Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Emrah Şahin [1.B.], B. No: 2018/37580, 20/10/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMRAH ŞAHİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37580)

 

Karar Tarihi: 20/10/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Emrah ŞAHİN

Vekili

:

Av. Kerami GÜRBÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak karar verilmesi ve kullanılan dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Samsun İl Özel İdaresi bünyesinde veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak görev yapmakta iken 2014 yılında kadrosu Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına (Belediye) devredilmiş ve aynı yıl Bafra Şube Müdürlüğü bünyesinde (sebze hali) tahsildar olarak görevlendirilmiştir. Takip eden süreçte de başvurucunun belediyenin ilan ve reklam biriminde görevlendirildiği anlaşılmaktadır.

9. Başvurucu hakkında, tahsildar olarak çalıştığı dönemde 22/10/2014 ile 28/11/2014 tarihleri arasında yaptığı 7.300 TL tutarında tahsilatı Belediye hesaplarına yatırmadığı ve uhdesinde tuttuğu iddiasıyla 21/1/2016 tarihinde idari soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, durumun kendisine bildirilmesi üzerine 22/1/2016 tarihinde söz konusu tutarı faiziyle birlikte Belediye hesaplarına yatırmıştır. Başvurucu soruşturma sürecinde alınan ifadesinde, belirtilen tarih aralığında topladığı paraları belediye hesabına yatıramadığını, daha sonra bu görevden ayrılıp farklı bir birimde görevlendirilince paranın üzerinde kaldığını, kendisine durum bildirilince de parayı hemen ertesi gün faiziyle iade ettiğini, zimmet gibi bir kastının olmadığını beyan etmiştir.

10. Soruşturma sonucu hazırlanan raporda; başvurucunun, tahsilatın günlük olarak yatırılması talimatını daha önce tebellüğ etmesine karşın 22/10/2014 ile 28/11/2014 tarihleri arasında topladığı belediye gelirlerini günlük olarak banka hesaplarına yatırmadığı, paranın uzun süre kendisinde kaldığı, her ne kadar kamu zararı oluşmasa da eylemin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket kapsamında kaldığı ifade edilmiştir.

11. Soruşturma sonucunda isnat edilen fiili gerçekleştirdiği kanaatine varılan başvurucu, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca (memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak) 18/5/2016 tarihli Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Yüksek Disiplin Kurulu işlemiyle devlet memurluğundan çıkarılmıştır.

12. Diğer taraftan başvurucu hakkında 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 247. maddesi kapsamında zimmet suçu isnadıyla kamu davası açılmıştır.

13. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi 19/4/2016 tarihli kararıyla başvurucunun isnat edilen eylemin gerçekleştiği kanaatine ulaşarak 1 yıl 1 ay 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiş ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Hüküm, temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir;

"... sanığa, olay tarihinden önce, göreve başladığında, görevin tanımı ve kapsamının ne olduğu konusunda yazılı bildirimde bulunulmasına rağmen sanığın, görevi nedeniyle 22/10/2014 ile 28/11/2014 tarihleri arasında zilyedliği kendisine devredilmiş olan ve makbuz karşılığı tahsil ettiği belediye gelirlerine ilişkin paraları kurumun banka hesaplarına günlük olarak yatırması gerekirken yatırmayıp toplam 7.300,00 TL'yi uhdesinde tuttuğu, sanığın eylemini bir suç işlemek kararının icrası kapsamında bir çok kez gerçekleştirerek atılı 'zincirleme şekilde zimmet' suçunu işlediği ...anlaşıldığından... "

14. Başvurucu, hakkında tesis edilen devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı Samsun 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.

15. Mahkeme 16/2/2017 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.

16. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Olayda, davacı hakkında zimmet suçuyla ilgili olarak yapılan ceza yargılaması sonucunda Bafra Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19.04.2016 gün ve E:2016/68, K:2016/85 sayılı kararıyla, davacının üzerine atılı zimmet suçunu işlediği sübut bulduğundan, neticeden davacının 1 yıl 1 ay 26 gün hapiscezasıyla cezalandırılmasına, CMK 231.maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması için belirlenen koşulların gerçekleştiğinden bahisle, CMK 231. madde gereğince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmekte olup; mahkumiyet kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hukuki sonuç doğurmaması ve infaza ilişkin hükümlerin beş yıl süre ile askıda bırakılması disiplin hukuku açısından zimmet fiilinin sanık tarafından gerçekleştirilmemiş sayılması şeklinde değerlendirilemeyeceğinden, dosyadaki bilgi ve belgeler ile davacı hakkında düzenlenen disiplin soruşturmasına ilişkin raporun ve eklerinin incelenmesinden, davacının, 22.10.2014-28.11.2014 tarihleri arasında yaptığı 7.300,00-TL tutarındaki tahsilatı davalı idarenin hesaplarına aktarmayarak zimmetine geçirdiğinin; davacının disiplin soruşturması ve ceza yargılamasında verdiği ifade ve savunmalarda da ikrar edildiği, dolayısıyla davacı üzerine atılı fiilin sübuta erdiği anlaşıldığından, söz konusu fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerden olduğu kanaatine varılmakla, davacının Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır. "

