TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHARREM SARGIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/35066)
|
|
Karar Tarihi: 20/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Muharrem SARGIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ek karara yönelik temyiz isteminin süre
yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. İ.H.K.nın mirasçıları Ö.D. ve Ö.S. tarafından
başvurucuya karşı Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) muvazaa
nedeni ile tapu iptali ve tescili davası açılmıştır.
9. Mahkemenin 27/11/2008 tarihli kararı ile davacıların
tapu iptali ve tesciline yönelik davalarının kabulüne, davacıların tazminata
ilişkin davalarının ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
10. Kararın başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin (Daire) 27/10/2009 tarihli kararı ile Mahkeme
hükmünün onanmasına karar verilmiş, kararın düzeltilmesi istemi de Dairenin
22/3/2010 tarihli kararı ile reddedilerek karar kesinleşmiştir.
11. Başvurucu tarafından 22/3/2010 tarihinde kesinleşen
mahkeme kararına yönelik tavzih talebinde bulunulması üzerine Mahkemenin
20/6/2011 tarihli kararı ile tavzih isteminin kabulüne karar verilmiştir.
12. Mahkemenin tavzihe yönelik kararı Dairenin 12/4/2016
tarihli ilamıyla hükümde müphem bir hususun bulunmadığı ve tavzih isteğinin
reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
13. Bozma kararına uyan Mahkemece 4/10/2016 tarihli ek
karar ile tavzih talebinin reddine karar verilmiş, ayrıca "Dair,
tarafların yokluğundan kararın tebliğinden itibaren 1 ay içerisinde temyiz yolu
açık olmak üzere karar verildi." şeklinde kanun yoluna başvuru süresi
ve şekli taraflara gösterilmiştir.
14. Ek karar 17/2/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 17/3/2017 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
15. Daire 25/4/2017 tarihli karar ile on beş günlük yasal
süre geçtikten sonra temyiz isteminde bulunulduğunu belirterek süre aşımı
nedeniyle temyiz isteminin reddine hükmetmiştir.
16. Başvurucu tarafından kararın düzeltilmesi isteminde
bulunması üzerine Dairenin 4/7/2018 tarihli kararı ile kararın düzeltilmesi
isteminin reddine oyçokluğuyla karar verilmiştir. Daire kararında azınlıkta
kalan iki üyenin karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun mahkemenin kararında
belirttiği süreye uyarak ve bu süre içinde temyiz başvurusunda bulunduğu,
Mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü
gözönüne alındığında mahkeme tarafından kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi
durumunda kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun
adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde
yapıldığının kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiş; karar düzeltme talebinin
kabulü ile temyiz başvurusu süresinde kabul edilerek temyiz incelemesinin
yapılması gerektiği belirtilmiştir.
17. Mahkemece 31/7/2018 tarihinde kesinleşme şerhi
düzenlenmiştir.
18. Nihai karardan 28/11/2018 tarihinde haberdar olduğunu
ileri süren başvurucu 3/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar,
1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye
mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine
kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
20. 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi gereğince
temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli ve
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Karar aşağıdaki hususları kapsar:
...
4. Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve
süresi..."
21. 1086 sayılı mülga Kanun’un 432. maddesinin 1. fıkrası
şöyledir:
"Temyiz süresi on beş gündür.
Temyiz süreleri, ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye
başlar."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; mahkeme kararında temyiz süresinin otuz
gün olarak gösterildiğini ve bu süre içinde temyiz yoluna başvurduğunu, kararda
belirtilen süre içinde temyiz talebinde bulunmasına karşın talebinin süre
yönünden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü temyiz talebinin Yargıtayca incelenmemesine
yönelik olduğundan inceleme adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer
alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
28. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
29. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 36).
30. Somut olayda süre yönünden temyiz isteminin reddedilmesinin
mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
33. Başvuru konusu olayda 1086 sayılı mülga Kanun'un 432.
maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin
reddedildiği anlaşılmaktadır. Dairenin bu hükmü esas alarak verdiği karara göre
yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
34. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını ve hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
35. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını,
başvuru sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu;
devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları, hangi mercilere
başvurulacağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
36. 1086 sayılı mülga Kanun'un 388. maddesinin (4) sayılı
fıkrası ile aynı yönde düzenleme getiren 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm
içeriğinde yer alması gerektiği belirtilmiştir.
37. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir (Cemile Akyıldız, B. No: 2014/1382,
22/9/2016, § 40).
38. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için
öngörülen süre koşullarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması ya
da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına
başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul
etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
39. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile
Akyıldız (B. No: 2014/1382, 22/9/2016, § 46) başvurusunda; icra hukuk
mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında temyiz süresini on beş gün olarak
göstermiş, başvurucu bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on
birinci günde hükmü temyiz etmiş, Yargıtay ise icra mahkemesi kararlarına karşı
temyiz süresinin on gün olduğunu belirterek temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi bu başvuruda; dava açma sürelerini düzenleyen son derece
karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi doğru
gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını
yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan
kaçınmaları gerektiğini belirterek somut olay açısından icra müdürlüğü
işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra hukuk mahkemesinin kararına
karşı Kanun'da on günlük temyiz süresi öngörüldüğü hâlde mahkemenin kısa ve
gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak gösterdiğini, bu açıdan
başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi
gerektiğini, kararda belirtilen süre içinde talepte bulunan başvurucunun temyiz
dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin başvurucunun temyiz hakkını
kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde
edildiğini ve kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelediğini
belirtmiştir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Başvurucu, Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen
temyiz süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu ancak Dairenin gerekçeli kararda
gösterilen süre yerine Kanun'da öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz
istemini reddettiğini ve temyiz hakkının elinden alındığını belirtmiştir.
41. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu
incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir
müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
42. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde
asliye hukuk mahkemesi kararlarına karşı Kanun'da on beş günlük temyiz süresi
öngörüldüğü hâlde Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında söz konusu süre bir ay
olarak gösterilmiştir. Mahkemelerin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru
gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında başvurucunun mahkeme kararında
belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi gerektiği
açıktır.
43. Buna göre kararda belirtilen süre içinde talepte
bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Daire yorumunun
öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan
yorumun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir
yaklaşımla elde edildiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle
temyiz isteminin süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu, ihlalin tespitine ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir
(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
50. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Yargıtay
dairesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Yargıtay dairesine gönderilmek üzere
Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla ilgili Yargıtay dairesine gönderilmek üzere Mudanya 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2005/103, K.2008/488) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.