TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULLAH YARAMUŞ VE SUSİN YARAMUŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/4886)
Karar Tarihi: 23/5/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA
Başvurucular
1. Abdullah YARAMUŞ
2. Susin YARAMUŞ
Başvurucular Vekili
Av. Nevroz UYSAL ASLAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Cizre'de uygulanan sokağa çıkma yasağı sırasında güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımıyla başvurucuların yakınının anne kucağından düşerek yaralanması ve sağlık çalışanlarının can güvenliklerini gerekçe göstererek hastaya yardıma gelmemesi neticesinde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Olayların arka planı yönünden PKK/KCK Terör Örgütü, Çözüm Süreci ve 6-7 Ekim Olayları ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.
3. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27). Öz yönetim ilan ettiği tüm bölgelerde benzer bir strateji ile barikat ve hendeklere patlayıcı döşeyen, yolları patlayıcı düzenek kurmak suretiyle tuzaklayan ve karargâh olarak kullandığı binaları tünel kazarak birbirine bağlayan örgüt, bu şekilde ulaşımı engellediği bölgelerde güvenlik güçleri ve sivilleri hedef alan saldırılar düzenlemiştir. Yollar, köprüler, okul ve hastaneler dâhil kamu binaları, ambulanslar dâhil kamuya ve özel kişilere ait araç ve eşyaların terör saldırılarına maruz kalması, bir kısmının tahrip edilmesi neticesi eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim durma noktasına gelmiştir (Cizre Devlet Hastanesine roketatar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak yapılan terör saldırıları ile Cizre ilçesinde terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen saldırılar, oluşturulan hendek ve barikatlarla ilgili arka plan bilgisi için ayrıca bkz. Naile Bülbül, B. No: 2018/11016, 2/2/2022, § 24; Emine Gerez ve diğerleri, B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § 33).
4. Bu gelişmelerin ardından öz yönetim ilan edilen bölgelerde terörle mücadele için geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır. Terör saldırıları ve devamında kamu düzeninin yeniden tesisi için yapılan güvenlik operasyonlarında yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, binlercesi yaralanmıştır (hendek olayları ile ilgili açıklamalar için ayrıca bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, §§ 10-13). Terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde ise sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Bu kapsamda Şırnak Valiliği Cizre ilçesinde ilk olarak 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).
5. Başvuruya konu olayın meydana geldiği 4/9/2015 tarihinde Cizre'de tam gün esasına göre uygulanmakta olan sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.
6. Başvurucu Abdullah Yaramuş 10/8/2015 tarihinde dünyaya gelen M.T.Y.nin babası; başvurucu Susin Yaramuş ise annesidir.
7. Başvuru formuna göre olay günü 4/9/2015 tarihinde başvurucuların yaşamakta oldukları Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasağının ilanından sonra gece elektrikler kesilmiş, telefon hatları ulaşılamaz hâle gelmiştir. Başvurucular havanın sıcak olması sebebiyle bebekleri M.T.Y.yi de alarak Nur Mahallesi Özgür Sokak'ta bulunan evlerinin balkonuna çıkmıştır. Gece vakti çok yüksek bir ses duyan başvurucuların evinin avlusuna bir cisim düşmüş, bunun üzerine korkuyla içeri girmeye çalışan Susin Yaramuş kucağında bulunan bebeği ile yere düşmüştür. Yere düşürülmesinden bir süre sonra ateşi yükselmeye başlayan bebek kusmuştur. Sabah saat 7.00 sıralarında 112'yi arayan başvurucular ambulans istemiş ancak 112 görevlileri adrese 100 metre mesafedeki Saltan Sokak'a geldiklerinde can güvenliklerinin tehlikede olması gerekçe gösterilerek güvenlik görevlileri tarafından durdurulduklarını, bebeği Botan Hastanesine getirmelerini söylemiştir. 5/9/2015 tarihinde gün boyu ısrarla 112'yi arayan başvurucular saat 21.00 sıralarında doktor olduğunu söyleyen biri ile görüşmüşler, doktor kusmayı engellemek için telefon ile öneriler vermiştir. Önerilerin işe yaramaması sonucu bebek anne ve babasının kucağında 6/9/2015 tarihinde saat 3.00'te can vermiştir. Başvurucular sabah saatlerine kadar bebeklerinin cenazesi ile birlikte kalmışlar, soğutucu bulunmadığı ve elektrik olmadığı için yakında bulunan Şeyh Sait Camisi'nin soğuk sayılan bir bölümüne cenazeyi götürmüşlerdir. Cenaze iki gün burada bekletildikten sonra beyaz bayraklarla İdil Caddesi'nde bekleyen Cizre Belediyesi cenaze nakil aracına konulmuş, başvurucu Abdullah Yaramuş'un birlikte gitmesine izin verilmediği için ilk işlemler kimliği belirsiz olarak gerçekleştirilmiştir. Başvurucular, sokağa çıkma yasağının kaldırıldığının ilan edilmesi üzerine otopsi işleminin ardından 13/9/2015 tarihinde bebeğin cenazesini teslim alarak Cizre ilçesinde defnetmiştir.
8. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucu Susin Yaramuş hakkında taksirle öldürme eyleminden soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu Abdullah Yaramuş, Başsavcılık tarafından müşteki sıfatıyla alınan 27/11/2015 tarihli ifadesinin ilgili kısmında sokağa çıkma yasağının ikinci günü saat 21.00 sıralarında evinin bahçesinde ailesiyle birlikte oturduğunu, evin dış kapısının önünde meydana gelen patlamadan sonra zeminden yarım metre yüksekte bulunan balkondan içeriye girmeye çalıştığını, eşinin ayağının takılması üzerine bebek ile birlikte yüz üstü betonun üzerine düştüğünü, bebek düştüğünde bilincinin açık olduğunu, çok şiddetli biçimde ağlamaya başlayan bebeğin annesi tarafından emzirildikten sonra sakinleştiğini ancak 10-15 dakika sonra kusmaya başladığını, ateşinin yükselmesi üzerine 112'yi aradığını, görevlilerin gece vakti gelemeyeceklerini söylediğini, bebeğin gece ateşinin yükseldiğini ve defalarca kustuğunu, sabah eşinin 112'yi aradığını, gelen ambulansın Saltan Sokak'ta polisler tarafından bekletildiğini, tekrar 112'yi aradıklarında Botan Hastanesinin yakınına gelmelerinin istendiğini, gece saat 3.00 sıralarında bebeğin vefat ettiğini, sabah HDP Şırnak milletvekili F.S.yi aradığını, F.S.nin cenazeyi Nur Mahallesi içerisinde bulunan camiye getirmesini söylediğini, komşusu M. ile birlikte bahçe duvarlarını delerek cenazeyi götürdüğünü, bebeğin ölümüne sebep olanlardan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
10. Başvurucu Susin Yaramuş, Başsavcılık tarafından şüpheli sıfatıyla alınan 27/11/2015 tarihli ifadesinin ilgili kısmında sokağa çıkma yasağının ikinci günü akşam 21.00 sıralarında evin dış kapısının önünde meydana gelen patlama üzerine bulundukları bahçeden eve balkonu kullanarak girmek isterken ayağının takıldığını ve kucağındaki bebeğiyle beton zemine düştüğünü, bebeğin şiddetli biçimde ağlaması ve kusarak ateşlenmesi üzerine defalarca 112'yi aradıklarını ancak görevlilerin gelemediğini, ertesi gün gece saat 3.00'te bebeğinin vefat ettiğini, eşinin cenazeyi bahçe duvarını delerek Nur Mahallesi içerisinde bulunan camiye götürdüğünü, bebeğin ölümüne sebep olanlardan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
11. Başsavcılık tarafından düzenlenen 7/9/2015 tarihli Adli Ölü Muayene Tutanağında, kimliği belirsiz erkek bebek cesedinin Cizre Devlet Hastanesi morgunda yapılan harici ölü muayenesi sonucu kesin ölüm sebebinin tespiti için cesedin Şırnak Adli Tıp Kurumuna sevkinin gerektiği belirtilmiştir.
12. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7/9/2015 tarihinde yaptırılan otopsi işlemi neticesinde tanzim edilen tutanakta cesetten toksikolojik inceleme için mide mukozası, histopatoloji için beyin ve kalp bütün olmak üzere, akciğer, karaciğer, böbrek, dalak, timus örneği ve kimliklendirme için kemik parçası alındığı belirtilerek bebeğin kesin ölüm sebebinin toksikolojik ve histopatolojik inceleme için alınan örneklerin sonuçları çıktıktan sonra belirlenebileceği kanaati açıklanmıştır.
13. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 12/9/2015 tarihli Defin İzin Belgesi ve Teşhis Tutanağında erkek bebek cesedinin 10/8/2015 doğumlu M.T.Y. olduğunun Abdullah Yaramuş tarafından ifade edildiği ve cesedin teslimin gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
14. Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığının 9/2/2016 tarihli Toksikoloji Raporunda mide muhteviyatında sistematikte yer alan maddelerin bulunmadığı; 25/2/2016 tarihli Histopatoloji İnceleme Raporunun ilgili kısmında beyinde subaraknoidal mesafede minimal kanama, parankimde konjesyon tespiti yapılmıştır.
15. Başsavcılık tarafından şüpheli Susin Yaramuş hakkında taksirle öldürme suçundan 5/10/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararda özet olarak şüphelinin dışarıdan gelen silah ve patlama sesleri sebebiyle yaşadığı korku ve panik neticesinde eve girmeye çalışırken bebeği ile birlikte yere düştüğü, bebeğin ölümünün beyin kanaması geçirmesine bağlı olduğunun 25/2/2016 tarihli Adli Tıp Kurumu inceleme raporunda belirtildiği, şüphelinin bebeğinin ölümünde taksir derecesinde dahi kusurunun bulunmadığı, kaldı ki şüphelinin taksirli bir hareketi neticesinde bebeğinin ölümüne neden olduğu kabul edilse dahi büyük bir acı ve mağduriyet yaşayan şüpheliye ceza verilmeyeceğinin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda açık bir şekilde düzenlediği, şüphelinin evinin bulunduğu sokak ve çevresinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı, 112 ekiplerinin can güvenliği sebebiyle olay yerine gelip yaralı bebeğe müdahale edemediği gerekçesi açıklanmıştır.
16. Başvurucular; ölümde ihmali bulunan kişiler hakkında değil de mağdur olan anne hakkında soruşturma yürütüldüğünü, bebeğin vefatından sonraki süreçte de mağdur olduklarını belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca eve düşen cismin tetikleyici olduğunu, tıbbi müdahalenin yapılmasına engel olan güvenlik güçleri ile azimli biçimde davranmayan ambulans personeli ve bu koşulların oluşmasına neden olan sokağa çıkma yasağı uygulayıcılarının asıl şüpheliler olduğunu, olay yerinin sokağa çıkma yasağı kalkmış olmasına rağmen incelenmediğini belirterek karara itiraz etmiştir.
17. Başvurucuların itirazını inceleyen Cizre Sulh Ceza Hâkimliğince 2/1/2018 tarihinde itiraza konu kararın yerinde olduğu, bunun dışında inceleme yapılmasının mümkün olmadığı, müştekilerin olayla ilgili her zaman belirtmiş oldukları şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunabilecekleri gerekçesi açıklanarak itirazın reddine kesin olarak karar verilmiştir.
18. Başvurucular nihai kararı 10/1/2018 tarihinde öğrendikten sonra 9/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucuların 21/9/2017 tarihinde Mardin 1. İdare Mahkemesinde İçişleri Bakanlığı ve Şırnak Valiliği aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat istemli davanın; davacıların yakınının sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalar nedeniyle yaralandığı ve zamanında müdahale edilememesi sonucu hayatını kaybettiği iddiasını ispata elverişli herhangi bir tespit, bilgi ve belgenin ortaya konulamadığı, zarar ile nedensellik bağı kurulabilecek idarenin herhangi bir eyleminden söz edilemeyeceğinden idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk sebeplerine gidilebilecek bir hususa rastlanılmadığı, olayın terör veya terörle mücadeleden kaynaklandığı yönünde bir bulgunun yer almadığı, dolayısıyla sosyal risk ilkesinin koşullarının da gerçekleşmediği anlaşılmakla davalı idarelerin sorumluluk türlerinden herhangi biri içerisinde değerlendirilmesi imkânı bulunmayan olay nedeniyle meydana gelen zararın davalı idarelerce tazmini mümkün olmadığı gerekçesi açıklanarak 18/11/2020 tarihinde reddine karar verilmiştir. Karar istinaf incelemesindedir.
