefonla bana D blokta ası suretiyle intihara teşebbüs eden
bir tutuklu bulunduğunun bildirilmesi üzerine ben hemen C bloğa gittim. D5 nolu
kısmın havalandırmasına girdik. Havalandırmaya girdiğimizde intihar girişiminde
bulunan şahıs diğer kısım arkadaşlarının kucağındaydı. Kısım arkadaşları şahsı
intihar ettikleri kaşkoldan almışlar ve kucaklarında tutmaktaydılar. Biz
intihar girişiminde bulunan [A.B.yi] hemen mahkum kabul kısmına
getirdik. Ben hemen turnikenin dışına çıkarak jandarma ve cezaevi şoförüne
haber verdim. Bu sırada infaz kurumu müdürleri de gelmekteydiler. 112 ye haber
verilmişti. Biz ambulansı gelmesini beklemeden kurum aracı ile şahsı hemen
hastaneye götürmek istedik. Bu amaçla şahsı kurum aracına bindirdik. Yaklaşık
50 metre gittikten sonra ambulans geldi. Şahıs ambulansa bindirilerek hastaneye
gönderildi. Benim bildiğim kadarıyla şahsın intihar ettiğini gören memurlar
[T.Ç.] ve [K.Ç.] dir. Ben intihar olayının nasıl gerçekleştiğini
görmedim. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir.''
23. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz
Kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan T.Ç.nin tanık sıfatıyla
ifadesine başvurmuştur. Tanık T.Ç.nin 13/2/2016 tarihli ifadesi şöyledir:
"Ben Diyarbakır D Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda infaz koruma memuru olarak görev
yaparım. 12/2/2016 tarihinde saat 17:00 den 13/02/2016 tarihi saat 8:00 e kadar
ki vardiyada iç kontrol kısmında nöbetçi idim. 13/2/2016 tarihinde saat 6:50
sıralarında iç kontrol kısmında görevli [K.Ç.] ile C-D blok koridorunda denetim içi gezerken D blok
havalandırmasını gören pencereden bir mahkumun kendini D blok havalandırma
kapısının koluna astığını gördüm. Hemen C-D blok başmemurluk odasına koşarak
görevli koğuş nöbetçisi [Z.A.ya] durumu anlattım. [Z.A.] anahtarları
alarak beraber D blok havalandırma kapısına geldik. Kapı açıldıktan sonra
[Z.A.], ben ve başmemur [S.Y.], [K.Ç.] ile [R.T.] içeri
girdiğimizde intihara teşebbüs eden tutuklu arkadaşlarının kucağında idi. Kısım
arkadaşları şahsı intihar ettiği kaşkoldan almışlar ve kucaklarında
tutmaktaydılar. Hemen tutukluyu alarak mahkum kabul kısmına getirdik. Ondan
sonraki işlemleri diğer arkadaşlar yerine getirdi. Benim olaya ilişkin görgüm
ve bilgim bundan ibarettir."
24. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz
Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan K.Ç.nin tanık sıfatıyla
ifadesine başvurmuştur. Tanık K.Ç.nin 13/2/2016 tarihli ifadesi şöyledir:
"Ben Diyarbakır D Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev
yaparım. 12/2/2016 tarihinde saat 17:00 den 13/02/2016 tarihi saat 8:00 e kadar
ki vardiyada iç kontrol kısmında nöbetçi idim. 13/2/2016 tarihinde saat 6:50
sıralarında iç kontrol kısmında görevli [T.Ç.] ile C-D blok koridorunda denetim içi gezerken [T.Ç.],
C5 te sanki biri kendini asmış gibi dedi. Biz oradaki görevlilere bilgi verdim.
Ambulansa ve kurum personellerine haber verdik. Bu sırada kurum görevlileri
şahsı iç kontrol noktasına doğru getiriyorlardı. Daha sonraki işlemleri diğer
arkadaşlar yerine getirdi. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan
ibarettir."
25. Cumhuriyet savcısı, olay tarihinde A.B. ile aynı
koğuşta kalmakta olan F.Ç.nin tanık sıfatıyla ifadesine başvurmuştur. Tanık
F.Ç.nin 13/2/2016 tarihli ifadesi şöyledir:
"Ben Diyarbakır D Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda D5 kısmında tutuklu olarak kalmaktayım.
Ben olay günü sabah 6:55 sıralarında uyandım. Banyo yapmak üzere havlumu aldım.
Öbür odada şampuan ve sabun almak üzere gittiğimde [A.B.] isimli
arkadaşın yatağında olmadığını gördüm. Havalandırma kapısından çıktığımda
kapının üzerinden geçecek şekilde atılmış kapı koluna dolanmış vaziyette
kaşkolu gördüm. Kaşkolun ucuna baktığımda [A.B.] kendini asılı vaziyette
duruyordu. Hemen bağırarak diğer arkadaşlara haber verdim. Bir kısım arkadaşlar
aşağıya indiler. Ben meyve bıçağını alarak kaşkolu kestim. Aşağıdaki arkadaşlar
da yere düşmemesi için [A.yı] tutuyordu. [A.nın] asılı vaziyette
iken ayakları yere değmiyordu. Ayakları yerden yaklaşık 1-1,5 metre yükseklikteydi.
İpi kestikten sonra [A.yı] kucağımıza aldık. Kapıya vurduk bu sırada
infaz ve koruma memurları kapıyı açtılar. [A.yı] alarak hastaneye
götürdüler. [A] daha önce başka bir kısımda iken hemşirenin elinde
bulunan enjektörü boynuna batırarak intihar etmek istemiş ben o olayın
ayrıntısını bilmiyorum. Aynı koğuşta kaldığımız süre boyunca [A.nın]
intihar etmek istediğini veya intihar edeceğine yönelik kendisinden herhangi
bir şey duymadım. Şüphelendiğimiz herhangi bir hareketi şu ana kadar olmadı.
Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir."
26. Cumhuriyet savcısı, olay tarihinde A.B. ile aynı
koğuşta kalmakta olan A.A.nın tanık sıfatıyla ifadesine başvurmuştur. Tanık
A.A.nın 13/2/2016 tarihli ifadesi şöyledir:
"Ben
Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda D5 kısmında hükümlü
olarak kalmaktayım. 13/2/2016 tarihinde hatırlayamadığım sabah saatlerinde [F.Ç.nin] bağırma sesiyle uyandım.
[F.Ç.] havalandırmada idi. Bizlerde havalandırmaya indik. Baktığımızda kısım
arkadaşımız olan [A.B.nin] havalandırma kapısına bağladığı kaşkol ile
merdiven boşluğunda kendisini asmış idi. Biz [A.yı] tuttuk. [F.Ç.]
de meyve bıçağı ile yukarıda kaşkolu kesti. [A.yı] indirdik. Nabzının
olup olmadığını anlayamadık Elinin duruş şeklinden yaşadığını anladık. Hemen
cama vurarak memurlara haber verdik. Yaklaşık beş dakika içinde kapı açıldı ve
memurlar [A.yı] alarak hastaneye götürdüler. Ben [A.B.nin] bizzat
kendisinin anlattığından daha önce intihara kalkıştığını öğrendim. O olayın
nasıl olduğunu nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum. Kendisinin intihar edeceğine
yönelik herhangi bir söylemi veya bizim dikkatimizi çeken herhangi bir hareketi
olmadı. Ancak daha önceki olay sebebiyle biz kısım olarak [A.ya] dikkat
etmeye çalışıyorduk. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan
ibarettir."
27. Cumhuriyet savcısı aynı tarihte Ceza İnfaz Kurumu
görevlileri A.Ç. ve Z.A.nın da beyanlarını almış, tanıklar benzer beyanlarda
bulunmuştur.