17. Samsun Bölge İdare Mahkemesi 1. Dava Dairesi 12/4/2018 tarihli kararıyla ret hükmünü yönelik yapılan itirazı reddetmiştir. Danıştay Onikinci Dairesi de istinaf mahkemesi tarafından verilen kararı 19/9/2018 tarihinde kesin olarak onamıştır.

18. Başvurucu, nihai kararı 20/11/2018 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 19/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 5237 sayılı Kanun'un zimmet suçunu düzenleyen 247. maddesi şöyledir:

"Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

 Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir."

20. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin Devlet memurluğundan çıkarma cezasını düzenleyen (E) bendinin ilgili kısmı şöyledir:

"E - Devlet memurluğundan çıkarma : Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzerememurluktan çıkarmaktır.

 Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

 ...

 g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak, "

21. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır."

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının kişilerin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılma hakkını güvence altına aldığını belirtir. AİHM, içtihatlarında masumiyet karinesi ile sağlanan güvencenin iki yönünün bulunduğunu ifade etmiştir. Ceza yargılamasının yürütülmesine ilişkin -usule ilişkin güvence- bu güvence ile, sonucunda mahkûmiyet kararı dışında bir hüküm kurulan ceza yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda, daha sonra yürütülecek yargılamalar boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması amaçlanır. Bu usule ilişkin yön kapsamında, masumiyet karinesi ilkesi, ceza yargılamasının kendisinin adil olmasını sağlayacak usule ilişkin güvence olarak kamu görevlilerinin davalının suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunmasını yasaklar. Ancak bu husus, cezai meselelerde usule ilişkin güvence ile sınırlı değildir, bu kapsam daha geniştir ve Devletin hiçbir temsilcisinin, mahkeme ile suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu söylememesini gerekli kılar. Bu kapsamda, sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları, disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken masumiyet karinesi güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).

24. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yapmaktadır. AİHM ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm olmaksızın disiplin yargılaması kapsamında başvurana iddia konusu eylemi nedeniyle cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması hâlinde 6. maddenin (2) numaralı fıkrası kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, § 51).

25. Bu bağlamda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının sağladığı korumanın ikinci yönüne göre sanığın beraatıyla veya davanın düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında, söz konusu kişiye masumiyetine uygun bir muamelede bulunulmasını gerekir. Bu ikinci yönde, maddenin genel amacı, bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması düşen kişileri, itham edildikleri suçtan aslında suçlu olduklarını düşünen kamu görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda masumiyet karinesi, adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için, sağladığı usule ilişkin güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının korunmaması hâlinde, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil yargılanma güvenceleri teorik ve hayali olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye, § 54).

26. Disiplin ve yargı makamlarının kişinin davranışlarının iş disipliniyle ve devlet memurluğunun gerekleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını disiplin hukuku bakış açısıyla nasıl tespit ettiğini ve değerlendirdiğini anlaşılır kılan bir gerekçeyi sunmaları şarttır. Bu gerekçenin yokluğunda disiplin sorumluluğunu cezai sorumluluktan ayıran çizgiler, teorik ve belirsiz/yanıltıcı hâle gelmektedir. Bu bağlamda kişi hakkında yetkili ceza mahkemesi tarafından kesin bir mahkûmiyet kararı verilmedikçe hiçbir yetkili makam bu kişiye suçlu muamelesi gösteremeyecektir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No. 45028/07, 28/3/2017, § 54).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak davanın reddedildiğini, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun uyarınca aleyhine hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

30. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Anayasa Mahkemesi masumiyet karinesinin ihlali iddialarını incelediği başvurularda (çok sayıda karar arasından bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019; Galip Şahin [GK], B. No: 2015/6075,11/6/2018) suç isnadına ilişkin bir güvence olan masumiyet karinesinin medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda hangi hâllerde uygulanabileceğine ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Buna göre masumiyet karinesinin medeni hak ve yükümlülükler kapsamında kalan bir yargılamada uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılama ile hakkında yürütülen veya sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte idare/hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir.

32. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiası, devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali istemiyle açtığı davada, çıkarma işlemine konu eylem nedeniyle yapılan ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine karşın İdare Mahkemesince eylemin sabit görülerek işlemin hukuka uygun bulunması ve İdare Mahkemesince kullanılan ifadelere ilişkindir. Gerek Mahkeme kararında gerekse disiplin makamlarının işlemlerinde ceza yargılamasına konu eylemlerle ilgili olarak değerlendirme yapıldığı gözlemlenmektedir. Bu değerlendirmeler -herhangi bir ihlale yol açıp açmadıkları hususu aşağıda değerlendirilecek olmakla birlikte- disiplin işleminin denetlendiği yargı süreci ile ceza yargılaması arasında bağlantının bulunduğu sonucuna ulaşılması bakımından yeterli görülmüştür. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin devreye girdiği somut başvuruda Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmaktadır.

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

34. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/04/2017, § 27).

35. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

36. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

37. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

38. Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir (M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 61).

39. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).

40. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin soruşturma ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36).

41. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).

42. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29).

43. İdari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 63; Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, tahsil ettiği belediye gelirlerini uhdesinde tuttuğu iddiasıyla hakkında açılan idari soruşturma sonucunda devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Aynı eylemler nedeniyle hakkında açılan kamu davası sonucunda zimmet suçu nedeniyle başvurucu hapis cezasına mahkûm edilmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı açtığı dava da reddedilmiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargısı süreci esas alınarak davanın reddedildiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucunun şikâyeti dikkate alındığında somut başvurunun masumiyet karinesinin ikinci yönü bakımından incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

45. Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken önemli olan husus; yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığıdır.

46. Somut olayda Bafra Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonunda başvurucuya isnat edilen suçla ilgili olarak mahkumiyet hükmü kurmuş ancak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve dolayısıyla beş yıllık denetim süresinin suç işlenilmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi uyarınca sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığı dikkate alındığında başvurucunun masumiyet karinesinin devam ettiği açıktır.

47. Masumiyet karinesinin devam ediyor oluşu, başvurucuya zimmet suçunu gerçekleştirdiği, işlediği yönünde bir ithamda/beyanda/imada bulunulmamasını gerektirir. Diğer taraftan bu durum başvurucuya, ceza hukuku alanına girilmeden aynı eylemleri nedeniyle daha hafif ispat külfetinde disiplin hukuku sınırları dahilinde kalınarak hukuki sorumluluk yüklenilmesine engel değildir.

48. Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde, ceza gerektiren herhangi bir suç isnat edilen ancak kesin olarak mahkûm edilmemiş bulunan bir kişiye yönelik hukuki kararın kişinin suçlu olduğu yönünde bir görüşü yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı unutulmamalıdır.

49. Mahkeme, disiplin cezasının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken disiplin soruşturması süreci ve dosya kapsamında bulunan diğer deliller üzerinden bir değerlendirme yaparak başvurucunun disiplin cezası gerektiren fiili gerçekleştirdiği sonucuna ulaşmıştır. Bu bağlamda mahkemenin salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması sürecine ve bu yargılama sonucunda verilen karara dayanmadığı açıktır.Bu aşamada masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğinin anlaşılabilmesi adına açıklığa kavuşturulması gereken husus mahkemenin idari davanın sınırları içinde kalıp kalmadığı ve kullandığı dilin başvurucunun masumiyeti üzerine gölge düşürüp düşürmediğidir.

50. Mahkeme ret gerekçesinde başvurucu için zimmetine geçirdiği ifadesini kullanmış ve cümlenin devamında fiilin sübut bulduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu fiili memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelemiş ve karşılığının devlet memurluğundan çıkarma cezası olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu nitelemeyi yaparken özensiz bir dil kullanmış olsa da sonuca ulaşırken başvurucunun eyleme ilişkin ikrarından, disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerden hareket etmiş ve bunu yaparken başvurucunun masumiyetine gölge düşürecek şekilde ceza yargılamasını esas almamış ve/veya ceza yargılaması sürecini sorgulamamıştır. Bununla beraber, eylemin 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi hükmüyle örtüşüp örtüşmediğini denetleyen mahkemenin, sübut bulduğunu ifade ettiği eylemin asıl olarak 657 sayılı Kanun'da düzenlenen yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemi olduğu da açıktır.

