TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELÇUK KAYMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/33873)
|
|
Karar Tarihi: 20/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Selçuk KAYMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Şenay GEÇKİL GÜNAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, sadece işyeri sahibi olunması esas alınarak
gece vakti içki satışı eyleminden ötürü idari para cezası verilmesi nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1983 doğumlu olup İzmir'in Karabağlar
ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Başvurucu, İzmir'de içki satışının da yapıldığı bir
büfe işletmektedir.
11. Karabağlar İlçe Emniyet Müdürlüğü kolluk
görevlilerince 1/5/2017 tarihi saat 23.49 civarında Ü.K. adlı kişinin
başvurucunun işlettiği büfeden bira satın aldığı tespit edilmiş, bunun üzerine
tutanak düzenlenmiştir. Ertesi gün saat 00.15'te düzenlendiği belirtilen söz
konusu tutanak polis memurları, Ü.K. ve büfede çalışan C.K. tarafından
imzalanmıştır.
12. İlçe Emniyet Müdürlüğü bu tutanağı Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük)
göndermiştir. Başvurucunun savunması alındıktan sonra Genel Müdürlük 19/4/2018
tarihinde başvurucunun saat 22.00'den sonra içki satışı yaptığı gerekçesiyle
-alt sınırdan olmak üzere- 36.768 TL tutarında idari para cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
13. Başvurucu bu idari para cezası kararına karşı
29/5/2018 tarihinde İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) nezdinde itirazda
bulunmuştur. Başvurucu savunmasındaki hususları tekrar ederek olayda ilgili
kişinin sadece çerez aldığını, bu kişiye içki satışı yapılmadığını ve bir an
için yapıldığı kabul edilse bile kendisinin başkasının fiilinden sorumlu
tutulamayacağını ileri sürmüştür.
14. Hâkimlik 30/8/2018 tarihinde itirazı reddetmiştir.
Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğince
söz konusu kararda bir isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle 1/10/2018 tarihinde
reddedilmiştir.
15. Ret gerekçesinde, başvurucunun söz konusu işyerinin
sahibi olduğu belirtilmiş ve itiraz dilekçesinde içki satışının yapıldığına
ilişkin açık bir inkâr olmadığına vurgu yapılmıştır. İtirazın konusunun içki
satışının başvurucunun işyerinde bulunmadığı bir zaman diliminde çalışanı
tarafından yapıldığı, dolayısıyla bir yaptırım uygulanacaksa fiilen satışı
yapan aleyhine uygulanması gerektiğine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Ret
gerekçesinin diğer kısmı aşağıdaki şekildedir:
"Somut olayda satışı yapan [C.K.] şahıs satış olgusunu inkar
etmeyip, bu doğrultuda düzenlenen polis tutanağının altını imzalamıştır. İsmi
geçen şahsın muterizin çalışanı olduğu noktasında herhangi bir çekince yoktur.
Bu durum dosya kapsamı ile sabittir. İtiraz edenin işyerinde çalıştırdığı
işçisinin işletmenin faaliyet alanı içinde kalan iş ve işlemlerinden dolayı
hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. Somut olayda da alkollü içki satışının
muterize ait işyerinin faaliyeti kapsamında olduğu açıktır. Ayrıca itiraza konu
işlem idari işlem niteliğinde olmakla, bu işlemin cezaların şahsiliği ilkesinin
uygulama alanı içerisinde değerlendirilmesi hususu da ayrı bir tartışma
konusudur. Dolayısıyla itiraz edenin cezaların şahsiliği ilkesinden hareketle
sorumlu tutulamayacağı yönündeki savunmasının kabulü hukuken mümkün değildir.
Bu durumun aksinin kabulü halinde, somut
olayda olduğu gibi ruhsat sahibi işletmeci, yasak olan satışı
çalışanına/yakınına yaptıracak ve bu eylem 4250 sayılı kanuna aykırılık teşkil
etse bile hiçbir şekilde cezalandırılamayacaktır. (...) 2018/3419 D. İş sayılı
kararında açıklanan gerekçeye dayanılan delillere ve hukuksal sebeplere nazaran
yerinde bulunmayan itirazın reddine karar verilmesi gerekmiştir."
16. Nihai karar başvurucuya 12/10/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 9/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu
İçkiler İnhisarı Kanunu’nun 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 2.
maddesi ile yeniden düzenlenen 6. maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü cümlesi
şöyledir:
“Alkollü içkiler, 22:00 ila 06:00
saatleri arasında perakende olarak satılamaz.”
