TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAMET AYYILDIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/34548)
|
|
Karar Tarihi: 28/12/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2022-31747
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ferhat YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Samet AYYILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Öznur AYYILDIZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, özel bir şirkette çalışan başvurucunun WhatsApp
adlı mesajlaşma programını kullanarak yaptığı yazışmaların işveren tarafından
incelenmesi ve bu yazışmalar gerekçe gösterilerek iş akdinin feshedilmesi
nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden tespit edilen şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Özel bir şirket çalışanı olan ve 1/5/2015 tarihinden
itibaren şirketin hizmet sağladığı Sağlık Bakanlığına bağlı bir devlet
hastanesinde (kurum) bilgi işlem sorumlusu olarak görev yapan başvurucunun iş
sözleşmesi 22/11/2017 tarihinde feshedilmiştir.
10. UYAP üzerinden edinilen bilgilere göre başvurucunun
işveren şirket tarafından 16/11/2017 tarihli yazı ile gerçeğe aykırı beyanla
izin almaya çalıştığı, mesajlaşma programı ile çalışma arkadaşları ile firma ve
kurum yöneticilerine karşı iftira ve hakaret ettiği, çalışma arkadaşlarıyla
birlikte örgütlü bir biçimde bilişim sistemini sekteye uğrattığı hususlarında
savunması istenmiştir. Başvurucu, savunmasını 21/11/2017 tarihinde göndermiş ve
22/11/2017 tarihinde iş akdi bildirimsiz olarak feshedilmiştir.
11. Başvurucu 20/12/2017 tarihinde Ordu İş Mahkemesinde
(Mahkeme) işe iade istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; iş
akdinin haksız olarak feshedildiğini, feshe dayanak yapılan mesajlaşma
programının çok yaygın olarak kullanıldığını, bu yazışmaların kişisel veri
olarak korunması gerektiğini, bu konuşmaların elde ediliş şeklinin muğlak
olduğunu, konuşmaların hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ifade etmiştir.
12. Davalı şirket vekili davaya cevabında; davanın yasal
süresi içinde açılmadığını, feshin 10/6/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu'nun 25. maddesine göre yapıldığını, bu nedenle bildirimsiz ve
tazminatsız yapılabileceğini, ayrıca fesih bildiriminin yapılmasını engellemek
amacıyla başvurucunun sürekli olarak rapor aldığını, fesih sebebi olan WhatsApp
yazışmalarının görev başındayken kendisine tahsis edilen bilgisayarda
gerçekleştirildiğini, başvurucunun bilgisayarı açık bırakması sonucunda sorumlu
olan amirin yazışmaları elde ettiğini vurgulamıştır. Dilekçede ayrıca feshe dayanak
yazışmalarda ağır şekilde sövmeler, iftiralar ve tehditler bulunduğu,
başvurucunun sürekli rapor alarak iş akışını bozduğu, bu nedenlerle feshin
haklı olduğu belirtilmiştir.
13. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili davaya
cevabında; SGK ile başvurucu arasında bir iş sözleşmesinin olmadığını, davalı
şirketle aralarında ihale ilişkisinin bulunduğunu, başvurucunun tüm özlük
işlemlerinin davalı şirket tarafından yürütüldüğünü, bu nedenle kendilerine
husumet yöneltilemeyeceğini, davanın öncelikle husumet yönünden reddi
gerektiğini ifade etmiştir. Bunun yanında feshe dayanak olan yazışmaların
hizmeti sekteye uğratmaya yönelik olduğu ve davanın reddi gerektiği
vurgulanmıştır.
14. Mahkeme 31/5/2018 tarihinde davanın kabulüne, feshin
geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde; fesih bildiriminin yazılı olarak yapılmadığı, bu nedenle şekil
şartlarına uygun olmayan feshin geçersiz olduğu belirtilmiştir.