51. Bu bağlamda, disiplin soruşturması çerçevesinde elde edilen bilgi ve belgeleri hükme esas alan ve disiplin cezasına temel teşkil eden memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemine yönelik olarak değerlendirmede bulunan Mahkemenin masumiyet karinesinin sağladığı güvenceyi ortadan kaldıracak biçimde, idari davanın sınırlarının dışına çıkarak ceza hukuku alanında kalan bir suç isnadında bulunduğu söylenemez.

52. Bu duruma göre başvurucu hakkında tesis edilen disiplin işlemine ilişkin yargısal sürecin masumiyet karinesine yönelik bir ihlale vücut vermediği anlaşılmıştır.

53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak karar verildiği ve kullanılan dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda Mahkememiz çoğunluğu masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

2. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu kendi beyanında, topladığı paraları belediye hesabına yatıramadığını, daha sonra bu görevden ayrılıp farklı bir birimde görevlendirilince paranın üzerinde kaldığını, kendisine durum bildirilince de parayı hemen ertesi gün faiziyle iade ettiğini, zimmet gibi bir kastının olmadığını beyan etmiştir.

3. Bunun üzerine başvurucu hakkında hem disiplin soruşturması hem de ceza kovuşturması açılmıştır. Ceza davasında Bafra Ağır Ceza Mahkemesi başvurucuya isnat edilen eylemin gerçekleştiği kanaatine ulaşarak başvurucunun 1 yıl 1 ay 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmettikten sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve bu hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir.

4. Hakkında devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlem tesis edilen başvurucu bu işleme karşı da dava açmıştır. Bu davada ise Samsun 2. İdare Mahkemesi 16/2/2017 tarihli kararıyla davayı şu gerekçeyle reddetmiş ve bu karar istinaf ve Danıştay incelemesinden geçerek onanmıştır:

"Olayda, davacı hakkında zimmet suçuyla ilgili olarak yapılan ceza yargılaması sonucunda Bafra Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19.04.2016 gün ve E:2016/68, K:2016/85 sayılı kararıyla, davacının üzerine atılı zimmet suçunu işlediği sübut bulduğundan, neticeden davacının 1 yıl 1 ay 26 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CMK 231.maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması için belirlenen koşulların gerçekleştiğinden bahisle, CMK 231. madde gereğince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmekte olup; mahkumiyet kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hukuki sonuç doğurmaması ve infaza ilişkin hükümlerin beş yıl süre ile askıda bırakılması disiplin hukuku açısından zimmet fiilinin sanık tarafından gerçekleştirilmemiş sayılması şeklinde değerlendirilemeyeceğinden, dosyadaki bilgi ve belgeler ile davacı hakkında düzenlenen disiplin soruşturmasına ilişkin raporun ve eklerinin incelenmesinden, davacının, 22.10.2014-28.11.2014 tarihleri arasında yaptığı 7.300,00 TL tutarındaki tahsilatı davalı idarenin hesaplarına aktarmayarak zimmetine geçirdiğinin; davacının disiplin soruşturması ve ceza yargılamasında verdiği ifade ve savunmalarda da ikrar edildiği, dolayısıyla davacı üzerine atılı fiilin sübuta erdiği anlaşıldığından, söz konusu fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerden olduğu kanaatine varılmakla, davacının Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır".

5. Mahkememiz çoğunluğunca Samsun 2. İdare Mahkemesinin kararında başvurucu ile ilgili yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.

6. Çoğunluk görüşündeki başvurucunun disiplin cezası gerektiren fiili gerçekleştirdiği sonucuna ulaşılan süreçte idare mahkemesinin salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması sürecine ve bu yargılama sonucunda verilen karara dayanmadığı şeklindeki kanaate katılmaktayım (§ 49). Bu yönü ile de başvurucunun masumiyet karinesinin ihlalinden bahsetmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ancak Samsun 2. İdare Mahkemesinin idari davanın sınırları içinde kalıp kalmadığı ve kullandığı dilin başvurucunun masumiyeti üzerine gölge düşürüp düşürmediği noktasında Mahkememiz çoğunluğunun şu değerlendirmesine katılmamaktayım:

 “Mahkeme ret gerekçesinde başvurucu için zimmetine geçirdiği ifadesini kullanmış ve cümlenin devamında fiilin sübut bulduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu fiili memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelemiş ve karşılığının devlet memurluğundan çıkarma cezası olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu nitelemeyi yaparken özensiz bir dil kullanmış olsa da sonuca ulaşırken başvurucunun eyleme ilişkin ikrarından, disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerden hareket etmiş ve bunu yaparken başvurucunun masumiyetine gölge düşürecek şekilde ceza yargılamasını esas almamış ve/veya ceza yargılaması sürecini sorgulamamıştır. Bununla beraber, eylemin 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi hükmüyle örtüşüp örtüşmediğini denetleyen mahkemenin, sübut bulduğunu ifade ettiği eylemin asıl olarak 657 sayılı Kanun'da düzenlenen yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemi olduğu da açıktır.

Bu bağlamda, disiplin soruşturması çerçevesinde elde edilen bilgi ve belgeleri hükme esas alan ve disiplin cezasına temel teşkil eden memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemine yönelik olarak değerlendirmede bulunan Mahkemenin masumiyet karinesinin sağladığı güvenceyi ortadan kaldıracak biçimde, idari davanın sınırlarının dışına çıkarak ceza hukuku alanında kalan bir suç isnadında bulunduğu söylenemez.” (§§ 50-51)

7. Zira burada Samsun 2. İdare Mahkemesi olgulardan hareketle hükme ulaşırken aynı zamanda Ceza Mahkemesi kararına da atıf yapmıştır. Burada masumiyet karinesinin ihlaline sebep olan temel hususun İdare Mahkemesinin karar gerekçesinde yer verdiği ve başvurucu ile ilgili kullandığı özensiz dil ve üslup olduğunu özellikle ifade etmek gerekir.

8. Başvurucu ile ilgili bahse konu ceza yargılamasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanmasından sonra İdare Mahkemesinin ceza yargılamasına değinmesi ve daha da önemlisi idari yargılamada özellikle ceza hukuku terimi olan zimmete yer vermesi ve yine bu bağlamda İdare Mahkemesi karar gerekçesinde başvurucu ile ilgiliyer verilen “üzerine atılı zimmet suçunu işlediği sübut bulduğundan”, “mahkumiyet kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hukuki sonuç doğurmaması ve infaza ilişkin hükümlerin beş yıl süre ile askıda bırakılması disiplin hukuku açısından zimmet fiilinin sanık tarafından gerçekleştirilmemiş sayılması şeklinde değerlendirilemeyeceğinden”, “dolayısıyla davacı üzerine atılı fiilin sübuta erdiği anlaşıldığından” şeklindeki ifadelerin masumiyet karinesinin ihlaline sebebiyet verebilecek nitelikteki bir dil kullanımı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

9. Esasında disiplin soruşturması sürecinde verdiği ifadesinde başvurucu zaten belirtilen tarih aralığında topladığı paraları belediye hesabına yatıramadığını, daha sonra bu görevden ayrılıp farklı bir birimde görevlendirilince paranın üzerinde kaldığını, kendisine durum bildirilince de parayı hemen ertesi gün faiziyle iade ettiğini belirttiğinden Samsun 2. İdare Mahkemesi pekala bu olgulardan hareketle disiplin soruşturması bağlamındaki işlemin hukuka uygunluğunu denetleyebilecekti. Ancak İdare Mahkemesi bu olgular yanında ayrıca ceza yargılamasındaki karardan bahsederken burada özellikle kendi karar gerekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle masumiyet karinesini ihlal etmiştir.

10. Özetlemek gerekirse İdare Mahkemesi bu bağlamda idari yargı ve disiplin hukuku alanının dışına taşarak ceza hukukunun alanında suç isnadı ile ilgili “zimmet” gibi kavrama karar gerekçesinde yer verip oldukça özensiz bir dil kullanarak iptal isteminin reddine ilişkin gerekçeyi oluşturmuştur. Dolayısıyla bu durum, başvurucunun masumiyet karinesini ihlal edecek bir dil kullanımı olduğu şeklindeki kanaate ulaşmama sebebiyet verdiği için Mahkememiz çoğunluk kararına katılamadım.

 

 

 

 

Üye

 Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Emrah Şahin [1.B.], B. No: 2018/37580, 20/10/2020, § …)
   
Başvuru Adı EMRAH ŞAHİN
Başvuru No 2018/37580
Başvuru Tarihi 19/12/2018
Karar Tarihi 20/10/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak karar verilmesi ve kullanılan dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Masumiyet karinesi (idare) İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 247
657 Devlet Memurları Kanunu 125
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 231
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi