TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ SADET VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/6838)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/10/2021 - 31619
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali SADET
|
|
|
2. Ceren ÇOBAN
|
|
|
3. Dilek KAYA
|
|
|
4. Mehmet ÖZKAN
|
|
|
5. Mehmet Şerif AKHAMUR
|
|
|
6. Nimet YURTGÜL
|
|
|
7. Özge SADET SEMİZ
|
|
|
8. Özgen SADET
|
|
|
9. Sultan YILDIZ
|
|
|
10. Sunay SADET
|
|
|
11. Ümran AKHAMUR
|
|
|
12. Yağmur ŞEKER ÖZER
|
|
|
13. Yasin CAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Gülhan KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kamu makamları tarafından önceden bilindiği
iddia edilen canlı bomba saldırısının önlenmesi için gerekli tedbirlerin
alınmaması ve önleme araması kararına rağmen olayın meydana geldiği yerde
önleme araması yaptırmadığı için görevini ihmal ettiği derece mahkemesi
kararlarıyla sabit olan kamu görevlisi hakkında adli para cezasına hükmedilmesi
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuşlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerine, Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere ve Abdullah Akhamur ve
diğerleri (2) (B. No: 2016/9605, 9/6/2020, §§ 8-21) kararına göre ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Bir terör örgütünün gençlik yapılanmasının üyeleri
olduğu iddia edilen bazı kişiler Suriye Arap Cumhuriyeti (Suriye) sınırları
içinde bulunan bir şehri yeniden inşa edecekleri savıyla 19/7/2015 tarihinden
itibaren bulundukları şehirlerden Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine doğru hareket
etmiştir.
9. Suruç İlçe Jandarma Komutanlığının Suruç
Kaymakamlığına gönderdiği 19/7/2015 tarihli bir yazıda, bahsi geçen kişilerin
Suruç Cumhuriyet Meydanı'nda yapılacak basın açıklaması sonrasında Suriye
sınırına doğru gösteri yürüyüşü yapacaklarına ilişkin ihbar alındığı
belirtilmiştir.
10. Sözü edilen kişiler, basın açıklaması yapmak amacıyla
20/7/2015 günü saat 12.00 sıralarında Suruç Belediyesine ait Amara Kültür
Merkezinin (Kültür Merkezi) bahçesinde toplanmıştır.
11. Basın açıklaması yapılırken üzerindeki patlayıcı
maddeleri patlatan bir kişi kendi ölümü dışında pek çok kişinin ölümüne, birçok
kişinin de yaralanmasına neden olmuştur.
A. Olayın
Failleri Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
12. Olay hakkında Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı
(Cumhuriyet Başsavcılığı) derhâl soruşturma başlatmıştır.
13. Birkaç soruşturma işlemi sonrasında Cumhuriyet
Başsavcılığı, soruşturmaya konu fiillerin ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçlardan olduğu gerekçesiyle fezleke düzenleyip soruşturma evrakını 22/7/2015
tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
14. 24/1/2017 tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet
Başsavcılığı; bombalı saldırıyı gerçekleştiren Ş.A.A.nın olay esnasında öldüğü,
bu kişiye talimat veren Y.D. ve H.İ.D.nin de üzerilerine yerleştirdikleri
patlayıcı maddeleri patlatmak suretiyle güvenlik güçlerine karşı gerçekleştirdikleri
saldırılar sonucu farklı tarihlerde öldükleri; N.D., H.T., H.Ş., F.T., S.T.,
E.İ., A.Ö.A., A.B. ve H.A.D.nin ise faillerle ve/veya olayla bağlantılarının
bulunduğuna dair delil elde edilemediği gerekçeleriyle anılan kişiler hakkında
ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
15. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı 25/1/2017 tarihinde
saldırının DEAŞ terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda Ş.A.A.
tarafından gerçekleştirildiği, Ş.A.A.ya talimatın bizzat Y.D. ve H.İ.D.
tarafından verildiği, bu şüphelilere ise talimatı örgütün haklarında yakalama
kararı olan yönetici kadrosundaki D.B. ve İ.B.nin verdiği, olayın şüphelileri
ile birlikte DEAŞ adına birtakım eylemlere karışan ve olay hakkında detaylı
bilgiye sahip olan Y.Ş.nin de olaya dahlinin olduğuna dair şüphelerin bulunduğu
iddiasıyla Y.Ş., D.B. ve İ.B. hakkında bir iddianame düzenlemiştir. Olay
nedeniyle otuz dört kişinin öldüğü, yetmiş kişinin ise yaralandığı belirtilen
iddianamede; şüphelilerin anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçunu bir kez, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunu bir kez,
tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer,
biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme suçunu otuz dört kez, teşebbüs
aşamasında kalmış tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma,
bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürmeye
teşebbüs etme suçunu yetmiş kez ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak
bulundurma veya el değiştirme suçunu bir kez işledikleri iddia
edilmiştir.
16. İddianame, Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesince
7/2/2017 tarihinde kabul edilmiştir.
17. Yargılama, Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesince açık
olarak yürütülmekte olup henüz sonuçlandırılmamıştır.
B. Suruç
Kaymakamı ve Suruç İlçe Emniyet Müdürü Hakkında Yürütülen Ön İncelemeyle İlgili
Süreç
18. İçişleri Bakanlığı, olay tarihinde Kültür Merkezi
önünde ve çevresinde yeterli güvenlik tedbiri alınmadığı iddiası yönünden Suruç
Kaymakamı A.Ç. ve Suruç İlçe Emniyet Müdürü M.Y. hakkında ön inceleme yapmak
üzere iki mülkiye müfettişi ile iki polis müfettişi görevlendirmiştir.
1. Ön
İncelemede Toplanan Bilgi ve Belgeler
19. Anılan müfettişler, yaptıkları ön incelemede başka
işlemler yanında alınan güvenlik önlemleri konusunda Suruç Kaymakamlığından,
Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğünden ve Suruç İlçe Jandarma Komutanlığından bilgi
talep etmiştir. Bahsi geçen Kurumların verdikleri bilgiler ile gönderdikleri
belgelere göre;
i. Suruç'a farklı illerden gelecek gruplar 20/7/2015
tarihinde Kültür Merkezinde toplanacak, gerekli izinlerin alınması hâlinde
Suriye'ye geçecek ve orada 24/7/2015 tarihine kadar çeşitli etkinlikler
yapacaktır. Gruplar Suruç ilçesinde basın açıklaması da dâhil herhangi bir
etkinlik yapmayacaktır.
ii. 16/7/2015 tarihinde yapılan asayiş toplantısında
Suruç'a gelecek gruplarla ilgili gerekli emniyet tedbirlerinin alınması
kararlaştırılmış ve Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü ile Şanlıurfa İl Jandarma
Komutanlığından takviye kuvvet istenmiştir.
iii. Olaydan bir gün önce saat 21.30 sıralarında iki
siyasi partinin ilçe temsilcileri ile toplantı yapılmıştır. Bu toplantı
sırasında bahsi geçen siyasiler özetle Suruç'a gelecek grubun Suriye'ye geçmek
istediğini, gelecek gruptaki kişilerin olay çıkarmasına izin vermeyeceklerini,
grubun Çaykara köyünde bir basın açıklaması yapacağını ve ilçe girişinde
yapılacak kontrol dışında güvenlik tedbiri istemediklerini söylemiştir.
Yetkililer ise gelecek grupta yer alan kişilerin tamamının Suriye'ye geçişine
izin veremeyeceklerini ancak her ilden bir kişinin Suriye'ye geçişine izin
verilebileceğini ifade etmiştir.
iv. 19/7/2015 tarihinde saat 08.30'dan itibaren ilçe
girişinde şüpheli kişilerin üstleri ile araçlarının aranmasına başlanmıştır.
20/7/2015 tarihinde de Suruç'a gelen gruplardaki kişilerin üstleri ve araçları
aranmıştır. Nitekim sözü edilen gruplara dâhil olan iki kişi, haklarında
yakalama kararı bulunduğu gerekçesiyle adli makamlara sevk edilmiştir. Uygulama
noktasına ilişkin kamera görüntülerini içeren CD'ler müfettişlere sunulmuştur.
v. Olay günü Kültür Merkezi önünde, Suruç'a gelen
grupları takip edip gelişmelerden haber vermesi için bir güvenlik ekibi
görevlendirilmiştir. Ayrıca Kültür Merkezine 500 m mesafede bulunan asayiş
binasının önünde ve yine Kültür Merkezine yaklaşık 700 m mesafedeki Suruç İlçe
Emniyet Müdürlüğü önünde herhangi bir olayın vuku bulması durumunda sevk
edilmeye hazır kuvvetler bulundurulmuştur.
vi. Suruç'a gelen gruplarda yer alan bazı kişiler olay
sonrasında güvenlik güçlerine taşlar ve şişelerle saldırmıştır.
vii. Saldırıya dair genel veya özel hiçbir ihbar ve
istihbarat bilgisi olay öncesinde güvenlik güçlerinin elinde bulunmamaktadır.
viii. Kültür Merkezi Onbirnisan Caddesi üzerindedir,
etrafı 120 cm yüksekliğinde duvarlarla çevrilidir ve tek giriş kapısına
sahiptir. Burası kamuya açık değildir ve yalnızca Suruç Belediyesince yapılan
etkinlikler için kullanılmaktadır. Bu bakımdan talep olmadan Kültür Merkezinin
girişinde ve içinde kolluğun arama yapması mümkün değildir. Nitekim anılan
yerde yapılan hiçbir etkinlikte arama yapılmamıştır. Kültür Merkezinin
güvenliğinin zabıta veya özel güvenlik görevlilerince sağlanması gerekir. Bir
sabit MOBESE kamerası Kültür Merkezinin girişini göstermektedir.
