TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİKRİYE AKSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/32666)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2020
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Fikriye AKSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Nevzat SARIİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve delillerin takdirinde hata
yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu
alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, zorunlu göç nedeniyle 1989 yılında
Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiştir.
9. Zorunlu göçe tabi olan soydaşların iskân edilmelerine
destek olmak amacıyla inşa edilecek konutlardan edinmek için sözleşme imzalayan
başvurucu, peşinat olarak toplamda 10.000 TL ödeme yapmıştır.
10. Başvurucu, ödemiş olduğu peşinatın daire maliyetinden
mahsup edilmemesi nedeniyle 24/5/2010 tarihinde Ankara 6. Tüketici Mahkemesi
(Mahkeme) nezdinde alacak davası açmıştır.
11. Mahkeme ilk etapta davayı kabul etmiş ise de Yargıtay
13. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyarak 26/12/2012 tarihli kararı ile davayı
reddetmiştir. Gerekçede öncelikle bilirkişi raporları uyarınca evlerin maliyet
bedelinin 86.175,56 TL olduğu ifade edilmiş ve 73.356,75 TL borçlanma
sözleşmesi ile ev satın alan başvurucunun maliyetinin altında bir tutar
karşılığında ev sahibi yapıldığının altı çizilmiştir. Bu maddi olgulara göre
peşinatın güncel hâlinin talep edilmesinin taraflar arasındaki menfaat
dengesine ve hakkaniyet ilkesine uygun düşmediği ifade edilerek ret gerekçesi
oluşturulmuştur.
12. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 16/1/2018 tarihinde ret
hükmünü onamış ve25/9/2018 tarihinde de karar düzeltme istemini reddetmiştir.
13. Başvurucu, nihai kararı 15/10/2018 tarihinde tebellüğ
ettikten sonra 12/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. İlgili hukuk için İlgili hukuk için bkz. Güner
Yıldırım ve Arif Aydoğmuş, B. No: 2014/20030, 17/11/2016, §§ 18-23.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebindebulunmuştur.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
18. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
19. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
20. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 8 yıl gibi bir sürede
sonuçlandığı anlaşılan davaya ilişkin yargılama sürecinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, kanun yolu aşamasında Yargıtay tarafından
hiçbir gerekçe gösterilmeden onama kararı verildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
24. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma ve hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia başvurucu tarafından soyut bir
şekilde ileri sürülmüş, yargı sürecinde ileri sürülen hangi iddianın mahkemece
karşılanmadığı konusunda Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da belge
sunulmamıştır. Dolayısıyla söz konusu iddiaların temellendirilmemiş şikâyet
kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal
İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu;bilirkişi raporlarının mahsup işleminin
yapılmadığını açıkça ortaya koyduğunu, eldeki delillere rağmen davanın
reddedildiğini, oysa ilk derece mahkemelerince aynı durumda bulunan kişiler
lehine verilen kararların daha önceden Yargıtay tarafından onandığını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca kendileriyle aynı durumda olan kişilerle ilgili
bozma kararı verildiği hâlde kendi dosyalarında Yargıtayın farklı bir
değerlendirme yaptığını, çelişkili kararların hak kaybına yol açtığını
belirterek eşitlik ilkesi, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve
sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
28. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikte bir başvuruda (Erol
Kızılırmak ve Zeynep Kızılırmak [GK], B. No: 2016/10183, 11/7/2019) söz
konusu iddiaları incelemiş ve şikâyetin açıkça dayanaktan yoksunluk
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kararda, meseleyle
ilgili olarak Yargıtayın ispat usulü konusunda benimsediği yaklaşımı
değiştirmiş olmasının tek başına adil yargılanma hakkını ihlal eden bir unsur
olarak görülemeyeceği; Yargıtayın bu görüş değişikliğini iyi bir gerekçeyle
ortaya koyarak sonraki süreçte uyuşmazlıklara istikrarlı bir biçimde
uyguladığı, görüş değişikliğinin gerekçesinin makul bir biçimde ortaya
konulduğu; maliyet bedelinin altındaki borçlanmanın peşinatın mahsup edildiğine
karine teşkil edeceği yorumuna devletin resmî yazışmaları da dikkate alınarak
ulaşılması nedeniyle değerlendirmenin temelsiz ve keyfî olmadığı ifade
edilmek suretiyle ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
belirtilmiştir (Erol Kızılırmak ve Zeynep Kızılırmak, §§ 46-58).
29. Somut başvuruda da anılan karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucu tarafından ileri
sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesine ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan hususun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi
tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
33. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
34. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında istemle bağlı kalınarak 5.000TL manevi tazminatın
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
35. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Talepte bulunan başvurucunun bu konuda
herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
36. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir..
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 6. Tüketici
Mahkemesine (E.2012/312, K.2012/2129) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.