TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
R.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/6238)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
R.Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cafer KOLUMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasında dava açma süresinin hatalı
tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 1/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Bağlar Kaymakamlığına bağlı Bağlar Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığında sosyal yardım ve inceleme
personeli olarak belirsiz süreli iş sözleşmesiyle 17/5/2012 tarihinde çalışmaya
başlamıştır.
10. Başvurucunun iş sözleşmesi, başvurucunun 23/7/2016
tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 Sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 2.
maddesinin 1. fıkrasında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyeti,
iltisakı ve bu örgütle irtibatı olduğu kanaatiyle 15/8/2016 tarihinde Mütevelli
Heyeti kararıyla feshedilmiştir.
11. Başvurucu, iş sözleşmesinin geçerli bir neden
olmaksızın feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespiti ile işe
iadesine karar verilmesi talebiyle 16/9/2016 tarihinde Diyarbakır 1. İş
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
12. Mahkemenin 16/1/2017 tarihli kararında; iş
sözleşmesinin Mütevelli Heyeti kararı ile başvurucunun FETÖ/PDY'ye aidiyeti,
iltisakı veya bu örgütle irtibatı olduğu gerekçesiyle 667 sayılı KHK uyarınca
feshedildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk
Dairesine (Bölge Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge Mahkemesi
21/5/2017 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesinde; başvurucunun iş sözleşmesinin 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi
kapsamında feshedildiği, söz konusu KHK uyarınca başvurucunun bir daha kamu
hizmetinde doğrudan veya dolaylı olarak istihdam edilemeyeceği, feshin
geçerlilik denetiminin yapılamayacağı ve Kaymakamlık açısından husumet
şartlarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Kararda, davanın esasına girilmeksizin
bu gerekçelerle reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar
verilmesinin hatalı olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi (Daire) 25/9/2017 tarihli kararında başvurucunun sözleşmesinin
15/8/2016 tarihinde feshedildiği konusunda ihtilaf bulunmadığını, feshin aynı
gün öğrenildiğinin başvurucunun kabulünde olduğunu açıklamıştır. Daire; davanın
bir aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihine kadar açılması
gerekirken bir aylık dava açma süresi geçtikten sonra 16/9/2016 tarihinde
açıldığı gerekçesiyle temyize konu kararın hatalı olduğuna, kararın bozularak
ortadan kaldırılması ile davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.
15. Nihai karar başvurucuya 21/2/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 1/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
17. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20.
maddesinin 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile yapılan
değişiklikten önceki halinin ilgili kısmı şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi,
fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir
sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir
ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık
aynı sürede özel hakeme götürülür.
..."
18. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri
Kanunu’nun 15. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır."
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 118. maddesi şöyledir:
"(1) Dava, dava dilekçesinin
kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar
örnek eklenir.
(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir."
20. 6100 sayılı Kanun’un 93. maddesi şöyledir:
"(1) Resmî tatil günleri, süreye
dâhildir. Sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde, süre
tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter."
2. Yargıtay
Kararları
21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2/11/2017 tarihli ve
E.2016/27441, K.2017/17328 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 6100 sayılı HMK'nun 90. ve devamı
maddelerinde sürelerin belirlenmesi, başlaması ve bitimi hususları
düzenlenmiştir. Kanun koyucu tarafından işe iade davasının açılabilmesi için
öngörülen hak düşürücü süre ay olarak belirlenmiştir. HMK'nun 92. maddesinde ay
olarak belirlenmiş sürelerde, son aya karşılık gelen günün tatil saatinde
sürenin biteceği açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, iş sözleşmesinin
27.01.2016 tarihinde sona erdiği dikkate alındığında, 1 aylık hak düşürücü süre
27.02.2016 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir. Bu tarihte yani
27.02.2016 tarihi de (cumartesi günü) resmi tatil gününe denk geldiğinden,
HMK’nun 93. maddesi uyarınca eldeki işe iade davasının süresinde açıldığı
açıkça ortadadır. Mahkemece davanın süresinde açılmadığı gerekçesi ile davanın
reddine karar verilmesi hatalıdır.
..."
22. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 14/3/2016 tarihli ve
E.2015/41083, K.2016/6152 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Öncelikle mahkemenin süre
yönünden değerlendirmesi hatalıdır. Dava 21.10.2013 tarihinde açılmış olup
fesih bildirimi ise 18.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yani 1 aylık dava
açma süresi 18.09.2013 tarihinde başlamış olup sürenin son günü de 18.10.2013
günü mesai bitimidir. Sürenin son günü olan 18.10.2013 tarihi resmi tatil günü
olan Kurban Bayramının 4.günüdür. Aynı zamanda Cuma gününe denk gelmiş olup
takip eden günler ( Cumartesi-Pazar) hafta sonu olup mesai günü değildir.
Dolayısıyla resmi tatil günü ve hafta sonunun takiben ilk mesai günü 21.10.2013
Pazartesi günüdür. Böylece 21.10.2013 tarihinde açılan işe iade davası
süresindedir.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından
birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik
Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı,
Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer
Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1)
numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü
iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına
alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
25. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet
tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp
sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği
bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen)
sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu
sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, §
38).
26. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve
kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir
orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1)
numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B.
No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
iddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, dava açma süresi olan bir aylık hak
düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihinin resmî tatil günü olan Kurban
Bayramı'na denk gelmesi sebebiyle davanın 16/9/2016 tarihinde açıldığını,
davanın süresinde açılmasına rağmen süresinde açılmadığı gerekçesiyle
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık; mahkemeye erişim hakkının
sınırlandırılabilen bir hak olduğunu, başvurucu hakkındaki tedbirlerin
olağanüstü hâl (OHAL) döneminde alınması nedeniyle yapılacak incelemede
Anayasa'nın 15. maddesinin de dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
33. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40,
K.2013/139, 28/11/2013).
34. Somut olayda davanın süre aşımından reddedilmesi
nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin
bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir.
37. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
38. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî
manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun
adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere
müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan
düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına
bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün
bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
39. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının
da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı
olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme
yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin
yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık
keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun
amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun
hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti
hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan
Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
40. 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinde, iş sözleşmesi
feshedilen işçinin fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiasıyla fesih bildiriminin tebliği
tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabileceği belirtilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun'un 92. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında; süre hafta, ay, yıl olarak belirtilmiş ise başladığı güne son
hafta, ay veya yıl içinde karşılık gelen günün tatil saatinde biteceği, 93.
maddesinde de sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde,
sürenin tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biteceği
düzenlenmiştir.
42. Başvurucu işe iade talebiyle açtığı davada Bölge
Mahkemesi tarafından verilen esastan ret kararını temyiz etmiştir. Daire
25/9/2017 tarihli ilamında belirtilen "...davanın 1 aylık hak düşürücü
sürenin son günü olan 15/09/2016 tarihine kadar açılması gerekirken bir aylık
dava açma süresi geçtikten sonra 16/09/2016 tarihinde açıldığı" gerekçesi
ile davanın esasına girmeden reddine karar vermiştir.
43. Somut olayda başvurucunun fesih bildiriminden iş
sözleşmesinin feshedildiği 15/8/2016 tarihinde haberdar olduğu tespit
edildiğinden bir aylık dava açma süresinin bu tarihten itibaren başlatılması
gerektiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucu bir aylık hak düşürücü
sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihinin resmî tatil olan Kurban Bayramı'nın
son gününe rastlaması sebebiyle tatili takip eden ilk iş günü olan 16/9/2016
tarihinde dava açmıştır. Dairenin, dava açma süresini hesaplarken hak düşürücü
sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihini iş günü olarak tespit ve kabul ettiği
anlaşılmaktadır. Dairenin söz konusu kabulünün sürenin son gününün resmî tatil
gününe rastlaması hâlinde, sürenin tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati
sonunda biteceğini belirten düzenlemeye açıkça aykırı olduğu görülmektedir. Bu
durumda Dairenin temyiz başvurusunu incelemeksizin reddetmesinin kanuni
dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
44. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer İhlal
İddiaları
1. Başvurucunun
İddiaları
45. Başvurucu; hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı
olmamasına rağmen ömür boyu kamu görevinden yasaklandığını, terörist gibi
yaşamaya mahkûm edildiğini, hakkındaki suçlamaların somut delile dayanmadığını,
Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinde işine son verilme nedeni olarak "OHAL/KHK"
kaydı düşülmek suretiyle ayrıca fişlendiğini belirterek adil yargılanma,
mülkiyet, özel hayata ve aile hayatına saygı hakları ile masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Mahkemeye erişim hakkı yönünden verilen ihlal kararı
nedeniyle yargılamanın yenilenmesine karar verildiğinden diğer ihlal
iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu, ihlalin tespit ile maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
52. Başvuruda, temyiz başvurusunun davanın süresinde
açılmadığı gerekçesiyle incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Daire kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesini
sağlamak üzere Diyarbakır 1. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer hak ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK
OLMADIĞINA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Diyarbakır
1. İş Mahkemesine (E.2016/1338, K.2017/13) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.