20. Ön inceleme dosyasında yer alan ve Şanlıurfa İl
Emniyet Müdürlüğünce bazı iç birimler ile ilçe emniyet müdürlüklerine
gönderilen 13/6/2015 tarihli yazıda, Adıyaman Emniyet Müdürlüğünün 10/6/2015
tarihli yazısına göre Ş.A.A. ve kardeşi Y.E.A. hakkında babaları Z.A.A.nın
22/5/2015 tarihinde kayıp başvurusu yaptığı ve çatışma bölgelerinde faaliyet
gösteren radikal gruplarla terör örgütü kamplarına katılmak için yasa dışı
yollardan yurt dışına çıkabilecekleri değerlendirildiğinden Ş.A.A. ve Y.E.A.nın
arama kayıtlarına “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak
kaydedildiği belirtilerek bahsi geçen kişilere rastlanması durumunda Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğüne bilgi verilmesi istenmiştir.
21. Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğünün Suruç'un Suriye
sınırında olması nedeniyle oluşabilecek güvenlik riskini gerekçe göstererek
önleme kararı talep etmesi üzerine Suruç Sulh Ceza Hâkimliği 7/7/2015
tarihinde, aralarında Onbirnisan Caddesi'nin de bulunduğu pek çok cadde ve
sokakta 8/7/2015-8/8/2015 tarihleri arasında 24 saat esasına göre kişilerin
üstlerinde ve araçlarında önleme araması yapılmasına karar vermiştir. Önleme
aramasına ilişkin talep yazısında olası bir terör saldırısına ilişkin herhangi
bir istihbarat bilgisinden söz edilmemiştir.
22. Şanlıurfa Valisi tarafından imzalanan ve Şanlıurfa İl
Emniyet Müdürlüğünce Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğüne gönderilen “Takviye
Kuvvet” konulu 17/7/2015 tarihli yazıda bir terör örgütünün yapısı içinde
faaliyet gösteren grupların 19/7/2015 tarihinde Suruç'a giderek buradan sınır
ihlali yapmak suretiyle Suriye'ye geçmeye çalışacakları yönünde istihbarat
bilgisi olduğu ve sınır ihlaline izin verilmeyeceği belirtilerek Suruç'ta
yaşanması muhtemel olayların önlenip müessif bir olayın yaşanmaması için alınan
bazı emniyet tedbirleri açıklanmıştır. Anılan yazıda başka hususlar yanında;
- İki petrol istasyonu önünde uygulama noktaları
oluşturularak ilçeye giren kişilerin ve araçların kontrol edileceği,
- Alınan emniyet tedbirlerinden M.Y.nin sorumlu olduğu,
- Görev alan tüm personelin tam teçhizatlı olarak görev
yapacağı ve meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı
görev yerlerinde dikkatli, duyarlı ve müteyakkız olacağı,
- Görevli personelin görev yaptığı yer ve çevresinde
gerekli güvenlik arama ve kontrollerini (yanıcı, yakıcı, patlayıcı, kesici,
delici materyaller ile yasa dışı döviz, afiş vb.) yaparak tutanak tanzim
edeceği ve şüpheli bir durumla karşılaşmaları durumunda çevre emniyetini alarak
uzman ekip talebinde bulunmaları gerektiği belirtilmiştir.
23. Yukarıda bahsi geçen “Takviye Kuvvet” konulu
yazıya uygun olarak M.Y. emniyet tedbirlerinin alınması noktasında
görevlendirmeler yapmıştır.
2. Ön
İncelemenin Sonucu ve Müteakip İşlemler
24. Ön incelemeyi yürüten müfettişlerce hazırlanan
12/10/2015 tarihli ön inceleme raporunda Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünün “Takviye
Kuvvet” konulu yazısına ve Suruç Sulh Ceza Hâkimliğince verilen önleme
kararına işaret edilerek Kültür Merkezi önünde ve çevresinde toplanan gruba
yönelik olarak dışarıdan gelmesi muhtemel saldırılara karşı her türlü patlayıcı
madde veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin üstlerinde ve eşyalarında önleme
araması yaptırılmadığı, böylece yeterli güvenlik tedbirlerinin alınmadığı
gerekçesiyle A.Ç. ve M.Y. hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
25. Şanlıurfa Valisi 20/11/2015 tarihli karar ile ön
inceleme raporundaki tespit ve değerlendirmelere istinaden M.Y. hakkında
soruşturma izni vermiş, A.Ç. hakkında ise soruşturma izni vermemiştir. Vali'ye göre
A.Ç. her türlü güvenlik tedbirinin alınması için asayiş toplantısında gerekli
talimatları vermiştir.
26. Anılan karar, ekleriyle birlikte 18/2/2016 tarihinde
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
27. A.Y. yönünden işlemden kaldırma kararı veren
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, yer yönünden görevli olmadığı gerekçesiyle
verdiği yetkisizlik kararına istinaden M.Y. hakkındaki soruşturma evrakını
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
28. Cumhuriyet Başsavcılığı anılan soruşturma dosyasını,
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararı vererek gönderdiği M.Y.
hakkındaki bir başka soruşturma dosyası ile birleştirmiştir. Sözü edilen
soruşturmaya ilişkin bilgiler aşağıda yer almaktadır (bkz. §§ 38-49).
C. Cumhurbaşkanı,
Bazı Siyasiler ve Bir Kısım Kamu Görevlisi Hakkında Yapılan Suç Duyurusuyla
İlgili Süreç
29. Ceren Çoban, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can dışında
kalan başvurucuların da aralarında bulunduğu bazı kişiler, vekilleri
aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri 15/12/2015 tarihli
dilekçelerinde; yaşanan olaydan Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, İçişleri
Bakanı'nın, Millî Savunma Bakanı'nın, Genel Kurmay Başkanı'nın, Emniyet Genel
Müdürü'nün, Şanlıurfa Valisi'nin, Suruç Kaymakamı'nın, Suruç İlçe Emniyet Müdürü'nün,
Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünde görevli Çevik Kuvvet Şube Müdürü ile Olay
Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürü'nün, Millî İstihbarat Teşkilatı
(MİT) Müsteşarı'nın, suç işlemiş MİT ve emniyet görevlilerinin de sorumlu
olduğunu ileri sürmüştür. Bahsi geçen dilekçeyi verenlere göre insanlığa karşı
suç işleyen söz konusu kişiler; kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi,
kasten yaralamanın ihmalî davranışla işlenmesi, kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi, suç delillerini
yok etme, gizleme veya değiştirme ve suçluyu kayırma suçları nedeniyle
yargı önüne çıkarılmalıdır.
30. Anılan dilekçede başka hususlar yanında;
i. Güvenlik güçlerinin 19/7/2015-24/7/2015 tarihleri
arasında yapılacak etkinliklerin içeriğinden haberdar olmasına rağmen Kültür
Merkezinin içinde ve çevresinde gerekli güvenlik önlemlerini almadığı oysa
etkinlikler için Suruç'a gelen ve ilçe girişinde durdurulan kişilerin üstleri
ile eşyalarının arandığı, ayrıca söz konusu kişilerin kimliklerinin
sorgulandığı,
ii. DEAŞ bağlantısı bilinen ve polis tarafından kayıp
şahıs olarak aranan Ş.A.A.nın Kültür Merkezine girmesini güvenlik güçlerinin
önleyemediği,
iii. MİT'in canlı bombalar konusunda istihbarata sahip
olduğu, buna rağmen canlı bombalarla ilgili istihbaratın saldırının önlenmesini
sağlayacak şekilde değerlendirilmediği ve güvenlik güçleri arasında istihbarat
paylaşımı yapılmadığı,
iv. Ulusal düzeyde yayımlanan bir gazetenin genel ağ
adresinde yer alan bir habere göre güvenlik güçlerinin saldırıdan önce Ankara
Tren Garı önündeki saldırının faillerinden Y.E.A.nın iletişimlerini dinlediği,
Suruç'ta ve 10/10/2015 Cumartesi günü Ankara Tren Garı önünde meydana gelen
saldırıları gerçekleştiren canlı bombalar hakkında daha önce terör örgütü
üyeliği nedeniyle haklarında soruşturma başlatılmasına rağmen söz konusu
kişilerin serbest bırakıldığı oysa güvenlik güçlerinin canlı bombalar
tarafından saldırılar yapılacağından haberdar olduğu (17/10/2015 tarihinde
yayımlanan söz konusu haberde Ankara Tren Garı önündeki saldırıyı
gerçekleştirdiği iddia edilen Y.E.A.nın Suruç'taki saldırıdan iki ay kadar önce
telefonda görüştüğü kardeşi Y.A.ya “...Belki seninle son görüşmem. ...Allah
için sana vasiyetim, yani aileye sahip çık.”, “Vallahi burası kadar ...
bir yer yok. Burası kadar güzel bir yer yok a daha iki tane kardeşi gömdük tez
hemen gömdük, gittiler abilerine kavuştular yani daha bir saat olmadı kendim
gömdüm yani kardeş Allah yolunda paramparça olmuşlardı.” dediği, Ankara
Tren Garı önündeki saldırıyı gerçekleştirenlerden bir diğeri olduğu iddia
edilen Ö.D.D.nin DEAŞ bağlantısı nedeniyle gözaltına alınıp daha sonra serbest
bırakıldığı ve Y.A.nın Suruç'taki saldırıdan beş gün sonra 25/7/2015 tarihinde
şüpheli olarak ifade verdiği hususları yer almıştır.),
v. Ulusal düzeyde yayımlanan bir başka gazetenin genel ağ
adresindeki bir habere göre Ankara Tren Garı önündeki saldırının faillerinden
Y.E.A. hakkında 23/7/2015 tarihinde yakalama kararı çıkarılmasına rağmen
yakalamaya yönelik herhangi bir işlem yapılmadığı, ayrıca saldırı yapılacağının
üç gün öncesinden bilindiği (15/10/2015 tarihinde yayımlanan söz konusu haberde
Y.E.A. ve Ö.D.D.nin dört aydır arandıkları, anılan kişilerin olay günü taksiyle
Ankara Garı'na geldikleri, DEAŞ'ın Gaziantep'te bulunan uyuyan hücrelerinde
-Suruç'taki saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen Ş.A.A. gibi- saldırıya
hazırlandıkları, Suruç'taki saldırıdan sonra emniyet istihbaratı tarafından
hazırlanan on altı kişilik canlı bomba listesinde Y.E.A. ve Ö.D.D.nin isim ve
resimlerinin de bulunduğu, söz konusu listenin bütün illerin güvenlik
birimlerine gönderildiği, mitinge yönelik saldırı yapılabileceğine dair
istihbaratın Ankara Tren Garı önündeki saldırıdan üç gün önce geldiği, bu
istihbarata istinaden Ankara'nın birçok noktasında yapılan operasyonlara rağmen
saldırganların bulunamadığı ve saldırının önlenememesi nedeniyle bazı kamu
görevlilerinin görevden alındıkları hususları ifade edilmiştir.),
vi. Başbakan'ın beyanlarına ve basında yer alan haberlere
göre canlı bombalara ait liste bilinmesine rağmen ele geçen bir kısım ses
kaydına istinaden ifadeleri alınan bazı canlı bombaların serbest bırakıldığı,
bu hususun devletin görev ve sorumluluklarını bilinçli olarak yerine
getirmediğinin göstergesi olduğu (Suç duyurusunda bulunan başvurucuların
dilekçelerinde belirttikleri genel ağ adresinde yer alan haberde DEAŞ hücresi
lideri olduğu iddia edilen M.D. ve iki arkadaşı hakkında 2014 yılında silahlı
terör örgütü üyeliği suçundan kamu davası açıldığı, aynı soruşturma kapsamında
aralarında Ş.A.A., Ö.D.D. ve Ö.D.D.nin ikiz kardeşi M.G.D.nin de bulunduğu on
dokuz şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği
hususları belirtilmiştir.),
vii. DEAŞ mensupları hakkında soruşturma yapılmasında ve
aranan örgüt mensuplarının yakalanmasında isteksiz davranılmasının Ankara Tren
Garı önündeki saldırının gerçekleşmesini kolaylaştırdığı öne sürülmüştür.
31. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlik kararı
verip soruşturma evrakını Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
32. 24/2/2016 tarihinde görevi kötüye kullanma suçu
nedeniyle hakkında zaten yürütülmekte olan bir soruşturmanın bulunduğu (Bahsi
geçen soruşturma paragraf 27'de belirtilen soruşturmadır.) gerekçesiyle Suruç
İlçe Emniyet Müdürü M.Y. ile ilgili soruşturmayı mevcut soruşturmadan ayıran
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, yer bakımından soruşturma görevinin
Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 25/2/2016 tarihinde
yetkisizlik kararı vermiştir. M.Y. hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturmaya ilişkin bilgiler aşağıda yer almaktadır.
33. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı iddiaların
soruşturma yapılmasını gerektirir nitelikte olmadığı ve suçlama yöneltilen
kişilerin kusurlu olarak değerlendirilecek eylemlerinin bulunmadığı
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
34. 15/12/2015 tarihli dilekçelerinde dile getirdikleri
iddiaları yineleyerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz eden Ceren
Çoban, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can dışında kalan başvurucular; -öz
itibarıyla- Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının şikâyet edilen kamu
görevlileri ve onların idari amirleri yönünden resen soruşturma yapabileceğini,
soruşturmada müşteki, tanık ve şüpheli ifadelerinin alınmadığını, şikâyet
dilekçelerinin gerekli ölçüde delil barındırdığını öne sürmüştür.
35. Yaptığı itiraz incelemesinde Şanlıurfa Cumhuriyet
Başsavcılığıyla aynı sonuca ulaşan Şanlıurfa 1. Sulh Ceza Hâkimliği, terör
eylemleri nedeniyle uğranılan zararların tazmini için idari yargıda dava
açılabileceğine işaret ederek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan
itirazı reddetmiştir.
36. Ceren Çoban, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can dışında
kalan başvurucular, başka kişilerle birlikte kendilerinin ve/veya yakınlarının
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yukarıda bahsi geçen Abdullah
Akhamur ve diğerleri (2) başvurusunu 18/5/2016 tarihinde yapmıştır.
37. Anılan başvuru hakkında verilen 9/6/2020 tarihli
kabul edilemezlik kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...
61.
Başvurucular söz konusu
şikâyetlerini desteklemek için somut herhangi bir kanıt ortaya koymadan ve
şikâyet ettikleri kişilerin başvuruya konu saldırıyla bağlantılı herhangi bir
eyleminden söz etmeden güvenlik güçlerinin DEAŞ üyelerine yönelik sistemli bir
ihmalkârlık içinde olduğunu soyut bir biçimde ileri sürüp genel ağda
yayımlanmış birkaç habere gönderme yapmıştır. Ne var ki bahis konusu haberlerde
kamu makamlarının olay günü basın açıklamasına katılan kişilere saldırı
yapılacağını önceden bildiklerine veya bilmeleri gerektiğine, buna rağmen söz
konusu kişilerin Kültür Merkezi içinde ve çevresinde gerekli güvenlik
önlemlerini almadıklarına ilişkin bir bilgi bulunmadığı gibi güvenlik
güçlerince aranan ve başkalarının yaşamı için tehdit oluşturduğu bilinen veya
bilinmesi gereken Ş.A.A.nın saldırı öncesinde nerede saklandığı kamu
makamlarınca bilinmesine rağmen yakalanmadığına dair bir malumat da
bulunmamaktadır... O hâlde başvurucuların Cumhuriyet Başsavcılığı önünde dile
getirdikleri iddiaların koruma yükümlülüğü bağlamında savunulabilir nitelikte
olduğu söylenemez. Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinden önleme araması kararı
alınmasına rağmen Kültür Merkezi önünde ve çevresinde toplanan gruba yönelik
olarak dışardan gelmesi muhtemel saldırılara karşı her türlü patlayıcı madde
veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin üstlerinde ve eşyalarında önleme
araması yaptırmadığı iddiasıyla İlçe Emniyet Müdürü M.Y. hakkında Suruç Asliye
Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında sanığın neticeten 7.500 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesinin de bu sonuca bir etkisi yoktur.
Zira başvuruya konu edilen soruşturma M.Y. hakkındaki soruşturmayı kapsamadığı
-Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararında M.Y. hakkında
Suruç Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrı bir soruşturma yürütüldüğü açıkça
belirtilmiştir- gibi başvurucuların M.Y. hakkında yürütülen soruşturmayla
ilgili herhangi bir şikâyetleri de bulunmamaktadır. Kaldı ki M.Y. hakkındaki
yargılama başvurucuların ve/veya ölen yakınlarının yaşam hakkının korunmasıyla
ilgili olmayıp ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçundan M.Y.nin sorumlu
tutulup tutulamayacağının belirlenmesine ilişkindir (İhmal suretiyle görevi
kötüye kullanma suçunun yaşam hakkının korunmasıyla ilgili olmadığına ilişkin
bkz. Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 116).
62.
Hiç şüphesiz devletin
yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü uyarınca
doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulması, sorumlu
kişilerin belirlenmesi ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân
tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
Ancak bu mecrubiyet, ölüm olayına karıştığı iddia edilen herkes hakkında etkili
bir ceza soruşturması yürütülmesini zorunlu kılmaz. Nitekim Anayasa Mahkemesi,
ölüm olayının failleri ile birlikte hareket ettikleri iddia edilen kişiler
hakkında kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasının incelendiği Beste Güler Aslan ve diğerleri (B. No:
2015/9669, 19/2/2019, § 95) başvurusunda ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasını bir bütün olarak ele alıp daha derin ve etkili bir soruşturma
yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye girebilmeleri için başvurucuların
iddiaları hakkında soruşturma makamlarına daha sağlam argüman veya emare
sunmaları gerektiği sonucuna varmıştır.
63.
Başvurunun hâlihazırda [Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesince]
yürütülmekte olan ceza soruşturmasıyla ilgili olmadığını ve başvuruda koruma
yükümlülüğü bağlamında savunulabilir bir iddianın bulunmadığını dikkate alan
Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarında etkili soruşturma yükümlülüğünün
doğmadığı sonucuna varmıştır.
...”
D. M.Y.
Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç
38. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının verdiği
yetkisizlik kararları (bkz. §§ 27, 32) üzerine M.Y. hakkında soruşturma
işlemlerine başlayan Cumhuriyet Başsavcılığı 4/4/2016 tarihinde istinabe
yoluyla M.Y.nin ifadesini almıştır. M.Y.nin ifadesi şöyledir:
“...16/07/2015 günü İstanbul ağırlıklı
olmak üzere çeşitli illerden Kobaniye geçmek üzere bazı vatandaşların Suruç
ilçesine geleceği istihbaratını aldıktan sonra gerekli tedbirlerimizi aldık,
hatta personel sayımız yetersiz olduğu için Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünden
personel talebinde bulunduk ve bu talebimizde karşılandı. 19/07/2015 gününden
itibaren ilçe giriş-çıkış ve genelinde gerekli tedbirlerimizi 24 saat esaslı
olmak üzere aldık, ilçeye giren bütün araçların gerekli kontrollerini yaptık.
Bunun öncesinde Suruç Sulh Ceza Hakimliğinden07/07/2015 tarihli önleme araması
kararı almıştık, bu karar doğrultusunda gerekli kontrollerimizi yaptık,
20/07/2015 günü yaklaşık 150 kişilik bir grup peyderpey çeşitli araçlarla ilçemize
geldi. Bu kişiler geldikçe gerekli aramaların henüz kendileri ilçeye girmeden
ilçe girişinde yaptık. İlçeye gelen gruplar bir müddet ilçe içerisinde
dolaştıktan sonra bu kişiler Suruç Belediyesine ait Amara Kültür Merkezi
içerisine gittiler. Bu kişiler Kobaniye geçmek için Kaymakamlıktan ve
Valilikten izin talebinde bulunacaklardı, hatta bu kişileri organize eden, yer
temin eden HDP'nin İlçe Başkanı ile İlçe Kaymakamımız ile birlikte bizzat
görüşerek bu kişilerin [tamamının]
Kobaniye geçişine izin verilmeyeceğini, en fazla 10 kişilik bir grubun izin
dahilinde geçme ihtimalinin bulunduğunu kendilerine söylemiştik. Bahsi geçen
grubun Amara Kültür Merkezinde herhangi bir basın açıklaması yada gösteri
yapacaklarına dair resmi olarak Suruç Kaymakamlığına herhangi bir müracaatları
olmadı. Ayrıca buna dair herhangi bir istihbari bilgi almadık. Belediye ait
olan Amara Kültür Merkezinde gelen grubun yaklaşık bir 150 kişi kadar toplandığı,
alınan bilgiler dahilinde bu sayının 300 kişi olacağını ve diğer geri kalan
grubun ise de ilçemize gelecekleri tarafımızca bilinmekteydi ve ayrıca Belediye
ve HDP İlçe Başkanlığı ile yapılan görüşmelerde [Belediyeye] ait olan
Kültür Merkezi içerisinde herhangi bir basın açıklaması etkinliği yapılmayacağı
sadece burayı toplanma alanı olarak belirlediklerini ve herhangi bir şekilde
Emniyet Birimlerinden arama talebinde bulunmadıklarını beyan [ettiler]. [B]una
[rağmen] Emniyet Görevlileri olarak Amara Kültür Merkezinin önünde ve
yanında iki sivil ekip tarafımdan görevlendirildi. Kültür Merkezine 100 Metre
mesafede iki ayrı noktada takviye kuvvetlerimiz konuşlandırıldı. Kültür Merkezi
civarında ve ana cadde üzerinde sivil ekiplerimiz şüpheli şahıslar üzerinde
gerekli aramayı yapmışlardır. Patlamanın olduğu esnada Amara Kültür Merkezinin
içerisinde bir grubun kimseye bilgi vermeden spontane bir şekilde basın
açıklaması yaptığını olay esnasında Kültür Merkezinde bulunan sivil memurlar
bana söylediler. Tam bu basın açıklamasının yapıldığı esnada da patlama meydana
gelmiştir. İlçeye gelen gruplara yönelik saldırı gerçekleştirileceğine dair
herhangi bir istihbari bilginin olmaması, bu organizasyonu gerçekleştiren
kişilerden herhangi bir talep olmaması, basın açıklaması yapılacağına dair bir
bilgi verilmemesi ve belediyeye ait olan özel mülk içerisinde önleme araması
yapılamayacağı gerekçesiyle biz bu Kültür Merkezi içerisine giren kişileri bire
bir arayarak içeriye sokma gibi bir eylemimiz olmadı. Benim yada o dönem ilçede
görev yapan bir memurun herhangi bir ihmali yoktur.”
39. Cumhuriyet Başsavcılığı, daha önce Suruç Sulh Ceza
Hâkimliğinden önleme araması kararı alınmasına rağmen Kültür Merkezi önünde ve
çevresinde toplanan gruba yönelik olarak dışarıdan gelmesi muhtemel saldırılara
karşı her türlü patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin
üstlerinde ve eşyalarında önleme araması yaptırmadığı, böylece yeterli güvenlik
tedbirini almadığı gerekçesi ve görevi kötüye kullanma suçunu işlediği
iddiasıyla M.Y. hakkında Suruç Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde
kamu davası açmıştır. İddianamede aralarında Onbirnisan Caddesi'nin de
bulunduğu pek çok cadde ve sokakta 8/7/2015-8/8/2015 tarihleri arası için 24
saat esasına göre önleme araması yapılmasına imkân veren Suruç Ceza Hâkimliği
kararının bulunduğu, Vali tarafından imzalanan Şanlıurfa İl Emniyet
Müdürlüğünün “Takviye Kuvvet” konulu 17/7/2015 tarihli yazısına göre
emniyet tedbirlerinin alınmasından M.Y.nin sorumlu olduğu ve anılan yazıda tüm
personelin meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı görev
yerlerinde dikkatli, duyarlı ve müteyakkız şekilde bulunacağına ilişkin talimat
bulunduğu belirtilmiştir.
40. Ceza Mahkemesi sanığın sorgusunun yapılması için
Muğla 1. Asliye Ceza Mahkemesinden istinabe talep etmiştir.
41. Başvurucular Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve
Özge Sadet Semiz, vekilleri aracılığıyla Ceza Mahkemesine gönderdikleri
30/6/2016 tarihli dilekçelerinde sanığın sorgusunun istinabe yoluyla
yapılmamasını ve sanığın duruşmada hazır edilmesini istemiştir. Adı geçen
başvuruculara göre sanığın sorgusunun istinabe yoluyla yapılması, sanığa soru
sorma imkânlarını elinden alacak ve maddi gerçeğin ortaya çıkması mümkün
olmayacaktır. Böylece olaydan sorumlu başka kişiler de tespit edilemeyecektir.
42. Muğla 1. Asliye Ceza Mahkemesi sanığın sorgusunun
14/7/2016 tarihinde yapılmasına karar vermiş ancak sanığın sözü edilen tarihte
şehir dışında olacağına ilişkin dilekçesine istinaden sanığın sorgusunu
13/7/2016 tarihinde yapmıştır. Sanık sorgusunda daha önce verdiği ifadesini
tekrar edip savunmalarını içerir bir dilekçe sunmuştur. Bahsi geçen dilekçede
sanığın önceki beyanlarıyla uyumlu hususlar yanında Şanlıurfa İl Emniyet
Müdürlüğünün “Takviye Kuvvet” konulu yazısında belirtilen tedbirlerin
güvenlik güçlerinin korunmasına ilişkin olduğu yoksa olay yerinde bulunan
topluluğa yönelik canlı bomba saldırısı olacağına dair bir bilgi ve belgenin
olmadığı savunulmuştur.
43. Başvurucular Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve
Özge Sadet Semiz, vekilleri aracığıyla Ceza Mahkemesine verdikleri 19/7/2016
tarihli dilekçelerinde sanığın sorgusunun yapılacağı 14/7/2016 tarihinde Muğla
1. Asliye Ceza Mahkemesine gittiklerini ancak kendilerine haber verilmeden
sanığın sorgusunun duruşmadan bir gün önce yapıldığını öğrendiklerini
belirterek sanığın sorgu için duruşmada hazır edilmesini ya da kendilerinin de
hazır bulunacağı bir duruşmada sanığın sorgusunun yapılması için yeniden
istinabe talep edilmesini istemiştir.
44. Başvurucuların davaya katılma talepleri Ceza
Mahkemesince kabul edilmiştir.
45. Başvuruya konu olay nedeniyle yaralanan başvurucular
Ceren Çoban ve Yasin Can ile O.K., Ceza Mahkemesince alınan ifadelerinde özetle
Suruç'a başka illerden geldiklerini ve yolda herhangi bir kontrolle
karşılaşmadıklarını beyan etmiştir. Ek olarak O.K., Kültür Merkezine girilirken
arama yapılmadığını söylemiş; başvurucu Yasin Can ise Suruç ilçesinde
arkadaşları ile gezerlerken kendilerini polis olarak tanıtan bazı kişilerin
genel bilgi toplama (GBT) sorgusu yaptıklarını hatta bir polis memurunun
kendilerine “Burada Daeş var. Neden Geldiniz?” dediğini ifade etmiştir.
46. Ceza Mahkemesi bazı katılanlar vekillerinin talebine
istinaden başvuruya konu olay nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma dosyasının bir örneğini istese de Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı,
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisine getirilen
kısıtlamayı gerekçe göstererek soruşturma dosyasının örneğini göndermemiştir.
47. Yapılan yargılamada katılanlar ve/veya katılanlar
vekillerince sanığa isnat edilen eylemin kasten öldürmenin ihmalî davranışla
işlenmesi suçunu oluşturması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi
gerektiğine, sanığın sorgu için duruşmada hazır edilmesine ya da katılanlar
vekillerinin de hazır bulunacağı bir duruşmada sanığın sorgusunun yapılması
için yeniden istinabe talep edilmesine, iki siyasi partinin ilçe temsilcileri
ile Suruç Kaymakamının tanık olarak dinlenmesine ve başvuruya konu olay
nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası ile Ankara
Tren Garı önünde 10/10/2015 tarihinde meydana gelen canlı bomba saldırısına
ilişkin dava dosyasının getirtilmesine ilişkin talepler dile getirilmiştir.
Ceza Mahkemesi mevcut delil durumunu gerekçe göstererek görevsizlik kararı
verilmesine ilişkin talepleri, sanığın sorgusunun yapılmış olması ve yeniden
yapılacak sorgunun yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçesiyle sanığın
mahkemede hazır edilmesine ilişkin talepleri ve yargılamaya yenilik
getirmeyeceği gerekçesiyle diğer talepleri reddetmiştir.
48. Yaptığı yargılama sonunda sanığın neticeten 8 ay 10
gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar veren Ceza Mahkemesi, sanığın
kabul etmemesi nedeniyle hükmün açıklanmasını geri bırakmamış ve hapis cezasını
sonuç olarak 7.500 TL adli para cezasına çevirmiştir. Karara göre hükmedilen
adli para cezası eşit taksitler hâlinde 12 ayda ödenecektir. Anılan kararın
gerekçesi şöyledir:
“...
... Canlı bomba olarak Suruç İlinde
Meydana gelen patlamada kendisini patlatan [Ş.A.A.] isimli şahsın terör nitelikli kayıp şahıs
olduğunun Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğüne bildirildiği, sanığa Suruç İlçesinde
meydana gelebilecek muhtemel olayların önlenmesi ve 'Görev alan tüm personel
meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı görev yerlerinde
dikkatli duyarlı ve müteyakkız bulunacaktır' şeklinde talimat, görev ve
sorumluluk verildiği, İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi doğrultusunda aralarında
canlı bomba saldırısının da meydana geldiği Onbirnisan Caddesinin de bulunduğu
pek çok cadde ve sokakta 08/07/2015-08/08/2015 tarihleri arası için 24 saat
esasına göre, milli güvenlik ve kamu düzeninin, başkalarının hak ve
hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya
bulundurulması yasak olan her türlü silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti
amacıyla, kişilerin-üstlerinde, aracında Adli ve Önleme Aramaları
Yönetmeliğinin 19. maddesine göre önleme araması yapılmasına karar verildiği,
arama kararının bulunduğu cadde üzerinde olan Amara Kültür Merkezinin tek
girişinin olduğu, Kültür Merkezi çevresinin 1 metrenin üzerinde olan duvarlarla
örülü olduğu, sanığın görev ve sorumluluğunda olmasına rağmen olay tarihinde
patlamanın meydana geldiği Amara Kültür Merkezi önünde gerekli tedbirleri
almayarak Kültür Merkezi içerisine giren şahısların kimlik kontrolü ve üst
aramasını yaptırmayarak görevinin gereklerini yapmakta ihmal gösterdiği ve bu
sebeple kişilerin mağduriyetine yol açtığı anlaşılmakla sanığın üzerine atılı
suçu işlediği vicdani kanaati Mahkememizde hasıl olmuştur. Olayda meydana gelen
zararın ağırlığı da nazara alınarak sanık hakkında hükmolunan cezada alt
sınırdan uzaklaşılarak hüküm tesis edilmiştir.
...”
49. Ceza Mahkemesince verilen karar aleyhine yapılan
istinaf başvurusu, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesince (Ceza
Dairesi) 4/1/2018 tarihinde esastan kesin olarak reddedilmiştir (Başvuruya
ilişkin dilekçede istinaf isteminde bulunanların “Ali Sadet vd.”
şeklinde ifade edilmesi, katılma talebine ilişkin bir dilekçede isimleri geçen
bazı başvurucuların duruşmalarda yeniden katılma talebinde bulunup kendilerini
farklı vekillerle temsil ettirmeleri, UYAP üzerinden yapılan incelemede dava
dosyasında herhangi bir vekâletnameye rastlanmaması ve en önemlisi istinaf
istemine ilişkin dilekçeyi kaleme alan vekil tarafından verilen ve yukarıda
bahsi geçen 30/6/2016 ve 19/7/2016 tarihli dilekçelerde söz konusu vekilin
başvurucular Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve Özge Sadet Semiz'i temsil
ettiğinin belirtilmesi nedeniyle sözü edilen istinaf başvurusunun kimler adına
yapıldığı saptanamamıştır. Öte yandan Ceza Dairesince verilen kararda istinaf
isteminde bulunanlar Ali Sadet, Sunay Sadet, Özge Sadet, Özgen Sadet olarak
belirtilmiştir.). İstinaf istemine ilişkin 16/1/2017 tarihli dilekçede kararın
yeterli olmayıp kanuna ve hukuka aykırı olduğu belirtilerek istinaf isteminin
gerekçelerinin gerekçeli kararın tebliğ alınmasından sonra detaylı olarak
sunulacağı açıklanmıştır. Gerekçeli kararın istinaf isteminde bulunanların
vekillerine tebliğe çıkarıldığı anlaşılmakla birlikte istinaf isteminin
gerekçelerine ilişkin dilekçe verilip verilmediği tespit edilememiştir.
50. Başvurucu Mehmet Şerif Akhamur 6/7/2020 tarihinde
vefat etmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
51. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanunu'nun “Önleme araması” kenar başlıklı 9. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Polis, tehlikenin veya suç
işlenmesinin önlenmesi amacıyla usûlüne göre verilmiş sulh ceza hâkiminin
kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
mülkî âmirin vereceği yazılı emirle; kişilerin üstlerini, araçlarını, özel
kâğıtlarını ve eşyasını arar; alınması gereken tedbirleri alır, suç delillerini
koruma altına alarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre
gerekli işlemleri yapar.
Arama talep yazısında, arama için makul
sebeplerin oluştuğunun gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir.
Arama kararında veya emrinde;
a) Aramanın sebebi,
b) Aramanın konusu ve kapsamı,
c) Aramanın yapılacağı yer,
ç) Aramanın yapılacağı zaman ve geçerli
olacağı süre,
belirtilir.
Önleme araması aşağıdaki yerlerde
yapılabilir:
a) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı
yerde veya yakın çevresinde.
...
c) Halkın topluca bulunduğu veya
toplanabileceği yerlerde.
...
d) Umumî veya umuma açık yerlerde.
e) Her türlü toplu taşıma araçlarında,
seyreden taşıtlarda.
Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık
olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz.
Spor karşılaşması, miting, konser,
festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden
toplulukların oluştuğu hallerde gecikmesinde sakınca bulunan hal var sayılır.
...
Önleme aramasının sonucu, arama kararı
veya emri veren merci veya makama bir tutanakla bildirilir.”
52. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
“Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” kenar başlıklı 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal
ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun
işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
...
Çevrilebilir.”
53. 5237 sayılı Kanun'un “Adli para cezası” kenar
başlıklı 52. maddesi şöyledir:
“(1) Adlî para cezası, beş günden az ve
kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere
belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile
çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine
ödenmesinden ibarettir.
(2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk
Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve
diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.
(3) Kararda, adlî para cezasının
belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir
edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.
(4) Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini
göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün
kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil
verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar
verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz.
Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın
tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği
belirtilir.”
54. 5237 sayılı Kanun'un “Görevi kötüye kullanma”
kenar başlıklı 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
55. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin “Önleme araması kararı”
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Yönetmeliğin 8 inci maddesi, 9 uncu
maddesinin birinci fıkrası ve 25 inci maddesi hükümleri saklı kalmak üzere,
önleme aramalarında işlemin yapılacağı kanunda belirtilen umumî ve umuma açık
yerlerde makul sebeplerin oluştuğunu ve millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel
sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü
silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacının ortaya çıktığını ve
tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler, kolluk tarafından önceden tespit
edilir ve aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî
âmirine, gerekçeleri ile birlikte yazılı olarak iletilir....”
B. Uluslararası
Hukuk
56. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi, devlete sadece kasten ve hukuka
aykırı olarak öldürmekten kaçınma yükümlülüğü değil aynı zamanda kendi
egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için uygun
tedbirler alma yükümlülüğü de getirmektedir (L.C.B/Birleşik Krallık, B.
No: 23413/94, 9/6/1998, § 36; Osman/Birleşik Krallık, B. No: 23452/94,
28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/Birleşik Krallık, B. No:
46477/99, 14/3/2002, § 71).
57. Devletin bu konudaki yükümlülüğü, bir kimseye karşı
suç işlenmesini caydırıcı etkili ceza kanunu hükümlerini yürürlüğe koymak ile
bu hükümlerin ihlalini önlemek, suçu bastırmak ve cezalandırmak için adli bir
mekanizma kurmak suretiyle yaşama hakkını koruma şeklindeki temel görevinin
ötesine geçmektedir (Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No:
43577/98 ve 43579/98, 6/7/2005, §160; Mariano ve diğerleri/İtalya, B.
No: 28634/06, 15/12/2009, § 104). Bu bakımdan Sözleşme’nin 2. maddesi devlete,
belirli bazı koşullarda yetkililere başka birinin suç niteliğindeki eylemleri
nedeniyle yaşamı tehlike altında olan kişileri korumak için önleyici
operasyonel tedbirler alma şeklinde pozitif bir yükümlülük de yükler (Mastromatteo/İtalya,
B. No: 37703/97, 24/10/2002, § 67; Branko Tomašić ve
diğerleri/Hırvatistan, B. No: 46598/06, 15/1/2009, § 50; Opuz/Türkiye,
B. No: 33401/02, 9/6/2009, § 128).
58. Anılan yükümlülük, sadece ölümcül bir olayın
potansiyel hedefi olarak önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin
kişisel korunma gerekliliğine ilişkin durumlar açısından değil aynı zamanda
topluma genel koruma sağlama yükümlülüğünü doğuran durumlar açısından da
geçerli olabilir (Mastromatteo/İtalya, § 74). Bununla birlikte bahsi
edilen durum, Sözleşme’nin 2. maddesinden her tür potansiyel şiddeti önleme
şeklinde bir pozitif bir yükümlülük çıkarılabileceği anlamına gelmez. Esasen bu
yükümlülük, modern toplumlarda güvenliği sağlamadaki güçlükler, insan
davranışlarının önceden kestirilemezliği, operasyonel tercihlerin önceliklere
ve kaynaklara göre yapılmak zorunda oluşu akılda tutularak yetkililere imkânsız
veya orantısız bir külfet yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Osman/Birleşik
Krallık, § 116; Mariano ve diğerleri/İtalya, § 105).
59. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre devletin
koruma yükümlülüğünün ihlalinden sorumlu tutulabilmesi, ölüm neticesinin
yetkili ulusal makamların bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik
gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri
dâhilinde makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmamaları nedeniyle
gerçekleştiğinin kanıtlanmasına bağlıdır (Osman/Birleşik Krallık, § 116;
Mastromatteo/İtalya, § 74; Mariano ve diğerleri/İtalya, § 109).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
60. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucular bazı haberlerden (bkz. § 30/iv, v, vi),
başta Dink/Türkiye (B. No:2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve
7124/09, 14/9/2010) olmak üzere bazı AİHM kararlarından, Anayasa Mahkemesinin Osman
Erbil (B. No: 2013/2394, 25/3/2015) kararından ve yukarıda bahsi geçen
12/10/2015 tarihli ön inceleme raporundan hareketle canlı bomba saldırılarına
ilişkin istihbarata rağmen kamu makamlarının saldırının gerçekleşmesini önlemek
için asgari tedbirleri bile almadığını oysa devletin toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkının kullanımı için gerekli şartları hazırlamakla yükümlü
olduğunu, olaydan sorumlu olduğunu iddia ettikleri siyasiler ve kamu
görevlileri hakkında hiçbir araştırma yapılmadığını ve M.Y.nin yalnızca görevi
kötüye kullanma suçu nedeniyle adli para cezasına mahkûm edilmesinin
eylemin cezasız kalması sonucunu doğurduğunu belirterek yaşam ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir. Başvuruculara göre -başvuruya
konu olay öncesinde ve sonrasında meydana gelen benzer saldırılar dikkate
alındığında- kamu görevlilerinin sistematik ihmalleri, insanlığa karşı işlenmiş
suçlardır.
62. Sözü edilen ihlal iddiaları kapsamında başvurucular
ayrıca özet olarak;
i. Güvenlik güçlerinin saldırıdan önce Ankara Tren Garı
önündeki saldırının faillerinden Y.E.A.nın iletişimlerini dinlediğini, Suruç'ta
ve 10/10/2015 Cumartesi günü Ankara Tren Garı önünde meydana gelen saldırıları
gerçekleştiren canlı bombalar hakkında daha önce terör örgütü üyeliği nedeniyle
soruşturma başlatılmasına rağmen söz konusu kişilerin serbest bırakıldığını
hâlbuki güvenlik güçlerinin canlı bombalar tarafından saldırılar yapılacağından
haberdar olduğunu,
ii. Canlı bombalara ait liste bilinmesine rağmen ele
geçen bir kısım ses kaydına istinaden ifadeleri alınan bazı canlı bombaların
serbest bırakıldığını ve bu hususun devletin görev ve sorumluluklarını bilinçli
olarak yerine getirmediğinin göstergesi olduğunu,
iii. Canlı bombaların yakalanması için güvenlik
güçlerinin isteksiz davrandığını ve teknik takip de dâhil olmak üzere canlı
bombaların yakalanması için hiçbir tedbire başvurulmadığını, bu nedenle
Başbakanlık, MİT ve İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere konuyla ilgili tüm
kamu makamlarının olaydan sorumlu olduğunu,
iv. Saldırının faili Ş.A.A.nın 13/10/2014 tarihinde
Suriye'ye gittiğine ilişkin bilginin ilgili istihbarat birimlerine
ulaştırılmadığını,
v. 19/7/2015-24/7/2015 tarihinde gerçekleştirilecek
etkinliklere katılmak maksadıyla yola çıkan kişilerin içinde bulundukları
araçların Suruç girişinde polis ve jandarma tarafından durdurularak bu
kişilerin üstleri ile eşyalarının didik didik aranmasına, sözü edilen kişilerin
GBT kontrolüne tabi tutulmasına ve olay günü Suruç'un giriş çıkışların güvenlik
güçlerince kontrol altına alınmasına rağmen saldırıyı gerçekleştiren canlı
bombanın hiçbir güvenlik önlemine tabi tutulmadan olay yerine geldiğini,
vi. Olay öncesinde Kültür Merkezi önünde ve çevresinde
hiçbir güvenlik önleminin alınmadığını,
vii. Hakkında “terör nitelikli kayıp şahıs” kaydı
bulunan Ş.A.A.nın 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da yapılan terör saldırısının
failiyle bağlantılı olduğunu,
viii. Olay sonrasında bir polis aracının içinden havaya
iki el ateş edildiğini,
ix. Kültür Merkezinin önündeki caddeyi trafiğe kapatan
güvenlik güçlerinin cankurtaranın geçişine ve olay yerindeki yaralıların sağlık
kuruluşlarına sevkine engel olduğunu, ayrıca güvenlik güçlerinin toplumsal
olaylara müdahale araçları (TOMA) ile panzerlerden gaz attıklarını -gaz
fişeğinin kastedildiği değerlendirilmiştir- ve Suruç Devlet Hastanesini uzun
süre giriş çıkışa kapattıklarını ileri sürmüşlerdir.
