TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALADDİN ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/36426)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 21/1/2021-31371
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Aladdin ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut BİNGÜL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/12/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, zorunlu askerlik hizmetini yapmakta iken
Girne Asker Hastanesi Baştabipliğinin 29/8/2008 tarihli yazısı ile Gülhane
Askerî Tıp Akademisi (GATA) Beyin ve Sinir Cerrahisi Polikliniğine sevk
edilmiştir.
9. GATA'dan Etimesgut Asker Hastanesine yönlendirilen
başvurucunun 5/9/2008 tarihinde anılan Hastaneye yatışı yapılmıştır. Başvurucu
26/9/2008 tarihli rapor ile taburcu edilmiştir. Rapor uyarınca başvurucu üç
aylık süre için hava değişimi izni almıştır. Raporda başvurucunun "L1-2
disk hernisi" ameliyatlısı olduğu ifade edilmiştir.
10. Başvurucu 19/1/2009 tarihinde tekrar sevk edildiği
Etimesgut Asker Hastanesinde ameliyata alınmıştır. Operasyon sonrasında
28/1/2009 tarihli rapor ile başvurucunun "L1 total laminektomi+disk
hernisi" ameliyatlısı teşhisi ile barışta askerliğe elverişli
olmadığına karar verilmiştir.
11. Başvurucu terhis edildikten sonra ''uzun süre
ayakta duramama, idrar kaçırma, uyuşma'' gibi şikâyetler nedeniyle 7/7/2015
tarihinde Mardin Devlet Hastanesine başvurmuş ve yapılan tetkik sonucu
başvurucunun daha önceki ameliyatında omurilik içinde iki kat kemiğinin alındığı
tespit edilmiştir.
12. Başvurucu 26/2/2016 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) Millî Savunma Bakanlığına karşı tazminat davası açmıştır.
Başvurucu, dava dilekçesinde kendisine askerlik hizmeti sırasında yapılan
ameliyatın fıtık ameliyatı olduğunun söylendiğini ancak farklı bir ameliyat
yapıldığını öğrendiğini, rahatsızlığı nedeniyle çalışamadığını ve zarara
uğradığını ileri sürmüştür.
13. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 9/3/2016 tarihli kararı
ile davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Gerekçede öncelikle 4/7/1972
tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma
süresine ilişkin hükümlerine yer verilerek idari eylemlerden hakları ihlal
edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine
veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemelerinin şart olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen
reddi hâlinde ret işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap
verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam
yargı davası açmaları gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda başvurucunun 2009
yılı Ocak ayında ameliyat edilerek askerliğe elverişli olmadığı sonucuna
ulaşılması suretiyle terhis edildiğinin vurgulandığı gerekçede, sonuç olarak
başvurucunun 2009 yılı Ocak ayından itibaren bir ve beş yıllık süreleri
geçirdikten sonra 2016 yılında açtığı davanın süre aşımına uğradığı ifade edilmiştir.
14. Söz konusu ret hükmü temyiz ve karar düzeltme
aşamalarından geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu, nihai kararı 19/11/2018
tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 6/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
15. İlgili hukuk için bkz. Fatıma Sevilay Nazilli,
B. No: 2016/14452, 10/6/2020, §§ 17-22.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 21/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
17. Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu; hatalı bir ameliyat sonucu bel
bölgesindeki iki kat kemiğinin alınmış olması sebebiyle dava açtığını, olayı
öğrenme tarihi dikkate alınmadan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın ''Hak arama hürriyeti'' kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile
adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic.
Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
23. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
24. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
25. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının
süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Anayasa'nın ''Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
27. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
28. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
29. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme
kararının 1602 sayılı Kanun'un 43.maddesine dayandığı görülmektedir.
Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
30. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının
ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe
Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B.
No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme
Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
31. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).
32. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen
dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
33. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an
da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük
önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66).
Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu
yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel
başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, derece mahkemelerinin dava
açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu
kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin
dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde
haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde
işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük
ilkesini zedeleyebilir (örnek olarak bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
34. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte
başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın
tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü
tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari
eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin
veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (örnek olarak bkz. Mehmet
Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
35. Somut olayda Mahkeme, öncelikle davanın nitelemesini
yaparak uyuşmazlığın eylemden kaynaklanan zararı konu ettiğini tespit etmiştir.
Başvurucunun hatalı yapıldığını ileri sürdüğü ameliyat nedeniyle uğradığı
zararı davasına esas almasına karşın Mahkeme, askerlik görevi ifa edilirken
meydana gelen zararın askerliğe elverişsizlik nedeniyle terhis olunan tarih
itibarıyla öğrenildiği sonucuna ulaşarak davanın süresinde açılmadığını ifade
etmiştir.
36. Başvurucu, 2009 yılında geçirdiği ameliyatın hatalı
olduğunu 2015 yılında yapılan tetkik ile öğrendiğini ve bu durumu (idarenin
eylemi ile zarar arasındaki illiyet bağını) öğrenmesinden itibaren bir yıl
içinde başvuru yaptığını ileri sürmüştür. Mahkeme ise zararın öğrenildiği
tarihi terhis tarihi olarak saptamıştır. Mahkeme bu saptamayı yaparken zararın
2009 yılında yapılan ameliyata ilişkin olduğu ve başvurucunun bu ameliyatın
hatalı olduğunu 2015 yılında öğrendiği iddialarına ilişkin olarak herhangi bir
değerlendirmede bulunmamıştır.
37. Başvurucunun tazminat talebinin askerliğe elverişsiz
hâle gelmesinden kaynaklanan bir zarara ilişkin değil hatalı yapıldığını
anladığı bir ameliyata ilişkin olduğu ve bu hatayı (dolayısıyla eylem ile zarar
arasındaki bağı) 2015 yılında öğrendiği yönündeki iddiası dikkate alındığında
başvurucunun uğradığı zarardan terhis tarihi itibarıyla haberdar olduğunu
-ileri sürdüğü iddiaları dışlamak/değerlendirme dışı bırakmak suretiyle- kesin
olarak belirlemek başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
38. Mahkeme, başvurucunun ileri sürdüğü zarardan terhis
tarihi itibarıyla haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin varlığını
ortaya koyan, somut vakanın koşullarına yönelik herhangi bir değerlendirmede ve
saptamada bulunmamıştır. Bu nedenle kategorik olarak terhis tarihinin dava açma
süresinin başlangıcına esas alınmasının yukarıda anılan ilkeler uyarınca
mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu kanaatine varılmıştır.
39. Mahkemenin dava açma sürelerinin belirlenmesine
ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum
olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede
güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu
sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK],
B.No:2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
46. İncelenen başvuruda AYİM İkinci Dairesi tarafından
yapılan yargılama sonucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
48. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
49. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere AYİM İkinci Dairesinden (E.2016/375) -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- dosyanın devredildiği
Ankara 10. İdare Mahkemesine (E.2016/5582; K.2016/5605) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.