19. 4250 sayılı Kanun’un 6487 sayılı Kanun'un 3. maddesi
ile yeniden düzenlenen 7. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi şöyledir:
“Bu Kanunun 6 ncı maddesinin;
...
e) Beşinci fıkrasındaki yasaklara aykırı
hareket edenlere, 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin
beşinci fıkrasının (k) bendinde öngörülen,
idari para cezası verilir.”
20. 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün
Mamülleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’un 8. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“...
Tütün, tütün mamulleri, etil alkol,
metanol ve alkollü içkiler piyasasında Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığından gerekli
izinleri alarak veya almadan mal veya hizmet üreten, işleyen, ihraç veya ithal
eden, pazarlayan, alan veya satan gerçek ve tüzel kişilere aşağıda yazılı idarî
yaptırımlar uygulanır:
...
k) Tütün mamulleri veya alkollü
içkilerin tüketicilere satışını; internet, televizyon, faks ve telefon gibi
elektronik ticaret araçları ya da posta ile sipariş yöntemi kullanarak yapmak üzere
satış sistemi kuran veya faaliyette bulunanlara yirmibin Yeni Türk Lirasından
yüzbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. (Ek ikinci cümle:
13/2/2011-6111/175 md.) Satışın internet ortamında yapılması halinde, 4/5/2007
tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu
Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda öngörülen
usullere göre erişimin engellenmesine karar verilir ve bu karar hakkında da
anılan Kanun hükümleri uygulanır. "
21. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi şöyledir:
"Gerçek kişiye ait bir işte çalışan
kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı, iş
sahibi kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir."
22. 5326 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) İdarî para cezası, maktu veya
nispi olabilir.
(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve
üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idarî para
cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin
kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
...
(7) İdarî para cezaları her takvim yılı
başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi
Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân
edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idarî para
cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü,
nispi nitelikteki idarî para cezaları açısından uygulanmaz."
23. Anayasa Mahkemesinin 4/12/2015 tarihli ve 29552
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/11/2015 tarihli ve E.2015/50, K.2015/107
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
4. Kanun'un 8. maddesinin beşinci
fıkrasının (a) bendinde, 4733 sayılı Kanun veya ilgili mevzuat gereğince Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından istenilen ticari faaliyetlerini
gösterir satış veya faaliyet raporlarını veya bilgi, belge ve numuneleri yazılı
uyarıya rağmen belirlenen süre içinde vermeyenlere, yanlış veya yanıltıcı bilgi
veya belge verenlere, gerekli tesis ve yerleri incelemeye açmayanlara ellibin
Yeni Türk Lirasından ikiyüzellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası
verileceği hüküm altına alınmış olup '...ellibin Yeni Türk Lirasından
ikiyüzellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.' ibaresi
itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
5. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen
hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
6. Hukuk devletinde ceza hukukuna
ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi kabahatler hukuku açısından da Anayasa'ya ve
ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin kabahat
sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın
ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerinin, kusurluluğu azaltan ya da ortadan
kaldıran sebeplerin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucu takdir yetkisine
sahiptir.
7. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri,
hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan,
kanun metinlerinin, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle,
hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını
belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme
alınmış olması ve buna bağlı olarak, uygulanması öncesinde muhtemel etki ve
sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir.
8. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı
4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinin beşinci fıkrasının (a) bendinde, hangi
eylemlerin idari para cezasını gerektirdiği ve uygulanacak para cezasının alt
ve üst sınırı açıkça gösterilmiştir. Anılan kuralda gösterilen kabahatlerin
işlenmesi durumunda verilecek para cezasının miktarı öngörülebilir olup kuralda
herhangi bir belirsizlik söz konusu değildir.
9. İdarelerin, kanunlarla verilen
görevleri yerine getirirken alacağı kararların, her türlü olay ve olgu göz
önünde bulundurularak önceden hukuk kurallarıyla belirlenmesi mümkün olmadığı
gibi kamu hizmetlerinin ve toplumsal ihtiyaçların değişkenliği dikkate
alındığında uygun bir yöntem de değildir. Bu nedenle, idarelerin
karşılaştıkları farklı durumlar karşısında en uygun çözümü üretebilmeleri için
takdir yetkisiyle donatılmaları zorunludur. Takdir yetkisinin amacı, idareye
farklı çözümler arasından uygun ve yerinde olanı seçme serbestîsi tanımaktır.
10. İtiraz konusu kuralda yer alan idari
para cezasının verilmesini gerektiren eylemler kabahat niteliğindedir. 5326
sayılı Kabahatler Kanunu'nun 17. maddesinde, kabahat karşılığında idari para
cezası uygulanırken hangi ölçütlerin esas alınacağı gösterilmiştir. Söz konusu
maddenin (2) numaralı fıkrasına göre, idarî para cezasının, kanunda alt ve üst
sınırı gösterilmek suretiyle belirlendiği durumlarda, idarî para cezasının
miktarı tespit edilirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru
ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulacaktır. Kabahatler Kanunu'nda
öngörülen ölçütler gözetilerek uygulanacak olan itiraz konusu kuralın
belirsizliği ve öngörülemezliğinden söz edilemeyeceğinden, kuralda hukuki
güvenlik ve belirlilik ilkelerine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine
aykırılık bulunmamaktadır.
11. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin
13.11.2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararında vurgulandığı üzere
idareye alt ve üst sınırlar arasında para cezasını belirleme konusunda takdir
yetkisi tanınması, idarenin 'keyfi' olarak hareket edebileceği anlamına
gelmemektedir. İdareye tanınan takdir yetkisinin, somut olayın özellikleri,
eylemin ağırlığı, oluşan zararın büyüklüğü gibi durumlar göz önünde
bulundurularak kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılması ve
işlenen fiil ile tayin edilecek ceza arasında adil bir dengenin gözetilmesi,
idarece cezanın alt sınırının üzerine çıkıldığında bunun nedenlerinin ortaya
konulması ve gerekçelerinin açıklanması zorunludur. Belirtilen hususların, söz
konusu para cezalarına karşı açılacak davalarda yargı yerlerince gözetileceği de
tabiîdir.
12. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
..."
24. Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 8/1/2018 tarihli ve
E.2017/13858, K.2018/119 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya kapsamına göre, kabahatli
hakkındaki idari para cezasına dayanak teşkil eden 04/11/2016 tarihli tutanak
altında gerek kabahatlinin gerekse olay saatinde işyerinde bulunan ortağı [F.A.nın] imzasının bulunmadığı gibi [F.A.nın]
imzadan imtina ettiğinin de belirtilmediği, tanık olarak ifadesine
başvurulan [K.Ö.nün] aldığı biraları başka bir işletmeden almasını
müteakip kabahatlinin işletmesine çerez almak için geldiğini, kabahatlinin
işletmesinden içki satın almadığını beyan ettiği, 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun 17/2. maddesinde yer alan '(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve üst
sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idarî para
cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin
kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.' şeklindeki hüküm
ile 04/11/2016 tarihli tutanak haricinde kabahatlinin perakende alkollü içki
satışı yapılamayan zaman diliminde alkollü içki satışında bulunduğuna ilişkin
başkaca bir delinin bulunmaması ve kabahatlinin 2015 yılı gelir vergisine tabi
kazancının 5.599,19 Türk lirası olması da dikkate alındığında, işlenildiği
iddia olunan kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu
birlikte göz önünde bulundurularak verilen idari para cezasının hakkaniyete uygun
olmadığı gözetilmeksizin, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar
verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309.
maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen
ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
4250 sayılı kanunun 6/f fıkrası ve 7/1-e
bendine göre kabahatlinin 4733 sayılı Kanunun 8/5-k bendi gereğince idari
yaptırım cezası verilmesi gerektiği ancak vergi usul kanunu tebliğine göre
misli artırım uygulanmasının olmadığı ve idari para cezasının alt sınırın
20.000 TL, üst sınırının ise 100.000 TL olduğu buna göre idari para cezasının
takdiri gerekirken yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmakla;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu yönden yerinde
görüldüğünden, İzmir 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 20.06.2017 gün ve 2017/3181
değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309/4-a maddesi uyarınca BOZULMASINA,
müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına 08.01.2018 günü oybirliğiyle karar
verildi."
