logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Umut Can Bozgun [1.B.], B. No: 2018/755, 29/6/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

UMUT CAN BOZGUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/755)

 

Karar Tarihi: 29/6/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

YusufŞevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucu

:

Umut Can BOZGUN

Vekili

:

Av. Doğan ERKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Gezi Parkı eylemlerine kolluğun müdahalesi neticesinde yaralanma meydana geldiği iddiasının etkili soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının, bu olay nedeniyle idare aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1991 yılı doğumlu olan başvurucu, Ankara'da yaşamaktadır.

10. Başvurucu anlatımına göre Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen ve ülke geneline yayılan protesto eylemlerinin Ankara'daki Kızılay Meydanı'nda 2/6/2013 tarihinde gerçekleşen kısmına katılmıştır. Kolluk görevlileri bu toplumsal olaya müdahale esnasında gaz fişeği kullanmış, başvurucu da bu gaz fişeği kapsüllerinden birinin yüzüne isabet etmesi neticesinde yaralanmıştır.

11. Olaydan hemen sonra götürüldüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde (Tıp Fakültesi Hastanesi) başvurucu tedavi altına alınmış, ertesi gün tıbbi operasyon geçirmiştir. Başvurucu hakkında Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından düzenlenen 2/6/2013 tarihli epikriz raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"Yüzüne gaz kapsülü çarpması olayı nedeniyle yapılan muayenesinde, sağ maksillada [üst çene kemiği] ödem, ekimoz, sağ göz kapağı altında ekimoz, ödem mevcut olduğu, maksillofasial BT de sağ orbita [göz çukuru] tabanında maksiller sinüs anterior ve lateral duvarında deplase fraktürler [kemik uçlarının birbirinden ayrıldığı kırıklar] saptandığı..."

12. Başvurucu 29/11/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) başvurarak kendisini yaralayan kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde kolluk görevlilerinin kendisini hedef alarak yakın mesafeden ateş ettiklerini ileri sürmüş; olay yeri MOBESE ve yakın işyeri kamera kayıtlarının toplanmasını talep etmiş; ayrıca sağlık raporlarını, yaralanmasına tanık olan üç kişinin kimlik ve açık adres bilgilerini de delil olarak sunmuştur.

13. Başsavcılık, başvurucunun şikâyet ve delillerinin tespitine yönelik olarak 29/11/2013 tarihinde ifadesini almıştır. Başvurucunun ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Gezi parkı eylemleri sebebiyle babam ... ile birlikte Ankara Kızılay gama iş merkezinin önüne saat 16:30 sıralarında gitmiştik saat 17:00 sıralarında yine Gama iş merkezinin önünde bulunduğum sırada sağ göz duvarına polisin attığı biber gazı kapsülü isabet etti. Daha doğrusu fişeği isabet etti. Bana biber gazı mermisi atan polisi gördüm aramızda 20-25 m mesafe vardı. Bana polis memuru beni hedef gözeterek yakın mesafeden biber gazı bombası attı. Şuurumu olaydan sonra kaybettim, yere düştüm sonrasını da tam olarak hatırlayamıyorum ... 3 gece hastanede yattım bana biber gazı bombası atan polisden şikayetçiyim ve emri veren amirlerinden de şikayetçiyim... "

14. Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünün (Adli Tıp Kurumu) düzenlediği 29/11/2013 tarihli rapor şöyledir:

"Şube Müdürlüğümüzde yapılan muayenesinde; sağ maksiller bölgede 2 cmlik cilt renk ve seviyesinde iyileşmiş yara izi bulunduğu, bunun dışında harici lezyon tespit edilmediğine göre;

Yaralanmasının;

1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,

3-Kemik kırığına neden olduğu; orbita taban ve maksilla kırığının yaşam fonksiyonlarını 3(ÜÇ) ORTA derecede etkilediği..."

15. Başsavcılık, ilgili kolluk birimine 11/12/2013 tarihinde müzekkere yazarak olay yeri MOBESE ve işyeri güvenlik kamera görüntüleri ile olaydan sorumlu kolluk görevlisinin kimliğinin belirlenmesini talep etmiştir. Kolluk birimi tarafından temin edilen dokuz CD'deki görüntüler Başsavcılığa teslim edilmiştir.

16. Kamera görüntüleri bilirkişi vasıtasıyla incelenmiştir. Bilirkişinin 7/4/2014 tarihli raporunda; teslim edilen görüntülerin olay anı görüntülerini kapsamadığı, olayın gerçekleştiği iş merkezinin önündeki kalabalık gruba sağ taraftan ve aşağıdan gaz bombalarının atıldığı, uzak bir noktada bir şahsın yaralanarak yere düştüğünün görüldüğü ancak uzak noktalardan ve farklı açılardan görüntülerin kaydedilmesi nedeniyle başvurucunun yaralanma anının tespit edilemediği açıklanmıştır.