63. Bakanlık görüşünde öncelikle dosyada başvurucuların
hukuk veya idare mahkemelerinde tazminat davası açtığına dair bir bilgiye
rastlanmadığı belirtilerek ihlal iddiaları yönünden olağan başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği konusunda değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
Ardından Bakanlık görüşünde; devletin pozitif yükümlülüğü çerçevesinde olay
günü gerekli tüm tedbirlerin alındığı, olayda ihmali bulunduğu tespit edilen
kamu görevlisi hakkında makul sürat ve özenle yürütülen soruşturma ve
kovuşturma sonunda gerekli cezanın verildiği, ihmalî nitelikteki eylemin
cezasız kalmadığı iddia edilmiştir. Bakanlık görüşünde olay günü alınan
tedbirlerle ilgili olarak;
- Tüm ilçede önleme araması yapılmasına ilişkin sulh ceza
hâkimliği kararının temin edildiği,
- İlçenin giriş ve çıkışlarında arama ve kontrol
noktaları oluşturulduğu, güvenlik güçlerinin titizlikle önleyici mahiyette
faaliyette bulunduğu,
- Hâkim noktalara fazladan güvenlik görevlisi
yerleştirildiği,
- TOMA'lar ile diğer zırhlı araçların takviye kuvvet
olarak ilçeye gönderildiği,
- Önemli noktalarda sesli ve görüntülü kayıt yapıldığı,
- Çöp konteyneri ve menfez gibi gizli bölümlerde
patlayıcı madde aramaları yapıldığı,
- İlçeye giriş ve çıkışlarda kimlik kontrolü yapıldığı,
polis memurlarının ilçede düzenli olarak devriye gezdiği belirtilmiştir.
64. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
ihlal iddialarını yineleyip başvurunun ceza yargılamasına ilişkin olduğunu ve
bu nedenle tüketmeleri gereken başvuru yollarını tükettiklerini öne sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. İddiaların
Hukuki Açıdan Nitelendirilmesi ve Yaşam Hakkının Başvuruya Uygulanabilirliği
Yönünden
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
66. Dile getiriliş biçimleri gözönünde tutulduğunda
başvurucuların etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair şikâyetleri ile
devletin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımı için gerekli şartları
hazırlamakla yükümlü olduğuna ilişkin iddialarının özü de yaşam hakkının ihlal
edildiğine yöneliktir. Bu nedenle başvuruda etkili başvuru hakkı ile toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden inceleme yapılmamıştır. Ayrıca
başvuruya konu olay, basın açıklaması yapmak üzere toplanan kalabalığın
bulunduğu bir yerde üzerindeki patlayıcı maddeleri patlatan bir kişinin
saldırısı sonucu gerçekleştiği için öldürücü niteliğe sahip olduğunda tereddüt
bulunmayan olayda yaralanan başvurucular yönünden de başvurunun yaşam hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
67. Öte yandan başvurucular olay sonrasında bir polis
aracının içinden havaya iki el ateş edildiğini, Kültür Merkezinin önündeki
caddeyi trafiğe kapatan güvenlik güçlerinin cankurtaranın geçişine ve olay
yerindeki yaralıların sağlık kuruluşlarına sevkine engel olduğunu, ayrıca
güvenlik güçlerinin TOMA ile panzerlerden gaz fişeği attığını ve Suruç Devlet
Hastanesini uzun süre giriş çıkışa kapattıklarını ileri sürseler de ölen
yakınlarının patlamadan sağ kurtulup kurtulmadığı, patlamanın ardından acil
sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyup duymadığı ve güvenlik güçlerince yapılan
gazlı müdahale ile Suruç Devlet Hastanesinin bir süreliğine giriş çıkışa kapatılmasının
kendilerini veya ölen yakınlarını ne şekilde etkilediği yönünde herhangi bir
açıklama yapmamışlardır. Ayrıca başvurucular, yakınlarının patlamalardan sağ
olarak kurtulduğunu ancak güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi ve/veya Suruç
Devlet Hastanesinin bir süreliğine giriş çıkışa kapatılması nedeniyle vefat
ettiğini de iddia etmemişlerdir. Bu nedenle toplumun menfaatinin korunmasını
amaçlayan ve halk davası (actio popularis) olarak isimlendirilen
başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı (Tezcan Karakuş
Candan ve diğerleri, B. No: 2014/5809, 10/12/2014, § 21; Mahmut Tanal, B.
No: 2014/11368, 23/7/2014, § 20; Liberal Demokrat Parti, B. No:
2014/11268, 23/7/2014, § 18) da dikkate alındığında başvurucuların sözü edilen
şikâyetlerinin yaşam hakkı veya Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma
alanındaki bir başka hak, ilke veya yasak kapsamında incelenmesinin mümkün
olmadığı sonucuna varılmıştır.
68. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir.”
69. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri,
… kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
2. İncelemenin
Kapsamı Yönünden
70. Başvurucular işbu başvuruyu, Suruç Sulh Ceza
Hâkimliğinden önleme araması kararı alınmasına rağmen Kültür Merkezi önünde ve
çevresinde toplanan gruba yönelik olarak dışarıdan gelmesi muhtemel saldırılara
karşı her türlü patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin
üstlerinde ve eşyalarında önleme araması yaptırmadığı, böylece yeterli güvenlik
tedbirini almadığı iddiasıyla M.Y. hakkında yapılan ceza yargılaması üzerine
yapmışlardır. Ayrıca aralarında Ceren Çoban, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can dışında
kalan başvurucuların da bulunduğu bazı kişilerin olaydan Cumhurbaşkanı'nın,
Başbakan'ın, İçişleri Bakanı'nın, Millî Savunma Bakanı'nın, Genel Kurmay
Başkanı'nın, Emniyet Genel Müdürü'nün, Şanlıurfa Valisi'nin, Suruç
Kaymakamı'nın, Suruç İlçe Emniyet Müdürü'nün, Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünde
görevli Çevik Kuvvet Şube Müdürü ile Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube
Müdürü'nün, MİT Müsteşarı'nın ve suç işlemiş MİT ve emniyet görevlilerinin de
sorumlu olduğunu ileri sürerek yaptıkları suç duyurusu üzerine ayrı bir
soruşturma süreci işlemiş (bkz. §§ 29-35) hatta anılan başvurucuların
kendilerinin veya yakınlarının yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaları Abdullah Akhamur ve diğerleri (2) başvurusunda (bkz. §
37) incelenmiştir. Bu nedenle başvurucuların olaydan sorumlu olduğunu iddia
ettiği siyasiler ve kamu görevlileri hakkında hiçbir araştırma yapılmaması
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden işbu başvuru
kapsamında ayrı bir inceleme yapılmamış, ihlal iddiaları M.Y. hakkında
yürütülen ceza soruşturması çerçevesinde değerlendirilmiştir.
3. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu
Mehmet Şerif Akhamur Yönünden
71. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas
itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya
da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler
olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine
göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan ve dolayısıyla
da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin
sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı
mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve
diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim mağdurun bizzat
başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu
kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların
ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak
etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru
yapabilecekleri kabul edilmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014).
72. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80.
maddesine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin
olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir
ancak Anayasa'nın uygulanması, yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı
hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebilir.
73. Somut olayda, başvurucu Mehmet Şerif Akhamur 6/7/2020
tarihinde vefat etmiş ancak başvurucu Mehmet Şerif Akhamur'un yakınları söz
konusu ölüm olayını Anayasa Mahkemesine bildirmemiş, Mehmet Şerif Akhamur'un
başvuruyu hangi mağdur sıfatıyla (doğrudan mağdur, dolaylı mağdur) yaptığı
konusunda bilgi vermemiş ve ölüm tarihinden itibaren makul bir süre içinde
başvuruya devam etme isteklerini iletmemişlerdir. Başvurunun başvurucu Mehmet
Şerif Akhamur yönünden incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan herhangi bir
neden de tespit edilmemiştir (Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yolunda
başvurucuların başvuru tarihinden sonra vefat etmesi hâlinde mirası reddetmeyen
mirasçıların başvuruya devam etmelerini sağlama yükümlülüğünü üstlenmesinin
Anayasa Mahkemesinin asli görevini yerine getirmesi önünde engel teşkil edecek
ve böylelikle Anayasa Mahkemesini temel işlevinden uzaklaştırabilecek olması
nedeniyle bireysel başvurunun niteliğine uygun düşmediği yönündeki karar için
bkz. İskender Kaya ve diğerleri, B. No: 2014/7674, 23/3/2017, § 19).
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Mehmet Şerif Akhamur
yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucular
Ceren Çoban, Dilek Kaya, Mehmet Özkan, Nimet Yurtgül, Sultan Yıldız,Ümran
Akhamur, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurulabilmesi için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
76. Ceza Dairesince verilen karardan anlaşıldığına göre Ceza
Mahkemesince verilen karara karşı istinaf başvurusunda bulunanlar yalnızca Ali
Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve Özge Sadet Semiz'dir. Ayrıca başvurucular
Ceren Çoban, Dilek Kaya, Mehmet Özkan, Nimet Yurtgül, Sultan Yıldız, Ümran
Akhamur, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can; kendilerinin de istinaf isteminde
bulunduğunu veya Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve Özge Sadet Semiz ile
yakınlıklarının bulunduğunu ve ortak yakınlarının ölümüne istinaden ceza
yargılamasına katılmaları nedeniyle kendilerinin istinaf başvurusunda
bulunmalarına gerek bulunmadığı yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır. Bu
nedenle başvurucular Ceren Çoban, Dilek Kaya, Mehmet Özkan, Nimet Yurtgül,
Sultan Yıldız, Ümran Akhamur, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can'ın bireysel
başvuru öncesinde olağan kanun yollarını tüketmedikleri sonucuna varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Ceren Çoban,
Dilek Kaya, Mehmet Özkan, Nimet Yurtgül, Sultan Yıldız, Ümran Akhamur, Yağmur
Şeker Özer ve Yasin Can yönünden başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Başvurucular
Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve Özge Sadet Semiz Yönünden
78. Bireysel başvuru formunda anılan başvurucular olayda
hayatını kaybeden kimin yakınları olduklarına ve yakınlığın derecesine ilişkin
bilgilere yer vermemiştir. Bununla birlikte başvuru aşağıda açıklanan
nedenlerle her hâlükârda kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların mağdur
sıfatı ve bu bağlamda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik
kriteri yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir
(benzer değerlendirme için bkz. Abdullah Akhamur ve diğerleri, B. No:
2015/14355, 31/10/2018, § 56; Abdullah Akhamur ve diğerleri (2), § 54).
79. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17.
maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 50).
80. Devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kamusal bir
yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir
bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır. Pozitif yükümlülükler
kapsamında ise devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 51).
81. Anılan pozitif yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi
için devletin;
i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve
diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),
ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği
durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu
tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53),
iii. Önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin
yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile kişilerin yaşamını korumak
için genel güvenlik tedbirleri alması gerekir (Mehmet Çetinkaya ve Maide
Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59). Bu ödev, bireylerin yaşam
hakkının terörden kaynaklanan bir tehdit altında olduğu durumlar için de söz
konusudur (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 62).
82. Bununla birlikte yetkili makamlardan yaşamla ilgili
her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler
alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 60) gibi
özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar
değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate
alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak
şekilde yorumlanması da mümkün değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 53).
83. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkının koruma
yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamındaki şikâyetleri -tıpkı Abdullah
Akhamur (2) başvurusunda olduğu gibi- iki hususa ilişkindir:
i. Saldırı öncesi istihbarata rağmen yaşamı koruyucu
önlemler alınmamıştır.
ii. Saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba, aranmasına
rağmen yakalanamamıştır.
84. Başvurucuların anılan iddiaları hakkında bir sonuca
varabilmek için başvurucuların savlarının dayanağını oluşturan belgeler ile
M.Y. hakkında yürütülen ön inceleme de dâhil olmak üzere başvuruya konu edilen
ceza yargılamasındaki bilgi ve belgeler sırayla değerlendirilmelidir.
85. Başvurucuların şikâyetlerini desteklemek için somut
herhangi bir kanıt ortaya koymadan güvenlik güçlerinin DEAŞ üyelerine yönelik
sistemli bir ihmalkârlık içinde olduğunu soyut bir biçimde ileri sürüp genel
ağda yayımlanmış birkaç habere gönderme yaptıkları görülmektedir. Ne var ki
bahis konusu haberlerde kamu makamlarının olay günü basın açıklamasına katılan
kişilere saldırı yapılacağını önceden bildiklerine veya bilmeleri gerektiğine,
buna rağmen Kültür Merkezi içinde ve çevresinde önleme aramasını da kapsayacak
şekilde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığına ilişkin bir bilgi
bulunmadığı gibi güvenlik güçlerince aranan ve başkalarının yaşamı için gerçek
ve yakın bir tehdit oluşturduğu bilinen veya bilinmesi gereken Ş.A.A.nın
saldırı öncesinde nerede saklandığının kamu makamlarınca bilindiğine, buna
karşın Ş.A.A. hakkında hiçbir işlem yapılmadığına dair bir malumat da
bulunmamaktadır.
86. Başvuruya konu edilen ceza soruşturmasına gelince
M.Y. hakkında açılan kamu davası sonucunda adli para cezasına hükmedilmesinin
gerekçesi M.Y. hakkında soruşturma izni verilmesinin gerekçesi ile aynıdır:
Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünün “Takviye Kuvvet” konulu yazısına ve
Suruç Sulh Ceza Hâkimliğince verilen önleme kararına rağmen Kültür Merkezi
önünde ve çevresinde toplanan gruba yönelik olarak dışarıdan gelmesi muhtemel
saldırılara karşı her türlü patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla
kişilerin üstlerinde ve eşyalarında önleme araması yaptırılmaması. Lakin olay
tarihinde gerçekleşen saldırıya yönelik herhangi bir istihbarat bilgisine
istinat etmeyen söz konusu yazıdaki tedbirlerin esbabımucibesi, bir terör
örgütünün yapısı içerisinde faaliyet gösteren grupların 19/7/2015 tarihinde
Suruç'a giderek buradan sınır ihlali yapmak suretiyle Suriye'ye geçmeye
çalışacak olmalarıdır (bkz. § 22). Ayrıca Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinin verdiği
7/7/2015 tarihli önleme araması kararı somut hiçbir yaşamsal tehdide
dayanmamaktadır (bkz. § 21). Şüphesiz başvurucuların da iddia ettiği gibi
Ş.A.A. “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak güvenlik güçlerince
aranmaktadır ancak bu aranmanın sebebi anılan kişinin herhangi bir zaman dilimi
içinde olayın gerçekleştiği bölgede ve/veya olay günü toplanan kişilere yönelik
bir saldırı gerçekleştireceğinden veya bu yönde bir talimat vereceğinden şüphelenilmesi
değil radikal gruplarla terör örgütü kamplarına katılmak için yasa dışı
yollardan yurt dışına çıkabilecek olmasıdır (bkz. § 20). Bu durumda Ş.A.A.nın
başvurucuların yakınlarının yaşamı için açık ve yakın bir tehdit teşkil ettiği
ve bu hususun kamu makamlarınca bilindiği veya en azından bilinmesi gerektiği
söylenemez. O hâlde başvuruya konu olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksundur (genel koruma
yükümlülüğünün söz konusu olduğu hâllerde de devletin bir ölüm olayından
sorumlu tutulabilmesi için ölüm neticesinin yetkili ulusal makamların
bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin
gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri dâhilinde makul olarak
beklenebilecek her şeyi yapmamaları nedeniyle gerçekleştiğinin kanıtlanması
gerektiği yönündeki AİHM kararları için bkz. § 59'ta belirtilen Mastromatteo/İtalya
ve Mariano ve diğerleri/İtalya).
87. Başvurucuların M.Y. hakkında yürütülen ceza
yargılamasıyla ilgili tek şikâyetleri M.Y.nin hapis cezası yerine adli para
cezasına mahkûm edilmiş olmasıdır. Lakin yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edildiğine ilişkin iddianın incelemesi sırasında yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında M.Y.ye isnat edilen ihmali nitelikteki eylem, etkili
yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza soruşturmasını gerektirdiği istisnai
hâllerden değildir (yaşamı koruma yükümlülüğünün ceza soruşturmasını
gerektirdiği istisnai hâller konusunda örnek kararlar için bkz. Kenan Sayın,
B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47; Bedrettin Yalçin ve diğerleri, B.
No: 2014/16380, 9/1/2018, §§ 67-69; Dilek Genç ve diğerleri [GK], B.
No: 2014/3944, 1/2/2018, § 58; Naziker Onbaşı ve diğerleri, B. No:
2014/18224, 9/5/2018, §§ 51, 53). Bu nedenle Ceza Mahkemesinin görevini ihmal
ettiği sonucuna varmasına rağmen M.Y.yi adli para cezasına mahkûm etmesi yaşam
hakkının usul boyutunun ihlaline neden olmamıştır [Başvuruya konu
yargılamalarda idareye ya da idarenin çalışanlarına atfedilen işlemlerin veya
eylemlerin sabit görülmesi, Anayasa Mahkemesinin veya AİHM'in farklı
değerlendirme yapmasına engel olmaz. Nitekim AİHM Şahinkuşu/Türkiye (B.
No: 38287/06, 21/6/2016) başvurusunda Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin zorunlu
askerlik hizmetini ifa eden başvurucuların yakınının ölümü nedeniyle açılan tam
yargı davasında idareyi kusurlu bulup tazminata hükmetmesine rağmen intihar
olasılığını öngörmemekle suçlamanın ilgililere gerçek dışı ve aşırı bir yük
yükleyeceğini belirterek yaşam hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.].
88. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Mehmet Şerif Akhamur tarafından ileri
sürülen iddiaların incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin
kalmamış olması nedeniyle başvurunun DÜŞMESİNE,
2. Başvurucular Ceren Çoban, Dilek Kaya, Mehmet Özkan,
Nimet Yurtgül, Sultan Yıldız, Ümran Akhamur, Yağmur Şeker Özer ve Yasin Can
yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA
3. Başvurucular Ali Sadet, Sunay Sadet, Özgen Sadet ve
Özge Sadet Semiz'in yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.