II. DEĞERLENDİRME
20. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucular bebekleri M.T.Y.nin çatışma ortamında yaşanan korku ve panik ile başvuruculardan Susin ile birlikte yere düşerek yaralanması, 112 çağrılarına karşılık verilmemesi, güvenlik güçleri tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması ve sağlık hizmeti sağlanmaması sonucu ölümün gerçekleşmesi ile sorumlular hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının; sorumluları tespit etmeyen gerekçeden yoksun kararlar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir.
22. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) öncelikle tam yargı davasının sonuçlanmadan ceza soruşturması üzerine bireysel başvuru yapıldığı hususunun dikkate alınması gerektiği, yaşam hakkının maddi boyutu yönünden somut olayın gerçekleştiği olağanüstü koşullar değerlendirildiğinde devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini söylemenin mümkün olmadığı, yaşam hakkının usul boyutu yönünden olayın koşullarını ortaya koymaya elverişli soruşturma yürütüldüğünden usul yükümlülüğünün ihlal edilmediği görüşünü bildirmiştir.
23. Başvurucular, Bakanlık görüşüne operasyonların planlanması sırasında yeterli düzeyde önlem alınmadığını, sokağa çıkma yasağı ile birlikte sağlık hizmetlerine erişimin ortadan kalktığını belirterek itiraz etmiştir.
24. Başvurucuların iddiaları sokağa çıkma yasağı sırasında yaşanan çatışmalardan etkilenen anne kucağındaki bebeğin yere düşürülmesi üzerine rahatsızlandığı, acil sağlık hizmeti sunulmamasıyla bebeğin vefat ettiği, terörle mücadele sırasında devlet tarafından alınması gereken mutlak zorunlu ve orantılı tedbirlerin alınmadığı, olayla ilgili şikâyetler yönünden etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği hususlarına ilişkindir. Başvurucuların etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin şikâyetleri yaşam hakkının usul boyutu kapsamında, diğer şikâyetleri ise yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında incelenmiştir.
25. Başvurucuların sokağa çıkma yasağı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali iddiası yönünden iddiaların küçük çocuklarının ölümü ile bağlantılı olarak ileri sürülmesi dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında yapılan değerlendirme dışında ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
1. Başvurucuların Yakınının Güvenlik Güçlerinin Silahlı Güç Kullanımı Etkisiyle Yaralandığına İlişkin İddia
26. Başvurucular, yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında sokağa çıkma yasağı sırasında evlerinin dış kapısında meydana gelen patlamanın etkisiyle yaşadıkları korku ve panik nedeniyle M.T.Y.nin kucağında bulunduğu annesiyle birlikte düşerek yaralandığını, güvenlik güçlerinin zorunlu ve orantılı olmayan güç kullanımı sonucu meydana gelen olaylar nedeniyle bebeğin öldüğünü ileri sürmüştür.
27. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 82).
28. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 97).
29. Somut olayda başvurucular soruşturma safhasında alınan ayrı ayrı ifadelerinde, bebeğin annesinin kucağında bulunduğu sırada meydana gelen patlamanın etkisiyle korku ve panik içinde bulundukları avlunun zemininden yarım metre yüksekte konumlanan balkondan eve girmeye çalıştıklarını, annenin ayağının takılması sonucu bebek ve onun üzerine gelecek biçimde annenin beton zemine yüz üstü düştüklerini beyan etmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar gerekçesinde şüphelinin evinin bulunduğu sokak ve çevresinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı, şüphelinin dışarıdan gelen silah ve patlama sesleri sebebiyle yaşadığı korku ve panik neticesinde eve girmeye çalışırken bebeği ile birlikte yere düştüğü, bebeğin ölümünde şüphelinin taksir derecesinde dahi kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir.