B. Uluslararası Hukuk
25. Uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Altuntaş ve
diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, §§ 18-22; Taner
Koyuncu, B. No: 2015/11678, 24/5/2018, §§ 14-17.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; içkilerin perakende olarak satılmasının
yasak olduğu saatlerde kendisi işyerinde değilken elinde birayla işyerine gelen
bir kişiye çalışanı tarafından çerez satıldığını, işyerine gelen polislerce
içki satıldığı gerekçesiyle tutulan tutanağın çalışanına da imzalattırıldığını
belirtmiştir. Başvurucu, kendisinin herhangi bir satış gerçekleştirmemesi
nedeniyle suçların ve cezaların kanuniliği ile cezaların şahsiliği ilkelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde 4250 sayılı Kanun'un yaptırım
uygulanacak kişileri "fiilen satış yapan kişiler" ile
sınırlamadığı, somut olayda tespit edilen satış üzerine tutulan tutanağın
başvurucunun işyerinde çalışan C.K. tarafından da imzalandığı, dolayısıyla
satış işleminin gerçekleştiği yönünde bir itirazın da söz konusu olmadığı
bildirilmiştir. Bu doğrultuda Bakanlık, bir işletme sahibinin işletmesinde çalışan
kişilerin işletmenin faaliyet alanında kalan iş ve işlemlerinden hukuki olarak
sorumlu olacağına vurgu yapmıştır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer
alan özel güvence hükmü şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar,
kimse suçlu sayılamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurunun özü, salt işyeri sahibi olunduğu gerekçesiyle kabahat
eyleminden sorumlu tutulmaya ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının
masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek
protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18). Başvurucuların ihlal iddiasına konu olan masumiyet
karinesi; Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin
(2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.
33. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. maddesinde, adil
yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında
geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır.
Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından
bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Anayasa
Mahkemesi, daha önce kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklar kapsamında
Anayasa'nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı içinde yer aldığına
karar vermiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
35. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise
herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya
kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir
unsuru olmakla beraber Anayasa’nın suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca
düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
36. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun
sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez (Kürşat
Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
37. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia
edenin iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun
kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak
için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların
olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak suç isnadını
içeren karinenin aksinin başvurucu tarafından yargılama sırasında ispat
edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de bu yönde ileri sürülen iddiaları
inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir başka ifadeyle karinelerin kişiyi
otomatik olarak suçlu hâline getirmemesi gerekir. Karineler, masumiyet
karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç isnadı altındaki kişi savunma
imkânlarından yararlandırılmalıdır (Adem Hüseyinoğlu, § 36).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Somut olayda başvurucunun işlettiği büfeden olay günü
saat 22.00'den sonra içki satışı yapıldığı kolluk görevlilerince tespit edilmiş
ve bu tespit üzerine başvurucuya Genel Müdürlük tarafından ilgili Kanun hükümleri
uyarınca 36.768 TL tutarında idari para cezası verilmiştir.
39. Olayda idari ve yargısal makamlar, özellikle kolluk
görevlilerince düzenlenen resmî bir belge niteliğindeki tutanağı esas alarak
başvurucunun söz konusu kabahati işlediği kanaatine varmıştır. Bu tutanakta bir
kişinin gece vakti içki satın aldığının görüldüğü tespitine yer verilmiş olup
tutanak bu kişi tarafından da imzalanmıştır.
40. Başvuruya konu olaydaki kabahatin oluşması için
perakende olarak satılmasının yasak olduğu saatlerde içkilerin satılması
gerekir (bkz. §§ 18-22). Somut olayda Genel Müdürlük, başvurucuya (gerçek
kişiye) ait işyerinde çalışan kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bulunulan
kabahatten dolayı iş sahibi kişi hakkında da idari yaptırım uygulamıştır.
Derece mahkemeleri de başvurucunun işyerinde çalıştırdığı işçisinin işletmenin
faaliyet alanı içinde kalan iş ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluğunun
bulunduğuna vurgu yapmıştır. Diğer bir ifadeyle başvurucu otomatik olarak kabahatli
hâline getirilmemiştir.
41. Başvurucunun bu idari para cezasına karşı savunma
yapamadığına veya itirazını etkin bir biçimde ortaya koyamadığına dair bir
şikâyetinin bulunmadığı görülmektedir. Başvurucu ayrıca bir tanık bildirip de
Hâkimlik tarafından dinlenilmediği yönünde bir şikâyette ileri sürmemiştir. Öte
yandan başvurucunun, çalışanının içki satışını kendisinin bilgisi dışında ve
aksi talimatlarına rağmen yaptığına dair bir beyanı da bulunmamaktadır. Buna
göre başvurucu, işletmesinin faaliyet alanıyla ilgili olarak kendisine yüklenen
sorumluluğun kendi gücünü ve imkânlarını aştığını veya gücünü ve imkânlarını
kullandığı hâlde ortaya çıkan sonucu önleyemediğini gösterememiştir.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına
alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.