15. Davalıların vekillerinin anılan karara karşı yaptığı
istinaf başvurusu Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin (Bölge
Adliye Mahkemesi) 27/9/2018 tarihli kararıyla kabul edilmiş, mahkeme kararının
kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinde; işverenin haklı nedenle derhâl fesih hakkını kullandığı, bu
nedenle yazılı fesih şartı aranmadığı, başvurucunun eylemleri nedeniyle yapılan
feshin geçerli olduğu, feshe dayanak yapılan mesajlarda davalı şirket ve kurum
yöneticilerine karşı küçük düşürücü, hakaret içeren yazışmaların bulunduğu
ifade edilmiştir.
16. Nihai karar 14/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 22/11/2018 tarihinde bireysel başvuru
yapmıştır.
18. Öte yandan UYAP üzerinden yapılan incelemede
başvurucu ile benzer sebeple iş akdi feshedilen E.O.nun Mahkeme nezdinde açtığı
dava kabul edilmiş ancak Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin
5/10/2018 tarihli kararıyla dosyanın esası incelemeden kaldırılmasına ve
mahkemesine iadesine karar verilmiştir. Anılan karar üzerine Mahkemede yeniden
yargılama yapılmış, konu ile ilgili maddi deliller toplanmış ve bu sefer
davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun
esastan reddi üzerine kararın kesinleştiği görülmüştür.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. E.Ü. [GK], B.
No: 2016/13010, 17/9/2020, §§ 22-51.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu; iş akdinin haksız olarak feshedildiğini,
WhatsApp mesajlaşma programının 3. kişilerin erişimine kapalı olduğunu, bu
nedenle bu mesaj içeriklerinin hukuka aykırı delil niteliğinde bulunduğunu,
çalışanların kendi aralarında iletişim grubu kurmalarının ve burada iletişim
hâlinde olmalarının hukuka aykırı olmadığını iddia etmiştir. Savunması
beklenmeden iş akdinin feshedildiğini, Mahkemece dosyanın esasına girilmeden
feshin şekil şartlarından yoksun olduğundan bahisle davanın kabulüne karar
verilmesine rağmen Bölge Adliye Mahkemesince deliller toplanmadan ve sadece
davalı tarafın iddiaları dikkate alınarak karar verildiğini ileri sürmüştür.
Diğer yandan başvurucu, kendisi ile aynı durumdaki diğer çalışanların davasında
istinaf incelemesinde kararın bozulmasına hükmedildiğini ve ilk derece
mahkemelerince esas incelemelerinin yapıldığını ifade etmiştir. Kendisi
hakkında ise tanıklar dinlenmeden, deliller toplanmadan karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, kişisel veri niteliğindeki
mesajların delil olarak kullanılması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Bakanlık görüşünde, başvurucunun kurum
bilgisayarındaki WhatsApp isimli mesajlaşma programı aracılığıyla sistem
üzerinden arkadaşları ile birlikte şirket ve kurum yöneticilerine karşı
hakarette bulunduğu, çalışma arkadaşları ile birlikte örgütlü bir biçimde
bilişim sistemini sekteye uğrattığı belirtilmiş; ahlak ve iyi niyet kurallarına
uymayan bu davranışları nedeniyle iş ilişkisinin sürdürülemeyeceği gerekçeleri
ile iş sözleşmesinin feshedildiğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Görüşte
ayrıca kamu makamları tarafından başvurucunun özel hayatına doğrudan bir
müdahale gerçekleştirilmediği, bu nedenle devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamında inceleme yapılması gerektiği, bu kapsamda idari ve yargısal
kararların ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin, verilen kararlarda
başvurucunun özel ve aile hayatına saygı hakkı ile onun ödev ve sorumlulukları
arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesinde
olduğu vurgulanmıştır.
23. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu vekili;
karara dayanak gösterilen yazışmaların hukuka aykırı olarak ele geçirildiğini,
delillerin mahkemece değerlendirilmeden karar verildiğini, bu nedenlerle
öncelikle yeniden yargılama yapılmasına, mümkün değilse tazminata hükmedilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz.
...
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
25. Anayasa'nın “Haberleşme hürriyeti” kenar
başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
26. Özel hayata saygı hakkı Anayasa'nın 20. maddesinde koruma
altına alınmıştır. Bu anlamda devlet, kişilerin özel ve aile hayatına keyfî
olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin haksız saldırılarını önlemekle
yükümlüdür (E.Ü., § 56). Ayrıca Anayasa'nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyeti, haberleşmenin yanında içeriği ve biçimi ne
olursa olsun haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır.
Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve
görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması ve
haberleşmeye yönelik haksız müdahalelerde bulunulmaması gerekir (Yasemin
Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 49; E.Ü., § 60).
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda işverenin başvurucunun işyeri bilgisayarını kullanarak
yaptığı mesajlaşmalarını denetlemesi ve içeriğini incelemesi sonucu elde ettiği
bilgileri iş akdinin feshine dayanak yapması söz konusudur. Dolayısıyla
başvurucunun iş arkadaşları ile WhatsApp adlı program üzerinden
gerçekleştirdiği yazışmalarının incelendiği ve içeriklerine ulaşıldığı
gözetildiğinde başvurunun özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
29. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında
kalan temel haklar, yalnızca kamusal gücün doğrudan uygulanmasıyla değil kimi
zaman da özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklara konu olacak şekilde
üçüncü kişilerin müdahaleleriyle zedelenebilmektedir. İlkinde söz konusu
güvencelerin sağlanması adına kamusal makamlara yüklenen negatif ve pozitif tüm
yükümlülüklerin doğrudan yerine getirilmesi konusunda tereddüt bulunmamakta ise
de ikinci durumda devletin üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı bireylere ne
tür bir koruma imkânı sunması gerektiği ve hangi çerçevede yükümlülükler taşıdığı
hususunda her olayın kendine özgü koşullarına göre değerlendirmelerde
bulunulması gerekmektedir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825,
24/3/2016, § 45; E.Ü., § 64).
30. Yine Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine
yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Ayrıca
Anayasa'nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması,
maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların
hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu
düzenlemeler ışığında devletin bireyin temel hak ve özgürlüklerine keyfî olarak
müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü
kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu söylenebilir.
Uyuşmazlıkların özel hukuk kişileri arasında gerçekleştiği durumlarda da temel
hak ve özgürlüklerin sağladığı güvencelerin yerine getirilip getirilmediği
denetlenirken Anayasa’nın kamusal makamlara yüklediği sorumluluklardan doğrudan
özel hukuk kişileri sorumlu tutulamayacağı için taşıdığı koşulların
özelliklerine göre bu tür başvuruların devletin pozitif yükümlülükleri
bağlamında ele alınması gerekebilir. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkı ve
haberleşme hürriyeti yönünden de devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan tüm bireyleri gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 46; Ali
Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, §§ 32, 33; Erol Kumcu, B. No:
2015/18988, 9/5/2019, §§ 32, 33; U.B., B. No: 2015/3175,
10/10/2019, §§ 33, 34; E.Ü., § 65).
31. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin
birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının
oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve
usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini, bu
yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip
gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince
söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki
çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, başvuranların temel haklarına
yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı
değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli
gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, §§ 47-50; E.Ü.,
§ 66).
32. Anayasa Mahkemesi daha önce iletişim araçlarının
işveren tarafından denetlenmesi kapsamındaki uyuşmazlıklarda derece mahkemeleri
tarafından devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında çıkarların dengelenmesi
ve müdahalenin ölçülülüğünün irdelenmesi kapsamında gözetilmesi gereken
hususları genel olarak belirlemiş; buna göre somut olayın koşullarına göre iş
sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği,
tarafların bu düzenlemeler hakkında bilgilendirilip bilgilendirilmediği,
çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru
amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların
eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup
olmadığı hususlarının uyuşmazlığın çözümünde gözetilmesi gerektiğini tespit
etmiştir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50; E.Ü., § 67).
33. Yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek işverenin
işçinin iletişimini denetlemesi yetkisini özel hayata saygı hakkı ve haberleşme
hürriyeti bağlamında devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında irdelemek
gerekmektedir. Öncelikle somut olayda olduğu gibi teknolojik gelişmelerin
imkânlarından yararlanmak isteyen işverenlerin bilgisayar, internet, e-posta
gibi iletişim araç ve gereçlerini çalışanın kullanıma sunması nedeniyle oluşan
uyuşmazlıklarda işverenin menfaatleri ile işçinin temel hak ve özgürlükleri
arasında bir dengeleme yapma gerekliliği doğmaktadır. Bu bağlamda işveren ile
çalışan arasındaki ilişkinin iki taraf açısından da belirli hak ve
yükümlülükler öngören ve esasen güven ilişkisi üzerine kurulu iş sözleşmesiyle
şekillendiği unutulmamalıdır. Somut uyuşmazlığın ilgili olduğu iş hukukunun
dinamik bir niteliğinin olduğu, ayrıca iş ilişkilerinin genel kurallardan
farklı, kendine özgü bazı hukuki kurallar içerdiği de dikkate alınmalıdır (E.Ü.,
§ 68).
34. Bu bağlamda işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi ile
bilgi akışının kontrolünü sağlamak, işçinin eylemlerine bağlı cezai ve hukuki
sorumluluğa karşı korunmak, verimliliği ölçmek veya güvenlik endişeleri gibi
haklı ve meşru görülebilecek nedenlerle işverenin yönetim yetkisi kapsamında
kural olarak işçinin kullanımına sunduğu iletişim araçlarını denetleyebileceği
ve kullanıma ilişkin sınırlamalar öngörebileceği söylenebilir. Ancak işverenin
yönetim yetkisinin işyerinde işin yürütülmesi, işyerinin düzeninin ve
güvenliğinin sağlanmasıyla sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda
işverenin yetki ve haklarının sınırsız olmadığı, çalışana tanınan temel hak ve
özgürlüklerin somut olayda haberleşme hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının
işyeri sınırları dâhilinde de korunduğu, aynı zamanda kısıtlayıcı ve uyulması
zorunlu işyeri kurallarının çalışanların temel haklarının özünü zedeleyecek
nitelikte olmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu çerçevede işyerinde kullanıma
sunulan iletişim araçlarının işverene ait olduğu gözetilerek sırf bu nedenle
bile işverenin iletişim araçları üzerinde sınırsız ve mutlak bir gözetleme ve
denetleme yetkisinin olduğunu kabul etmek, işçinin demokratik bir toplumda
temel hak ve özgürlüklerine işyerinde de saygı gösterilmesi gerektiği yönündeki
haklı beklentisiyle uyuşmayacaktır (E.Ü., § 69).
35. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer bir somut olaya
ilişkin bulunan E.Ü. kararında derece mahkemelerince aşağıda belirtilen
güvencelerin somut olayda hakka müdahale eden üçüncü kişi tarafından sağlanıp
sağlanmadığının gereği gibi denetleyip denetlemediğinin incelenmesi gerektiğini
vurgulamıştır (E.Ü., § 70):
i. İşverenin çalışanın kullanımına sunduğu
iletişim araçlarının ve iletişim içeriklerinin incelenmesinin haklı olduğunu
gösteren meşru gerekçeleri olup olmadığı denetlenmelidir. Bu durumda işverenin
gerekçelerinin ifa edilen işin ve işyerinin özellikleri de gözetilerek meşru
olup olmadığı irdelenmelidir. Bu denetlemede iletişim akışı ile iletişim
içeriklerinin incelenmesi arasında ayrım yapılarak içeriklerin incelenmesi
yönünden daha ciddi gerekçeler aranmalıdır.
ii. Demokratik bir toplumda iletişimin denetlenmesi ve
kişisel verilerin işlenmesi süreci şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmeli ve
bunun bir gereği olarak da süreçle ilgili olarak çalışanlar işveren tarafından
önceden bilgilendirilmelidir. Uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuk
dikkate alındığında bu bilgilendirmenin -somut olayın özelliklerine uygun
düştüğü ölçüde- en azından iletişimin denetlenmesi ile kişisel verilerin
işlenmesinin hukuki dayanağı ve amaçları, denetlemenin ve veri işlemenin
kapsamı, verilerin saklanacağı süre, veri sahibinin hakları, denetlemenin ve
işlemenin sonuçları ile verilerin muhtemel yararlanıcıları hususlarını
kapsaması gerekir. Ayrıca bildirimde iletişim araçlarının kullanımına ilişkin
olarak işveren tarafından öngörülen sınırlamalara da yer verilmelidir.
Bilgilendirmenin mutlaka belli şekilde yapılması şart olmayıp şeffaflığı
sağlamak bakımından bireylere, kişisel verilerin işlenmesine ve iletişimin
denetlenmesine ilişkin süreçten yukarıda belirtilen kapsamda haberdar olma
imkânı sağlayan uygun bir yöntem tercih edilebilir.
iii. Çalışanın temel hak ve hürriyetlerine işveren
tarafından yapılan müdahale, ulaşılmak istenen amaç ile ilgili ve bu amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır. Ayrıca inceleme faaliyetiyle elde edilen
verilerin işveren tarafından hedeflenen amaç doğrultusunda kullanılması
gerekir.
iv. İşveren tarafından yapılan müdahalenin gerekli kabul
edilebilmesi için aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılması mümkün
olmamalı, müdahale ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmalıdır.
Çalışanın iletişiminin içeriğine girilmesi yerine daha az müdahale içeren
yöntem ve tedbirlerin uygulanmasının mümkün olup olmadığı denetlenmelidir. Bu
kapsamda işverenin ulaşmak istediği amaca çalışanın iletişimi incelenmeden de
erişilme imkânı olup olmadığı her bir vakıanın somut özellikleri ışığında
değerlendirilmelidir.
v. Müdahalenin orantılı kabul edilebilmesi için
ise iletişimin denetlenmesi ile işlenecek veya herhangi bir şekilde
yararlanılacak veriler ulaşılmak istenen amaçla sınırlı olmalı, bu amacı aşacak
şekilde sınırlama ya da müdahaleye izin verilmemelidir.
vi. Ayrıca iletişimin incelenmesinin muhatabı olan
çalışan üzerindeki etkisi ve çalışan bakımından sonuçları gözönünde tutularak
tarafların çatışan menfaat ve haklarının adil bir biçimde dengelenip dengelenmediğine
bakılması gerekmektedir. Taraflardan birine şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklendiğinin tespiti hâlinde devletin pozitif yükümlülüklerini yerine
getirmediği sonucuna varılabilir.
b. İlkelerin
Uygulanması
36. Başvurucu; WhatsApp adlı mesajlaşma programındaki
yazışmalarının incelenmesinin özel hayat alanına ve haberleşme hürriyetine
haksız bir müdahale oluşturmasına rağmen açtığı işe iade istemli davasında bu
yönde bir tespit yapılmadığını, yazışmalarının işveren tarafından hukuka aykırı
yöntemlerle elde edildiğini iddia etmiştir. Bu kapsamdaki iddiaların yukarıda
belirtilen esaslar gözetilerek devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
37. Öncelikle işverenin işçinin kullanımına sunulan
iletişim araçlarını denetlemesine ilişkin olarak 4857 sayılı Kanun'da özel bir
düzenleme olmadığı görülmüştür. Ancak Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde yer
bulan özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine ilişkin güvenceler
ile hukuk sistemimizde mevcut olan düzenlemelerin iş hukuku uyuşmazlıklarında
uygulanması yönünde bir engel olmadığı gözetildiğinde yasal altyapı oluşturmak
bağlamında pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmiş olduğu söylenebilir (E.Ü.,
§ 72).
38. Başvuru konusu olayda başvurucu, bir özel şirket çalışanı
olup 1/5/2015 tarihinden itibaren bu şirketin hizmet sağladığı Sağlık
Bakanlığına bağlı bir devlet hastanesinde bilgi işlem sorumlusu olarak görev
yapmaktadır. Kurum yöneticilerinden birinin başvurucuya görevi için tahsis
edilmiş bilgisayardaki WhatsApp yazışmalarını bir şekilde görerek bu
yazışmaların içeriklerini temin ettiği ve bunların dayanak yapılarak
başvurucunun iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmaktadır.
39. Başvuru konusu olayda işveren şirket vekili davaya
cevap dilekçesinde, mesaj içeriklerinin başvurucunun bilgisayarını açık
bırakması sonucunda sorumlu olan amiri tarafından elde edildiğini ifade
etmiştir. Anılan mesajlaşma programının işyerinin işleyişiyle bir ilgisinin
bulunmadığı, başvurucu ve arkadaşları tarafından özel mesajlaşmalar için
oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Yargı kararlarından ve taraf dilekçelerinden
başvurucu ile iş arkadaşları arasındaki mesajlaşmaların işyeri ve çalışanları
ile ilgili özel görüşlerini içerdiği, içeriğinde bazı küçük düşürücü ifadelerin
bulunduğu görülmektedir.
40. Öncelikle işyerinde kullanıma tahsis edilen
bilgisayar üzerinden yapılan iletişimin denetlenebileceğine ve iletişim
araçlarının kullanım koşullarına ilişkin olarak önceden tam ve açık bir
bilgilendirme yapılmadığı hâllerde temel hak ve özgürlüklerinin işyerinde de
korunacağı yönündeki haklı beklentiyle çalışan kişinin işyeri bilgisayarı
üzerinden kişisel yazışmalar yapabileceğinin işveren tarafından da
öngörülebilecek bir durum olduğu vurgulanmalıdır. Buradan hareketle çalışana
açık bir bilgilendirmenin yapılmadığı hâllerde hak ve özgürlüklerine bir
müdahalede bulunulmayacağı hususunda çalışanların makul bir beklenti içinde
olacaklarının kabul edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin sağladığı
güvencelerden yararlandırılması gerektiği söylenebilir.
41. Somut olayda işverenin işyeri bilgisayarını inceleme
yetkisi ile kapsamını gösteren bir bildirimin başvurucuya yapıldığına ilişkin
bilgi ve belge sunmadığı hususları gözetildiğinde işveren tarafından işyerinde
kullanıma tahsis edilen bilgisayar üzerinden yapılan iletişimin izlenebileceği
ve denetlenebileceği yönünde açık bir bilgilendirme yapılmadığı
anlaşılmaktadır. Öte yandan özel hayat alanına dâhil olan WhatsApp mesajlaşma
içerikleri gerekçe gösterilerek başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Ancak
işveren, davalı taraf olarak yargılama sürecinde müdahalenin meşru
görülebilecek nedenlerini ve dayanaklarını, başvurucunun beklentilerinin
gözetildiğini ve haklarının dikkate alındığını, ayrıca müdahale konusunda
başvurucunun bilgilendirildiğini ortaya koyamamıştır. Bu bağlamda yargılama
sürecinde feshin temel sebebini oluşturan WhatsApp mesajlaşma programı ile
iletişime veya işyeri bilgisayarlarında özel iletişime yönelik olarak böyle bir
bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığı derece mahkemelerince tartışılmamış,
başvurucunun kendisi alenileştirmediği hâlde onun rızası alınmadan ve önceden
bir bilgilendirme yapılmadan mesaj içeriklerine hukuka aykırı olarak erişildiği
yönündeki esaslı iddialarının karşılanmadığı anlaşılmıştır.
42. Kaldı ki somut olayda kişisel kullanıma ilişkin
olduğu herkesçe ve işverence bilinen söz konusu programın denetlenmesinin
başvurucunun özel hayatının ve haberleşmesinin gizliğinin korunması konusundaki
makul beklentisine aykırı olduğu açıktır. Mahkemece de anılan programın kişisel
kullanıma özgü bir mesajlaşma programı olduğunun herkesçe bilinebilir bir durum
olmasına rağmen bu tür bir programın içerisinde yer alan yazışmaların ne
suretle denetlendiğine ve içeriklerinin feshe dayanak alındığı hususunun
gerekli olup olmadığına ve başvurucunun özel hayatı ile haberleşmesine olan
etkisine yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
43. Bunun yanında işveren başvurucunun bilgisayarındaki
özel mesajları hukuka uygun bir yöntemle elde ettiğine yönelik de sağlıklı bir
açıklama yapamamıştır. Yargılama aşamasında davalı şirket vekilinin davaya
cevap dilekçesinden feshe dayanak olan mesajlaşma içeriklerinin başvurucunun
bilgisayarını açık bırakması sonucunda sorumlu olan amiri tarafından elde
edildiği anlaşılmıştır. Bu anlamda başvurucunun bilgisayarında yer alan
iletişiminin içeriğine erişilmesini zorunlu kılan bir durumun mevcut olduğunun
işveren tarafından açıklanmadığı görülmüştür. Ancak aynı amaca ulaşılabilmesi
bakımından tarafların şikâyet ve savunmalarının analizi, tanıkların dinlenilmesi,
işyeri kayıtları ile yürütülen projelerin süreç ve sonuçlarının incelenmesi
gibi araçlar da mevcut olduğu hâlde niçin mesaj içeriklerinin incelenmesinin
zorunlu ve gerekli görüldüğü işveren tarafından açık bir şekilde ortaya
konulamadığı gibi derece mahkemeleri tarafından da somut olay bu yönüyle
tartışılmamıştır.
44. Öte yandan somut olayda işverenin yaptığı müdahalenin
kapsamının tartışılması gerekir. Bu bağlamda işveren tarafından Mahkemeye
sunulan başvurucunun yazışmaları ve yargılama süreci bir bütün hâlinde
değerlendirildiğinde işverenin yazışma içeriklerine başvurucunun ve
mesajlaştığı arkadaşlarının rızası hilafına erişim sağladığı ve bu içeriklerin
de iş akdinin feshine dayanak yapıldığı görülmüştür.
45. Nitekim Anayasa Mahkemesi E.Ü. kararına konu
başvurucunun kurumsal e-posta hesabı içeriğinin işveren tarafından incelenmesi
ve bu yazışmalar gerekçe gösterilerek iş akdinin feshedilmesi şeklindeki benzer
somut olayda da aynı sonuca ulaşmış ve ihlal kararı vermiştir. Başvurucunun
kurumsal kullanım için değil kendi özel kullanımı amacıyla bilgisayarına
kurduğu ve kullanarak arkadaşlarıyla özel mesajlaşmalar gerçekleştirdiği
WhatsApp adlı mesajlaşma programındaki içeriklerin işveren tarafından bir
şekilde elde edilerek iş akdinin feshine dayanak yapıldığı somut olayda da
anılan karardaki ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle özel hukuk iş ilişkilerinden
doğan uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemeleri tarafından yukarıda belirtilen
anayasal güvenceleri gözeten özenli bir yargılama yapılarak pozitif
yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın
20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile Anayasa’nın
22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini, yeniden
yargılama yapılmasını istemiş; yeniden yargılama mümkün olmadığı takdirde kıdem
ve ihbar tazminatları ile işsiz kaldığı sürelerin karşılığı olarak 50.000 TL
maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun manevi tazminat talebinde
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
52. İncelenen başvuruda özel hayata saygı hakkı ve
haberleşme hürriyetiyle ilgili anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama yapılmaması
nedeniyle anılan hak ve özgürlüğün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda özel hayata saygı hakkı ile haberleşme
hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkı ve Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Ordu İş Mahkemesine (E.2017/696, K.2018/346)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Samsun Bölge Adliye
Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine (E.2018/2034, K.2018/1350) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 28/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.