30. Başvurucular, sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği operasyonlar ile bebeğin yere düşürülerek beyin kanaması geçirmesi arasında bağ kurmuştur.
31. Başvuruya konu olayda güvenlik güçlerinin başvurucuların bebeğinin yaşamına yönelik herhangi bir eylemi veya ihmali söz konusu değildir. Başvurucuların bebeğinin kucağında bulunduğu annesinin ayağının takılması üzerine beton zemine düşürülmesi ile güvenlik güçlerinin terör örgütü üyeleri tarafından kazılan hendekler ve yerleştirilen patlayıcıların temizlenerek sivil vatandaşların şiddetten korunması amacıyla gerçekleştirdiği operasyonlar arasında bir bağ kurulamamıştır. Bu nedenle başvurucuların, güvenlik güçleri ile belirtilen şekilde gerçekleşen ölüm arasında ceza hukuku anlamında bir bağ bulunduğu ve bu bağ nedeniyle sorumluların cezalandırılması gerektiği iddiası savunulabilir nitelikte değildir. Bu durumda anılan iddia yönünden etkili soruşturma yükümlülüğü doğmamıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların bebeğinin güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucu korku ve panikle yere düşürülerek beyin kanaması geçirmesine neden olacak nitelikte yaralanması ve bu olay yönünden etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
2. Başvurucuların Yakınının Acil Sağlık Hizmeti Sunulmaması Nedeniyle Öldüğüne ve Sorumlular Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmediğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, bebekleri M.T.Y.nin acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle vefat ettiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §§ 34, 35).
35. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 52).
36. Sözü edilen usul yükümlülüğü uyarınca şüpheli her ölüm olayı hakkında olayın tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
37. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunsa da kasıtlı olmayan eylemler açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu bakımdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çıkan diğer ölümlerde olduğu gibi tıbbi ihmal sonucu ortaya çıktığı iddia edilen ölüm olaylarında da etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Nail Artuç, § 37; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).
38. Öte yandan ölümün sağlık durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmetinin sunulmaması sonucu meydana geldiği ya da sağlık hizmetlerinde var olan ve yetkililerce bilinen veya bilinmesi gereken ancak ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınmadığı sistemsel veya yapısal bir işlevsizliğin hastanın sağlık hizmetlerinden yoksun kalarak ölmesine neden olduğu durumlarda, sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (benzer değerlendirme için bkz. Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47). Nitekim Anayasa Mahkemesi başvurucuların hükümlü olarak bir ceza infaz kurumunda tutulan yakınlarının çıkan bir yangında yanması sonrasında yanık tedavi üniteleri bulunan sağlık kuruluşları tarafından kabul edilmemesinin konu edildiği İrfan Durmuş ve diğerleri (B. No: 2014/4153, 11/5/2017, §§ 108-110) başvurusunda başvurucuların ceza soruşturmasına ilişkin başvuru yolunu tüketmelerini başvurunun incelenmesi için yeterli görmüştür.
39. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasındaki herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğuna ilişkin düzenleme ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir. Anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
40. Başvuruya konu olayda ölümün hangi koşullarda ve nasıl meydana geldiğini belirsiz bırakmayan başvuruya konu ceza soruşturması evrakına göre sağlık çalışanlarının bireysel cezai sorumluluklarına neden olabilecek şekilde acil sağlık hizmetlerinin sunulmaması gibi bir durum yaşanmamıştır. Zira, başvurucular da 112 görevlilerinin can güvenliği nedeniyle durdurulduklarını, sonrasında ise aynı nedenle gelemediklerini söylediklerini iddia ettiğine göre başvuruya konu olayda sağlık çalışanlarının mesleki ödevlerini hiçe sayarak durumunun ciddiyetini bildikleri veya bilmeleri gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmeti sunmamaları gibi bir durum yaşanmamıştır. Bunun gibi, başvurucular başvuru formunda (bkz. § 7) cenazenin cenaze aracına dahi beyaz bayraklarla konulduğunu ifade etmiştir. Bu durumda yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğün sağlık hizmetlerine erişilemediğine ilişkin iddialar yönünden mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez. Somut olayda, etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, başvurucuların iddiasının aksine, mağdurlara tam yargı davasının açık tutulması ile de yerine getirilmiş sayılabilir. Nitekim başvurucular, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarını İdare Mahkemesi nezdinde açtıkları tam yargı davasında da dile getirmiş ancak söz konusu yolu tüketmeden bireysel başvuru yapmışlardır. Oysa bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Öte yandan başvurucuların tam yargı davasını tüketmelerinden sonra yapacakları muhtemel başvuruda dile getirecekleri yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaların değerlendirileceği açıktır (aynı yönde bkz. Abdulvahap Taş ve Halise Taş, B. No: 2018/6914, 2/3/2022, § 74).
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
42. Başvurucuların bebeğin ölümünden sonra cenazenin yanlarında bekletilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlali iddiasının Gazal Kolanç ve diğerleri (§§ 396-400) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı etkisiyle başvurucuların yakınının (bebeğinin) yere düşürülerek yaralanması ve olay yönünden etkili ceza soruşturulması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Başvurucuların yakınının acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle ölmesi ve sorumlular hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 23/5/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2018/4886 esas sayılı dosyada, sayın çoğunluk başvurucunun Güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı etkisiyle başvurucuların yakınının (bebeğinin) yere düşürülerek yaralanması ve olay yönünden etkili ceza soruşturulması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA karar vermiştir.
Aşağıda belirttiğim gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
Başvurucu Cizre’de meydana gelen olaylar nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini olay tarihinde meydana gelen patlama nedeniyle çocuğun kucağından düştüğünü sağlık çalışanlarının olay yerine gelmemesi nedeniyle çocuğun öldüğünü bu olaylar nedeniyle takipsizlik kararı verildiğini etkili bir soruşturma yapılmadığını belirtmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvuruculardan Susin Yaramış hakkında taksirle öldürme nedeniyle soruşturma açılmış ve takipsizlikle sonuçlandırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi 2019/7441 E. 13.09.2022 Tarihli kararında yaşam hakkı yönünden etkili soruşturma ilkelerini ortaya koymuştur. Buna göre “ Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 80).
Yaşam hakkı kapsamındaki devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).
Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini soruşturma yükümlülüğü oluşturmaktadır (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 111).
Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 109).
Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
- Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınları meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmelidir.
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi, soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması, soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 99).
İfade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin gerçekleşen olaylardaki delillerin değerlendirmesini doğrudan, ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde kendisinin yapması söz konusu olamaz; bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir (T.A., § 115) fakat Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
Ayrıca etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitler, hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğinin altı çizilmelidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 143).
Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
Fakat etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Doğan Demirhan, B. No: 2013/3908, 6/1/2016, § 68).
Başvuruya konu olay incelendiğinde ölüm olayının savcılık makamınca bütün yönleriyle araştırılarak ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Yürütülen soruşturma, sadece taksirle ölüme sebebiyet yönüyle başvurucu Susin hakkında yürütülmüştür. Meydana gelen ölüm olayının başka bir sebepten meydana geldiği olayda bir kastın varlığının olup olmadığı sağlık görevlilerinin sorumluluğu diğer kamu görevlilerinin sorumlulukları ortaya konulmamıştır. Başvurucu 112’yi aradığını olay hakkında bilgi verdiğini belirtmesine rağmen Cumhuriyet Savcılığınca 112 acil servisi kayıtları ve konuşma dökümü dosya içerisine konulmamıştır. Dosya meydana gelen ölüm ve bu ölümden sorumlu olabilecek kişilerin sorumluluklarını ortaya koyacak şekilde yürütülmemiştir. Yukarıda da ayrıntılı olarak Anayasa Mahkemesi’nin Ahmet Ataman kararında belirttiği ilkeler çerçevesinde etkili soruşturma yürütülmediği açıktır.
Yukarıda belirttiğim gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak Sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye