TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÇETİN SANER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/32118)
Karar Tarihi: 29/3/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞC
Kenan YAŞAR
Raportör
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
Başvurucu
Çetin SANER
Vekili
Av. Murat Tanfer TÜREMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; suç oluşturmayan bir eylemden dolayı cezalandırılma nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, delil toplanması taleplerinin reddedilmesi sebebiyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, kararlarda yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ve kanun yolu aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2021 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
5. Başvuruya konu olayların arka planına ilişkin bilgiler için Cevat Temel Özkaynak [G.K] (B. No: 2021/32082, 26/1/2023, §§ 6-27) başvurusuna ilişkin karara bakılabilir.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar
6. Başvurucu 1995 ile 1998 yılları arasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak görev yapmış ve 5. Kolordu Komutanlığı görevinin ardından 1999 yılında emekli olmuştur.
7. Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve kamuoyunda 28 Şubat süreci olarak adlandırılan dönemin mağduru olduğunu bildiren şikâyetçilerce verilen dilekçelere dayanılarak aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı şüpheliler hakkında 2011 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır.
8. Başsavcılık 2/5/2013 tarihli iddianame ile başvurucu ve diğer bazı şüphelilerin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesinde öngörülen, Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmeye ve bunları teşvik etmeye iştirak etme suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.
9. İddianamenin "Hukuki Nitelendirme" başlıklı bölümünde, suça konu eylemlerin içeriğinde cebir ve şiddet unsurunun bir arada bulunduğu kabul edilmiştir. İddianamede bu hususta yapılan açıklamanın ilgili kısmı şöyledir:
"Hükûmeti takip ve devirmek için kurulan Batı Çalışma Grubunu kuran, yöneten ve görev alan şüphelilerin çoğunun Türk Silahlı Kuvvetlerindeki silahlı kişiler olması, hükûmet üyeleri aleyhinde biraz evvel belirtildiği gibi cebir, şiddet ve tehdit içerikli beyanlarda bulunmaları, ülkenin başkenti olan Ankara'nın en işlek caddelerinde yurt savunmasında kullanmaları gereken zırhlı araç ve tankları hükûmete karşı yürütmeleri, hükûmet istifa ettikten sonra da şüphelilerin vermiş olduğu brifinglerde, Batı Çalışma Grubunun sivil demokratik güçler, partiler, TBMM ve diğer kuruluşları harekete geçirdiklerini ve 18 Haziran 1997'de Refahyol Hükûmetinin istifa etmek zorunda kaldığını, bu çalışmanın bir 'operasyon' olarak icra edildiğini ifade etmeleri karşısında 'cebir ve şiddet' unsurunun gerçekleştiği ve böylece suçun oluştuğu ... [iddia edilmiştir.]"
10. İddianamenin sonuç kısmında, 28 Şubat sürecinde meşru hükûmete sorulmadan Batı Çalışma Grubu (BÇG) oluşturulduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kurulan bu grubun yasal bir dayanağının olmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte BÇG üyelerinin iştirak hâlinde hareket ettikleri, Hükûmetin sonlandırılması için cebir, şiddet ve tehdit içeren eylem ve söylemlerde bulundukları tespit edilmiştir. İddianamede BÇG bünyesinde görev alanların iştirak hâlindeki eylem ve söylemleri sebebiyle Başbakan Necmettin Erbakan'ın istifa etmek zorunda kaldığı ve Refahyol Hükûmetinin sona erdiği kabul edilmiştir. Anılan dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak görev yapan başvurucunun BÇG ile ilişkisi ise şu şekilde açıklanmıştır:
"1995 Ağustos - 1998 Ağustos tarihleri arasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı (J-2) olarak görev yaptığı
Batı Çalışma Grubu kurulduğu dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı (J-2) olarak görev yaptığı,
Şüpheli [Ç.D.] 28.05.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle;
4 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Çalışma Grubu Oluşturulması konulu belge ile ilgili olarak ifadesinde; Başbakanlığın yayınlamış olduğu 14 Mart tarihli talimattan sonra Genelkurmayın toplantı salonunda J Başkanları, Daire Başkanları, Genelsekreter, 2. Başkan, Adli Müşavir, Harekât Başkanı olarak kendisinin de katıldığı, belge oluşturulmadan önce bir toplantı yapıldığını, bakanlıklarda oluşturulan çalışmaların benzeri paralelinde bir çalışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine bu belgenin Genelsekreter tarafından hazırlandığını, bu toplantılara katılanların, görevlerinin gerekleri olarak BÇG'de çıkan emirlere katkılarda bulunduklarını belirttiği,
04 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu oluşturulmasına dair yazıyı gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı (J-2) olan şüpheli Çetin SANER'e şüpheli [Ç.B.nin] gönderdiği,
29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu yazıyı şüpheli [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı (J-2) olan şüpheli Çetin SANER'e gönderdiği,
06 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Harekât Konsepti konulu yazıyı şüpheli [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı (J-2) olan şüpheli Çetin SANER'e gönderdiği,
27 Mayıs 1997 tarihinde Batı Çalışma Grubu Eylem Planını [Ç.B.nin] aşağıda belirtilen üst yazısı ile dağıtım gere; 'Gizli-Kişiye Özel' olarak Genelkurmay İstihbarat Başkanı 'J-2' olan şüpheliye gönderdiği üst yazının;
1-06 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Harekât Konsepti dikkate alınarak hazırlanan Batı Eylem Planı ekte sunulmuştur.
2- Eylem planında, alınacak tedbirler ile bu tedbirleri icra edecek Komutanlıklar/Başkanlıklar belirtilmiştir. Daha ast makamların temin edecekleri bilgiler ve icra edecekleri faaliyetler, planda görev verilen Komutanlıklar/Başkanlıklar tarafından 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi esaslarına göre belirlenecek ve rapor edilecektir.
3- Eylem Planına dahil edilmesi uygun görülen faaliyetlere Batı Kriz Masası toplantılarında gündeme alınarak karara bağlanması sağlanacaktır.' şeklinde olduğu,
27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planında İcra Makamında Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak bulunduğu,
Genelkurmay Genel Sekreterliği'nin 1997 tarihçesinde belirtildiği üzere 02.07.1997 Çarşamba günü Genelkurmay Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde İNÖNÜ Salonunda Genelkurmay II.Başkanı, Genelkurmay J Başkanları, Karargâhta görevli General/Amiraller, Genelkurmay Adli Müşaviri, Genelkurmay Genel Sekreter Vekili ve Batı Çalışma Grubunun katılımı ile yapılan özel takdime Genelkurmay J-2 Başkanı olarak katıldığı,
Refahyol Hükümetini takip ve düşürmek için faaliyet göstermek üzere Batı Çalışma Grubu oluşturulmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığında Genelkurmay II.Başkanı [Ç.B.nin] başkanlığında 07 Nisan 1997 tarihinde yapılan ve 'Hükümete muhtıra verilmesi, Sıkıyönetim ilan edilmesi. Hükümetin değişimi, hükümetin devamını önleyecek tedbirler, gelecek hükümetin oluşumu. Kriz yönetimi oluşturulması. Eylem planı yapılması. Yargı ve kamu yöneticilerine destek/tehdit. Üniversite, sendika ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılması, cesaret verilmesi. Basın ve medyaya hakimiyet sağlanması, yanlarına alınması. Batı Çalışma Grubunun kurulması. İki kez yapılan yaş toplantıları ile personelin atılmasının yeterli olmadığı. Halkın yanlarına değil önlerine alınması, taarruzi psikolojik harekât icra edilmesi. Polise havuç ve sopanın gösterilmesi. Bilgi toplayan, eyleme dönüştüren psikolojik harekât yapan bir grup oluşturulması' ve buna benzer konuların gündeme geldiği toplantıya katıldığı,
Toplantıda
(J-2 olarak)
-Mevcut teşkilatın devamlılığı, yeni bir daireye gerek yoktur.
-Kuvvetlerde de benzeri teşkilat olmalıdır.
-Bu teşkilat kolordu seviyesine kadar yaygınlaştırılmalıdır.
-Garnizon K.ları seviyesine kadar raporlaşma sistemi tesis edilmelidir.
-Polisin durumu (EM.Gn.Md.nün değişmesi)
-MGK Kararlarının uygulanması için kesin muhtıra verilmesi, Synt hazırlığı yapılmalıdır.
J-2 MGK kararlarına ilişkin çalışma nisan ayı MGK toplantısından sonra J-3'e devredilecektir.
Kurum kuruluşlara verilecek brifingte, broşürü ilgili müesseselere nasıl vereceğiz? konusu incelensin.' şeklinde konuşma yaptığı,
11 Haziran 1997 tarihinde Genelkurmay Karargâhında verilen İrticai Faaliyetler konulu brifingin sunuş konuşmasını yaptığı [görülmüştür]..."
11. Başsavcılık tarafından hazırlanan iddianame ile başvurucunun cezalandırılması istemiyle Ankara (TMK 10. madde ile görevli) 13. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
12. Yargılamanın 19/11/2013 tarihli 34. celsesinde başvurucu, müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunmasını yapmış ve suçlamayı kabul etmemiştir. Başvurucu, savunmasında özetle; 1995 ile 1998 yılları arasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak görev yaptığını, iddianamede anılan suçun işlendiğine delil olarak gösterilen belgelerin başkanı olduğu birim tarafından hazırlanmadığını, belgelerin gizli ve kişiye özel ibareli olmaları sebebiyle ancak ilgili kişi tarafından açılabileceğini ve fotokopi yoluyla çoğaltılamayacağını, bu kapsamda anılan belgelerden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. BÇG'den çıkan emirlere katkıda bulunmadığını, 4/4/1997 tarihli çalışma grubu ve 10/4/1997 tarihli BÇG konulu belgelerdeki ifadelerin lehine olduğunu, her iki belgede de görev yaptığı başkanlığın BÇG bünyesindeki çalışmalara dâhil edilmediğini savunmuştur. 29/4/1997 BÇG Rapor Sistemi, 6/5/1997 BÇG Hareket Konsepti ve 27/5/1997 tarihli Batı Eylem Planı konulu belgelerin fotokopi evrak olduğunu ve içeriğini kabul etmediğini beyan etmiştir. Genelkurmay Başkanlığı tarihçesindeki iddiaların gerçeğe aykırı olduğunu, buna göre izinde olduğu dönemde icra edilen toplantılara katıldığının değerlendirildiğini iddia etmiştir. İrtica brifinglerini kendisinin organize etmediğini, sadece Genelkurmay Başkanı adına brifinglerin açılış konuşmalarını yaptığını, konuşma metinlerinde suç unsuru olabilecek herhangi bir ifadenin bulunmadığını, ayrıca 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanı olan M.A. hakkında söylediği sözlerin yargılama konusu suç ile ilgisinin bulunmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu müdafii, ilgili savunmalara ek olarak özetle; başvurucunun iddianamede delil olarak kabul edilen belgelerden hiçbirinde imzası ya da parafının bulunmadığını, BÇG bünyesinde görev almadığını ve faaliyetlerine katılmadığını, iddianameye konu diğer eylemlerin ise askerî emir komuta zincirinde bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi vasfında olduğunu ve istihbarata karşı koyma görevinin icrası kapsamında ortaya çıktığını ifade etmiştir.
14. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi gereğince 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi ile görevli mahkemelerin kapatılması üzerine 10/3/2014 tarihinde dava dosyası, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine (derece mahkemesi) devredilmiştir.
15. Başvurucu müdafii 16/1/2018 havale tarihli dilekçe ile Genelkurmay Başkanlığından 1/1/1997 ile 1/7/1997 tarihleri arasındaki ceride, gelen ve giden evrak, zimmet defteri, yurt içi ve yurt dışı görevlendirme kayıtlarının bir örneklerinin istenmesini talep etmiştir. Derece mahkemesi anılan talebi, dosyanın geldiği aşama ve mevcut delil durumunu dikkate alarak reddetmiştir. Talebin reddi kararına karşı yapılan itiraz hakkında ise kararın itiraza tabi olmadığı değerlendirilerek Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
16. Derece mahkemesi 13/4/2018 tarihli kararı ile başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
17. Derece mahkemesi, gerekçeli kararında "1997 Yılı Genelkurmay Genel Sekreterliği Tarihçesi" başlığı altında tarihçe ile ilgili belirlemelerde bulunmuştur. Bu husustaki belirlemeler şöyledir:
"1997 YILI GENELKURMAY GENEL SEKRETERLİĞİ TARİHÇESİ
Genelkurmay Başkanlığı'nın 1997 yılı tarihçesini göndermiş olduğu 18 Mart 2013 Tarihli üst yazılarında; tarihçede yer alan bazı bilgilerin aleniyet kazanması halinde TSK açısından telafi edilemez durumlar oluşabileceği göz önüne alınarak soruşturma konusu olmayan bölümlerin dosyaya dahil edilmemesi, gerekli hasssasiyetin gösterilmesi istendiğinden tarihçenin yalnızca soruşturma konusu ile ilgili bölümlerinin 28/03/2013 tarihinde iki ayrı tutanak altına alındığı, tutanakların cumhuriyet savcısı, yazı işleri müdür v. ve zabıt katibi tarafından imzalandıkları ilk tutanağın 15 (on beş), ikinci tutanağın 2 (iki) sayfadan ibaret olduğu görülmüştür.
Dosyaya gönderilen 1997 tarihli Genelkurmay Genelsekreterliği tarihçesinde Batı Çalışma Grubu ile ilgili toplantılar 28/03/2013 tarihli tutanakta aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
08 Mayıs 1997 Perşembe:
2.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde, b. Hrk.Bşk.lığı CEVDET SUNAY toplantı salonunda Gnkur.Hrk.Bşk., Kuvvet K.lıkları İsth.Bşk.ları, Gnkur.Ad.Müş., Gnkur. İGHD.Bşk., J.Gn.K.lığı İsth.Bşk. ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
22 Mayıs 1997 Perşembe:
1.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde; b.99 No.lu Salonda Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K.İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
26 Mayıs 1997 Pazartesi:
3.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde; a. Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
29 Mayıs 1997 Perşembe:
2.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde;a.Hrk.Bşk.lığı CEVDET SUNAY Toplantı Salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk. ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
2 Haziran 1997 Pazartesi:
3.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde;a.Hrk.Bşk.lığı Cevdet SUNAY toplantı salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
5 Haziran 1997 Perşembe:
1.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde; Hrk.Bşk.lığı Cevdet Sunay Toplantı Salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
9 Haziran 1997 Pazartesi :
1.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde; Hrk.Bşk.lığı Cevdet SUNAY Toplantı Salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
12 Haziran 1997 Perşembe :
3.Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde;Hrk.Bşk.lığı Cevdet SUNAY Toplantı Salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile Batı Çalışma Grubu toplantısı yapıldı.
16 Haziran 1997 Pazartesi :
2. Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde; a.Hrk.Bşk.lığı Cevdet Sunay Toplantı Salonunda, Gnkur.Hrk.Bşk., Hv.K.K.İsth.Bşk., Gnkur.İKK ve Güv.D.Bşk., J.Gn.K.Hrk.Bşk., KKK.İsth.Bşk., Gnkur.İGHD.Bşk., Dz.K.K. İsth.Bşk., ve ilgili personelin katılımı ile BATI ÇALIŞMA GRUBU TOPLANTISI yapıldı.
02 Temmuz 1997 Çarşamba :
3. Gnkur.Gensek.liği koordinatörlüğünde, İNÖNÜ Salonunda, Gnkur.II nci Bşk., Gnkur. 'J' Bşk.ları, Karargahta görevli General/Amiraller, Gnkur.Adli Müşaviri, Gnkur.Gensek. Vekili ve BATI ÇALIŞMA GRUBUNUN KATILIMI İLE ÖZEL TAKDİM yapıldı."
18. Derece mahkemesi gerekçeli kararında 1997 Yılı Genelkurmay Genel Sekreterliği Tarihçesi'nde belirtilen 2/7/1997 tarihli toplantıya katılanları belirlediğini ifade etmiştir.Bu husustaki tespitleri şöyledir:
"BÇG ÖZEL TAKDİMİNE KATILAN GENERAL/AMİRALLER
Genelkurmay Genel Sekreterliğinin 1997 tarihçesinde 02.07.1997 Çarşamba günü Genelkurmay Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde İNÖNÜ Salonunda Genelkurmay II. Başkanı, Genelkurmay J.Başkanları, Karargahta görevli General/Amiraller, Genelkurmay Adli Müşaviri, Genelkurmay Genel Sekreter Vekili ve Batı Çalışma Grubunun katılımı ile Özel takdim yapıldığı belirtilmiş olup, soruşturma aşamasında bundan yararlanılarak söz konusu toplantıya katılan generel/amiraller aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
Sanık [Ç.B.] (Org.) Genelkurmay II.Başkanı,
Sanık [E.Ö.] (Tümg.) Genelkurmay Genel Sekreteri,
(...)
Sanık Çetin SANER (Korg) J-2 – Genelkurmay İstihbarat Başkanı,
Sanık [Ç.D.] (Korg) J-3 Genelkurmay Harekat Başkanı,
Sanık [K.O.] (Korg) J-4 – Genelkurmay Lojistik Başkanı,
(...)"
19. Derece mahkemesi "Batı Çalışma Grubu", "Çalışma Grubu Oluşturulması", "Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi", "Batı Harekat Konsepti" ve "Batı Eylem Planı" konulu belgeleri başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmüne esas almıştır.
20. Derece mahkemesi, "Batı Çalışma Grubu" başlıklı belgenin doğruluğunun sanıklar Ç.B., Ç.D., İ.K., Y.T., K.D. ve tanık Ö.Ö.nün beyanları ile tespit edildiğini kabul etmiştir. Bununla birlikte belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulandığı belirtilmiştir. Ayrıca belgenin kişiye özel ve gizli olduğuna ve gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına gönderildiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemesinin anılan belge hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:
"10 NİSAN 1997 TARİHLİ 'BATI ÇALIŞMA GRUBU' KONULU BELGE
03 Nisan 2012 Tarih ve Admüş:9140-303-12/M.O.A.90032805 sayılı yazısı ekinde 10 Nisan 1997 Tarihli Batı Çalışma Grubunun Kurulduğuna Dair Belge ve Ekindeki Batı Çalışma Grubu Şemasını Başsavcılığa göndermiştir. (Belge aslı emanetin 2012/82 sırasında kayda alınmış ...)
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay Başkanı namına Genelkurmay II.Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 10 Nisan 1997 tarihli HRK:7200-77-97/ İGHD.(PL-2) sayılı Batı Çalışma Grubu konulu belgenin Hava Kuvvetleri Komutanlığına hitaben yazıldığı, (Genelkurmay antetli CD den elde edilen (cd5/Arşiv/Batı Çalışma Grubu isimli klasörde bulunan) ...
Belgenin 'KİŞİYE ÖZEL-GİZLİ-121134-120717-000078' kaşeli olduğu, 2 sayfadan oluştuğu, Ek A sında Batı Çalışma Grubu teşkilat yapısının bulunduğu,
Belgenin dağıtımının GEREĞİ İÇİN A-3 Planı (1,8 hariç) B Planı (10,11 hariç)
BİLGİ İÇİN Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne gönderilmiştir.
B Planı (10,11 Hariç)
Genelkurmay Karargahı J Başkanlıkları Seviyesi
1-Genelkurmay Personel Başkanlığı (J-1)
2-Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı (J-2)
10-Başbakan Askeri Başdanışmanlığı (Hariç)
11-Özel Kuvvetler Komutanlığı (Hariç) Şeklinde belirtilmiştir, yazı aslı emanetin 2013/ 39 sırasında kayda alınmış olup, emanet makbuzu ve belgenin onaylı sureti 250. Klasör S:568-573 de bulunmaktadır.
Belgede özetle;
1- Devletin laik ve demokratik yapısını hedef alan irticai faaliyetlerin ciddi bir tehdit oluşturmaya başladığı, bu tehdidin de TSK’nin birinci öncelikli vazifesi haline geldiği,
2-Cumhuriyetin temel niteliklerini ilelebet muhafaza etmek maksadıyla köklü tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulduğu,
3- Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini koruma ve kollama yükümlülüğü gereği olarak bütün ağırlığını irticanın daha fazla mesafe kat etmesini önlemede kullanacağı,
4- Bu amaçla Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Bünyesinde 'Batı Çalışma Grubu' adı ile ayrı bir birim oluşturulacağı, İç Güvenlik Harekat Merkezindeki bölgede faaliyet göstereceği, Batı Çalışma Grubunun öncelikle irtica ile mücadele konseptini ve bu konsepte bağlı olarak Türk Silahlı Kuvetleri içinde teşkilatlanacağı, Benzer bir teşkilatlanmanın Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde gerçekleştirileceği, Ülke çapında demokratik kitle örgütleri ile iletişim ve kamuoyunun bilinçlendirileceği,
5- Yaşanan sorunun bir yanıyla bir siyasi iktidar meselesi olduğu, geniş bir cephe oluşturulması gerektiği, Ülke çapında ‘güvenilir bir istihbarat ağı’ oluşturulacağı, Demokratik Kitle Kuruluşları ile iletişim kurulacağı, gerekli bilgilendirmelerin yapılacağı,
6- 'J' Başkanlıkları kendilerine tahsis edilen kadroya uygun personel görevlendireceği,
7- Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlıkları elde ettiği bilgilerin doğrudan Genelkurmay Başkanlığına rapor edileceği,
8- 15 Nisan 1997 tarihinden itibaren rapor sisteminin işleme başlayacağı,
9- Daha evvel teşkil edilen Kriz Masası Grubu çalışmalarına aşağıdaki esasları uygun olarak devam edeceği,
Çalışmalara Gnkur.İKK ve Güvenlik Daire Başkanı, Gnkur. İç Güvenlik Harekat Daire Başkanı, Gnkur. Psikolojik Harekat Daire Başkanı, Gnkur. Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı temsilcisi, Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanları veya temsilcilerinin katılacağı,
Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı temsilcilerinin tespit edilen bütün istihbari bilgileri ve varsa Komutanlık görüş ve değerlendirmeleri ile önerilerini bildirecekleri belirtilmiştir.
Batı çalışma grubu faaliyetlerinin 54. Hükümetin yayınladığı 14 Mart 1997 tarihli direktif ve 28 Mart 1997 tarihli genelge gereğince yapıldığı savunulmuş ise de sivil idarenin temsilcilerinin ve kurumlarına gereği için veya bilgi için belgelerin gönderilmediği anlaşılmakla, yapılan çalışmaların hükümetten gizli yürütüldüğü ve bilgi verilmediği anlaşılmıştır.
Sanık [Ç.B.] 15.04.2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde; ... belgenin doğru olduğunu, kendisinin hazırladığını, bu emir doğrultusunda Kara, Hava, Deniz ve Jandarma Komutanlıklarında Şube bazında Batı Çalışma Grubu oluşturulduğunu, bunların faaliyetlerini, çalışmalarını ve tüm bilgilerini Genelkurmayda merkezi bulunan Batı Çalışma Grubuna gönderdiklerini, analiz ve değerlendirmelerin burada yapıldığını belirtmiştir.
[Ç.D.] 28/05/2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde; belge ile ilgili olarak özetle; Genelkurmay 2. Başkanı [Ç.B.nin] Genelkurmay Başkanı ile görüştükten sonra kendilerini toplayarak 'Bakanlıklar gibi bir çalışma yapalım' demesi üzerine 4 Nisan 1997 tarihli [Ç.B.] imzalı yazılar gereği 10 Nisan 1997 tarihli belgeyi kendisinin hazırladığını, J Başkanları ile koordine edip görüş alarak [Ç.B.ye] sunduğunu, silsile gereği Genelkurmay Başkanına arz edildiğini, belgenin Ek-A’sında bulunan BÇG şemasını da hazırlayıp imzaladığını, Batı Çalışma Grubu Başkanı olduğunu belirtmiştir.
[İ.K.] 14.04.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle; 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu [Ç.B.] imzalı belgeyi kendi emrinde çalışan proje subayları olan [Ü.A., R.B., Z.B. ve F.A.dan] birisinin hazırladığını, [Ü.A.nın] kıdemli olması sebebiyle kendisine vekalette ettiğini, onun hazırlamış olabileceğini, paraflayarak yukarı silsile ile komutanlarına arz edildiğini, yazının ekinde bulunan Batı Çalışma Grubu şemasının ve krokisinin de doğru olduğunu belirtmiştir.
Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan [Ö.Ö.] 14.02.2012 tarihinde müdafii eşliğinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle; BÇG de sivil memur olarak görevlendirildiğini ve çalıştığını, talimat üzerine 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu oluşturulmasına dair belgeyi kendisinin yazdığını belirtmiştir.
Sanık [K.D.] mahkemedeki savunmasında; 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu kurulmasına dair belgede koordinatör olarak göründüğünü ve bu belge doğru olduğun beyan etmiştir.
Sanık [Y.T.] mahkemedeki savunmasında; Genelkurmaydan 10 Nisan tarihli Hava Kuvvetleri Komutanlığına giden bir evrak bulup gönderildiğini, o evrakında dağıtım hanesine bakınca diğer J Başkanlıklarının olduğunu görüldüğünü beyan etmiştir.
...bu belgenin sanıklar [Ç.B.], [Ç.D., İ.K., Y.T., K.D.] ve tanık [Ö.Ö.nün] beyanları ile doğruluğu tespit edilmiş, dijital ortamda da yer alan bu belge, belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulanmış, bu belgenin gerçek olduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır."
21. Derece mahkemesi, "Çalışma Grubu Oluşturulması" başlıklı belgenin doğruluğunun sanıklar Ç.B., Ç.D., E.Ö.nün beyanları ile tespit edildiğini ve anılan belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulandığını kabul etmiştir. Bununla birlikte belgenin 29/6/2011 tarihinde imha edildiğinin sabit olduğu ve olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca belgenin kişiye özel ve gizli olduğuna ve gereği için Genelkurmay "J" Başkanlıklarına gönderildiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemesinin anılan belge hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:
"04 NİSAN 1997 TARİHLİ 'ÇALIŞMA GRUBU OLUŞTURULMASI' KONULU BELGE
Genelkurmay Başkanlığı antetli CD den elde edilen (CD5/Arşiv/Çalışma grubu oluşturulması) T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 4 Nisan 1997 tarihli GENSEK: 3050-155-97/İCRA SB. Sayılı Çalışma Grubu Oluşturulması konulu belgenin Genelkurmay Personel Başkanlığına hitaben yazıldığı Belgenin 'KİŞİYE ÖZEL-İVEDİ' kaşeli olduğu ve belgenin;
'1-1991 yılından itibaren iç güvenliğe birinci öncelik verilmiş,terör olayları marjinal hale getirilmiştir.
2-Günümüzde irticanın, oluşturduğu tehdit açısından iç güvenliğin önüne geçtiği ülkemizin bir numaralı sorunu haline gelmiştir.
3-Bundan sonraki çalışmalarda iç güvenliğe verilen öncelik gibi İRTİCA'ya da benzeri öncelik verilecektir. Bu konuya ilişkin olarak herkes kendi sorumluluk sahasında gerekli tedbiri alacak, astlarını ve çevresindekileri bilgilendirecek, alınması gerekli tedbirler hakkında sürekli düşünerek teklifler üretecektir.
4-Genelkurmay karargahında; hazırlanan broşürde belirlenen faaliyetlere karşı önlem alınması konusunda çalışma başlatılacak ve bu maksatla Gnkur.Hrk.Bşk.lığı koordinatörlüğünde bir çalışma grubu oluşturulacaktır.
5-Çalışma grubu diğer başkanlıklardan 'J' Başkanlıklarının uygun göreceği personelin katılımı ile hergün toplanacak ve günlük çalışma sonuçları Salı ve Cuma günleri Genelkurmay II.nci Başkanı’na arz edilecektir. Çalışma yer ve saati Gnkur.Hrk.Bşk.lığınca belirlenecektir.' içerikli olduğu anlaşılmıştır.
Belgenin dağıtımının GEREĞİ İÇİN Gnkur. 'J' Bşk.lıklarına, Gnkur.Ad.Müş.liğine Gensek. BASHALK. D. Bşk.lığına gönderilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/ M.O.A. sayılı yazısı ile gönderilen yazının EK-A sında bulunan 04 Nisan 1997 tarihli 'Çalışma Grubu Oluşturulması' konulu yazının dağıtım planı açık hali:
Gnkur.J.Başkanlıkları:
1-Genelkurmay Personel Başkanlığı (J-1- [Y.T.])
2-Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı (J-2-Çetin Saner)
... şeklinde belirtilmiştir, (yazı aslı emanetin 2012/214 esas sırasında kayda alınmış olup, emanet makbuzu (250.Kls. S: 291 ve belgenin onaylı sureti 250.Klasörde S:288 bulunmaktadır.)
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/ M.O.A. sayılı yazısı ile 04 Nisan 1997 tarihli GENSEK: 3050-155-97/İCRA SB. Sayılı belge asıllarının bulunmadığı, Gnkur.MEBS Bşk.lığına gönderilen nüshasının 29 Haziran 2011 tarihinde imha edildiği bildirilmiştir.
Sanık [Ç.B.] 15.04.2012 tarihinde C.Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde özetle; 4 Nisan 1997 tarihli Çalışma Grubu Oluşturulması konulu belge ile ilgili olarak, Gensek İcra Subayı tarafından hazırlandığını ve kendisi tarafından imzalandığını beyan etmiştir.
Sanık [E.Ö.] 20.04.2012 tarihinde C. Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde özetle; 04 Nisan 1997 tarihli Çalışma Grubu oluşturulması konulu belgenin hazırlanması konusunda [Ç.B.nin] kendisini çağırarak bir grup kurulması emrini vermesi üzerine 04 Nisan 1997 tarihli emri hazırlayarak kendisine imzalattığını, belge içeriğinin doğru olduğunu beyan etmiştir.
Sanık [Ç.D.] 28.05.2012 tarihinde C. Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde belge ile ilgili olarak özetle; J başkanları, daire başkanları, genelsekreter, 2. Başkan ve harekat başkanı olarak kendisinin de katıldığı bir toplantı yapıldığını, bir çalışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine 04 Nisan 1997 tarihli belgenin genelsekreter tarafından hazırlandığını ve yayınlandığını belirtmiştir.
04 Nisan 1997 Tarihli 'Çalışma Grubu Oluşturulması' Konulu Belge'nin; Adli Emanetin 2012/3 sırasında kayıtlı üzerinde 2011/206 sor. Asıl cd yazılı, GENELKURMAY KARARGAHI yazısı, Genelkurmay Başkanlığı logosu ve Genelkurmay Başkanlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Başkanlığı logosu bulunan, SERİ NO: A..3278 yazılı, GİZLİLİK DERECESİ, DAİRE/ŞUBE: ve KONU: yazıları bulunan ve A5J21I2222525 seri numaralı 5 nolu CD olarak adlandırılacak CDden (CD5/Arşiv/Çalışma grubu oluşturulması) klasöründen elde edildiği, Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/M.O.A. sayılı yazısı ile 04 Nisan 1997 tarihli GENSEK: 3050-155-97/İCRA SB. Sayılı bu belge asıllarının bulunmadığı, Gnkur.MEBS Bşk.lığına gönderilen nüshasının 29 Haziran 2011 tarihinde imha edildiğinin bildirildiği, ayrıca bu belgenin sanıklar [Ç.B.], [Ç.D.] ve [E.Ö.nün] beyanları ile doğruluğu tespit edilmiş dijital ortamda yer alan bu belge, belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulanmış ve ayrıca Gnkur.MEBS Bşk.lığına gönderilen GENSEK: 3050-155-97/ İCRA SB. Sayılı nüshasının 29 Haziran 2011 tarihinde imha edildiği, olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olmadığı anlaşılmakla bu belgenin gerçek olduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır."
22. Derece mahkemesi, "Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi" konulu belgenin doğruluğunun sanıklar Ç.B., Ç.D., İ.K. ve tanık Ö.Ö.nün beyanları ile tespit edildiğini ve anılan belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulandığını kabul etmiştir. Bununla birlikte belgenin farklı kamu kurumlarınca 29/5/2009, 26/3/2010 ve 29/6/2011 tarihlerinde imha edildiğinin sabit olduğu ve olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca belgenin kişiye özel ve gizli olduğuna ve gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına gönderildiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemesinin anılan belge hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:
"29 NİSAN 1997 TARİHLİ 'BATI ÇALIŞMA GRUBU RAPOR SİSTEMİ' KONULU BELGE
Genelkurmay Başkanlığı antetli CD den elde edilen T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 29 Nisan 1997 tarihli HRK:3429-15-97/İGHD.Pl.Ş (3) sayılı Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu belgenin Genelkurmay Personel Başkanlığına hitaben yazılanı 2 sayfadan oluşan GİZLİ ve KİŞİYE ÖZEL kaşeli olduğu ve belgenin ilgisinin;
(a) Gnkur.Bşk.lığının 10 Nisan 1997 gün ve HRK.:7200-77-97/İGHD (Pl2) sayılı emri (HAY)
(b) Türk Silahlı Kuvvetleri Rapor Sistemi Yönergesi (Silkuvrap)MY 227-1
(c) Genkur.Bşk.lığının 16 Nisan 1997 gün ve HRK.:3429-13-97/İGHD. Pl.Ş (2) sayılı yazısı olduğu,
(Sanık [Ç.D.] Savcılık ifadesinde ilgi (c)’de belirtilen belgeyi bizzat ibraz etmiş olup; Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral [Ç.D.] imzalı, 16 Nisan 1997 tarihli Laiklik Aleyhtarı Faaliyetler konulu belgede özetle; Garnizon Komutanlıklarınca öncelikle Cuma ve Bayram namazları olmak üzere verilen tüm hutbe ve vaazların personel görevlendirmek suretiyle takibinin ve tespit edilen hususların yer ve zaman belirtilerek rapor edilmesinin, görevlendirilecek personelin seçimi ve görevin icrasının bizzat takip ve kontrol edilmesi Genelkurmay Başkanı emriyle, dağıtım gereği olarak kuvvet komutanlıklarına gönderildiği, bilgi için MGK Genel Sekreterliğine ve Gnkur.İsth.Bşk.lığına gönderildiği tespit edilmiştir)
9 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu belge içeriğinin;
4.Batı Çalışma Grubu rapor sistemine dahil edilecek komutanlıklar konunun hassasiyeti, emniyet ve gizlilik ihtiyaçları dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca belirlenecektir.
5. Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca Türkiye’nin irticai taktik resminin ortaya çıkartılabilmesi maksadıyla;
a) İl bazında varsa değişik mezheplerin, tarikatların yeri ve miktarı,
b) İl bazında irticaya müzahir dernek, tarikat, dergah, tekke, zaviye, türbeler, kuran kursları, imam hatip okulları, öğrenci yurtlarının miktarı,
c) Bunların üyelerinin sayıları ve faaliyetlerinin tespit edilmesi,
d) İl bazında faaliyet gösteren irticaya müzahir örgütler hakkında bütün bilgiler,
e)İl bazında 03 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı 'Bazı Kisvelerin Giyilemeye[c]eğine
Dair' kanuna aykırı giyinenlerin yaygın olduğu mahaller ve sayılarının bir defaya mahsus olmak 15 Mayıs 1997 tarihine kadar Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderilecektir. Bu bilgilerde meydana gelebilecek değişiklikler miada bağlı kalmaksızın bildirilecektir
f)Ayrıca ilgi (c) esaslarına uygun olarak camilerde vaazların Garnizon Komutanlıklarınca takip edilmesi suretiyle, laiklik aleyhtarı ve suç teşkil edilen hususların tespit edilmesi ve yasal işlem yapılması için derhal Genelkurmay Başkanlığına bildirilmesi sağlanacaktır.
6. Genelkurmay İstihbarat Başkanlığınca ilgili bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile istihbarat teşkilleri gibi çeşitli kanallardan elde edilen bilgilerin gecikmeksizin Batı Çalışma Grubuna aktarılması sağlanacaktır.
Belgenin dağıtımının GEREĞİ İÇİN;
A-1 Planı (1 Hariç)
Harp Ak.K.lığına,
Genkur.İsth.Bşk.lığına
BİLGİ İÇİN
B Planı (2, 7, 10 hariç)
MGK.Gensek.liğine gönderilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.:9140-30312/ M.O.A. sayılı yazının EK A sında bulunan 29 Nisan 1997 tarihli 'BATI ÇALIŞMA GRUBU RAPOR SİSTEMİ' konulu belgenin dağıtım planı açık halinin,
GEREĞİ İÇİN; (
A-1 Planı 1-Hariç)
1-Milli Savunma Bakanlığı (hariç)
2-Kara Kuvvetleri Komutanlığı ([H.K.])
3-Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ([G.E.])
4-Hava Kuvvetleri Komutanlığı ([A.Ç.])
5-Jandarma Genel Komutanlığı,([T.K.])
Harp Akademileri Komutanlığı
Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı (Çetin Saner)
Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi Konulu belge ve ekleri MİT Müsteşarlığı tarafından gönderilen belgeler arasında yer almaktadır.
İstanbul CMK 250. maddesiyle görevli Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğince Gölcük Donanma Komutanlığında yapılan aramalarda elde edilen 11 nolu CD içerisinde bulunduğu belirtilen 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu [Ç.B.] imzalı Genelkurmay tarafından Jandarma Genel Komutanlığına, Genelkurmay Başkanlığı emriyle gönderilen 2 sayfadan oluşan belge ve EK A’sı Batı Çalışma Grubu Günlük Durum Raporu (BATGÜNDURAP) başlıklı [İ.K.] imzalı 2 sayfadan oluşan belge ile EK B si Batı Çalışma Grubu Olay Bildirim Raporu (BATOLBİLRAP) başlıklı [İ.K.] imzalı 1 sayfadan oluşan belge, belgenin EK-B Lahika-1’de 1 sayfadan oluşan Batı Çalışma Grubu Olay Bildirim Raporu (BATOLBİLRAP) (boş hali), EK-B Lahika-2 Genelkurmay emniyetli fax ve telefon numaraları başlıklı fax ve telefon numaralarının bulunduğu 1 sayfadan oluşan belge bulunduğu tespit edilmiştir.
Katılan [B.O.nun] ibraz ettiği belgeler arasında ve [H.A.nın] ikametinde yapılan aramada elde edilen 8 ile numaralandırılan Cd’den elde edilen belgeler arasında 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu rapor sistemi konulu belgenin ve eklerinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığına Genelkurmay Başkanı emriyle gönderildiği ve belgenin üzerinde Deniz Kuvvetleri Komutanı [G.E.nin] parafının bulunduğu tespit edilmiştir.
Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi Konulu belge ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığından gönderilen Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanlığına ait 180 sayfadan oluşan imha edilen arşiv malzeme envanterinin 1. sayfasında 4. sırasında gizli, tarih ve sayısının (29.04.1997, Gnkur.Bşk.lığı.HRK: 3429-15-97/İGHD.Pl.Ş.(3), konusunun (Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi) ve sayfa adedinin (7) belirtildiği belge ile uyuştuğu ve Jandarmada bulunan bir nüshasının imha edildiği belirtilmiştir.
Genel Kurmay Başkanlığı'nın 20/09/2012 tarihli üst yazısıyla gönderilen arşiv malzeme envanterinin incelenmesinde; 4. sırada gizli, 29.04.1997 Gnlkur.Bşk.lığı.HRK 3429-15-97/İGHD.(PLŞ-3) numaralı, sayfa adedi(7), imha yılı 2009 olan 'Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi' konulu evrakın yer aldığı anlaşılmıştır.
Sanık [Ç.B.] 15.04.2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle; 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu belge ile ilgili olarak, belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu, o dönemde İGHD Plan Şube müdürü [İ.K.] ve Plan Proje subayları tarafından hazırlandığını, belgenin eklerinin de [İ.K.] tarafından imzalandığını belirtmiştir.
Sanık [Ç.D.] 28.05.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde belge ile ilgili olarak özetle; belgenin doğru olduğunu, BÇG faaliyeti kapsamında bu rapor sisteminin uygulandığını, belge doğrultusunda Kuvvet Komutanlıklarından ve ordulardan istenilen raporların düzenlenerek Genelkurmayda kurulan Batı Çalışma Grubuna 24 saati kapsayacak şekilde gönderildiğini belirtmiştir.
Sanık [İ.K.] 14.04.2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle; 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu belge ve eklerini kendi emrinde olan proje subayları olan [Ü.A., R.B., Z.B. ve F.A.dan] birisinin hazırladığını, ekindeki yazılarda kendisinin imzasının mevcut olduğunu, ekleri Batı Çalışma Grubu Günlük Durum Raporu BATGÜNDURAP ve Batı Çalışma Grubu Olay Bildirim Raporu BATOLBİLRAP’ı İGHD Şube Müdürü olarak imzaladığını, yazıyı ise sıra ile amirlerine proje subayının götürerek imza ettirdiğini, [K.D.] ve [Ç.D.ye] paraf ettirildiğini, [Ç.D.nin de] J-2 ve J-5 in parafını aldığını, [Ç.B.nin] evrakı imzalayarak dağıtım yaptığını, Genelkurmay Başkanına bilgi verdiğini belirtmiştir.
Soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla müdafii eşliğinde ifadesi alınan tanık [Ö.Ö.] 14.02.2012 tarihli beyanında özetle; BÇG de sivil memur olarak görevlendirildiğini ve çalıştığını, talimat üzerine belgeyi kendisinin hazırladığını belirtmiştir.
29 Nisan 1997 Tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu belgenin; Adli Emanetin 2012/3 sırasında kayıtlı üzerinde 2011/206 sor. Asıl cd yazılı, GENELKURMAY KARARGAHI yazısı, Genelkurmay Başkanlığı logosu ve Genelkurmay Başkanlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Başkanlığı logosu bulunan, SERİ NO: A..3278 yazılı, GİZLİLİK DERECESİ, DAİRE/ŞUBE: ve KONU: yazıları bulunan ve A5J21I2222525 seri numaralı 5 nolu CD olarak adlandırılacak CD den (CD5/Arşiv/Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi) klasöründe de bulunduğu, belge asıllarının bulunmadığı,
Gnkur.MEBS Bşk.lığına gönderilen nüshasının 29 Haziran 2011 tarihinde imha edildiğinin bildirildiği, J.Gn.K.lığına gönderilmiş nüshasının 29 Mayıs 2009 tarihinde imha edildiğine, Hv.K.K.lığına gönderilmiş nüshasının 26 Mart 2010 tarihinde imha edildiğine dair kayıtların gönderildiği, belgenin Gnkur.İsth.Bşk.lığına gönderildiğinin bildirildiği ayrıca bu belgenin sanıklar [Ç.B., Ç.D., İ.K.] ve tanık [Ö.Ö.nün] beyanları ile doğruluğu tespit edilmiş dijital ortamda da yer alan bu belge, belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulanmış ve ayrıca Gnkur.MEBS Bşk.lığına gönderilen HRK:3429-15-97/İGHD.Pl.Ş (3) sayılı nüshasının 29 Haziran 2011 tarihinde, J.Gn.K.lığına gönderilmiş nüshasının 29 Mayıs 2009 tarihinde, Hv.K.K.lığına gönderilmiş nüshasının 26 Mart 2010 tarihinde imha edildiği, olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olmadığı anlaşılmakla bu belge ve eklerinin gerçek olduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır."
23. Derece mahkemesi, "Batı Harekat Konsepti" başlıklı belgenin doğruluğunun sanıklar Ç.B., İ.K., ve tanık Ö.Ö.nün beyanları ile tespit edildiğini ve imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulandığını kabul etmiştir. Bununla birlikte anılan belgenin Jandarma Genel Komutanlığına gönderilen nüshasının 29/5/2009, Hava Kuvvetleri Komutanlığına gönderilen nüshasının ise 26/3/2010 tarihinde imha edildiğinin sabit olduğu ve olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca belgenin kişiye özel ve gizli olduğuna ve gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına gönderildiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemesinin anılan belge hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:
"Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 06 Mayıs 1997 tarihli HRK. : 3429-26-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı Batı Harekat Konsepti konulu belgenin Genelkurmay Personel Başkanlığına hitaben yazılanı 12 sayfadan oluşan GİZLİ ve KİŞİYE ÖZEL kaşeli olduğu ve belgenin;
1. DURUM:
a. İrticai faaliyetleri halihazır durumu:
(1) Türkiye Cumhuriyeti halihazırda kuruluşundan bugüne kadarki en büyük irticai tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır. Milli görüşçüler, Radikal islamcılar ve Tarikatler gibi bütün irticai grupların müşterek amacı; şeriata dayalı İran benzeri bir 'İslam Cumhuriyeti' kurmaktır.
(2) Bu gruplar hedeflerine ulaşmak yönünde büyük bir kararlılıkla ve inançla ilerlemekte, toplum içinde ekonomik, sosyal, siyasi, eylemsel ve psikolojik etkinlik sağlayarak önemli mesafeler katettikleri gözlenmektedir.
2. MÜCADELE ESASLARI
a.Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelen terör tehditi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarı ile sürdürdüğü iç güvenlik harekatı sonucu büyük çapta etkisiz hale getirilmiş ve terörist gruplar baskı altına alınmış, buna karşılık devletin laik ve demokratik yapısını hedef alan irticai faaliyetler ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamış ve terörle mücadelede olduğu gibi bu tehdide de Türk Silahlı Kuvvetlerinin birinci önceliği vererek bilinçli ve kararlı bir mücadele başlatma ve ısrarla sürdürme zarureti doğmuştur.
b. İrtica faaliyetlerinin daha fazla gelişmesini önlemek ve ulaştığı bu seviyeden daha alt seviyelere çekerek Cumhuriyetin temel nitelikleri olan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini ilelebet muhafaza etmek maksadıyla, köklü tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.
3. SONUÇ :
a. 1946 yılından itibaren çok partili demokrasiye geçiş ile birlikte din yeniden siyasete alet edilmeye başlanmış ve bugünün çağdaş Türkiye'sinde ihmal edilmeyecek bir konuma gelmiştir.
b. İrticai kesim gayesine ulaşabilmek için birçok alanda planlı ve sistemli faaliyet içindedir. 50 yıllık bir süreç içersinde planlı olarak ideoloji haline getirilmeye çalışılan 'dini esaslara dayalı devlet anlayışı' nın ancak kısa, orta ve uzun vadeli çözüm tarzları içeren devlet politikaları ile önlenebileceği tartışılmaz bir gerçektir.
Belgenin dağıtımının Gereği için;
K.K.K.lığına (Kara Kuvvetleri Komutanlığına)
B Planı (3, 7, 10 hariç) gönderilmiştir.
Bilgi için MGK.Gensek.liğine (Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine) gönderilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/ M.O.A. sayılı yazısı ile gönderilen yazının EK A sında bulunan 06 Mayıs 1997 tarihli 'Batı Harekat Konsepti' konulu belgenin dağıtım planı açık halinin,
GEREĞİ İÇİN;
1-Kara Kuvvetleri Komutanlığı ([H.K.])
AMAÇ SUÇ BAKIMINDAN İCRAİ NİTELİKTE BULUNAN BELGEDE ÖZETLE;
k.Basın yayın organları, Bilim adamları, üniversite öğretim üyeleri, Din adamları, Halk arasında itibar sağlamış değerli şahsiyetlerin; Yönlendirileceği, Yüreklendirileceği, Samimi ilişkiler içerisinde bulunulacağı ve Onlardan yararlanma yollarının araştırılacağı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Anayasa ve kanunlarla kendisine verilen TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KORUMA VE KOLLAMA GÖREVİNİ yapacağı' belirtilmekte olup CEBİR VE ŞİDDET KULLANMA İRADESİNİ DE İÇERİN belirtilen ifadelerden sanıklar ve Batı Çalışma Grubu tarafından açıkça hükümete karşı klasik bir darbenin hedeflediği ve bu kapsamda anayasa ve yasadan kaynaklanmayan görev ve yetki kullanılarak hükümeti devirmek için nelerin yapılacağı belirlenmiştir.
Konsept belgesi ve TSK’nın hiçbir dokumanında 'irticai görüşe sahip olma' veya 'irticai eğilimli personel' ifadelerinin tanımlanmadığı, bu tespitlerin nasıl yapılacağına ilişkin kriterler getirilmediği, söz konusu ifadelerin sanıklar ve Batı Çalışma Grubunca hedeflenen askeri müdahaleye karşı çıkacak TSK personelinin TSK’dan ihraç edilmesi ve emekliye sevk edilmesi için oluşturulmuş, yasal olmayan ancak kanunsuz emirlerle yasal görünüme büründürülmeye çalışılmış bir ön kabul olduğu hususunun değerlendirildiği, yine ihraçların brifing ve diğer belgelerde somut ve hukuki bir veri olmamasına rağmen siyasal islamı gerçekleştirmek için kadrolaşan kişilerin temizlenmesi amacı ve bu amaç için orada görev aldıkları kabulü ile amaç suç doğrultusunda yoğun olarak yapıldığı anlaşılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/ M.O.A. sayılı yazısı ile [Ç.B.] imzalı 06 Mayıs 1997 tarihli HRK.: 3429-26-97/İGHD.Pl.Ş(2) Sayılı Batı Harekat Konsepti konulu belge asıllarının bulunmadığı, J.Gn.K.lığına gönderilen nüshasının 29 Mayıs 2009 tarihinde, Hv.K.K.lığına gönderilen nüshasının 26 Mart 2010 tarihinde imha edildiği bildirilmiştir.
Batı Çalışma Grubu Batı Harekat Konsepti ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığından soruşturma dosyasına gönderilen Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanlığına ait 180 sayfadan oluşan imha edilen arşiv malzeme envanterinin 8. sayfasında 81 .sırasında gizli, tarih ve sayısının (06.05.1997, Gnkur.Bşk.lığı.HRK: 3429-26-97/ İGHD.Pl.Ş.(2), konusunun (Batı Harekat Konsepti) uyuştuğu ve Jandarmada bulunan bir nüshasının imha edildiği belirtilmiştir.
Sanık [Ç.B.] 15.04.2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde; 06 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Harekat Konsepti konulu belge ile ilgili olarak, belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu, söz konusu belgeleri Genelkurmay Başkanlığı İGHD Plan Şube Müdürlüğünde çalışan plan proje subaylarının hazırladığını ve şube müdürünün koordine ettiğini, emir komuta zinciri doğrultusunda kendisine geldiğini, belgenin doğru olduğunu, belirtmiştir.
Sanık [Ç.D.] 28.05.2012 tarihinde C.Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde belge ile ilgili olarak özetle; Belgenin doğru olduğunu, belgenin kendisi tarafından koordine edildiğini belirtmiştir.
Sanık [İ.K.] 14.04.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu ifadesinde özetle; 06 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Harekat Konsepti konulu belgenin kendi emrinde bulunan proje subayı olan [Ü.A.] tarafından hazırlanarak kendisine geldiğini, kendisinin İGHD Başkanı Kenan Deniz’e arz ettiğini, daha sonra Harekat Başkanı [Ç.D.ye] arz edildiğini, [Ç.D.nin de] koordine parafı yaparak J-2 İstihbarat Başkanı, J-5 Plan Prensipler Başkanına arzedip değişikliklerini alıp [Ç.B.ye] sunulduğunu, [Ç.B.nin] Genelkurmay Başkanına bilgi sunumu yaptıktan sonra evrakın dağıtımının gereğinin yapıldığını belirtmiştir.
Şüpheli sıfatıyla müdafii eşliğinde ifadesi alınan [Ö.Ö.] özetle; BÇG de sivil memur olarak görevlendirildiğini ve çalıştığını, talimat üzerine belgeyi kendisinin hazırladığını belirtmiştir.
Ayrıca bu belgenin sanıklar [Ç.B.], [İ.K.] ve tanık [Ö.Ö.nün] beyanları ile doğruluğu tespit edilmiş dijital ortamda da yer alan bu belge, belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulanmış, imha edildiği bildirilen bu belgenin olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olmadığı anlaşılmakla bu belgenin gerçek olduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır.
Bu belge dışındaki Batı Harekat Konsepti isimli ve sanıklar tarafından sahte olduğu iddia edilen belgelere itibar edilmemiş, bu belge hükme esas alınmıştır."
24. Derece mahkemesi, "Batı Eylem Planı" başlıklı belgenin doğruluğunun sanıklar Ç.B., İ.K., E.Ö. ve tanık Ö.Ö.nün beyanları ile tespit edildiğini ve imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulandığını kabul etmiştir. Bununla birlikte anılan belgenin Jandarma Genel Komutanlığına ve Hava Kuvvetleri Komutanlığına gönderilen nüshasının imha edildiğinin sabit olduğu ve olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca belgenin kişiye özel ve gizli olduğuna ve gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına gönderildiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemesinin anılan belge hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:
"Genelkurmay Başkanlığı'nın 14 Mart 2012 gün ve ADMÜŞ.:9140-303-12 sayılı belge isteği konulu yazı ekinde T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 27 Mayıs 1997 tarihli HRK. : 3429-64-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı Batı Eylem Planı konulu belgenin Genelkurmay Personel Başkanlığına hitaben yazılan 1 sayfadan oluşan GİZLİ ve KİŞİYE ÖZEL kaşeli üst yazısı ve EK-A'sında 19 sahifeden oluşan İGHD.Pl.Ş.Md. Kur.Kd.Alb [İ.K.] İMZALI 'Gnkur.Bşk.lığının 27 Mayıs 1997 gün ve HRK. : 3429-64-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı yazısını EK-A'sıdır' başlıklı belgenin soruşturma aşamasında gönderildiği, (Belge aslı Emanetin 2012/75 sırasında kayda alınmıştır. Belgeni fotokopisi ise Klasör-1; sayfa 215-235 dedir)
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 27 Mayıs 1997 tarihli HRK. : 3429-64-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı Batı Eylem Planı konulu Genelkurmay Personel Başkanlığına hitaben yazılan 1 sayfadan oluşan GİZLİ ve KİŞİYE ÖZEL kaşeli BELGENİN İÇERİĞİNİN;
Dz.K.K.lığına (Deniz Kuvvetleri Komutanlığına)
Hv.K.K.lığına (Hava Kuvvetleri Komutanlığına)
J.Gn.K.lığına (Jandarma Genel Komutanlığına)
BPlanı (3, 7, 10 hariç) gönderilmiştir.
BİLGİ İÇİN;
MGK.Genel Sekreterliğine gönderilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının 27 Ağustos 2012 tarih ve AD.MÜŞ.9140-303-12/ M.O.A. sayılı yazısı ile gönderilen yazının EK A sında bulunan 27 Mayıs 1997 tarihli belge ile dağıtım planı açık halinin gönderildiği ve Dağıtım Planının açık hali;
B Planı (3,7,10 Hariç)
1-Genelkurmay Personel Başkanlığı (J-1-[Y.T.])
Batı Eylem Planı konulu 27 Mayıs 1997 tarihli HRK: 3429-64-97/İGHD.PL.Ş(2) sayılı, [Ç.B.] İMZALI belge içeriğinin EK-A'sı olan 'BATI ÇALIŞMA GRUBU EYLEM PLANI' başlıklı belgenin gizli kaşeli, gizli ibareli, Genelkurmay İGHD.Pl.Ş.Md. Kur.Kd.Alb.İdris KORALP tarafından imzalı ve tablo şeklinde hazırlandığı ve belge, konu/ faaliyet; alınacak tedbirler/eylemler; icra makamı ve icra zamanı başlıklarından oluşmaktadır.
BELGE İÇERİĞİ;
1 nolu konu/faaaliyet kısmında; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan laiklik ilkesine sahip çıkılması,
1 nolu alınacak tedbirler/eylemler kısmının 'a' bendinde; Laiklik aleyhtarı yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basın neşriyatını,
(1) Takip etmek ve izlemek,
(2) Yayınların kanunlara uygun olup olmadığını tespit etmek,
(3) Varsa yasalara aykırı hareket edenler hakkında ilgili mülki makamlarla koordine ederek tahkikat başlatmak,
1 nolu alınacak tedbirler/eylemler kısmının 'c' bendinde: Cumhuriyetin temel
nitelikleri olan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olma özelliklerini muhafaza ve devam ettirmek maksadıyla,
(1) Siyasi Partiler
(2) Üniversiteler,
(3) Sendikalar,
(4) Demokratik kitle örgütleri,
(5) Kadın ve gençlik teşekkülleri
(6) Medya
vasıtasıyla kamuoyunun olumlu yönlendirilmesini sağlamak ve her düzeyde yapılacak bilimsel toplantılar (panel, sempozyum, açık oturum, konferans v.b), gösteri ve mitinglerle halkın tepkisini sağlamak,
Hava Kuvvetleri Komutanlığı AD MÜŞ.: 46008895-9140-100950-16/Dis.Sb. Ve Ceza Huk.İşl.Ş. ve 14 Temmuz 2016 tarihli yazı ile 6 Mayıs 1997 tarihli batı harekat konsepti ve 27 mayıs 1997 tarihli batı eylem planı nüshalarının MY 75 1-A kurallarına uygun olarak arşivlenip arşivlenmediği hususunun ilgili belgelerin MY 75 1-(A) Silahlı Kuvvetler Karargah Hizmetleri Yönergesi ve MY 751-(B) Türk Silahlı Kuvvetleri Karargah Hizmetleri Yönergesi kapsamında muhafazasından sonra arşiv çalışmaları kapsamında MY 75 1-(A) uygun olarak imha edildiği anlaşılmış olup,imha tutanağının EK-A da gönderildiği,
Evrakın Sıra No, Çıkaran Makam, Evrak Tarihi, Desimal Numarası, Konusu, Açıklama bölümlerinden oluşan belge içeriğinin, 12. sırasında GNKUR. - 27 MAYIS 1997 - Hrk.:3429-64-97/İGHD.PL.Ş.(2) - BATI EYLEM PLANI - Genkr.Bşk.lığının 'Batı Eylem Planı ' ile ilgili yazısı. Eylem Planında alınacak tedbirler ile bu tedbirleri icra edecek Komutanlıklar belirtilmiştir. açıklamalı ve 21. sırasında GNKUR. - 6 MAYIS 1997 - Hrk.:3429-26-97/İGHD.PL.Ş.(2) - BATI HAREKAT KONSEPTİ - Genkr.Bşk.lığının irticai trende ivme kazandıran bazı firma isimlerini belirttiği yazı olan arşivlik malzemenin 26.03.2010 tarihinde imha edildiği ve onaylandığı bildirilmiştir.
Batı Eylem Planı ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığından soruşturma dosyamıza gönderilen Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanlığına ait 180 sayfadan oluşan imha edilen arşiv malzeme envanterinin 9. sayfasında 86. Sırasında gizli, tarih ve sayısının (27.05.1997,Gnkur.Bşk.lığı.HRK:3429-64-97/İGHD.Pl.Ş.(2), konusunun (Batı Eylem Planı) uyuştuğu ve Jandarmada bulunan bir nüshasının imha edildiği belirtilmiştir.
Sanık [Ç.B.] 15.04.2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde; 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planı konulu [Ç.B.] imzalı üst yazı ve Ek-A sında bulunan 19 sayfadan oluşan [İ.K.] imzalı Batı Çalışma Grubu Eylem Planı belgesiyle ilgili olarak, Batı Eylem Planının kuvvet komutanlıklarına ve ilgili yerlere gönderme üst yazısını kendisinin imzaladığını, yazının Ek-A sında bulunan Batı Çalışma Grubu Eylem Planını İGHD Plan Şube Müdürü [İ.K.nin] imzaladığını, belgenin emir komuta silsilesi doğrultusunda işlem gördüğünü belirtmiştir.
Sanık [E.Ö.] 20.04.2012 tarihinde cumhuriyet savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde özetle; 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planı konulu belgenin Harekât Başkanı tarafından hazırlanıp [Ç.B.] tarafından imzalandığını beyan etmiştir.
Sanık [E.Ö.] mahkemedeki savunmasında; 27 Mayıs 1997 tarihli batı eylem konulu belgenin harekat başkanlığınca hazırlanmış 2. Başkan tarafından imzalanarak yayınlanan bir genelkurmay emridir. Dağıtım planına uygun olarak gereği için genel sekreterliğe de gönderilmiştir şeklinde beyanda bulunmuştur.
Şüpheli [İ.K.] 14.04.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde özetle; 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planı konulu [Ç.B.] imzalı yazının EK-A’sında bulunan 19 sayfadan oluşan İGHD.Pl.Ş.Md.[İ.K] imzalı Batı Çalışma Grupu Batı Eylem Planındaki imzanın kendisine ait olduğunu, doğru olduğunu, bu belgenin o tarihte plan subayı olan [Ü.A.] tarafından hazırlandığını, İGHD Başkanı [K.D.ye] yolladığını, [K.D.nin] de düzeltmesini yapıp paraf ettiğini, ondan sonra Harekat Başkanı [Ç.D.ye] çıktığını, onun da parafını atıp düzeltmeleri yaptığını, kendisine eş ilgili birimlerde olan İstihbarat Başkanı (J-2) nin Stratejik Plan Daire Başkanı (J-5) kanunlara ve yasaya uygun mu diye yan koordine imzası attıklarını, tahminince adli müşavirlik parafının da alınmış olabileceğini, daha sonra [Ç.B.]ye plan subayının evrakı çıkarıp imzalattığını, [Ç.B.nin] de Genelkurmay Başkanlığına evrakı bilgi olarak sunduğunu belirtmiştir.
Sanık [İ.K.] mahkemedeki savunmasında özetle; Emanetin 2012/75 sırada kayıtlı Batı Çalışma Grubu Eylem Planı başlıklı 19 sayfalık bir yazı var, imzada da [İ.K] Kurmay Kıdemli Albay şeklinde imzalanmış, bunun üzerinde kırmızı gizli ibaresi var, 120917 numaralı kaşe basılmış, bazı yerlerinde de siyah kurşun kalem ile küçük notlar var, imza senin mi değil mi, belge ile ilgili ne diyorsunuz şeklindeki soruya biraz evvel gösterdiğiniz eylem planı benim gerçek imzam değil fotokopi imzam, zaten belgenin de içeriğinin hatırlamıyorum, bu eylem planı bizim yazdığımız eylem planı mı değil mi onu hatırlamıyorum şeklinde [beyanda bulunmuştur.]
Sanık [Ç.D.] mahkemedeki beyanında; Genel kurmay başkanlığının doğruluğunu tasdik ettiği bir eylem planı olmadığını, personel başkanlığında bulunan bir fotokopiyi veya adli müşavirlikte bulunan bir fotokopiyi göndermesi var bizde de var fakat genel kurmayın kayıtlarında yok, genel kurmayın hatta üzerinde çok durduğumuz imha kayıtları dahi olmadığını belirtmiştir.
Soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla müdafii eşliğinde ifadesi alınan tanık [Ö.Ö.] 14.02.2012 tarihli beyanında özetle; BÇG de sivil memur olarak görevlendirildiğini ve çalıştığını, talimat üzerine 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planı konulu belgeyi sivil memur katip olması gereği Batı Çalışma Grubu ile belgeyi hazırladığını, belgenin doğru olduğunu, içeriği ile ilgili bilgisi olmadığını beyan etmiştir.
İstanbul CMK'nın 250 Madde ile Görevli ve Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği 20.12.2011 tarihinde Müşteki [T.T.nin] İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek 28 Şubat süreci ile ilgili bir klasör belge ve iki adet CD/DVD teslim etmesi üzerine bu belgeleri 21.12.2011 tarihinde Ankara Başsavcı Vekilliğimize göndermesi ve bu CD lerden Genelkurmay Başkanlığı antetli CD’nin çıktısı olarak elde edilen Batı Çalışma Grubu Batı Çalışma Eylem Planının Genelkurmay Personel Başkanlığına gönderilen nüshası olduğu ve yukarıda belirtilen Genelkurmay Başkanlığının talep üzerine soruşturma dosyasına göndermiş olduğu Batı Çalışma Grubu Eylem Planı ile birebir aynı olduğu tesbit edilmiştir.
12. sırasında GNKUR. - 27 MAYIS 1997 - Hrk.:3429-64-97/İGHD.PL.Ş.(2) - BATI EYLEM PLANI - Genkr.Bşk.lığının 'Batı Eylem Planı ' ile ilgili yazısı arşivlik malzemenin 26.03.2010 tarihinde imha edildiği,
Batı Eylem Planı ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığından soruşturma dosyamıza gönderilen Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanlığına ait 180 sayfadan oluşan imha edilen arşiv malzeme envanterinin 9. sayfasında 86. Sırasında gizli, tarih ve sayısının (27.05.1997,Gnkur.Bşk.lığı.HRK:3429-64-97/İGHD.Pl.Ş.(2), konusunun (Batı Eylem Planı) uyuştuğu ve Jandarmada bulunan bir nüshasının imha edildiği,
Belge sanıklar [Ç.B.], [İ.K., E.Ö.] ve tanık [Ö.Ö.nün] beyanları ile doğruluğu tespit edilmiş, dijital ortamda yer alan bu belge, belgenin imza bloğunda imzası bulunan ve belgeyi hazırlayan kişiler tarafından doğrulanmış, Hava Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığına gönderilen suretlerinin imha edildiği, olmayan ve kayda girmeyen belgenin imhasının mümkün olmadığı diğer yan deliller ile doğruluğu tespit edilen bu belgenin gerçek olduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır.
25. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "21 Haziran 1997 Tarihinde TBMM Basın Bürosu'da 54. Hükümetin İstifasından Sonra Necmettin Erbakan'ın Tansu Çiller ve Muhsin Yazıcıoğlu ile Birlikte Yaptıkları Ortak Basın Toplantısı" başlığı altında, Başbakan Erbakan'ın, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e devretmek saikiyle hareket ettiğini açıklayarak başbakanlıktan istifa etmesinin suçun tamamlanmasına etkisinin bulunmadığını kabul etmiştir. Bu husustaki değerlendirmelerin ilgili kısmı şöyledir:
"Sayın basın mensupları, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gösterdiğiniz ilgiye teşekkürlerimi arz ediyorum.
Huzurlarınıza DYP Gn.Bşk. Dışişleri Bakanımız Sayın Tansu ÇİLLER Hanımefendi, BBP Gn.Bşk. Sayın Muhsin YAZICIOĞLU ile beraber geldik, kendileri adına da sizlere saygılarımızı sunarak sözlerime başlıyorum
Bir kısım sanıklar ve müdafiileri tarafından 21 haziran 1997 tarihli basıntoplantısının yeni delil olduğu ve 54. Hükümetin istifa etmesinin protokol gereği yapıldığı yönündeki savunmaları;
Somut olayda 54. Cumhuriyet hükümetinin normal demokratik usuller dışında sanıkların cebir ve şiddet içeren eylemleri ile hükümeti irtica, irticai eylemler yapan ve siyasal islam olarak kabul edip tehdit olarak değerlendirerek icra ettikleri eylemler ile zararlı netice olan hükümetin ortadan kaldırılması, ıskat ve menetme sonucunu doğuran başbakanın istifa ettirildiği, matematiksel olarak o tarihte mecliste bulunan diğer partilerin milletvekili sayısı itibariyle hükümet kurma ihtimallerinin olmadığı, mecliste çoğunluğu sağlayan ve daha önce güvenoyu almış DYP ve RP'nin hükümette yer almaksızın ve sadece yasama organında yer almalarının partilerin varoluş amaçlarına aykırı olduğu, bu nedenle istifa dilekçesinde kullanılan istifa kelimesi anlamının normal anlamının dışında değerlendirilmesi gerektiği, istifanın tehdit, maddi ve manevi zorlama cebir ve şiddet içeren ve bunun kullanıldığının ve kullanılacağının açıkça ifade eden hareketler ve eylem sonucu meydana geldiği anlaşılmış, suçun eksik veya tam teşebbüs aşamasında kalmayıp, illiyet bağı bulunup ve zararlı neticenin meydana gelmesi nedeniyle tamamlandığı mahkememizce kabul edilmiştir.
54. Hükümetin başbakanın istifa dilekçesi ile birlikte Tansu Çiller başkanlığında kurulacak hükümete güvenoyu verecek milletvekillerinin imzalarını taşıyan belgeyi eklemesinin yeni durum karşısında milletin oylarını alıp yönetime talip olan partilerin siyasi tutumları niteliğinde olup suçun tamamlanmasına etkisinin bulunmadığı kabul edilmiştir.
55. Hükümeti kurma görevinin Cumhurbaşkanı Demirel tarafından Tansu Çillere verilip verilmemesinin 54. Cumhuriyet hükümetinin istifa ettirildiği gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu basın toplantısının yeni delil niteliğinde bulunmadığı, istifanın protokol gereği yapıldığı iddiasının deliller ve değerlendirilmesi bölümündeki deliller ile hukuken geçerli beyanlar nazara alındığında itibar edilmesi mümkün olmadığı anlaşılmış ve bu iddia savunma kapsamında değerlendirilerek itibar edilmemiştir."
26. Derece mahkemesi gerekçeli kararında, 10/6/1997 ve 11/6/1997 tarihlerinde gerçekleştirilen brifingleri ve bu brifinglerin basın ve yayın organlarına yansımalarını değerlendirmiştir. Anılan tarihlerde yayınlanan gazete haberleri ve içeriklerini de inceleyen derece mahkemesi, haberlerde paylaşılan brifingin içeriğinin MGK Genel Sekreterliğinden Cumhurbaşkanlığına ve Cumhurbaşkanlığı arşivinden TBMM'ye, oradan da soruşturma dosyasına gönderilen "İrticai Faaliyetler" başlıklı belge ile birebir örtüştüğünü belirlemiştir. Derece mahkemesinin bu husustaki değerlendirmeleri şöyledir:
"10-11 HAZİRAN 1997 TARİHLİ BRİFİNGLER VE 06.12.2012 TARİHLİ ARAŞTIRMA TUTANAĞI; (28 Kls S:193-243
...Sabah Gazetesi'nin 12 Haziran 1997 tarihli (sayı 4016) sayısında 'Muhtıra Gibi Brifing' manşetiyle,
...C[um]huriyet Gazetesinin 12 Haziran 1997 tarihli sayısında 'Gerekirse Silahlı Koruruz' manşetiyle verilen haberlerde, 11 Haziran 1997 günü Genelkurmay Başkanlığında basın mensuplarına verilen brifingle ilgili haberlere ve brifingin tam metnine yer verildiği tespit edilmiştir.
Sabah gazetesinin 18. sayfasının üst kısmında 'İrticaya karşı özel teşkilat' başlığıyla verilen haberde, Genelkurmay'ın irticayı yakından izlemek için 'Batı Harekat Konsepti' oluşturduğu, delillere rağmen huzurun bozulmaması için içeriğinin açıklanmadığı belirtilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının verdiği brifinge basın mensupları, öğretim üyeleri, iş adamları ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı, brifinge AP, Reuters, DPA ve UPI gibi yabancı basının temsilci ve muhabirlerinin de bulunduğu 200 basın mensubunun davet edildiği anlaşılmıştır.
Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral [E.Ö.], Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral [E.Ş.], İstihbarat Daire Başkanı Tuğamiral [R.S.] ve Başbakanlık Askeri Danışmanı İç Güvenlik Daire Başkanı Tuğgeneral [K.D.nin] de hazır bulunduğu sunumun başlangıcını Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner'in yaptığı, sonrasında ise Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral [F.T.nin] devam ettiği tespit edilmiştir.
'İşte brifingin tam metni' ve 'Laik Cumhuriyet tehdit ediliyor' başlıklarıyla yayınlanan haberlerde Genelkurmay Başkanlığında verilen brifingin tam metninin yayınlandığı ve Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral [F.T.nin] yaptığı konuşmanın yer aldığı görülmüştür.
20/12/2011 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK'nun 250 ile görevli ) müracaat eden [T.T.] isimli şahsın ibraz ettiği belgeler ve dijital veriler, 2011/206 sayı ile yürütülen soruşturmaya esas olmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250 ile görevli ) gönderilmiş ve dijital verilerin dökümü alınarak klasörlenmiştir.
Gazetede Brifingler ile ilgili yer verilen hususlarla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250 SMY) müracaat eden [T.T.] isimli şahsın ibraz ettiği belgeler ve dijital verilerin karşılaştırmasında;
28. Klasörün içerisinde yer alan Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 'İrticai Faaliyetler' başlıklı 192 sayfadan (383 slayt) oluşan sunumla gazetede yer alan brifingin tam metninin birebir örtüştüğü tespit edilmiş, ayrıntılı analizi aşağıda gösterilmiştir.
12 Haziran 1997 günü Sabah ve Cumhuriyet gazetelerinde ayrıntılı olarak yayınlanan brifingin tam metniyle, [T.T.nin] savcılığa verdiği CD'de bulunan brifingler arasındaki benzerlikler göz önüne alındığında, Genelkurmay Başkanlığında 11 Haziran 1997 günü basın mensuplarına verilen brifingin 28. Klasör (Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 'İrticai Faaliyetler' konulu) içerisinde bulunan Powerpoint sunumun metin haline getirilmiş içeriğinde;
Genelkurmay karargahında 10 Haziran 1997 tarihinde Yargı mensuplarına 11 Haziran 1997 tarihinde Basın mensupları, öğretim üyeleri, işadamları, sivil toplum örgütleri, YÖK Başkanı [K.G.] başkanlığındaki YÖK Üst kurulu ve 61 üniversite rektörüne irticai faaliyetler konulu brifingler verildiği, Brifingin öğleden sonraki oturumuna ise Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Birleşik Kadın Platformu üyelerinin katıldığı, Brifinglerde Genelkurmay Genel Sekreteri [E.Ö.], Adli Müşavir [M.E.Ş.], İstihbarat Daire Başkanı [İ.R.S.], İGHD Başkanı [K.D.nin] hazır bulunduğu, Brifingin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin Saner'in sunusu ile başladığı, Çetin Saner'in sunumundan sonra Genelkurmay İstihbara Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı [F.T.nin] irticai faaliyetlerle ilgili brifingi verdiği, İrticai faaliyetler ile ilgili brifingin o dönemde gazetelerin vermiş olduğu brifing metni ile MGK Genel Sekreterliğinden gönderilen ve Cumhurbaşkanlığı arşivinden TBMM ye ordan da soruşturma dosyasına gönderilen irticai faaliyetler başlıklı belge ile birebir örtüştüğü tespit edilmiştir."
27. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "04 Şubat 1997 Tarihinde Sincan'da Tankların Yürütülmesi" ve "04 Şubat 1997 Tankların Sincan'da Yürütülmesi ile İlgili Basın Yayın Organlarında Çıkan Haberler ve Manşetler" başlıklı bölümlerinde, Şubat 1997 tarihinde Sincan'dan geçen Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığına ait tankların planlı bir tatbikat ve eğitim için hareket etmediğini kabul etmiştir. Bu hususta yer verilen değerlendirmenin ilgili kısımları şöyledir:
"Genelkurmay Başkanlığı ADMÜŞ: 9160-1085-12 H.E Ankara gizli antetli 08 Kasım 012 tarihli Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığına ait üç sayfadan oluşan ünlük faaliyetlerin kaydedildiği Barış Ceridesinin gönderildiği ve belge içeriğinde;
03 Şubat 1997 tarihinde 1 numaralı olarak 00.1 de ceridenin açıldığı, 2 numaralı olarak 09.00 da 'kayda değer bir olay olmadığı', 2400'da 'ceride kapandı' notunun azıldığı, kapamanın hizası ilgili tarafından imzalanarak günlük faaliyetlerin bittiği bildirilmiş ve daha sonra 09.00 ve 24.00 saatlerindeki yazıların üzeri çizilerek yeniden 2 umara verilip saat 19:45’te Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı ([D.A.]-Ölü) 20:00'de EDOK. K.lığının şifahi emirleri ile Kırmızı Tb. Akıncılar GSP bölgesine 04 Şubat 1997 de saat 07:30’da tatbikat için hareket etmesi emri verildiği ve ceridenin kapatıldığı,
04 Şubat 1997’de saat 07:30’da Gösteri Tatbikat Taburu Etimesgut - Sincan - Yenikent - Akıncılar istikametinde 18 tank, 4 ZMA (Zırhlı Muhabere Aracı), 10 ZPT (Zırhlı Personel Taşıyıcı), 5 tekerlekli araç, 8 Sb. 11 Astsb. 92 erbaş ve er (toplam 111) ile GSP uygulaması tatbikatına çıkıldığı, ayrıca Merkez Komutanlığından 1 subay, 4 astsubay, 22 erbaş ve er (toplam 27) - J birlikleri 3. Komando timinden 5 subay, 6 astsubay, 60 erbaş ve er (toplam 71) toplam 209 personelin katıldığı ayrıca bu personeli taşıyan ve eskortluk eden araçların bulunduğu belirtildiği, saat 13.30 da Tümen komutanı ([E.C.]) izindeyken dönerek göreve başladığı ,saat 14.00 te tümen komutanının Kırmızı Tb. Akıncılar GSP bölgesinde denetleme yaptığı ,saat 15.30 da Kırmızı Tb. Akıncılardan kışlaya dönüşe başladığı ve 04 Şubat 1997 tarihinde saat 17:00’de kışlaya dönüldüğü belirtilmiştir.
Sanık [İ.İ.] 06.03.2013 tarihinde C.Savcılığında müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde özetle (Kls. 316);
1994 yılı Ağustos-2007 yılı Ağustos tarihleri arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı bağlı EDOK’ta görev yaptığını, Ankara Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığının da EDOK Komutanı olarak kendisine bağlı olduğunu,
3 Şubat 1997 günü Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı [D.A.nın] kendisini telefonla arayarak 'K.K.Komutanı [H.K.nin] katarakt ameliyatı olduğunu, evinde yattığını, Zırhlı Birliklerden 80 tank ve 80 zırhlı personel taşıyıcı araçla Sincan’dan Akıncılara doğru bir yürüyüş yapmasını ve aynı gün geri dönmesini' emretmesi üzerine bu emri Zırhlı Birlikler Eğitim ve Tümen Komutanlığına ilettiğini, Zırhlı Birlikler Komutanının tatilde olduğunu, kendisini de (EDOK Komutanı) bir üst birlik komutanı olarak haberdar ettiğini belirttiğini, kendisinin de telefonda 'Zırhlı Birliklere gece vakti emir verip sabah yürüyüş yaptırmak felaket olur, tankların dışarı çıkması zor olur, kazalar olabilir, önümüzdeki Perşembe günü zırhlı birliklerin muhabere tatbikatı var, o tatbikat esnasında biz bu tankları K.K.Komutanının dediği yerde yürütelim' dediğini, [D.A.nın] 'Kara Kuvvetleri Komutanına ileteyim' diyerek telefonu kapattığını, [D.A.nın] sonra tekrar kendisini arayarak telefonda 'K.K.Komutanı tankların yürüyüş yapması ve aynı gün geri dönüş yapması konusunda ısrarcı' demesi üzerine kendisinin de '80 tank 80 zırhlı personel taşıyıcının çok olduğunu, bunun 40 civarına indirelim' dediğini, daha sonra [D.A.nın] telefonla kendisine 'Komutanla görüştüğünü, emrin kesin olduğunu' söyleyerek 'ben de gereği için sana emrediyorum' dediğini...
Ankara’[n]ın ilçesi Sincan’ın işlek caddelerinde tankların ve zırhlı araçların 4 Şubat 1997 tarihinde yürütülmesinin Genel Kurmay ikinci başkanı [Ç.B.nin] bilgisi dahilinde Kara Kuvvetleri komutanı [H.K.nin] emri ile ani bir karar ile yaptırıldığı, tankların ve zırhlı araçların yürütülmesinin önceden planlanan bir tatbikat ve eğitim yürüyüşü olmadığı ve buna ilişkin delil belge bulunmadığı, planlı olması halinde bunun belgelerinin bulunması gerektiği, 7 Şubatta yapılacak planlı yürüyüşün öne alınması da olmadığı, 3 Şubat 1997 gecesi acilen sanık [H.K.] tarafından verilen bir emir üzerine tanklar Sincan’ın en işlek caddesinde yürütülmüş basın yayın organlarına da haber verilerek manşetten verilen haberlerde tankların ve zırhlı araçların yürütülmesinin hükümete karşı cebir ve şiddet içeren bir fiil olarak askeri müdahale hazırlığı olarak değerlendirilmesinde toplum tarafından hükümete karşı bir eylem olarak algılandığı başbakan, başbakan yardımcısı, bakanlar ve birçok milletvekilinin tankların ve zırhı araçların yürütülmesi olayını askeri müdahalenin habercisi olarak nitelendirdiği ve yorumlandığı anlaşılmıştır.
Ankara’[n]ın ilçesi Sincan’ın işlek caddelerinde tankların ve zırhlı araçların 4 Şubat 1997 tarihinde yürütülmesi fiil meşru 54. Cumhuriyet hükümetine karşı cebir ve şiddet kullanma iradesini içeren ve bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat eden bir hareket olarak amaç suç olan Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmek zararlı neticeyi gerçekleştirmeye elverişli bir eylem olarak kabul edilmiştir."
28. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "İcra Hareketlerinin Başlangıcı" başlığı altında ise 4 Şubat 1997 tarihinde Ankara'nın Sincan ilçesinde Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığına ait tankların ilçe merkezinde yürütülmesi ile icra hareketlerinin başladığını kabul etmiştir. Bu hususta yer verilen değerlendirmelerin ilgili kısımları şöyledir:
"Kara Kuvvetleri Komutanı sanık [H.K.nin] emri ile 4 Şubat 1997 tarihinde Ankara İli Sincan ilçesinde Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığına ait tankların ani kararla önceden planlanan uygulamalı eğitimin öne alınması niteliğinde olmayan ve bir eğitim tatbikatı niteliğinde bulunmayan planlı olarak yürütülmemesinde ve bunun;
5 Şubat 1997 tarihli Sabah Gazetesinde 'TANKLAR SİNCAN’DA' 'TANKLAR SİNCAN’DAN GEÇTİ' 'TANK SESİ İLE UYANDIK' manşeti,
5 Şubat 1997 tarihli Hürriyet Gazetesinde 'TANK SESLERİ' 'OLAY İLÇE SİNCAN’DA HEYECANLI SABAH', 'SABAHIN ERKEN SAATLERİNDE TANKLARI GÖREN SİNCANLILAR DARBE OLDUĞUNU SANARAK BÜYÜK ŞAŞKINLIK YAŞADILAR' manşeti,
5 Şubat 1997 tarihli Posta Gazetesinde 'YÜREĞİMİZ AĞZIMIZDA', 'TÜRKİYE SARSILIYOR' 'ORDU İLK KEZ AÇIKÇA GÖZDAĞI VERDİ' 'ORDU GEÇERKEN SİNCAN’A UĞRADI' manşetleri,
5 Şubat 1997 tarihli Radikal Gazetesinde, 'SİVİL DARBE BASKISI', 'ORDU, CUMHURBAŞKANI, MUHALEFET VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI HÜKÜMETİN MECLİS İÇİNDE DÜŞÜRMEK VE YENİ HÜKÜMET KURMAK İÇİN DEVREDE, TANKLAR SİNCAN’DA, BAŞKAN FİRARDA', 'SİNCAN’DA GÖVDE GÖSTERİSİ' manşeti,
5 Şubat 1997 tarihli Yeniyüzyıl Gazetesinde 'SİNCAN’DA TANKLI UYARI' 'PANİĞE KAPILAN SİNCANLILAR GAZETE VE TELEVİZYONLARI ARAYARAK TANKLAR GELDİ NE OLUYOR, DARBEMİ YAPILDI DİYE SORDULAR', 'SİNCAN TANK SESİYLE UYANDI' manşetleri,
5 Şubat 1997 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde 'ORDUDAN DÖRT UYARI' 'SİNCAN’DA TANKLI PROTESTO', 'HÜKÜMETİ DÜŞÜRME ÇAĞRISI' manşeti,
5 Şubat 1997 tarihli Milliyet Gazetesinde, 'SİNCAN MANEVRASI İKTİDARI SARSTI' 'REFAHYOL DAĞILIYORMU TARTIŞMASI BAŞLADI' 'SİLAHLI KUVVETLER SİNCAN’DA' 'SİNCAN’DAN ORDU GEÇTİ' manşeti,
5 Şubat 1997 tarihli Akşam Gazetesinde, 'TANKLAR RESMİ GEÇİT YAPTI', 'TANKLAR CADDEDE', 'SİNCAN’DA TATBİKAT' 'SİNCAN’DA TANK SESLERİ' başlığı ile verildiği askeri müdahale hazırlığı olarak değerlendirildiği, toplum tarafından hükümete karşı bir eylem olarak algılandığı başbakan, başbakan yardımcısı, bakanlar ve birçok milletvekilinin tankların ve zırhı araçların yürütülmesi olayını askeri müdahalenin habercisi olarak nitelendirdiği ve 54. Cumhuriyet Hükümetinin ortadan kaldırılmasına yönelik tehlike doğurmaya elverişli cebir ve şiddet içeren bir fiil olarak cebre yönelik iradenin varlığının ortaya konulduğu, bunun bir icra hareketi olduğu ve icra hareketinin 4 Şubat 1997 tarihinde başladığı mahkememizce kabul edilmiştir.
Bu tarihten önce 23-24 Ocak 1997 tarihinde Gölcük'te yapılan 1997 tarihli Genel Kurmay Genel Sekreterliği tarihçesinde belirtilen Gölcük Donanma Komutanlığında resmi olarak yapılan Harp Oyunu seminerinin arasındaki periyotta herkesin hem fikir olduğu, ülkedeki laiklik ihlali konusunda herkesin kendi müşahadelerini söylediği, katılanların fikir ve görüşlerinin alındığı, katılanların hepsinin aynı teşhis üzerinde birleştikleri, 28 Şubat kararlarının merkezinin Gölcük’te yapılan seminer ve toplantı olduğu, 28 Şubat’ın bir reaksiyon olduğu, bu reaksiyonun da muhatabının hükümet olduğu yönündeki sanık [E.Ö.] ve Gölcük Donanma komutanı tanık [S.D.nin] beyanları ile bu toplantının hazırlık hareketi olup mülga 765 sayılı TCK.nın 171/2. maddesi ve 5237 sayılı TCK.nın 316. maddesinde tanımlanan gizli ittifak /suç için anlaşma suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir."
29. Derece mahkemesi, gerekçeli kararın "Teşebbüs" ve "Suçun Tamamlanması" başlıklı bölümlerinde yaptığı değerlendirmelerde, 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesinde işlenen suçun tamamlanabilmesi için gerekli olan zararlı neticenin Hükûmetin istifası ile ortaya çıktığını ifade etmiştir. Ayrıca sanıklar müdafilerinin, 26/9/2004 tarihli ve5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasında eylemin tamamlanmış hâlinin suç olarak düzenlenmediğine ve kanunilik ve tipiklik ilkeleri gereği yargılamaya konu eylemin cezalandırılamayacağına ilişkin savunmalarına itibar edilmemiştir. Bu husustaki değerlendirmeler şöyledir:
"Eylemin tamamlanması ve maddi neticenin meydana gelmesi de olanaklıdır. Kanun koyucu 5237 sayılı TCK.nın 312/1. maddesinde cezalandırma bakımından teşebbüs halini tamamlanmış olarak kabul etmiş ise de, fiilin tamamlanması durumunda zarar suçu söz konusu olmaktadır. Ancak suçun tamamlanması durumunda cezalandırma olanağının kalmayacağı düşüncesiyle suçun bu yönü üzerinde durulmamaktadır. [(...)]
Azı suç olanın çoğunun suç olmayacağını ileri sürmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu nedenle 765 sayılı TCK.nın 147. maddeye göre 'maddi veya manevi cebir' kullanarak, 5237 sayılı TCK 312/1. madde hükmüne göre ise 'cebir ve şiddet' kullanarak demokratik olmayan yöntemlerle Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs/Türkiye Cumhureyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçu tamamlanmış olacaktır. Askeri darbenin maddi cebir içerdiği tartışmasız bir gerçektir. Bu itibarla darbe sonrası suçun tamamlanması yani zarar suçuna dönüşmesinde de eylem suç olma vasfını korur. Anayasal düzenin öngördüğü demokratik teamüller dışında sistemin değiştirilip yeni bir düzen kurulması halinde, darbe yapanların, kendilerini hukuki yönden de takip edilmez kılmaya çalıştıkları bir vakıa olduğu gibi devlet kudretini kullanarak iktidarı ele geçirenleri yargılayamamak fiili bir durum oluştursa da eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır. Yargılama önündeki hukuki ve fiili engellerin kalkması halinde pekala yargılanmaları mümkündür. (Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 21.06.2016 tarih 2015/5829 esas ve 2016/4175 karar)
Bir kısım sanıklar müdafiinin 5237 sayılı TCK.nın 312/1. maddesinde tamamlanmış suçun, suç olarak düzenlenmediğini ve kanunilik ve tipiklik ilkesi gereği ceza verilemeyeceğini savunmuş iseler de 54. Cumhuriyet hükümetinin 18 Haziran 1997 tarihinde istifa ettirilmesi ile suçun tamamlandığı, soyut tehlike suçunun zarar suçuna dönüştüğü ve zararlı neticenin meydana geldiği ve sanıklar hakkında da kamu davası açılmış olması nedeniyle cezalandırma olanağı bulunduğu anlaşılmakla 312/1. maddesinin tamamlanmış suçun cezalandırmadığı savunmasına itibar edilmemiştir.
Somut olayda 54. Cumhuriyet hükümetinin normal demokratik usuller dışında sanıkların cebir ve şiddet içeren eylemleri ile hükümeti irtica, irticai eylemler yapan ve siyasal islam olarak kabul edip tehdit olarak değerlendirerek icra ettikleri hareketler ile zararlı netice olan hükümetin ortadan kaldırılması, ıskat ve menetme sonucunu doğuran başbakanın istifa ettirildiği, matematiksel olarak o tarihte mecliste bulunan diğer partilerin milletvekili sayısı itibariyle hükümet kurma ihtimallerinin olmadığı, mecliste çoğunluğu sağlayan ve daha önce güvenoyu almış DYP ve RP'nin hükümette yer almaksızın ve sadece yasama organında yer almalarının partilerin varoluş amaçlarına aykırı olduğu, bu nedenle istifa dilekçesinde kullanılan istifa kelimesi anlamının normal anlamının dışında değerlendirilmesi gerektiği, istifanın tehdit, maddi ve manevi zorlama cebir ve şiddet içeren ve bunun kullanıldığının ve kullanılacağının açıkça ifade eden hareketler ve eylem sonucu meydana geldiği anlaşılmış, suçun eksik veya tam teşebbüs aşamasında kalmayıp, illiyet bağı bulunup ve zararlı neticenin meydana gelmesi nedeniyle tamamlandığı mahkememizce kabul edilmiştir.
54. Hükümetin başbakanın istifa dilekçesi ile birlikte Tansu ÇİLLER başkanlığında kurulacak hükümete güvenoyu verecek milletvekillerinin imzalarını taşıyan belgeyi eklemesinin yeni durum karşısında milletin oylarını alıp yönetime talip olan partilerin siyasi tutumları niteliğinde olup suçun tamamlanmasına etkisinin bulunmadığı kabul edilmiştir."
30. Derece mahkemesi, gerekçeli kararın "İştirak" başlığı altında, icra hareketlerinin bir bütün olarak değerlendirildiğini ve sanıkların ayrı ayrı eylemleri ile birlikte yöneldikleri Hükûmeti sona erdirme amacını gerçekleştirmeye çalıştıklarını belirtmiştir. Bu husustaki değerlendirmenin ilgili kısmı şöyledir:
"...somut davamızda sanıklara yüklenen suçun niteliği ve işleniş şekli itibariyle; amaç suçu birlikte işlemeye yönelmiş icra hareketlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi zorunludur. Pek çok sanık bizzat işledikleri araç eylemlerle hep birlikte yöneldikleri amaç suçu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Gerçekleşen ittifakın amacına uygun, aynı zamanda sanıkların görev ve konumlarıyla uyumlu bir iş bölümü; suçun niteliği ve işleniş şekli bakımından bir gerekliliktir. Bu nedenle amaç suç bakımından suçun işlenişine 765 sayılı TCK.nın 65/3 ve 5237 sayılı TCK.nın 39. maddelerinde düzenlenen iştirak hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Yüklenen amaç suçun işlenmesi bağlamında gerçekleştirilecek eylemlerin ayrı bir suç oluşturması halinde bu suçlara iştirak mümkündür. Ancak bu tür bir iştirakin mümkün olduğu araç suçlar, 765 sayılı TCK bakımından amaç suç içerisinde fikri içtimaya uğrayacağından ayrıca cezalandırılmayacaktır. Bu nedenlerden dolayı, amaç suçun icrasına yönelik faaliyetlerin içerisinde oldukları tespit edilen sanıklar arasında amaç suça gösterilen biçimde iştirak bakımından bir ayırıma gidilmeyip mahkememizce Yargıtay içtihatlarıda nazara alınarak 765 sayılı TCK.nın 64. maddesi gereğince asli fail olarak sorumlu tutulmuşlardır.
Nitekim konu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.02.1992 tarih, 1991/364 esas ve 1992/23 sayılı ve 22.12.2009 tarih, 2009/93-308 sayılı kararlarında 765 sayılı TCK.nın 125. maddesi bakımından tartışılmış ve aynı Kanunun 65/3. maddesinde düzenlenen iştirak hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
31. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "Hükûmete Karşı Suçun Hukuki Değerlendirilmesi" başlığı altında, 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesi ve 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasının aynı şekilde, siyasal iktidarı temsil eden Bakanlar Kurulunun varlık, görev ve fonksiyonlarını korumak amacıyla düzenlendiğini belirtmiştir. Bu hususta şu değerlendirmeye yer verilmiştir:
"765 sayılı TCK.nın 147. maddesi ve 5237 sayılı TCK.nın 312/1. maddesi ile tanımlanan suç ile Devletin yürütme gücünün icra organı olan hükûmet, bir bütün olarak varlığına ve fonksiyonlarına yönelen saldırılardan korunmak istenilmektedir. Gerçekten hükûmet, Devletin siyasal iktidarının yürütme organı olup, onun ele geçirilip yok edilmesi veya çalışmasının önlenmesi durumunda, Devletin varlık ve güvenliği ile Anayasal düzen büyük bir zarar görecektir. Bu önemi dolayısıyla, hükûmete yönelik eylemlerin ayrıca suç olarak düzenlenmesine gerek duyulmuştur. Suç, cebir ve şiddetle işlenebilen bağlı hareketli suç olarak öngörülmüştür."
32. Derece mahkemesi "Cebir ve Şiddet Unsuruna İlişkin Değerlendirme" başlığı altında ise sanıkların eylemlerinde cebir ve şiddet unsurlarının bir arada bulunduğunu ifade etmiştir. Bu husustaki değerlendirmelerin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Dosya kapsamından, sanıkların Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut olan ve başka bir birimde bulunmayan zorlayıcı, korkutucu, cebri gücü tankların yürütülmesi ile kullandıkları görülmektedir. Sanıklar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimselerdir. Ancak, sanıklar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasadan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri Batı Çalışma Grubu oluşumu ile fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıklar ve haklarında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Suçlar Bürosunun 2011/154446 soruşturma sırasında haklarında soruşturma devam eden diğer failler ile birlikte istifa etmek zorunda bırakılmak suretiyle icra organını cebren ıskata veya vazifeden men etme zararlı sonucunu meydana getirmişlerdir.
Esasen yurt savunması ile görevli olan, sahip olduğu teşkilat, teçhizat ve personeliyle uluslararası alanda bile caydırıcı bir gücü bulunan, Devlet düzeni dışındaki suç örgütlerinden gelecek saldırılara karşı iç güvenlik kapsamında emniyet ve asayişi sağlamakla görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup sanıkların kullanabilecekleri cebre karşı, icra organının mukavemet edebilme imkân ve kabiliyeti bulunmamaktadır. Zira emniyet kuvvetlerini de etkisiz hale getirip sonuçta Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik imkânlarını kullanan sanıkların, amaç suçla öngörülen neticeyi elde etmek yolunda hiçbir maddi engelle karşılaşmayacakları açıktır.
Bu kapsamda; sanıklara yüklenen eylemin kanıtlanan şekliyle 765 sayılı TCK’nın 147. ve 5237 sayılı TCK’nın 312. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturduğu neticesine varılmış, eylemlerinin neticeyi oluşturmaya elverişli olmadığı ve cebir/şiddet içermediğine ve hükûmetin kendisinin rızası ile istifa ettiğine ilişkin olarak ileri sürülen savunmalara itibar edilmemiştir."
33. Derece mahkemesi, gerekçeli kararın "14 Mart 1997 Tarihli Başbakanlık Direktifi" (Direktif) başlıklı bölümünde yaptığı değerlendirmelerde Direktif'in MGK Genel Sekreterliğine bilgi için gönderildiğini, Direktif ile Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanlıkları ve Bakanlıklar dışında hiç kimseye görev verilmediğini belirlemiştir. Derece mahkemesinin bu husustaki değerlendirmeleri şöyledir:
"Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından 14 Mart 1997 tarihinde konu kısmı boş 01-51/01704 sayılı eki 28 Şubat 1997 tarihli MGK Basın Bildirisi, 406 sayılı MGK Kararları olan; dağıtım planının GEREĞİ İÇİN Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısına, Devlet Bakanlıklarına ve Bakanlıklara; BİLGİ İÇİN Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ve MGK Genel Sekreterliğine gönderilen Başbakanlık Direktifinde;
'28.2.1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararlarının 13 Mart 1997 günü Bakanlar Kurulu'nda öncelikle müzakere edildiği malumlarınızdır.
Bu müzakerede alınan 'İrtica ile etkin bir şekilde mücadele edilmesi' kararı mucibince Milli Güvenlik Kurulu'nun Bakanlar Kurulumuza bildirdiği hususların bir kopyası ilişikte bilgilerinize sunulmuştur.
Bu konuların önemle dikkate alınarak, Anayasamızın; T.C. Devletinin Demokratik, Laik, Sosyal bir hukuk devleti olması temel ilkeleri çerçevesinde, Bakanlığınızı ilgilendiren konularda, konuyla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa, bunlar hakkında da Bakanlar Kurulunca gereğinin yerine getirilebilmesi için Başbakanlığa bilgi verilmesini rica ederim.' şeklinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu direktif ile tavsiye niteliğinde olan MGK kararları 13 Mart 1997 tarihli Bakanlar kurulu toplantısında okunup hangi maddeler için işlem yapılacağı veya yapılmayacağı, işlem yapılacak tavsiyeler için kısa orta ve uzun vadede neler yapılacağı kararlaştırıldığından bunun uygulamasına ilişkin hükümetin icracı bakanlara talimat verdiği anlaşılmıştır. Gereği için gönderilen belgeler icra edecek makamlar tarafından fiilen yapılacak işleri ihtiva eder. Bu direktif yapılacak işler için Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısına, Devlet Bakanlıklarına ve Bakanlıklara AÇIK GÖREV VERMİŞTİR ve bu görevi münhasıran yerine getirecek icra biriminin bu birimler olduğu açıktır.
Bilgi için gönderilen belgeler bir icrai işlem yapılması için değil, bilginiz olsun biz bunu yapıyoruz demek içindir, bu direktif Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ve MGK Genel Sekreterliğine bilgilendirme için gönderilmiştir. Bilgi için gönderilen direktif ile gereği için gönderilen Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanlıkları ve Bakanlıklar dışında hiç kimseye AÇIK veya KAPALI bir görev verilmemiştir.
34. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "28/3/1997 Tarihli İçişleri Bakanı Meral Akşener İmzalı 070674 Sayılı 'Anayasa ve Yasaların Uygulanmasına Uyulacak Usul ve Esaslar' Konulu Genelge" (Genelge) başlıklı bölümünde yaptığı değerlendirmelerde, Genelge'nin MGK Genel Sekreterliğine ve Genel Kurmay Başkanlığına bilgi için gönderildiğini, Genelge ile il valilikleri, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, bağlı kuruluşları ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatının dışında hiç kimseye görev verilmediğini belirlemiştir. Derece mahkemesinin bu husustaki değerlendirmeleri şöyledir:
"Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-3 yer alan İçişleri Bakanı [M.A.] imzasıyla 28.03.1997 tarihinde 070674 sayılı 'Anayasa ve Yasaların Uygulanmasına Uyulacak Usul ve Esaslar' konulu, 'KİŞİYE ÖZEL' mühürlü, dokuz sahifelik bu Genelge, 80 İl Valiliği, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bağlı Kuruluşlarına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatına GEREĞİ İÇİN; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlığa, MGK Genel Sekreterliğine, Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına ise BİLGİ İÇİN gönderilmiştir.
Bu 28 Mart 1997 tarihli İçişleri Bakanlığının genelgesi 80 İl Valiliği, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bağlı Kuruluşlarına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatına GEREĞİ İÇİN gönderilmiştir.
Gereği için gönderilen belgeler icra edecek makamlar tarafından fiilen yapılacak işleri ihtiva eder. Bu genelge yapılacak işler için 80 İl Valiliği, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bağlı Kuruluşlarına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatına AÇIK görev vermiştir ve icracı birim bunlardır.
BİLGİ İÇİN gönderilen belgeler bir işlem yapılması için değil, bilgi içindir ve icrai bir görev vermemektedir. Bu genelge Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlığa, MGK Genel Sekreterliğine, Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına ise bilgilendirme için gönderilmiştir. Bilgi için gönderilen genelge ile gereği için gönderilenler dışında hiç kimseye AÇIK VEYA KAPALI BİR GÖREV VERİLMEMİŞTİR.
35. Derece mahkemesi gerekçeli kararın "BÇG ile İlgili Savunmaların Değerlendirmesi" başlıklı bölümünde yaptığı değerlendirmelerde özetle, BÇG'nin kanuni düzenlemelere dayanarak kurulduğuna ve bundan dolayı eylemlerinin kanuna uygun olup suç oluşturmadığına dair savunmalara itibar etmemiştir. Bu kapsamda 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 14. ve 35. maddesinin, 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliğinin (İç Hizmet Yönetmeliği) 86. maddesinin, 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararının,14/3/1997 tarihli Başbakanlık Direktifi ve 28/3/1997 tarihli İçişleri Bakanlığı Genelgesi'nin BÇG'nin kanuni dayanakları olmadığını değerlendirmiştir. Derece mahkemesinin bu değerlendirmeyi yaparken özetle anılan düzenlemelerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma, askerî dikta kurulmasına yol açabilecek askerî müdahalede bulunma yetkisi vermeyeceğini kabul etmiştir. Bu hususta gerekçeli kararda yer alan değerlendirmeler şöyledir:
"Anayasamızın 118. maddesi gereğince Milli Güvenlik Kurulu kararlarında tavsiye edilen önlemleri, bunların çalışmalarını ve bu amaçla kurulacak çalışma gruplarını Anayasa ve Kanunlar çerçevesinde Bakanlar Kurulu’nun yerine getirmekle yetkili kılındığı, Bakanlar Kurulu da olsa Milli Güvenlik Kurulu kararlarının yerine getirilmesi ve idari teşkilatlanma için kanun veya Anayasanın 91. maddesinde gösterilen şekil, sınır ve esaslara uygun çıkarılmış kanun hükmünde kararnameye ihtiyaç olduğunu, hukuk devleti ilkesinin bunu gerekli kıldığını, bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35. Maddesinde yer alan 'Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır' şeklindeki düzenleme ile Anayasa’nın 119. ve 122. maddelerinde düzenlenen olağanüstü yönetim usulleri ve kanunsuz emrin istisnasını gösteren Anayasa’nın 137/son fıkrasında yer alan 'Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeninin korunması için kanunda gösterilen istisnalar saklıdır' hükümlerin askeri makamlar dahil hiç kimseye Anayasa ve kanunlarda gösterilen görev, yetki ve sorumlulukların dışına çıkmak suretiyle meşru demokratik sisteme müdahale etme, sistemi kesintiye uğratma ve hukuk dışına çıkmak suretiyle sistemin müesseselerine karışma yetkisi vermediği açıktır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluş, görev, hizmet ve faaliyetlerine ilişkin kanun, yönetmelik ve yönergelerde hükümet tarafından açık bir görev ve yetki verilmediği sürece irticayla mücadelenin iç güvenlik harekatının konusu olamayacağı hususu açıktır.
28 Şubat 1997 tarihli MGK’da vurgulanan irticayla mücadele faaliyetlerinin TSK tarafından yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin hiçbir yasal dayanak bulunmadığı, irticayla mücadele faaliyetlerini icra edecek makamların Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İçişleri Bakanı olduğunun her türlü izahtan varestedir.
Genelkurmay İstihbarat Başkan V. Tümgeneral [F.T.] tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığına hitaben yazılan 14 Temmuz 1997 tarihli soruşturmalar konulu yazıda Genelkurmay Başkanlığının emri ile teşkil edilen, Batı Çalışma Grubu, tamamen emir komuta zinciri içinde faaliyetlerini yürütmekte olup, AMACININ; irticai tehdidin Türkiye genelinde resmini ortaya çıkarmak ve bu çerçevede ayrıca 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 nci maddesinin D fıkrasının uygulanmasına ilişkin olarak hazırlanan 'Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA)' planlarını güncel hale getirmek olduğunu bildirdiği anlaşılmış olup dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı [G.E.nin] sokaktan gelebilecek bir irtica tehlikesinin bölge hudutlarını aşma olasılığı karşısında emniyet asayiş planların yeniden gözden geçirilmesinin ve koordinasyonunun gerektiğini, işte bu maksatla gerekli bilgilerin toplanması için batı çalışma grubu'nun kurulduğunu yönündeki beyanını doğruladığı sokaktan gelebilecek bir irtica tehlikesi varsayımı bir tehdit olarak değerlendirildiği, 54. Cumhuriyet hükümetinin yaklaşımının laik Türkiye ve Atatürkçü düşüncedeki birçok kimseninkinden farklılık arz etmesi, hükümetinde irticaya destek verdiği ve irtica olarak kabul edilerek mücadele edilmesi gerektiğinden hareketle, Hümümetin bilgisi olmadan 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 nci maddesinin D fıkrasının uygulanmasına ilişkin olarak hazırlanan 'Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA)' planlarını güncel hale getirmek için Batı Çalışma Grubunun kurulduğu yönündeki dayanak, 54. Cumhuriyet hükümeti irtica ile mücedele etmeyen ve brifing belgelerinde belirtildiği üzere irticayı gerçekleştirmek için faaliyet gösteren, sanık [E.Ö.nün] ceviz kabuğu programında beyan ettiği gibi asıl Anayasa ve yasalara aykırı davranının hükümet olduğundan hareketle Türk Milletinin oyları ile seçilip gelen ve millet iradesinin temsilcisi olan hükümet adeta yok farzedilerek ve tehdit kabul edilmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerin görevlerini belirleyen Anayasamızın 117. Maddesi, 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı 'Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2, 35. ve maddesi ile İç Hizmet Kanununa istinaden çıkarılan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliğinin 1, 85 ve 86. maddeleri Batı Çalışma Grubunun dayanağı olamayacağı gibi Anayasamızın 2. maddesi gereğince demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde durumdan vazifede çıkarmak görevinin olamayacağı, tavsiye niteliğinde olan ve uygulanması tamamen hükümetin takdir ve insiyatifinde bulunan MGK karalarının Batı Çalışma Grubunun dayanağı olamayacağı gibi Batı Çalışma Grubunun kurulmasının hükümetin de bilgisi olmaması nedeniyle ve hükümet tarafından verilen bir talimat olmaması sebebiyle anayasal yetki ve görevden kaynaklanmadığı, askeri hizmete ve göreve dair çalışma grupları kurulması her zaman mümkün olup bu askeri hizmet ve askeri görev ile sınırlı olduğu, istihbarat yapma tekeli olan kurumların dışında istihbarat toplamanın askeri hizmetin gereği olamayacağı, 54. Cumhuriyet hükümeti tarafından da bir yetkilendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Batı Çalışma Grubunun herkes tarafından bilinmesinin faaliyetlerini anayasal ve yasal sınırlar içinde yaptığı anlamına gelmeyeceği ve belgelere bakıldığında konuların askeri hizmete ilişkin olmadığı, Batı Çalışma Grubunun 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararları ve kararların 4-a ve 4-b maddeleri doğrultusunda kurulamayacağı zira Milli Güvenlik Kurulu kararlarının doğrudan uygulanabilirliği bulunmadığı anlaşılmakla bu savunmaya itibar edilmemiştir.
Batı Çalışma grubunun TSK içerisindeki hiyerarşik bağlantıya uygun olarak oluşturulduğu, BÇG'nin emir komuta zincirinden bağımsız ve onun dışında illegal bir örgütlenme yani cunta olmadığı, bu grubun faaliyetleri tamamen yasalar çerçevesinde ve yasalarla verilen görevlerin ifasından ibaret olduğu savunmasına, yargılama konusu asker olan sanıkların suç tarihinden önce ve sonraya ilişkin askeri hizmete dair askeri başarıları ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri ve manevi şahsiyeti olmayıp bir kısım sanıkların görev yaptıkları sürenin bir bölümünde; BÇG'nin emir komuta zincirinden bağımsız ve onun dışında olmadığı, Batı Çalışma Grubunun hiyerarşik bağlantı ile faaliyet yürütmesinin, yürüttüğü faaliyetlerin hükümetin bilgisi dışında ve hükümete yönelik bulunması nedeniyle anayasal ve yasal kabul edilemeyeceğinden bu husustaki savunmaya itibar edilmemiştir.
31 Temmuz 1970 tarihli 1324 sayılı Genel Kurmay Başkanlığı'nın görev ve yetkilerine dayalı kanunun 2. maddesi 1. fıkrası, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35. maddesi, İç Hizmet Yönetmeliği 86. maddesi ve 101-5 Karargahlarda Çalışma Usulleri Yönergesi de Genel Kurmay Başkanlığı'nda çalışma grubu kurma ve faaliyete geçirme yetkisini yasal olarak verdiği savunmasına hizmete dair askeri görev ve konularında çalışma grubunun kurulmasında yetki elbette vardır ve olmalıdır ancak Batı Çalışma Grubunun faaliyetleri askeri hizmete ilişkin olmayıp, kaynağını anayasadan almayan hükümetin bilgisi dışında ve hükümete karşı yetki kullanımı niteliğinde bulunduğundan bu savunmaya itibar edilmemiştir.
Başbakan Prof.Dr.Necmettin Erbakan tarafından imzalanan 14 Mart 1997 tarihli Başbakanlık Direktifinin dayanak olup olmadığı;
Gereği için gönderilen belgeler icra edecek makamlar tarafından fiilen yapılacak işleri ihtiva eder. Bu direktif yapılacak işler için Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısına, Devlet Bakanlıklarına ve Bakanlıklara AÇIK görev vermiştir ve icra birimi bunlardır.
Bilgi için gönderilen belgeler bir işlem yapılması için değil, bilginiz olsun biz bunu yapıyoruz demek içindir, bu direktif Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ve MGK Genel Sekreterliğine bilgilendirme için gönderilmiştir. Bilgi için gönderilen direktif ile gereği için gönderilen Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanlıkları ve Bakanlıklar dışında hiç kimseye AÇIK veya KAPALI bir görev verilmemiştir.
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı da genelgeler yayınlayarak gereğini yerine getirmişlerdir.
Batı Çalışma Grubunun yasal dayanağı 14 Mart 1997 tarihli başbakanlık direktifi olduğu yönündeki savunmalara GEREĞİ İÇİN Genelkurmay Başkanlığına gönderilmediği için AÇIK VEYA KAPALI BİR GÖREV VERİLMEDİĞİNDEN İTİBAR EDİLMEMİŞTİR.
28 Mart 1997 tarihli İçişleri Bakanlığının genelgesi 80 İl Valiliği, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bağlı Kuruluşlarına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatına GEREĞİ İÇİN gönderilmiş, Gereği için gönderilen belgeler icra edecek makamlar tarafından fiilen yapılacak işleri ihtiva eder. Bu genelge yapılacak işler için 80 İl Valiliği, İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bağlı Kuruluşlarına ve Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatına AÇIK görev vermiştir ve icra birimi bunlardır.
BİLGİ İÇİN gönderilen belgeler bir işlem yapılması için değil, bilginiz olsun biz bunu yapıyoruz demek içindir, bu genelge Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlığa, MGK Genel Sekreterliğine, Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına ise bilgilendirme için gönderilmiştir. Bilgi için gönderilen genelge ile gereği için gönderilenler dışında hiç kimseye AÇIK veya KAPALI bir görev verilmemiştir.
Batı Çalışma Grubunun yasal dayanağı 28 Mart 1997 tarihli İç İşleri Bakanlığının genelgesi olduğu yönündeki savunmalara AÇIK VEYA KAPALI BİR GÖREV VERİLMEDİĞİNDEN İTİBAR EDİLMEMİŞTİR.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine, Başbakanlığa, MGK Genel Sekreterliğine, Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına 'bilgi' için gönderilen 28 Mart 1997 tarihli bu genelge ile REFAH-YOL hükümeti 2709 sayılı Anayasa'nın 118/3. maddesi gereğince 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı yasanın 32. maddesi ile değiştirilmeden önce 'Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır', değişiklikten sonra ise 'Bakanlar Kurulunca değerlendirilir' şeklinde olup her iki haldede tavsiye niteliğinde olan MGK kararlarını 13 Mart 1997 tarihindeki Bakanlar Kurulunda öncelikle görüşmüş ve 14 Mart 1997 tarihli Başbakanlık direktifi üzerine ve buna dayalı olarak iş bu genelge yayınlanmak suretiyle tavsiye netiliğinde olan ve uygulaması tamamen hükümetin uhdesinde ve tekelinde bulunan kararlardan uygun görülenler uygulamaya konulmuştur.
Bu bağlamda, Genelge’de, 28 Şubat 1997 tarihli 406 sayılı MGK Kararı çerçevesinde icra edilmesi öngörülen tüm tedbirler, tüm Vali ve Kaymakamlara birer emir olarak ulaştırılmıştır.
28 Şubat MGK Kararı’nda yer alan tüm hususların Valiler, Kaymakamlar ve de onların yönlendirmeleriyle Belediye Başkanları tarafından uygulanması talimatı verilmiştir.
MGK'nın danışma organı olmadığı, Anayasa'ya göre aldığı kararları hükümete tavsiye etmeyip bildirdiği ve kararların tamamının hükümet tarafından yerine getirilmesi gerektiği ve esasen tavsiye niteliğinde olan 406 sayılı MGK Kararlarının, Anayasanın 'MGK kararları Bakanlar Kurulu’na bildirilir' hükmüne istinaden, hükümet açısından bağlayıcı bir 'karar' olduğunu yönündeki beyan ve savunmalara ayrıca Batı Çalışma Grubunun dayanağının MGK kararları ve 14 Mart 1997 tarihli başbakanlık genelgesi olduğu yönündeki savunmalara Anayasanın açık hükmü karşısında itibar edilmemiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 21.06.2016 tarih 2015/5829 esas 2016/4175 sayılı 'İç Hizmet Kanununun 35. maddesinde 'Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi, Türk yurdunu Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak' olarak tanımlandığına göre, yasa ile verilen görevin, mer’i anayasal düzeni, bu sistemin öngördüğü kurallar doğrultusunda iktidar olan hükümeti korumak yükümlülüğünü içerdiğinin kabulü gerekir. Bu itibarla, anayasal düzenin cebren ilgası ve meşru hükümetin askeri darbe ile devrilmesi şeklinde gerçekleşen eylemlerin anılan kanun maddesinden kaynaklanan görev kapsamında kaldığının savunulması hukuki dayanaktan yoksun, demogojik bir yorumdan ibarettir. Eylem sırası ve sonrasında mer’i bulunan mevzuata göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren askeri darbe ile anayasal düzenin değiştirilmesi suçunun, görevin sağladığı imkanlar kullanılarak işlendiği sabit ise de görev kapsamında işlendiğinin kabulü olanaklı değildir. Hiç bir görev hiç kimseye suç işleme hak ve ayrıcalığı vermez.' içerikli içtihadında da açıklandığı üzere demokratik seçimler sonucu Türk Milletinin oyları ile gelen ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu alarak kurulan meşru 54. Cumhuriyet Hükümetini görevden uzaklaştırmak için kurulan ve faaliyet gösteren Batı Çalışma Grubu ismi ile ilk toplantısı 08.05.1997 ve son toplantısı 16 Haziran 1997 tarihlerinde yapılan Batı Çalışma Grubunun yasal dayanağı suç tarihinde yürürlükte bulunan 6496 sayılı kanunla değiştirilen bu maddenin 31.07.2013 tarihine kadar yürürlükte olan metnine göre ve 211 sayılı İç Hizmet Kanunun 35. maddesi ve yönetmeliğin 85. maddesi olduğu savunmasına bu düzenlemeler mer’i anayasal sistemin öngördüğü kurallar doğrultusunda iktidar olan hükümeti korumak yükümlülüğünü içerdiği, bu yükümlülüğün aksine hareket ve faaliyetlerin dayanağı olamayacağından, hükümetin kendi aleyhine çalışacak çalışma grubuna izin vermeyeceği gerçeği karşısında itibar edilmemiştir.
Sanıkların Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut olan ve başka bir birimde bulunmayan zorlayıcı, korkutucu, cebri gücü tankların yürütülmesi ile kullandıkları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimseler oldukları, ancak sanıklar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasadan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri Batı Çalışma Grubunun karar alma ve irade beyan etme konumunda olan batı üst kurulu ile fikir ve eylem birliği içinde hareket eden haklarında mahkumiyet kararı verilen sanıklar ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Suçlar Bürosunun 2011/154446 soruşturma sırasında haklarında soruşturma devam eden diğer failler ile birlikte gazete manşetlerinden cebir ve şiddet kullanmayı ifade eden irade beyanları sonucu istifa etmek zorunda bırakılmak suretiyle icra organını cebren ıskata veya vazifeden men etme zararlı sonucunu meydana getirdikleri,
Yine BCG faaliyetlerinin Anayasal ve yasal görev ve yetkileri kapsamında kalmadığı ve kaynağını anayasadan almayan yetkinin kullanımı niteliğinde bulunduğu, hükümet tarafından verilen talimat gereği de olmadığı, hukuki dayanağı olmadan kurulan Batı Çalışma Grubunun faaliyetlerinin yukarıda belirtildiği gibi Silahlı Kuvvetlerin Anayasamızın 117. maddesi, 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2,35. ve 37. maddesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliğinin 1, 85 ve 86. maddelerinden kaynaklanan hizmete ilişkin görevi ve yetkisi kapsamında bulunmadığı, Anayasamızın 2. maddesi gereğince demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde durumdan vazifede çıkarmak görevinin olamayacağı, 54. Cumhuriyet hükümeti tarafından da bir yetkilendirme yapılmadığı ve sonuç itibariyle Batı Çalışma Grubunun anayasal ve yasal dayanağı olmayan, anayasal ve yasal olarak kendisine verilmeyen yetkinin kullanımı niteliğinde faaliyetlerde bulunduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, İç Hizmet Kanununun 35. maddesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma, askeri dikta kurulmasına yol açabilecek askeri müdahalede bulunma yetkisi vermemektedir. Anayasanın 11. Maddesi hükmüne rağmen Anayasaya göre kurulan Refahyol Hükümetini takip ve devirmek için TSK İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliğinin birer maddesinin dayanak yapılarak meşru hükümetin bilgisi olmadan kanunsuz emirle Batı Çalışma Grubu kurulması, Batı Çalışma Grubunu yasal bir kuruluş haline getirmeyeceği gibi, yürüttüğü faaliyetlerinde yasal olduğu sonucunu doğurmayacaktır."
36. Derece mahkemesi; gerekçeli kararın "Hükümete Karşı Suç Yönünden Tipik Eylemde Hukuka Aykırılık ve Kusurluluğu Etkileyen Haller Bağlamında Hukuka Aykırı ve Fakat Bağlayıcı Bir Emrin Yerine Getirilmesi Sorunu" başlıklı bölümünde yaptığı değerlendirmelerde, Anayasa ve ilgili kanunlarda yer alan düzenlemelere göre konusu suç teşkil eden emrin hiçbir surette yerine getirilemeyeceğini, yerine getiren kimsenin de sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmiştir. Bununla birlikte askerî hiyerarşi düzeninin varlığını da dikkate alan derece mahkemesi özetle, BÇG'nin faaliyetlerine katılanlardan konum ve katılımlarının niteliği gereği eylemleri suça iştirak şeklinde değerlendirilemeyecek olanlar hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu husustaki değerlendirmeler şöyledir:
"(...)
TCK'nın 24. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi, kusurluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde işaret edildiği üzere hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluğunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de, Devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır.
Kural olarak hukuka aykırı emir ile muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduğu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasanın 137/3. maddesinde 'Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı' olduğu belirtilerek, yapılan işin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliği nedeniyle bazı istisnalara yer verildiği de görülmektedir. Muadil düzenleme 5237 sayılı TCK'nın 24/4. maddesinde yer almaktadır.
Anayasamızın 137/2. maddesinde konusu suç teşkil eden bir emrin yerine getirilmesi halinde sadece emri yerine getirenin sorumluluktan kurtulamayacağı belirtilmiş ise de, böyle bir emri verenin sorumlu olacağı da muhakkaktır.
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun ilgili hükümleri astı, üst ve amirlerine mutlak surette itaate mecbur tutmaktadır. Nitekim 211 sayılı Kanunun 14/1 maddesi, astı amirlerine, kanun ve nizamlarda gösterilen hallerde de üstlerine mutlak itaate mecbur kılmaktadır. Buna göre ast, askeri hizmete dair olduğuna bakmaksızın amirinden aldığı her emre mutlak surette itaat etmek zorundadır. Astın, verilen emrin hukuka uygunluğunu sorgulama ve değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. 211 sayılı Kanun 14/2. maddesi gereğince verilen emir hukuka aykırı ise sorumluluk emri verene aittir.
Verilen emrin suç teşkil etmesi durumunda ise emri veren ve yerine getirenin sorumluluğu aynı Kanunun İştirak başlıklı 41/2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre amirin emri suç teşkil ediyorsa ve ast, amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadı ihtiva eden bir fiile müteallik olduğunu biliyorsa hem emri veren hem de emri yerine getiren sonuçtan iştirak hükümlerine göre sorumlu olacaktır.
Emrin konusu askeri hizmetle ilişkili olmasa dahi konusu suç teşkil etmiyorsa bu emir yine ast tarafından yerine getirilir, emrin konusu askeri veya adli bir suça sebebiyet veriyorsa bu takdirde verilen emrin adli veya askeri bir suç teşkil ettiği ast tarafından bilinemeyecek durumda ise yerine getirdiği takdirde sorumlu tutulamaz, kuşkusuz bu hal verilen emrin mahiyetinden ve muhtevasından anlaşılması halinde söz konusu olabilecektir.
Sonuç olarak; gerek Anayasamızın 137/2, gerek 5237 sayılı TCK'nun 24/3 ve gerekse 211 sayılı Kanunun 41/3 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez, yerine getiren kimse de sorumlulukta kurtulamaz. (16.CD.nin 14.07.2017 tarih 2017/1443 esas,2017/4758 sayılı kararı)
Sanıklardan amirlerinin emri üzerine Batı Çalışma Grubunda çalışanlardan veya batı çalışma grubu faaliyetlerine katılanlardan, suç tarihindeki rutbesi ve ifa ettiği görevin amaç suça etkisi ve niteliği de gözetilerek BÇG'de kendisinin talebi ve iradesi olmaksızın amirlerinin görevlendirmesi üzerine çalışmaya başlayanlardan ayrıca irade beyan edebilecek konumda olmayanların ve irade beyan edebilecek konumda bulunup içeriğini kendisinin belirlediği ve imzası ile tevsik ettiği belge bulunmayanların kendilerine verilmiş görevi yerine getirmesi görev ve faaliyetlerinin amaç suç kapsamında olduğunu bildiklerine dair somut delil bulunmayanların kendi bölümlerinde de açıklandığı üzere beraatlerine karar vermek gerekmiştir."
37. Derece mahkemesi, gerekçeli kararın "Lehe ve Aleyhe Yasa Değerlendirmesi" başlıklı bölümünde yaptığı incelemede 765 sayılı mülga Kanun'un 147. ve 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tanımlanan suçların bütün unsurlarıyla oluştuğunu kabul etmiştir. Bundan sonra 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinde tanımlanan, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçu ile 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesinde tanımlanan, Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmek veya bunları teşvik etmek suçunun yaptırımlarının aynı olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan "Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur." şeklindeki düzenleme incelenmiştir. Bu hüküm kapsamında 5237 sayılı Kanun'un uygulanması hâlinde başvurucunun eylemlerinin anılan Kanun'da tanımlanan ve zamanaşımına uğramayan beş farklı suçu daha oluşturacağı ve bu suçlara bağlı olarak ayrıca cezalandırılmasının gerekeceği kabul edilmiştir. Bu kabule dayanılarak 765 sayılı mülga Kanun hükümlerinin sanıkların lehine olduğuna karar verilmiştir. Derece mahkemesinin bu husustaki değerlendirmeleri şöyledir:
"5237 sayılı TCK'nın özel bir gerçek içtima kuralı olarak düzenlenen 312/2. maddesi gereğince ise amaç suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre ceza verileceği düzenlenmiş olup bu kapsamda aşağıdaki bir kısmı yazılı suçların işlendiği anlaşılmıştır.
1. 5237 sayılı TCK.nın 135/1-2. ve 137. maddesinde düzenlenip yaptırıma bağlanan kişisel verilerin kaydedilmesi suçu,
2.5237 sayılı TCK.nın 136/1. ve 137. maddesinde düzenlenip yaptırıma bağlanan Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu,
3.5237 sayılı TCK.nın 112/1,119/c-e maddelerinde düzenlenip yaptırıma bağlanan Eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi suçu,
4.5237 sayılı TCK.nın 113/1,119/c-e maddelerinde düzenlenip yaptırıma bağlanan Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçu,
5.5237 sayılı TCK.nın 115/3. maddesi ve 119/c-e maddelerinde düzenlenip yaptırıma bağlanan İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme suçu,
6. 5237 sayılı TCK.nın 122. mddesinde düzenlenip yaptırıma bağlanan Nefret ve ayırımcılık suçu,
7.5237 sayılı TCK.nın 125/1-3-4. maddesinde düzenlenip yaptırıma bağlanan hakaret suçu,
Yine ilk zamanaşımını kesen Şubat 2012 tarihine kadara Eğitim ve Öğretim Hakkının Engellenmesi, Kişisel Verilerin Kaydedilmesi, Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme, Kamu Hizmetlerinden Yararlanma Hakkının Engellenmesi, İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme suçlarının yukarıda açıklanan yukarı sınırı gözönüne alındığında 5237 sayılı TCK'nın 66/1-d maddesi gereğince olağan zamanaşımının 15 yıl olup kesintili zamanaşımının ise 22 yıl 6 ay olacağı ve bu sürelerin dolmadığı anlaşılmakla bu suçlardan 5237 sayılı TCK'nın 312/2. maddesi gereğince ceza verilebilecektir.
Sanıklara yüklenen eylemin kanıtlanan şekliyle 765 sayılı TCK’nın 147. ve 5237 sayılı TCK’nın 312/1 ve 312/2. maddesinde düzenlenen suçları oluşturduğu ve bütün unsurları ile oluştuğu mahkememizce kabul edilen 5237 sayılı TCK'nın 312. maddesinde tanımlanan cebir ve şiddet kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek suçu ile 765 sayılı TCK.nın 147. maddesinde tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları teşvik eylemek suçunun yaptırımlarının aynı olduğu ancak zamanaşımına uğramayan 5237 sayılı TCK'nın 312/2. maddesindeki suçlardan da hapis ceza verileceğinden 765 Sayılı Türk Ceza Kanunun sanıkların lehine olduğu sonucuna varılmıştır. Eylemlerinin neticeyi oluşturmaya elverişli olmadığı ve cebir/şiddet içermediğine, tamamlanmış suçun suç olarak tanımlanmadığına ilişkin olarak ileri sürülen savunma ve itirazlara itibar edilmemiş ve sanıklar hakkında 765 sayılı TCK hükümleri uygulanması halinde müebbet hapis cezası verileceği, 5237 sayılı TCK hükümlerinin uygulanması halinde ise müebbet hapis ve 32 Yıl 18 Ay Hapis cezası verilmesi gerektiğinden cezalarının miktarı ve sonuçları itibariyle 765 sayılı TCK hükümlerinin sanıklar lehine olduğundan 765 sayılı TCK hükümleri uygulanmıştır."
38. Derece mahkemesinin gerekçeli kararın "Sanık Çetin Saner Yönünden Yapılan Değerlendirme" başlıklı bölümünde, başvurucu hakkında belirlemelerde bulunmuştur. Buna göre derece mahkemesi özetle; BÇG belgelerinden mahkûmiyet kararına esas alınan çalışma grubu oluşturulması, BÇG, BÇG rapor sistemi, batı harekât konsepti ve batı eylem planı konulu belgelerin kişiye özel olarak başvurucuya gönderildiğini, başvurucunun Refahyol Hükûmetini takip ve düşürmek için icra edildiği değerlendirilen toplantılara katıldığını ve anılan toplantılarda bu yönde konuşmalar yaptığını, irtica brifingleri olarak bilinen toplantıların açılış konuşmalarını yaptığını belirlemiş ve bu belirlemeleri anılan suçun bir unsuru olarak kabul etmiştir. Derece mahkemesinin bu husustaki değerlendirmelerinin ilgili kısmı ise şöyledir:
Sanığın suç tarihindeki görevi ile ilgili olarak, Batı Çalışma Grubu kurulduğu dönemde 1995 Ağustos -1998 Ağustos yılları arasında Genelkurmay Başkanlığında 'J-2' olarak tanımlanan İstihbarat Başkanı (J-2) olarak görev yaptığı,
Sanık [Ç.D.] 28.05.2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğu 4 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Çalışma Grubu Oluşturulması konulu belge ile ilgili olarak ifadesinde; Başbakanlığın yayınlamış olduğu 14 Mart tarihli talimattan sonra Genelkurmayın toplantı salonunda J Başkanları, Daire Başkanları, Genelsekreter, 2. Başkan, Adli Müşavir, Harekât Başkanı olarak kendisinin de katıldığı, belge oluşturulmadan önce bir toplantı yapıldığını, bakanlıklarda oluşturulan çalışmaların benzeri paralelinde bir çalışma yapılmasına karar verildiğini, bunun üzerine bu belgenin Genelsekreter tarafından hazırlandığını, bu toplantılara katılanların görevlerinin gerekleri olarak BÇG’de çıkan emirlere katkılarda bulunduklarını belirttiği,
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II.Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 04 Nisan 1997 tarihli GENSEK:3050-155-97/İCRA SB. sayılı Çalışma Grubu Oluşturulması konulu, Kişiye Özel-Gizli kaşeli belgeyi sanık [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan (J-2) olan ÇETİN SANER'e gönderdiği,
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay Başkanı Emriyle Genelkurmay II.Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 10 Nisan 1997 tarihli HRK: 7200- 77- 97 / İGHD.(PL-2) sayılı Batı Çalışma Grubu konulu,Kişiye Özel-Gizli kaşeli belgeyi sanık [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan (J-2) olan ÇETİN SANER'e gönderdiği,
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay Başkanı Emriyle Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 29 Nisan 1997 tarihli HRK:3429-15-97/İGHD.Pl.Ş (3) sayılı Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi konulu, Kişiye Özel-Gizli kaşeli belgeyi sanık [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan (J-2) olan ÇETİN SANER'e gönderdiği,
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 06 Mayıs 1997 tarihli HRK. : 3429-26-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı Batı Harekat Konsepti konulu,Kişiye Özel-Gizli kaşeli belgeyi sanık [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan (J-2) olan ÇETİN SANER'e gönderdiği,
'1- 06 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Harekât Konsepti dikkate alınarak hazırlanan Batı Eylem Planı ekte sunulmuştur. 2- Eylem planında, alınacak tedbirler ile bu tedbirleri icra edecek Komutanlıklar/Başkanlıklar belirtilmiştir. Daha ast makamların temin edecekleri bilgiler ve icra edecekleri faaliyetler, planda görev verilen Komutanlıklar/Başkanlıklar tarafından 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi esaslarına göre belirlenecek ve rapor edilecektir. 3- Eylem Planına dahil edilmesi uygun görülen faaliyetlere Batı Kriz Masası toplantılarında gündeme alınarak karara bağlanması sağlanacaktır.' içerikli T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara antetli Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral [Ç.B.] imzalı 27 Mayıs 1997 tarihli HRK. : 3429-64-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı Batı Eylem Planı konulu, Kişiye Özel-Gizli kaşeli üst yazısı ve EK-A'sında 19 sahifeden oluşan İGHD.Pl.Ş.Md. Kur.Kd.Alb [İ.K.] imzalı 'Gnkur.Bşk.lığının 27 Mayıs 1997 gün ve HRK. : 3429-64-97/İGHD.Pl.Ş(2) sayılı yazısını EK-A'sıdır' başlıklı belgeyi sanık [Ç.B.nin] gereği için Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan (J-2) olan ÇETİN SANER'e gönderdiği,
27 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu Batı Eylem Planında İcra Makamında sanığın başkanı Genelkurmay İstihbarat Başkanlığının bulunduğu, Genelkurmay Genel Sekreterliğinin 1997 tarihçesinde belirtildiği üzere 02.07.1997 Çarşamba günü Genelkurmay Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde İNÖNÜ Salonunda Genelkurmay II.Başkanı, Genelkurmay J Başkanları, Karargâhta görevli General/Amiraller, Genelkurmay Adli Müşaviri, Genelkurmay Genel Sekreter Vekili ve Batı Çalışma Grubunun katılımı ile yapılan özel takdime Genelkurmay J-2 Başkanı olarak katıldığı,
Refahyol Hükümetini takip ve düşürmek için faaliyet göstermek üzere Batı Çalışma Grubu oluşturulmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığında Genelkurmay II.Başkanı [Ç.B.nin] başkanlığında 07 Nisan 1997 tarihinde yapılan ve 'Hükümete muhtıra verilmesi. Sıkıyönetim ilan edilmesi. Hükümetin değişimi, hükümetin devamını önleyecek tedbirler, gelecek hükümetin oluşumu. Kriz yönetimi oluşturulması. Eylem planı yapılması. Yargı ve kamu yöneticilerine destek/tehdit. Üniversite, sendika ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılması, cesaret verilmesi. Basın ve medyaya hakimiyet sağlanması, yanlarına alınması. Batı Çalışma Grubunun kurulması. İki kez yapılan yaş toplantıları ile personelin atılmasının yeterli olmadığı. Halkın yanlarına değil önlerine alınması, taarruzi psikolojik harekât icra edilmesi. Polise havuç ve sopanın gösterilmesi. Bilgi toplayan, eyleme dönüştüren psikolojik harekât yapan bir grup oluşturulması' ve buna benzer konuların gündeme geldiği toplantıya katıldığı,
Toplantıda;(J-2 olarak)
'-Mevcut teşkilatın devamlılığı, yeni bir daireye gerek yoktur. -Kuvvetlerde de benzeri teşkilat olmalıdır. -Bu teşkilat kolordu seviyesine kadar yaygınlaştırılmalıdır.
-Garnizon K.ları seviyesine kadar raporlaşma sistemi tesis edilmelidir. -Polisin durumu (EM.Gn.Md.nün değişmesi) -MGK Kararlarının uygulanması için kesin muhtıra verilmesi, Synt hazırlığı yapılmalıdır.
-MGK kararlarına ilişkin çalışma nisan ayı MGK toplantısından sonra J-3'e devredilecektir. -Kurum kuruluşlara verilecek brifingte, broşürü ilgili müesseselere nasıl vereceğiz? konusu incelensin.' şeklinde konuşma yaptığı,
Refahyol Hükümetinde İçişleri Bakanı olan [M.A.] ile ilgili olarak Batı Çalışma Grubu belgelerini açıklaması ve basın açıklaması sonrasında sanığın İç İşleri Bakanlığı Müsteşarı [T.Ü.e] İç İşleri Bakanı olan [M.A.ya] iletilmek üzere;
'söyle o kadına, çırılçıplak soyarız, avanesi ile birlikte İç İşleri Bakanlığı önünde bir yağlı kazığa oturturuz.' şeklinde sözler söylediği, sanığın bu sözleri söylediğini kabul ettiği, bu sözleri İç İşleri Bakanı'na söylemesinin nedeninin Batı Çalışma Grubu'nun belgelerinin kamuoyuna açıklanmasından dolayı olmasına rağmen ifadesinde özetle silahlı kuvvetlerin darbe hazırlığında olduğunun sürekli etrafta yayılması nedeniyle yaptığını beyan ettiği,
Sanık [Ç.D.] 28/05/2012 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına müdafii eşliğinde vermiş olduğu ifadesinde; Genelkurmay 2. Başkanı [Ç.B.nin] Genelkurmay Başkanı ile görüştükten sonra kendilerini toplayarak 'Bakanlıklar gibi bir çalışma yapalım' demesi üzerine 4 Nisan 1997 tarihli [Ç.B.] imzalı yazılar gereği 10 Nisan 1997 tarihli belgeyi kendisinin hazırladığını, J Başkanları ile koordine edip görüş alarak [Ç.B.ye] sunduğunu, silsile gereği Genelkurmay Başkanına arz edildiğini, belgenin Ek-A’sında bulunan BÇG şemasını da hazırlayıp imzaladığını, Batı Çalışma Grubu Başkanı olduğunu yönündeki beyanı,
Sanık [İ.R.S.] 15.02.2013 tarihinde cumhuriyet savcılığına müdafii eşliğinde verdiği Genelkurmay Başkanlığının 06 Mart 2012 tarihli cevabi yazılarında ekinde İrticai faaliyetler konusunda brifing verilmesi ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen 11 sayfadan oluşan mesaj formlarında brifing veren, brifingleri koordine eden olarak [R.S.nin] adının geçmesi ile ilgili olarak şüpheli ifadesinde; belgelerin doğru olduğunu, belgelerde verilmesi gereken brifinglerin kendisi tarafından verildiğini, fakat bu brifinglerin içeriğini, konusunu, kapsamını kendisinin hazırlamadığını, [Ç.B.nin] emri ile İstihbarat Başkanı Çetin Saner tarafından kitapçık halinde kendisine verildiğini, brifing kitapçığının başka daireler tarafından hazırlandığını, emir gereği brifing metinlerini sunduğunu, metinlerin yansı ile yansıtıldığını, yansıda belirtilen yazıları okuyarak brifingi verdiğini, Daire Başkanı olması sebebiyle ilgi sahasına girmemesine rağmen verilen emir gereğince irtica ile ilgili brifingleri emirde belirtilen Komutanlıklarda sunduğu yönündeki beyanı,
Sanık [M.H.B.] 20.04.2012 tarihinde cumhuriyet savcılığına müdafii eşliğinde verdiği ifadesinde, İstihbarat Başkanlığı Destek Şube Müdürü'nün yazılı değil sözlü tebliği üzerine İGHD'de Nisan-Mayıs 1997 tarihlerinde çalışmaya gittiğini, çalıştığı bölümün BÇG olduğunu anladığını, hem İGHD'de hem de BÇG'de çalıştığı yönündeki beyanı,
Genelkurmay karargahında 10 Haziran 1997 tarihinde Yargı mensuplarına 11 Haziran 1997 tarihinde Basın mensupları, öğretim üyeleri, işadamları, sivil toplum örgütleri, YÖK Başkanı [K.G.] başkanlığındaki YÖK Üst kurulu ve 61 üniversite rektörüne irticai faaliyetler konulu brifingler verildiği, Brifingin öğleden sonraki oturumuna ise Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Birleşik Kadın Platformu üyelerinin katıldığı, Brifinglerde Genelkurmay Genel Sekreteri [E.Ö.] , Adli Müşavir Muhittin [E.Ş.] , İstihbarat Daire Başkanı [İ.R.S.], İGHD Başkanı [K.D.nin] hazır bulunduğu, Brifingin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin SANER’in sunusu ile başladığı, Çetin SANER’in sunumundan sonra Genelkurmay İstihbara Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı [F.T.nin] irticai faaliyetlerle ilgili brifingi verdiği,
11 Haziran 1997 tarihli brifingler sonrası 12 haziran gazete manşetleri;
ASKERDEN RP NE ŞOK SUÇLAMALAR, GEREKİRSE SİLAH BİLE KULLANIRIZ, TÜRKİYE SİZİNLE GURUR DUYUYOR, MUHTIRA GİBİ BRİFİNG, DYP DE ÇEKİLELİM SESLERİ, TEHLİKE BÜYÜK, SİLAHLA KORUMA, HÜKÜMETE GÖNDERMELER, İRTİCAYA KARŞI ÖZEL TEŞKİLAT (BATI ÇALIŞMA GRUBU-BÇG), ORDUDAN SON UYARI, GENELKURMAY REJİMİ SİLAHLA KORUMAKTAN SÖZ ETTİ, GEREKİRSE SİLAHLA KORURUZ, ORDUDAN SON İHTAR, GEREKİRSE SİLAHLA, ASKERİ MÜDAHALE HAVASI, MECLİSİ DARBE KORKUSU SARDI, KORUYACAĞIZ, GEREKİRSE SİLAHLA KORUYACAĞIZ VE KOLLAYACAĞIZ, DURUMDAN VAZİFE ÇIKARMAK, İRTİCA VE HÜKÜMETİN SONU' şeklindeki gazete manşetlerine taşındığı ve 54. Cumhuriyet hükümetinin istifa etmemesi halinde fiili bir müdahale olacağı hususunun gazeteler aracılığı ile hükümete ve millete deklare edildiği,
Sanığın amaç suç yönünden görev bölümü olarak kendisine verilen sanık [Ç.D.nin] koordinatörlüğündeki Batı Çalışma Grubu'na irade beyan etme konumunda bulunmayan [S.E., Y.C.Ö.] ile kendisine bağlı dairelerde çalışanların BÇG görevlendirilmesinden ve çalışmalarından haberdar olmamasının düşünülemeyeceği, 4 Nisan 1997 , 10 Nisan 1997 tarihli, 29 Nisan 1997 tarihli, 06 Mayıs 1997 tarihli ve 27 Mayıs 1997 tarihli belgelerin gereği için gizli ve kişiye özel olarak kendisine gönderildiği, amacı ve yöntemi itibariyle askeri hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermesi mümkün olmayan bu görevin, mahiyetiyle birlikte anlatılmaksızın tebliğ edilmesi ve anlaşılmaksızın kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı, brifingleri ve içeriklerini hazırlattığı ve sunumlarının yapılması emrini verdiği, irade beyan edebilecek ve karar alacak konumda bulunduğu, verilen emirlerin ve yapılan işlemlerin amaç suça yönelik olduğunun kendisi tarafından bilinebilecek durumda olduğu, sanığın 54. Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini Cebren Iskat veya Vazife Görmekten Cebren Men Etmek suçuna iştirak ettiği sonucuna varılmış, delillerin değerlendirilmesi bölümünde anlatılan gerekçeler ve mevcut yukarıdaki belgeler karşısında savunmasına itibar edilmeyerek mahkumiyetine karar verilmiştir."
39. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı bozma talebiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde; diğer hususların yanında mahkûmiyet kararına konu olan belgelerin bizzat kendisine değil İstihbarat Başkanlığına gönderilmesine ve kime tebliğ edildiğinin belli olmamasına rağmen bu husustaki savunmalar hakkında herhangi bir açıklama yapılmadığını, BÇG belgelerine göre kendisine personel seçme hakkının tanınmaması ve yeni bir istihbarat ağı oluşturulması gibi içerikleri lehe olanların dikkate alınmadığını, bu kapsamda hazırlanmasına iştirak etmediği belgelere dayanılarak cezalandırıldığını ifade etmiştir. Bunun dışında istinaf başvurusu ile savunmada kullanılmak üzere 1/1/1997 ile 1/7/1997 tarihleri arasını içerir ceride, gelen ve giden evrak, zimmet defteri, yurt dışı ve yurt içi görevlendirme kayıtlarının Genelkurmay Başkanlığından istenmesine dair 16/1/2018 tarihli talebin reddedilmesi ve bu karara karşı yapılan itirazın da kabul edilmemesi nedenleriyle savunma hakkının ihlal edildiği belirtilmiştir. Başvurucu; görevin yerine getirilmesi kapsamındaki eylemlerinden dolayı cezalandırılmasına rağmen hata hükümlerinin değerlendirilmediğini, mahkûmiyet kararına konu olan belgelerin hiçbirinin kendisi tarafından hazırlanmamasına ve anılan belgelerin içeriğinin doğrulanmamasına rağmen cezalandırılmasına karar verildiğini, izinli ve yurt dışında olduğu sabit olan tarihlerdeki bazı eylemlere dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini, bu kapsamda 1/7/1997 ile 21/7/1997 tarihleri arasında izinli olmasına rağmen 2/7/1997 ile 9/7/1997 tarihlerinde gerçekleştirilen brifing ve takdime Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak katıldığını gösteren tarihçedeki kayıtlara dayanıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Refahyol Hükûmetinin Başbakan'ın istifası ile sona ermesi nedeniyle suçun tamamlanmasının mümkün olmadığını, buna bağlı olarak teşebbüs hükümlerinin uygulanması hâlinde ise dava zamanaşımı süresinin dolacağını, eylemlerinin askerî emir komuta zincirinde bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi vasfında olduğunun dikkate alınmadığını iddia etmiştir. Bunların dışında istinaf başvurusunda derece mahkemesinin İçişleri Bakanı M.A.ya karşı kullandığı ifadeler hakkındaki değerlendirme ve tespitlerinin gerçek dışı olduğu, BÇG belgelerinin açıklandığı basın toplantısının yapıldığı 8/7/1997 tarihinde M.A.nın İçişleri Bakanı olmadığı ve Refahyol Hükûmetinin son bulduğu, M.A.nın Hükûmet aleyhine eylemlerine dayanılarak cezalandırıldığı ve tek bir bakana karşı gerçekleştirilen eylemin anılan suçu oluşturmayacağı savunulmuştur. Aynı başvuruda irtica brifinginde yapılan açılış konuşmasının tehdit içermemesi ve vahamet arz etmemesi ile anılan brifingin düzenlenmesinde ve konuşma metninin hazırlanmasında başvurucunun herhangi bir katkısının bulunmaması, eylemlerinin anılan suç bakımından ortak hâkimiyet kurmaya, dolayısıyla da iştirak iradesi sağlamaya elverişli olmaması hususlarının görmezden gelindiği açıklanmıştır. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 22/6/2020 tarihinde başvurucu müdafiinin istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin karar gerekçesinin sonuç kısmı şöyledir:
"Yargılama dosyasında bulunan belge ekinde batı çalışma grubu teşkilat yazısını gösterir sanık [Ç.D.] imzalı belge ile batı çalışma grubunun fiziki çalışma sahasını gösterir kroki, batı çalışma grubu kriz masası başlıklı belge, batı çalışma gurubu çalışmaları, devir teslim memorandumu başlıklı belge, 29 Nisan 1997 tarihli batı çalışma grubu rapor sistemi konulu sanık [Ç.B.] ile eki sanık [İ.K.] imzalı Batı Çalışma Grubu Günlük Durum Raporu ile Batı Çalışma Grubu olay Bildirim Raporu isimli belgeler, 16 Nisan 1997 tarihli sanık [Ç.D.] imzalı laiklik aleyhtarı konulu belge,5 Mayıs 1997 tarihli Batı Çalışma grubu bilgi ihtiyaçları konulu sanık [A.E.] imzalı belge,6 Mayıs 1997 tarihli Batı Harekat Konsepti konulu sanık [Ç.B.] imzalı belge, 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Eylem Planı konulu sanık [Ç.B.] imzalı belge ve ekinde sanık [İ.K.] imzalı Batı Çalışma Grubu Eylem Planı belgesi,1997 yılı Genelkurmay Genel Sekreterliği Tarihçeleri'ndeki belge ve bilgilerde BÇG'nin 54. Meşru Hükûmeti açıkça hedef aldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu 35. maddesi ve İç Hizmet Yönetmeliğinin 85. maddesine atıflar nedeniyle 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ortadan kaldırılmasına yönelik tehlike doğurmaya elverişli cebir ve şiddet içeren bir fiil olarak cebre yönelik iradenin varlığının ortaya konulduğu, 1997 yılı Haziran ayında karargahta düzenlenen brifingler ve brifinglerden sonraki 'Askerden Refah Partisine şok suçlamalar, gerekirse silah bile kullanırız, Türkiye sizinle gurur duyuyor, Batı harekat grubu kuruldu, Ordu irticayı izlemek için komite kurdu, İrticaya karşı müdahale doktrini, hâlâ ne bekliyorsunuz, Muhtıra gibi brifing, DYP de çekilelim sesleri, tehlike büyük, silahla koruma, hükûmete göndermeler, irticaya karşı özel teşkilat (batı çalışma grubu-bçg), ordudan son uyarı, genelkurmay rejimi silahla korumaktan söz etti, batı çalışma grubu kuruldu, gerekirse silahla koruruz, ordudan son ihtar, TSKiç hizmet yasası gereği Cumhuriyeti koruma ve kollama ile görevlidir, Ordu her an göreve hazır, batı çalışma grubu kuruldu, genelkurmaydan muhtıra, gerekirse silahla, genelkurmay brifinginde daha önceki askeri müdahalelere yasal dayanak oluşturan İç Hizmet Kanunu’nun ilgili hükümleri hatırlatıldı ve gerektiğinde görev silah kullanarak yapılacaktır, denildi. Askeri müdahale havası, Meclisi darbe korkusu sardı, ordudan son uyarı irtica brifinginin tam metni, koruyacağız, gerekirse silahla koruyacağız ve kollayacağız, durumdan vazife çıkarmak' şeklindeki günlerce süren çeşitli gazete manşetleri, televizyon haber bültenlerinde aynı ifadeli yayınlar, batı üst kurulu çalışmaları, kamu görevlileri ve halkın günlük yaşamları ve dinî inançlarına ilişkin fişlemeler, irtica ile mücadele adı altında kamu görevlilerinin mesleklerinden ihraç edilmesi, istihbari faaliyetler gibi maddi cebir olarak ortaya çıkacak hareketlerin kolaylaşması, aksamadan yürütülmesi ve amaç suç bakımından öngörülen neticeye ulaşmasını sağlayacak çalışmaların tamamlandığı, geriye sadece fiziki kuvvet kullanmaya bağlı maddi cebri içeren hareketlerin kaldığı,
Sanıkların Türk Silahlı Kuvvetlerinde üst düzey komuta yetki ve görevleri çerçevesinde zorlayıcı, korkutucu, cebri gücü,4 Şubat 1997 tarihinde tankların yürütülmesi, hükûmete karşı darbe yapılabileceği izlenimleri oluşturacak tarzda hareket edilip, bu yönde faaliyetlerle kamuoyunda cebri güç algısı oluşturdukları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısında ve mensubuoldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasadan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri Batı Çalışma Grubu oluşumu ile fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek askeri gücün darbe yapacağı iması karşısında, devletin ve yüce milletin daha fazla zarar görmesinin engellenmesi amacıyla Başbakan Necmettin Erbakan tarafından bu yönde oluşan iradeyle 54. Hükûmeti istifa etmek zorunda bırakılmak ve icra organını cebren ıskata veya vazifeden men etme zararlı sonucunu meydana getirmek suretiyle, üzerlerine atılı suçu işledikleri dosyadaki tüm bilgi, belge ve beyanlardan anlaşılmaktadır."
40. Başvurucu ve müdafii Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf talebinin esastan reddine dair kararını 3/7/2020 tarihli dilekçeyle temyiz etmiş ve hükmün bozulmasını talep etmiştir. Temyiz isteminde, istinaf dilekçesindeki belirlemelere ek olarak istinaf talebinin soyut ve genel ifadelerle reddedildiği ve 1/1/1997 ile 1/7/1997 tarihleri arasını içerir ceride, gelen ve giden evrak, zimmet defteri, yurt dışı ve yurt içi görevlendirme kayıtlarının Genelkurmay Başkanlığından istenmesine dair 16/1/2018 tarihli talebin reddedilmesi ile savunma hakkının kısıtlandığına dair iddianın cevapsız bırakıldığı ileri sürülmüştür. Başvurucunun herhangi bir eyleminin cebir ve şiddet içeriğinin bulunmamasına rağmen anılan suçtan mahkûmiyetine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, 28 Şubat sürecinde kamudan ihraç edilen kişilerin daha dikkatli incelenmesi gerektiğine dair hazırladığı yazının görmezden gelindiği ifade edilmiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi (Daire) 30/6/2021 tarihinde başvurucunun temyiz talebinin esastan reddi ile mahkûmiyete dair hükmün onanmasına karar vermiştir.
41. Daire, gerekçeli kararın "Sanıkların Hukuki Durumları" başlıklı bölümünde, sanıkların eylemlerinin birbirleriyle konu ve saik itibarıyla zorunlu şekilde bağlantılı olduğunu ve icra hareketlerini oluşturan bu eylemlerin cebir ve şiddeti içinde barındırdığını belirlemiştir. Ayrıca Refahyol Hükûmetinin, Başbakan Necmettin Erbakan'ın istifası ile görevden ıskat edildiğini kabul etmiştir. Bu husustaki değerlendirmeler şu şekildedir:
"...Türk siyasi tarihinde '28 Şubat süreci' olarak anılan ve 'postmodern darbe' diye vasıflandırılan iş bu yargılamaya konu olayın ceza hukuku açısından durumu şöyledir; Suç tarihinde sanıklardan [İ.H.K.nin] Genelkurmay Başkanı, [H.K.nin] Kara Kuvvetleri Komutanı; [A.Ç.nin] ise Hava Kuvvetleri Komutanı olarak, mahkûmiyetlerine karar verilen/verilmesi gereken diğer asker sanıkların da Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst komuta kademesinde görevli oldukları bilinmektedir. Anılan sanıklar, süregelen bir kurumsal gelenek çerçevesinde Cumhuriyeti sözde korumak ve kollamak vazifeleri bulunduğunu düşünerek/durumdan vazife çıkararak, milli güvenlik için bir iç tehdit olarak değerlendirdikleri, Başbakan Necmettin Erbakan'ın genel başkanlığını yaptığı ve seçimlerden birinci olarak çıkan Refah Partisi'nin öncelikle kurulacak bir hükûmette yer almamasını, bu mümkün olmayınca da kurulan hükûmeti cebren de olsa görevden ayrılmasını/devrilmesini teminen bir ittifak/anlaşma içine girdikleri görülmektedir. Komuta kademesince oluşturulup yönetilen bu ittifakın, 'kriz merkezi' ve 'Batı Çalışma Grubu' bünyesinde amaca ulaştıracak her türlü psikolojik harekat dahil olmak üzere eylem planlarını hazırladığı ve askeri imkan ve mühimmat üzerinde tasarruf yetkisini haiz olduğu anlaşılmaktadır. Nihayet varılan bu anlaşma gereğince ve hazırlanan komplike bir organizasyon çerçevesinde 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin 18.06.1997 tarihinde Başbakanın istifası ile görevden ıskat edilmesine kadar gerek fiziki/maddi cebir, gerekse tehditlerle karekterize edilmiş yoğun bir askeri baskının hakim olduğu icra safhası yaşanmıştır. Ayrıntıları ilgili bölümde izah edildiği üzere; Hükûmetin ilgasına/amaç suça matuf olduğunda ve sonuca elverişliliğinde tartışma bulunmayan 04.02.1997 günü Sincan ilçe merkezinde tankların yürütülmesi suretiyle ortaya konan maddi cebrin mutlaka ve doğrudan Başbakan ve/veya hükûmet üyelerine tevcih edilmesi gerekmez. İcra zaman ve tarzı itibariyle bu cebrin muhatabının İcra vekilleri heyeti/hükûmet olduğunda kuşku yoktur. Keza amaca matuf icra hareketinin fiziki cebir içermesi tipiklik açısından bir gereklilik olmakla birlikte bu cebrin, hareketin/fiilin tüm aşamalarında tatbiki de zorunlu değildir. Somut olay ani hareketle gerçekleştirilmiş bir darbe değildir. Ancak bir süreç içinde devam eden, birbirleriyle konu ve saik itibariyle zorunlu bağlantılı, genel karakteristiği cebir ve şiddete dayanan ve amaç suçun icra hareketlerini oluşturan bu eylemlerin hukuki anlamda tek bir fiil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda amaç suç için anlaşmanın 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti kurulmadan önce gerçekleştiği, anılan suçun icra hareketlerinin başlangıcının fiziki cebrin uygulanma tarihi olan 04.02.1997 olduğu, böylece atılı eylemin cebir ve şiddeti içinde barındıran, hükûmetin istifa ettirilmesini/ıskatını sağlayan sürece yönelik tek fiil olduğunun kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Şu hale göre; zarar tehlikesi bakımından illi bir değer taşıdığında kuşku bulunmayan eylemleri ile suçun icrasına ilişkin rollerinin etkin, fonksiyonel katkıları da göz önünde bulundurularak, eylemlerinin zarar tehlikesi açısından ortaya koyduğu katkı-önem derecesine göre, müsnet suça ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyon içinde yer almak ve iştirak iradesi ile katılmak suretiyle hükûmete karşı suçun icra hareketleri üzerinde müşterek hakimiyet kurdukları tespit edilen sanıkların, 'müşterek fail' olarak; iştirak iradesi kapsamında işlenen bu suça ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonuna dahil olmamakla birlikte suçun icrasına safahatta zarar tehlikesi ya da netice açısından illi değer taşıyan katkı sunan sanıkların eylemlerinin zarar tehlikesi açısından ortaya koyduğu katkı-önem derecesine göre, 'yardım eden olarak' sorumlu tutulmaları gerekir."
42. Başvurucu, anılan Yargıtay kararını 24/7/2021 tarihinde öğrendiğini belirtmiş ve 6/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
43. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi" kenar başlıklı 177. maddesi şöyledir:
"(1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir."
44. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
"(1)Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."
45. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine ilişkin ulusal hukuk kaynakları için bkz. Cevat Temel Özkaynak, §§ 62-68.
46. Gerekçeli karar hakkına ilişkin ulusal hukuk kaynakları için bkz. Cevat Temel Özkaynak, §§ 69, 74.
47. Sözlü yargılanma hakkına ilişkin ulusal hukuk kaynakları için bkz. Cevat Temel Özkaynak, § 71.
B. Uluslararası Hukuk
48. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine ilişkin uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Cevat Temel Özkaynak, §§ 76-82.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu;
i. Yargılamaya konu herhangi bir eyleminde cebir ve şiddet unsurunun bulunmamasına ve tek bir bakana karşı gerçekleştirilen herhangi bir eylemin 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmamasına rağmen gerekçe açıklanmaksızın maddi unsurları itibarıyla oluşmayan suçtan mahkûmiyetine karar verildiğini, Yargıtayın da bu husustaki savunmalarını bozma nedeni yapmadığını,
ii. Mahkûmiyet kararına konu eylemlerinin, istihbarata karşı koyma görevinin icrası kapsamında ortaya çıktığını ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde;
i. Derece mahkemesinin gerekçeli kararında, suçun cebir ve şiddet unsurunun oluşmadığına dair itirazların değerlendirildiği ve somut olayda anılan unsurların mevcut olduğunun kabul edildiği belirtilmiştir.
ii. Bunun dışında gerekçeli kararda, iddianameye konu eylemlerin suçun unsurlarını oluşturmaya elverişli olduğunun ve 54. Hükûmetin istifasıyla suçun tamamlandığının kabul edildiği ifade edilmiştir. Derece mahkemesinin başvurucunun eylemlerini belirlediği ve bu eylemlerin mahkûmiyete konu suça ne şekilde vücut verdiğine dair değerlendirmelerde bulunduğu, benzer değerlendirmelerin istinaf ve temyiz makamlarınca da yapıldığı öne sürülmüştür.
iii. Anayasa Mahkemesinin kararlarında, bireylerin ceza sorumluluklarının kapsamına ilişkin hukuki sorunları incelemenin görevleri arasında olmadığını, bu konunun derece mahkemelerinin takdirine bırakıldığını, yine bu bağlamda suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemenin de görevleri arasında bulunmadığını belirtiğine vurgu yapılmıştır.
51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamış ve Refahyol Hükûmetinin kendi iradesi ile istifa ettiğini, bunun bir sonucu olarak da sanıkların eylemleri ile netice arasındaki illiyet bağının kesildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları bir bütün olarak suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
55. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerindeki pek çok maddede kanunla düzenleme ilkesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeler dışında Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların ancak kanunla yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de suçta ve cezada kanunilik ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).
56. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahiptir. Bu ilke kapsamında kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., § 32).
57. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." denilerek suçta kanunilik, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." denilerek cezada kanunilik ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine benzer şekilde 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi; yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011).
58. Bununla birlikte ne kadar açık ve anlaşılır şekilde düzenlenirse düzenlensin suç ve ceza öngören kurallar yargı organlarının yorumuna ihtiyaç duyabilir. Bu bağlamda ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir ve yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Dolayısıyla yargı organları bir suç bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suç ve cezaların kanuniliği ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri, B. No: 2017/4902, 28/1/2020, §§ 46- 50; Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, §§ 104-107).
59. Bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamına ilişkin hukuki sorunların incelenmesi Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında olmayıp konu, derece mahkemelerinin takdirine bırakılmıştır. Yine bu bağlamda suçun unsurlarının oluşup oluşmadığını ya da daha hafif veya ağır ceza verilmesi gerektiğini belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında bulunmamaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 35). Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerindeki rolü, derece mahkemelerinin yerini almak değildir. Anayasa ve Sözleşme ile ortak koruma altına alınan temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil etmeyen, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermeyen tespit ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin incelemesinin dışındadır (Adnan Şen [GK], § 109).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
60. 1995 ile 1998 yılları arasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan başvurucunun bu dönemdeki eylemleri nedeniyle derece mahkemesinin 13/4/2018 tarihli kararıyla 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesi gereğince Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat etmek suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir.
61. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinde düzenlenen hükûmete karşı suç cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek biçiminde tanımlanmıştır. Bu düzenlemeye göre kanun koyucu suçun oluşması için eylemin cebir ve şiddeti bir arada içermesini aramıştır. Bununla birlikte hükûmeti ortadan kaldırmaya ve hatta görevlerini yapmasını kısmen dahi olsa engellemeye teşebbüs edilmesi, suçun oluşması için yeterli kabul edilmiştir.
62. Derece mahkemesi öncelikle 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesi ve 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasının aynı şekilde, siyasal iktidarı temsil eden Bakanlar Kurulunun varlık, görev ve fonksiyonlarını korumak amacıyla düzenlendiğini belirtmiştir (bkz. § 31). Buna göre lehe kanunun belirlenebilmesi için 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinde öngörülen suçun unsurlarının somut olayda bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekmiştir.
63. Derece mahkemesi, sanıkların eylemlerinin neticeyi oluşturmaya elverişli olmadığına, cebir ve şiddet içermediğine ve Hükûmetin kendi rızası ile istifa ettiğine dair savunmalarına itibar etmediğini açıklamıştır (bkz. § 32). Bununla birlikte suçun eksik veya tam teşebbüs aşamasında kalmayıp zararlı neticenin meydana gelmesi nedeniyle tamamlandığı kabul edilmiştir. Ayrıca sanık müdafilerinin 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tamamlanmış fiilin suç olarak düzenlenmediğine, kanunilik ve tipiklik ilkesi gereği yargılamaya konu eylemin cezalandırılamayacağına ilişkin savunmaları da kabul edilmemiştir (bkz. § 29).
64. Derece mahkemesi Direktif ve Genelge ile askerî makamlara açık veya kapalı herhangi bir görevlendirme yapılmadığını belirlemiştir (bkz. §§ 33-35). Gerekçeli kararda ayrıca kanun ve kanunlara dayanan diğer düzenlemelerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma yetkisi vermediği kabul edilmiştir. Bu kapsamda BÇG'nin Anayasa'ya göre kurulan bir hükûmeti ortadan kaldırmak için 211 sayılı Kanun ve bu Kanuna bağlı olarak hazırlanan İç Hizmet Yönetmeliği dayanak yapılarak meşru hükûmetin bilgisi olmadan kanunsuz emirle kurulduğu tespit edilmiştir (bkz. § 35). Ayrıca 765 sayılı mülga Kanun hükümlerinin uygulanması hâlinde müebbet, buna karşın 5237 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması hâlinde müebbet ve 32 yıl 18 ay süreli hapis cezası verilmesi gerektiği kabul edilerek cezaların miktarı ve sonuçları itibarıyla 765 sayılı mülga Kanun hükümlerinin sanıkların lehine olduğu belirlenmiştir (bkz. § 37).
65. Derece mahkemesi, başvurucunun Bakanlar Kurulunca silahlı kuvvetlere bir emir ya da talimat verilmemesine rağmen BÇG'nin kurulması ve faaliyetleriyle ilgili toplantılara katıldığını, BÇG belgelerinin gizli ve kişiye özel olarak kendisine gönderildiğini ve irtica brifinglerinin açılış konuşmasını yaptığını tespit etmiştir. Bu eylemlerin amacı ve yöntemi itibarıyla askerî hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermediği ve mahiyetiyle birlikte anlatılmadan icrasının istenmesinin ve anlaşılmaksızın kabul edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir (bkz. § 38).
66. Başvurucu esasen lehe kanunun uygulanmasına ilişkin değerlendirmelerden ziyade kanuna ve kanunla tanımlanan görevlerinin gereklerine uygun eylemleri sebebiyle cebir ve şiddet unsuru bakımından oluşmayan suçtan cezalandırılmasına itiraz etmiştir.
67. Cezai sorumlulukların kapsamını belirlemek, buna bağlı olarak da suçun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığını ya da bunun karşılığı olan cezanın ağırlığını değerlendirmek derece mahkemelerinin görevidir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin gereği olarak derece mahkemelerinin bu değerlendirme kapsamındaki yorumlarının suçun tanımlandığı ve cezanın belirlendiği kuralın özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Başvurucunun iddiaları kapsamında gerçekleştirilen incelemede, derece mahkemesinin yukarıda söz edilen yargılama konusu fiillerin görevin ifası kapsamında bulunmadığına ve suçun unsurları itibarıyla oluştuğuna dair değerlendirmelerinin temelsiz, suçun özü ile uyumsuz ve öngörülemez olduğu söylenemez.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
69. Başvurucu;
i. İzinde ve yurt dışında bulunduğu sabit olan tarihlerle çelişkili olan tarihçenin delil olarak kabul edildiğini,
ii. Mahkûmiyet kararına konu belgelerin kendisi tarafından üretilmediğini, gereği için kendisine değil Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına gönderildiğini ve kendisine tebliğ edilmediğini ifade ederek savunmada kullanılmak üzere 1/1/1997 ile 1/7/1997 tarihleri arasını içerir ceride, gelenve giden evrak, zimmet defteri, yurt dışı ve yurt içi görevlendirme kayıtlarının Genelkurmay Başkanlığından istenmesine dair 16/1/2018 tarihli talebinin reddedilmesi, bu karara karşı yapılan itirazın kabul edilmemesi ve gerekçede bu hususta herhangi bir açıklama yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma, gerekçeli karar ve savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70.Başvurucunun 16/1/2018 tarihli taleplerinin reddedilmesi hakkında Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun suçlamanın hukuki niteliği, iddianameye konu eylemler ve dosyada bulunan deliller hakkında bilgiye sahip olduğu, yargılama aşamasında lehine olanhususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve yargılamaya konu olaya ilişkin kendi anlatımını mahkemeye sunabildiği,
ii. Başvurucunun, yüz altı celse süren yargılama boyunca ortaya konulan tüm delillere karşı gerek yazılı gerekse sözlü olarak savunmalarını sunduğu, yargılama sonucunda dosya kapsamındaki tüm delillerin değerlendirildiği ve hangi delillere dayanıldığının açıkça belirtildiği,
iii. Başvurucunun itirazlarını istinaf ve temyiz aşamalarında dile getirme imkânına sahip olduğu ve bu itirazların kanun yolu mercileri tarafından da incelendiği, yapılacak incelemede yargılamanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
71. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamış ve 1/7/1997 ile 21/7/1997 tarihleri arasında izinli olmasına 17/3/1997 ile 21/3/1997, 11/5/1997 ile 17/5/1997, 5/6/1997 ile 21/6/1997, 12/10/1997 ile 18/10/1997 ve 2/11/1997 ile 11/11/1997 tarihleri arasında yurt dışında bulunduğunun resmî kayıtlarla sabit olmasına rağmen bu husustaki itiraz ve savunmaların cevapsız bırakıldığını ileri sürmüştür.
72. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddialarının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
75. Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 56).
76. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No. 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
77. Silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında dengenin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
78. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
79. Ceza davasında ulaşılması hedeflenen temel amaç, maddi gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındandır. Anılan ilke, taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın haberdar olmasına, bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat verilmelidir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25; Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016, §§ 27-31).
80. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece tanık beyanlarının değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir. Böylelikle sanıklar delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği hususundaki iddialarını ve itirazlarını dile getirebilecektir (Cezair Akgül, § 28).
81. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir (bazı değişikliklerle birlikte Fazlı Celep, B. No. 2015/1025, 21/3/2018, § 25). Esasen yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması veya uygulamaların yapılması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmayacaktır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, bu eksiklikler/uygulamalar nedeniyle savunmanın maruz kaldığı zorlukların yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediğinin ve bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelenip zedelenmediğinin değerlendirilmesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 41).
82. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarına aleyhlerindeki delillerin güvenilirliklerini sarsmak için yeni delil toplanmasını talep etme imkânı sağlanmasını da gerektirebilir (bazı değişikliklerle birlikte Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 72; Sebahat Tuncel (2), B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 96). Buna göre delil toplanmasına dair talebinin reddi, talep edeni diğer tarafa göre daha zayıf bir duruma düşürebilir ve savunma hakkını etkileyebilir. Bu durumda talebin reddi yönündeki mahkeme kararının geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığı ve talebin reddi ile meydana gelen savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi eden imkanların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir. Buna göre yargılama bir bütün olarak dikkate alınıp delil toplanması talebinin reddi ile oluşan taraflar arasındaki dengesizlik hâlinin uygun bir biçimde giderilip giderilmediği araştırılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte Ayfer Atalmış, §§ 31-35).
83. Somut olayda 2/5/2013 tarihli iddianame ile özetle başvurucunun Genelkurmay İstihbarat Başkanı sıfatıyla BÇG toplantılarına katılmasına ve bu toplantılardaki konuşmalarına, BÇG'nin gizli ve kişiye özel belgelerinin gereği için kendisine gönderilmesine ve 11/6/1997 tarihinde verilen irtica brifinginin açılış konuşmasını yapmasına dayanılarak cezalandırılması talep edilmiştir (bkz. § 10). Başvurucu, duruşmanın 19/11/2013 tarihli 34. celsesinde savunmasını yapmış ve özetle; iddianamede anılan suçun işlendiğine delil olarak gösterilen belgelerin tebliğ edilmediğini ve izinde olduğu dönemde icra edilen toplantılara katıldığının değerlendirildiğini ifade etmiştir (bkz. § 12).
84. Duruşma, 106 celse sürmüş ve 13/4/2018 tarihli celsede başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. Dava dosyası 6/9/2017 tarihli 90. celsede esas hakkındaki mütalaa için Cumhuriyet savcılığına tevdi edilmiştir. Cumhuriyet savcılığı21/12/2017 tarihli 93. celsede esas hakkındaki mütalaasını bildirmiş ve bundan sonra sanıkların esas hakkındaki savunmalarının belirlenmesine geçilmiştir.
85. Başvurucu müdafii, bu aşamada 10/1/2018 tarihli 96. celseden sonra 16/1/2018 havale tarihli dilekçe ile delil araştırılması talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi derece mahkemesinin 17/1/2018 tarihli kararıyla, dosyanın geldiği aşama ve mevcut delil durumu dikkate alınarak reddedilmiştir. Talebin reddi kararına karşı yapılan itiraz hakkında aynı mahkeme 8/2/2018 tarihinde, anılan kararın itiraza tabi olmadığını değerlendirerek Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine yer olmadığına karar verilmiştir (bkz. § 15).
86. Derece mahkemesi başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının gerekçesinde özetle; Genelkurmay İstihbarat Başkanı sıfatıyla BÇG toplantılarına katılmasına ve bu toplantılardaki konuşmalarına, BÇG'nin gizli ve kişiye özel belgelerinin gereği için kendisine gönderilmesine, Refahyol Hükümetinde İçişleri Bakanı olan M.A. ile ilgili söylemlerine ve 11/6/1997 tarihinde verilen irtica brifinginde yaptığı açılış konuşmasına yer vermiştir (bkz. § 38). Şu halde temin edilmesi talep edilen belgelerin başvurucunun savunmasını inşa etmesi bakımından etkisiz olduğu söylenemez.
87. Buna göre öncelikle başvuruya konu delil toplatılması talebinin reddi kararının geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığı incelenmelidir. Cumhuriyet savcısının dosya kapsamındaki delillere dayanarak hazırladığı esas hakkındaki mütalaasına karşı savunmaların tespit edildiği bir evrede yapılan delil toplanması talebinin dosyadaki delil durumu gerekçe gösterilmek suretiyle reddedilmesinin geçerli bir nedene dayandığı anlaşılmaktadır.
88. Bununla birlikte başvurucunun delil toplanması talebinin reddedilmesinin geçerli bir nedene dayanması -tek başına- başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edilmediği anlamına gelmemektedir. Anılan talebin reddedilmesi sebebiyle savunma anlamında karşılaşılan zorlukları telafi eden imkânların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı da önem taşımaktadır. Başvurucu savunmasında iddianamede yer verilen belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini ve izinli olduğu dönemde gerçekleştirildiği kabul edilen toplantılara iştirak etmediğini ifade etmiştir (bkz. § 12).Ancak başvurucu bilgi edinme hakkı kapsamında Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığından izin belgesi ve yurt dışı giriş çıkış kayıtları gibi bir kısım evraka ulaşmış ve bunları yargılama dosyasına sunmuştur.
89. Öte yandan derece mahkemesi mahkûmiyet kararının gerekçesinde, başvurucunun BÇG'de irade beyan etme konumunda bulunmayan S.E., Y.C.Ö. ile kendisine bağlı dairelerde çalışanların BÇG görevlendirilmelerinden ve çalışmalarından haberdar olmamasının düşünülemeyeceğini kabul etmiştir. Derece mahkemesi ayrıca başvurucu tarafından kendisine tebliğ edilmediği iddia edilen belgelerin gizli ve kişiye özel olarak gönderildiğine vurgu yapmıştır (bkz. §§ 19-24). Başvurucu derece mahkemesi kararının kendisine tebliği ile birlikte mahkûmiyetine dair gerekçeden ve delillerin ne şekilde değerlendirildiğinden haberdar olmuş ve bu değerlendirmelere karşı iddialarını Bölge Adliye Mahkemesi ve Dairede ileri sürme imkânına kavuşmuştur. Ayrıca başvurucu, istinaf ve temyiz dilekçelerinde kendi çabası ile ulaşabildiği belgelere ek olarak hangi belgeleri istediğine ve bunun hangi delile karşı geliştirilecek savunmada kullanılacağına dair bir açıklamada bulunmamıştır. Başvuru formu ve ekinde yer alan evrak içeriğinden de başvurucunun 16/1/2018 havale tarihli dilekçesiyle özel olarak hangi belgeleri talep ettiği anlaşılamamaktadır.
90. Başvurucunun bilgi edinme hakkı kapsamında özel olarak talep ettiği bazı belgelere ulaşabilmesinin, iddianamede yer verilen delillere karşı savunmasını yapabilmesinin, anılan delillerle ilgili derece mahkemesinin değerlendirmelerinden haberdar olmasının ve istinaf ve temyiz kanun yollarını kullanarak bu değerlendirmelere karşı koyma imkânı elde etmesinin savunma anlamında karşılaşılan zorluğu telafi edici birer imkân olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte derece mahkemesi de toplanması talep edilen delillerle ilişkili olacak şekilde kendisinin elde ettiği ve başvurucu tarafından sunulan delilleri değerlendirerek başvurucunun BÇG görevlendirme ve çalışmalarından haberdar olduğunu ve bu çalışmalara dair belgelerinin gizli ve kişiye özel olarak başvurucuya gönderildiğini kabul etmiştir. Başvurucunun istinaf ve temyiz dilekçelerinde delil toplanması taleplerini belirli ya da belirlenebilir belgeler kapsamında özelleştirmediği de gözetildiğinde 1/1/1997 ile 1/7/1997 tarihleri arasını içerir ceride, gelen ve giden evrak, zimmet defteri, yurt dışı ve yurt içi görevlendirme kayıtlarının Genelkurmay Başkanlığından istenmesine dair 16/1/2018 tarihli talebinin reddedilmesinin başvurucuyu iddia makamı karşısında zayıf bir duruma düşürmediği kanaatine varılmıştır. Buna göre anılan delil toplanması talebinin reddedilmesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
91. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Sözlü Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
92. Başvurucu, istinaf ve temyiz aşamalarındaki duruşma istemlerinin reddedilmesi nedeniyle vicahilik prensibinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
93. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğine dair kararlarına vurgu yapılmış ve iddianın anılan kararlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
94. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
95. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun açıklanan iddiası sözlü yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
96. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesidir. Bunun yanında Anayasa’nın 141. maddesinde de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesi açık olarak belirtilmiştir. Buna göre başvurucu; yargı mercileri önünde davanın dinlenmesi hakkına, bu bağlamda diğer hususların yanı sıra savunma yapma, aleyhindeki ifadeleri dinleme, tanıkları sorgulama veya sorgulatma imkânlarına sahip olmalıdır (Muhsin Hükümdar, B. No: 2016/15853, 7/11/2019, § 37).
97. Sözlü yargılanma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi, iddia/savunmaları destekleyecek olgu ve delilleri ileri sürmeyi de içerir. Dolayısıyla duruşmada hazır bulunma hakkının tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile doğrudan ilişkisi vardır. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere tarafların duruşmada hazır bulunmasının sağlanması çelişmeyi gerçekleştirmektedir. Böylelikle taraflar gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olmakta ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânını elde etmektedir. (Talet Şanlı [GK], B. No: 2017/20526, 17/1/2023, § 50).
98. Öte yandan ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin duruşmasız yapılması hâlinde adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Feyyaz Bayram, B. No: 2014/7822, 16/11/2016, § 84-86).
99. Somut olayda başvurucu, ilk derece mahkemesinde duruşmalı olarak yargılanmıştır. Bundan dolayı istinaf ve temyiz incelemesi sırasında ayrıca duruşma yapılmamasında sözlü yargılama hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
101. Başvurucu;
i. Mahkûmiyete esas alınan belgelerin ve içeriklerinin lehine olması ve BÇG bünyesinde görev alan kişilerin kendi emri altında çalışmaması hususlarıyla ilgili bir açıklama yapılmadığını ve lehine olan evraka dayanılarak cezalandırıldığını,
ii. 9/4/1997 tarihli belgenin 6. maddesine göre istihbarat görevi kaldırılarak BÇG dışında bırakılması, personel seçme hakkı tanınmaması, giriş kartı verilmemesi, takdirnamesinin olmayışı, mesaj formlarında isminin yer almaması, suç tarihinden sonra terfi ettirilmemesi ve Adana'ya tayin edildikten sonra kadrosuzluktan emekli edilmesi gibi lehine olan hususların gerekçeli kararda değerlendirilmemesi ve bu husustaki temyiz gerekçelerinin Yargıtayın onama kararında cevapsız bırakılması nedeniyle adil yargılanma ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
102. Bakanlık görüşünde; derece mahkemesinin gerekçeli kararında başvurucunun ileri sürdüğü itirazları ayrıntılı olarak değerlendirdiği, usule ilişkin değerlendirmelerden sonra ise esasa ilişkin değerlendirmelere yer verildiği ifade edilmiştir. Bunun dışında derece mahkemesinin başvurucu hakkında esas aldığı delilleri ve başvurucunun eylemlerini yüklenen suçla ilişkilendirdiği ve kanun yolu incelemesini yapan istinaf ve temyiz mercileri kararlarında usule ve esasa dair itirazlara yönelik olarak ayrıntılı değerlendirmeler yaptıkları vurgulanmıştır.
103. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
104. Başvurucunun iddiaları, bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında olan gerekçeli hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
105. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "..ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
106. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
107. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], §§ 31, 34).
108. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
109. Derece mahkemesi gerekçeli kararında, davanın sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmaları ayrı ayrı başlıklar altında incelemiştir (bkz. §§ 17-38). Derece mahkemesi özetle başvurucunun, BÇG'nin Başbakanlık veya Bakanlar Kurulu tarafından verilen bir talimatla kurulmadığını bilmesine ve çalışma içeriğinin de hükûmeti düşürmeye yönelik olduğunu görmesine rağmen diğer sanıklarla fikir ve eylem birliği içerisinde hareket edip atılı suça iştirak ettiğini vurgulayarak mahkûmiyetine karar vermiştir (bkz. § 38).
110. Açıklanan nedenlerle somut olayda, yapılan yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmüştür. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu da dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
112. Başvurucu;
i. Mahkûmiyet kararına konu olan belgelerin hiçbirinin kendisi tarafından hazırlanmamasına ve anılan belgelerin içeriğinin doğrulanmamasına rağmen hukuka aykırı şekilde cezalandırılmasına karar verildiğini,
ii. Kendisiyle herhangi bir ilişkisi olmayan eylemlere ve hazırlanmasına iştirak etmediği belgelere dayanılarak cezalandırıldığını,
iii. İrtica brifinginde yaptığı açılış konuşmasının tehdit içermemesinin ve vahamet arz etmemesinin, anılan brifingin düzenlenmesinde ve konuşma metninin hazırlanmasında herhangi bir katkısının bulunmamasının eylemlerinin anılan suç bakımından ortak hakimiyet kurmaya, dolayısıyla da iştirak iradesi sağlamaya elverişli olmamasının görmezden gelindiğini,
iv. Görevin yerine getirilmesi kapsamındaki eylemlerinden dolayı cezalandırılmasına rağmen hata hükümlerinin değerlendirilmediğini,
v. Suçun unsurlarının ve iştirak hükümlerinin değerlendirilmesinde Yargıtayın yerleşik içtihatlarından ayrılarak değerlendirme yapılması nedeniyle hukuki güvenlik ilkesi ile adil yargılanma ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
113. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
114. Derece mahkemesi, suçun unsurlarını ve bu unsurların somut yargılamada ne şekilde oluşacağını belirledikten sonra sanıkların durumlarını ayrı ayrı belirlemiştir. Bu belirlemeyi yaparken özetle, suç tarihindeki rütbesi ve ifa ettiği görevin amaç suça etkisi ve niteliği de gözetilerek irade beyan edebilecek konumda olmayanların ve irade beyan edebilecek konumda bulunup içeriğini kendisinin belirlediği ve imzası ile tevsik ettiği belge ya da kendilerine verilmiş görevi yerine getirmesi görev ve faaliyetlerinin amaç suç kapsamında olduğunu bildiklerine dair somut delil bulunmayanlar hakkında beraat kararları vermiştir. Bununla birlikte başvurucunun amaç suç yönünden görev bölümü olarak kendisine verilen BÇG üst Kurulundaki toplantılara katıldığını, BÇG belgelerinin kendisine gönderildiğini, irtica brifinglerinin açılış konuşmalarını yaptığını ve 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanı olarak görev yapan M.A. hakkında görev tanımı dışında kalan söylemlerde bulunduğunu, bu kapsamda verilen emirlerin ve yapılan işlemlerin amaç suça yönelik olduğunun kendisi tarafından bilinebilecek durumda olduğunu kabul ederek mahkûmiyetine karar vermiştir. Derece mahkemesinin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kuralları ile delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
115. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
116. Başvurucu bununla birlikte;
i. Yargılama konusu eylemler hakkında 1997 yılında yapılan suç duyurusu üzerine başlayan soruşturma sonunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi ve bu karara karşı yapılan itirazın reddedilmesine rağmen yeniden soruşturma ve kovuşturma yapılmasının kanuna aykırı olduğunu, anılan soruşturma nedeniyle davanın reddedilmesi gerekirken hukuka aykırı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
ii. Bilirkişi raporlarına göre delil olarak kullanılamayacağı belirtilen ve üretilmiş sahte bir dijital delil niteliğinde olduğu anlaşılan 5 No.lu CD'nin ve muhtevasındaki evrakın mahkûmiyet kararına belirleyici bir delil kabul edilip esas alınması ve anılan CD'nin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
iii. Davada Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da sanık olarak yer almaları sebebiyle yargılamanın Yüce Divanda yapılması gerektiğini, buna rağmen Yargıtayın aynı hususta daha önce verdiği karar ile çelişki oluşturacak şekilde doğal görevli adli yargı yerinde yargılaması yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle hukuki güvenlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
iv. Soruşturmayı yapan ve soruşturma evresinde görev alan Cumhuriyet savcıları, hâkimler, bilirkişiler ve diğer kamu görevlilerinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla mesleklerinden ihraç edilerek tutuklandıklarının anlaşılmasına rağmen bu hususta herhangi bir araştırma yapılmadığını,
v. Soruşturma aşamasında başvurucu ve diğer birçok şüphelinin ifadesini alan Cumhuriyet Savcısı K.Ç.nin duruşmanın birinci celsesinden altmış beşinci celsesine kadar duruşma savcısı olarak görev yapması ve tutukluluk inceleme kararları altında imzası bulunan Hâkim H.O.nun anılan celselere üye hâkim sıfatıyla katılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
117. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
118. Somut olayda başvurucu anılan iddialarını 24/7/2018 tarihli istinaf ve 3/7/2020 tarihli temyiz dilekçelerinde ileri sürmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarını ileri sürebileceği temyiz olağan kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
119. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
120. Başvurucu ayrıca bireysel başvuruda bulunduktan sonra verdiği 6/9/2022 tarihli Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
i. İçişleri Bakanı M.A.ya karşı kullandığı ifadenin istihbarata karşı koyma faaliyeti içinde ve amacı aşar şekilde sarf edilmiş sözler olduğu yönündeki savunmalarının cevapsız bırakıldığını,
ii. Dosya kapsamında yer alan 4/11/2013 tarihli müzekkere cevabında, 7/4/1997 tarihli toplantıya katılanların imzalarını içeren bir tutanağın bulunmadığının bildirilmesi karşısında anılan toplantıya ilişkin belgenin delil vasfını yitirdiğinin dikkate alınmadığını,
iii. 24/1/1997 tarihinde Gölcük'te gerçekleştirilen toplantıya katılmamasına rağmen aksinin kabul edildiğini iddia etmiştir.
121. Somut olayda nihai karar başvurucu tarafından 24/7/2021 tarihinde öğrenilmiş, 6/8/2021 tarihinde bireysel başvuru yoluna gidilmiştir. Öğrenme tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra başvurucunun bu kez 6/9/2022 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunduğu anlaşıldığından bu kapsamda ileri sürülen iddiaların incelenmesi mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Orhan Kahveci(B. No:2014/17284, 30/10/2018, § 52).
122. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması, başvuru yollarının tüketilmemesi ve süre aşımı nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.