28. Başvurucular vekili 10/11/2016 tarihli dilekçeyle
Başsavcılıktan A.B.nin daha önceden de intihara teşebbüs ettiğine dair bilgi ve
belgelerin Ceza İnfaz Kurumundan teminini istemiştir. Başvurucular vekili
28/6/2017 tarihli dilekçeyle de ölüm olayının olduğu gün ve saatte olay yerinde
bulunan kamera kayıtlarının, A.B.nin daha önce hangi koğuşlarda kimlerle
kaldığına dair bilgilerin Ceza İnfaz Kurumundan istenerek A.B.nin birlikte
kaldığı tutuklu ve hükümlülerin beyanlarının alınmasını, A.B.nin hastaneye
sevkini uygun gören Ceza İnfaz Kurumu doktorunun beyanının alınmasını talep
etmiştir.
29. Başsavcılık 27/11/2017 tarihinde Hastaneden tedaviye
ilişkin tüm bilgi ve belgelerin, Ceza İnfaz Kurumundan ise psikososyal servisi
tarafından ölen hakkında tanzim edilen tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesini
istemiş; gönderilen bilgi ve belgeleri soruşturma dosyasına eklemiştir.
Başsavcılık ayrıca Ceza İnfaz Kurumundan olay tarihine ait kamera kayıtlarının
gönderilmesini istemiş; Ceza İnfaz Kurumu A.B.nin kaldığı bloğun iç alanını
gösteren kamera kayıtlarının kameranın arızası nedeniyle gönderilemediğini,
diğer kamera kayıtlarının temin edilerek gönderildiğini belirtmiştir.
30. Ceza İnfaz Kurumunca A.B.ye psikososyal servisi
tarafından herhangi bir tedavi işlemi uygulanmadığı, Kuruma kabulü sırasında
A.B. hakkında tanzim edilen genel risk ve ihtiyaç raporu ile psikososyal uzman
görüş raporlarında kendisine ve başkalarına zarar verme riskinin düşük
olduğunun, ruhsal sorununun yaşamını etkileme ve kendisini kötü hissetme
düzeylerinin de düşük olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
31. Başsavcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği
verileri dikkate alarak Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında ihmal suretiyle
görevi kötüye kullanma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
2/5/2018 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar şöyledir:
"...Otopsi tutanağı, olay tutanağı,
Adli Tıp Kurumu 1. Adli İhtisas Kurulunun 07/03/2018 tarih ve 1146 sayılı
raporu, Diyarbakır D tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü
Disiplin Amirliğinin 2016/15 ve 2016/16 karar sayılı disiplin cezası
verilmesine yer olmadığına dair karar ve ekleri, olayın oluş şekli ile dosyada
bulunan tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; müteveffanın
13/02/2016 tarihinde tutuklu olarak kalmakta olduğu Diyarbakır D tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunun D blok havalandırma bahçesine açılan kapı koluna kaşkolunu
bağlayıp kendisini merdiven boşluğuna bırakarak intihar girişiminde
bulunmasının infaz koruma görevlilerince fark edilmesi üzerine duruma
gecikmeksizin müdahale edilerek Ceza infaz kurumundan 112 aracılığıyla
hastaneye sevkinin yapıldığı, tedavisine müteakip 02/03/2016 tarihinde
hastanede vefat ettiği, ölümün asıya bağlı mekanik asfiksi ve gelişen
komplikasyonlar sonucunda meydana geldiği, bu bağlamda meydana gelen ölüm
olayında infaz koruma memuru şüphelilerin ihmallerinin bulunmadığı, dolayısıyla
üzerlerine atılı bulunan suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmış olmakla kamu adına kovuşturma yapılmasına
yer olmadığına..."
32. Başvurucular, ölenin 10/12/2015 tarihli hastaneye
sevk kâğıdında ölüm düşüncesi, uyum ve depresif bozukluk olduğunun belirtildiği
hâlde özel koruma tedbiri alınmadığını, A.B.nin daha önce de bir kez intihara
teşebbüs ettiğinin tanık beyanları ile belirtildiğini, bu konuda tecrübeli
olması beklenen ceza ve infaz koruma memurlarının ihmallerinin bulunduğunu belirterek
kovuşturmasızlık kararına itirazda bulunmuşlardır.
33. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 31/7/2018 tarihinde
itirazın reddine karar vermiştir.
34. Bu karar 2/10/2018 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucular 1/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz. Serfinaz Öztürk, 2014/18274,
21/9/2017; Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No:2013/3782, 21/4/2016; Mehmet
Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
37. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
38. Başvurucular adli yardım talebinde bulunmuşlardır.
Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013)
kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde
güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan
başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin
kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık görüşü
39. Başvurucular, yakınları A.B.nin daha önce de intihara
teşebbüs etmiş olduğunu, Ceza İnfaz Kurumu doktoru tarafından yapılan muayenesi
sonucu uykusuzluk, güçsüzlük, halsizlik çektiğinin, intihar düşüncelerinin
olduğunun tespit edildiğini, revire çıkmak istemediğini, ilaçlarını kullanmak
istemediğini, doktorun A.B. ye depresif bozukluk ve uyum bozukluğu teşhisini
koyduğunu, tüm bu bilgiler dikkate alınarak Ceza İnfaz Kurumu idaresince A.B.
ye özel ihtimam gösterilmesi gerektiği halde olumsuz sonuçların doğmaması için
gerekli koruyucu tedbirlerin alınmadığını yaşam hakkının ihlal edildiğini,
eksik delillere dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini,
A.B.nin hastaneye kaç kere sevk edildiğinin, ne tür tedaviler uygulandığının
araştırılmadığını, kendilerinin ve diğer aile bireylerinin beyanlarının
alınmadığını belirterek yaşam hakkının, adil yargılanma hakkının, sorumluların
cezasız bırakılarak etkili başvuru hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
40. Bakanlık görüşünde başvurucular yakınının, Ceza İnfaz
Kurumunda barındırıldığı süre içerisinde yazılı veya sözlü olarak baskı ve
şiddet gördüğüne dair beyanının olmadığı gibi psikolojik sorunları olduğuna,
kendisine tedavi sunulmadığına dair herhangi bir şikâyetinin de bulunmadığını,
psikiyatri muayene randevusu olmasına rağmen kendi isteğiyle muayeneye gitmek
istemediğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucular yakını hakkında
psiko-sosyal servis birimi ve Ceza İnfaz Kurumu aile hekimliği tarafından
gerekli işlemlerin eksiksiz şekilde yerine getirildiğini, aile hekimince
muayene ve hastane sevk işlemlerinin yapıldığını, reçete edilen tüm ilaç ve
takviyelerin temin edilerek başvurucular yakınına verildiğini, başvurucular
yakınının sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından önleyici
tedbirlerin de alındığını bildirmiştir. Ayrıca Bakanlık Başsavcılığın yaşanan
ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin
belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesi adına resen
harekete geçtiğini, ölüm olayını aydınlatabilecek bütün delilleri topladığını, etkili
bir soruşturma yürüttüğünü değerlendirmiştir.
41. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
bireysel başvuru formunda belirtmiş oldukları iddiaları tekrarlamışlardır.
2. Değerlendirme
42. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”
43. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların kötü muamele yasağının, adil yargılanma ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özünün yaşam hakkına
ilişkin olması nedeniyle anılan şikâyetleri yaşam hakkı kapsamında
incelenmiştir.
45. Başvuru formunda A.B.nin öldürülme ihtimalinden söz
edilmemiş ve A.B.nin kendi eylemine karşı korunmadığı ileri sürülmüştür. Bu
nedenle yaşam hakkının maddi boyutu, yalnızca A.B.nin yaşamının kendi eylemine
karşı korunmadığı iddiası kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
46. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka
yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda ölen A.B. başvurucuların eşi ve
babalarıdır. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Yaşamı
Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel
İlkeler
48. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez
haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri
bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan
hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı
sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin
yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
49. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin
pozitif yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında
Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda
ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak
için gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup
cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi
yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının
tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 52).
50. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin
kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla
gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve
diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz kurumlarında
gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya
çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir
kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip
bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir
durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde
ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp
yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 72).
Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar
değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate
alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde
yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; Sadık Koçak
ve diğerleri, § 74).
51. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının
infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum
kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının
doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte, dolayısıyla
kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski
artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu
yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza
infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip
edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda
eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde
kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek
kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi
eşyalara el konması suretiyle bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).
52. Bu bağlamda bir tutuklunun veya hükümlünün kendine
zarar verme ihtimalini kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde
en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir
hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve
bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir
somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, §
74).
53. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı
tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari
bir çerçeve oluşturması gerekmektedir. Aynı yükümlülük ceza infaz kurumlarında
bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu
kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim
işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak
düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve
Müslim Özer, §§ 74-89; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§
25-36).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Somut olayda yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin A.B.nin kendini öldürme
riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya
konması, riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde
ise A.B.nin hayatının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından gerekli
önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.
55. Ceza İnfaz Kurumu psikiyatri doktorunun A.B.yi
17/9/2015, 1/10/2015 ve 19/11/2015 tarihlerinde muayene ettiği, A.B. ye uyum
bozukluğu ve depresif bozukluk teşhisi konularak tedavisine başlandığı,
yapılan muayeneler sonucunda Ceza İnfaz Kurumu psikiyatri doktoru tarafından
A.B.nin suisidal (intihar) düşüncelerinin bulunduğu belirtilerek
psikiyatri polikliniğine sevkinin uygun görüldüğü buna ilişkin hasta sevk
kağıdı düzenlendiği yukarıda belirtilmişti (bkz. §§ 12, 13). Ancak tüm bunlara
rağmen bireysel başvuru formu ve ekindeki belgeler ile UYAP aracılığıyla
erişilen bilgi ve belgelerden A.B.nin herhangi bir hastanenin psikiyatri
polikliniğine sevkinin yapıldığına ilişkin bilgi ve belgeye rastlanamadığı gibi
A.B.nin 10/12/2015 tarihinde psikiyatri doktoru ile görüşme yapmak istemediğini
belirtmesi üzerine de Ceza İnfaz Kurumu psikiyatri doktoru tarafından
psikiyatrik tedavinin sonlandırıldığı anlaşılmıştır.
56. Ceza infaz kurumunda bir kişinin sağlığı ve güvenliği
açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o
kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde
sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kişinin tercihlerine göre
yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 84).
57. Ceza İnfaz Kurumu psikiyatri doktorunun A.B.nin suisidal
düşüncelerinin bulunduğunu, psikiyatri polikliniğine sevkinin uygun olduğunu
çeşitli tarihlerde düzenlediği sevk kağıtlarında belirtilmesi ve A.B.ye uyum
bozukluğu ve depresif bozukluk teşhisi koyması karşısında yetkililerin A.B.nin
kendini öldürme riski olduğunu bilmedikleri söylenemez. Daha önce de bir kere
intihara teşebbüs ettiğinin koğuş arkadaşlarınca ifade edildiği dikkate
alındığında A.B.nin kendisine zarar vermemesi için yetkililerin önleyici
tedbirler alması gerektiği ortadadır.
58. Bu durumda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin A.B.nin
sağlık durumunu takip ederek kontrol altında tutmaya çalışmaları ve bir
hastanenin psikiyatri polikliniğine sevkini uygun görüldüğü şekilde
gecikmeksizin sağlamaları, A.B.yi kendi iradesine bırakmadan kendisine zarar
vermesini önlemek amacıyla koğuş ve havalandırma bölümünün belirli aralıklarla
infaz ve koruma memurlarınca kontrol edilmesi, A.B.nin tutum ve davranışlarının
takip edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
59. Dolayısıyla kendisine zarar verme ihtimalini en aza
indirecek tedbirlerin alınması gerektiği halde A.B.nin yaşamının korunması için
gerekli olan tüm makul tedbirlerin alınmadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle A.B.nin yaşamının kendi
eylemine karşı korunmaması sebebiyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Etkili
Soruşturma Yapma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel
İlkeler
61. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin
belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne
aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).
62. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak
hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma
sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca meşru menfaatlerini korumak
için ölen kişinin yakınlarının her olayda bu sürece gerekli olduğu ölçüde
katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
63. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi
gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler
bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri
olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması, hukuka
aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü
verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No:
2013/6359, 10/12/2014, § 96).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
64. Başvurucular, A.B.nin hastaneye kaç kere sevk
edildiğinin, A.B.ye ne tür tedaviler uygulandığının Başsavcılık tarafından
araştırılmadığını, beyanlarının alınmadığını yakınlarının ölüm olayı hakkında
etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüşlerdir.
65. Somut olayda Başsavcılık ölüm sebebinin ası yolu ile
intihar olduğunu, şüphelilerin ihmallerinin bulunmadığını belirterek intiharın
öngörülebilir olup olmadığı ile tedbir alınıp alınmadığı hususlarında hiçbir
araştırma, değerlendirme, gerekçelendirme yapmadan kovuşturmaya yer olmadığına
karar vermiştir.
66. Başvuru konusu olayda A.B.nin intihar olayı
sonrasında yapılan işlemlerin ayrıntılarına yukarıda (bkz. §§ 17-29)
değinilmiştir.
67. Başsavcılıkça Ceza İnfaz Kurumu idarecilerinin bu ve
benzeri nitelikte ağır sonuçlar doğurabilecek olaylara karşı ilgili personele
eğitim verip vermediği, personelin görev ve talimatları tam olarak yerine
getirebilmesi için ilgili mevzuatı ve sonuçlarını personele tebliğ edip
etmediği hususlarının araştırılmadığı, A.B. ile görüşen sağlık görevlilerinin
beyanlarının alınmadığı, ölüm olayındaki etki ve kusur durumlarının
tartışılmadığı, A.B.nin hastane psikiyatri polikliniğine sevkinin uygun
olduğunun çeşitli tarihlerde yapılan muayeneler sonrasında açıkça belirtilerek
bu konuda sevk kâğıdı düzenlendiği hâlde sevk işleminin gerçekleştirilmemesinin
sebebinin araştırılmadığı anlaşılmıştır.
68. Dolayısıyla Başsavcılık tarafından yürütülen
soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, etkili bir
soruşturma yapılmadığı kanaatine varılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkı
ile Bağlantılı Olarak Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
70. Başvurucular yakınlarının Kürt kökenli olması
nedeniyle ölüm olayında ihmali olan sorumluların cezasız bırakıldığını
belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ayrımcılık
yasağı boyutuyla ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
71. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar
başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
72. Anayasa'nın 10. ve Sözleşme'nin 14. maddelerinde
düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarının soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması
gerektiğini ifade etmek gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
73. Başvurucular ayrımcılık yapılmasının sorumluların
sorumluluğunun tespit edilmemesinde etkili olduğunu ileri sürerek eşitlik
ilkesinin ayrımcılık boyutuyla ihlal edildiğini yaşam hakkıyla bağlantılı
olarak iddia etmişlerdir.
74. Somut olayda başvurucuların yakınlarının Kürt kökenli
oluşu nedeniyle ölüm olayında ihmali bulunduğu iddia edilen şüpheli Ceza İnfaz
Kurumu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğine
ilişkin başvurucular tarafından herhangi bir delil sunulmadığı, ayrımcılık
iddiasıyla ilgili olarak somut bir açıklamada bulunulmadığı görülmüştür.
75. Dolayısıyla ayrımcılık yasağıyla bağlantılı olarak
yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin soyut iddianın temellendirilemediği
sonucuna ulaşılmıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
78. Başvurucular yaşam hakkının ihlalinin tespitine ve
50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının
yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı
anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No:
2016/12506, 7/11/2019).
80. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise
öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
81. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama
kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı
durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan
farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet
Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet Başsavcılığının yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
82. İncelenen başvuruda başvuruya konu Başsavcılık
soruşturmasında ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, yürütülen
soruşturmanın teoride olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı
gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşamı koruma yükümlülüğünün ve
yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Buna göre
ihlalin soruşturma makamlarının ve idarenin eylemlerinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
83. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
84. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden soruşturma yapılması suretiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net
50.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
85. 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/4600) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvuruculara net 50.000 TL manevi tazminatın
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.