17. Başsavcılık, başvurucunun kendisini yaralayan kolluk görevlisini teşhis edip edemeyeceğini araştırmış; başvurucu 13/5/2014 tarihli beyanında kendisini yaralayan kolluk görevlisini gördüğünü ancak aradan zaman geçmesi nedeniyle teşhis edemeyeceğini, kask numarasını bilmediğini ifade etmiş; gösteriye katılması nedeniyle hakkında işlem yapılmadığını dile getirmiştir.

18. Başvurunun tanık olarak gösterdiği babası İ.B. ile olay günü başvurucunun yakınlarında bulunan K.A. ve S.K. Başsavcılıkça alınan beyanlarında başvurucunun yaralanma anını gördüklerini, başvurucunun yüzüne Çankaya istikametindeki çalılıklardan ateşlenen gaz fişeği kapsülünün isabet ettiğini, daha sonra çevredekilerin yardımıyla başvurucunun ambulansa götürüldüğünü dile getirmiş; başvurucuyu yaralayan kolluk görevlisini veya kask numarasını görmediklerini belirtmiştir.

19. Başsavcılık, soruşturmayı 29/5/2014 tarihinde daimî aramaya almış; üç ayda bir olmak üzere kolluk biriminden aramayla ilgili bilgi talep etmiştir. Daimî arama kararında şüpheli, meçhul; suç, yaralama olarak belirtilmiştir.

20. Diğer taraftan başvurucu, gaz fişeği kapsülüyle yaralandığını iddia ederek İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne (İdare) yapmış olduğu başvurusunun 24/2/2014 tarihli işlemle reddi üzerine Ankara 14. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) İdare aleyhine manevi tazminat ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

21. İdare Mahkemesi 7/12/2016 tarihinde davalı İdareden başvurucunun 2/6/2013 tarihinde Kızılay Gezi Parkı olaylarına katılıp katılmadığı, yaralanma anına ilişkin görüntü olup olmadığı ve olayla ilgili her hangi bir kamu görevlisi hakkında adli veya idari soruşturma başlatılıp başlatılmadığına ilişkin bilgi talep edilmiştir. İdarenin 27/1/2017 tarihli cevabında olayla ilgili evrakların gönderildiği belirtilerek otuz sayfadan oluşan belgeler cevaba eklenmiştir. Gönderilen belgeler incelendiğinde başvurucunun 15/5/2014 tarihinde katıldığı başka bir protesto eylemine ilişkin tutanaklar ve bu olaya ilişkin kolluk görevlileri hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerinin de eklenmiş olduğu görülmüştür. Ayrıca İdare, başvuruya konu eylemle ilgili yaklaşık bin kolluk görevlisinin olay yerinde görevli olduğunu belirtmiş ve hiçbir kolluk görevlisi hakkında başvurucunun yaralanmasından dolayı idari soruşturma açılmadığını açıklamıştır.

22. İdare Mahkemesi 7/12/2016 tarihli ara kararıyla ek olarak başvurucudan olayla ilgili yürütülen ceza soruşturmasının akıbetini sormuştur. Başvurucu 30/1/2017 tarihli dilekçesiyle kolluk görevlileri hakkında yapılan şikâyetle ilgili Başsavcılık tarafında daimi arama kararı verildiğini, yaralanmasıyla ilgili sağlık raporları ve tanık beyanlarının bulunduğunu dile getirerek soruşturma dosyasının delil olarak incelenmesini talep etmiştir.

23. İdare Mahkemesince 2/2/2017 tarihinde açılan davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

" Uyuşmazlık konusu olayda, dosyadaki tüm bilgi ve belgeler ile CD kayıtları birlikte değerlendirilmesinden; davacı tarafından, gezi parkı protestoları çerçevesinde meydana gelen olaylarda kalabalığa müdahale eden güvenlik güçlerinin kullanmış olduğu gaz kapsulünün çarpması nedeniyle yaralandığı, bu durumun da manevi yönden mağduriyetine neden olduğu iddia edilmiş ise de; Mahkememizin 07.12.2016 tarihli ara kararı ile davalı idarelerden, davacının söz konusu eylemlere katıldığına ilişkin tespitler ile yaralanması olayına ilişkin görüntü kayıtlarının ve soruşturma sonucu söz konusu olaya ilişkin herhangi bir görevlinin sorumluluğuna ilişkin adli/idari soruşturma yapılıp yapılmadığına ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesinin istenildiği, davalı idareler tarafından verilen cevabi yazılarda söz konusu olaya ilişkin davacının, 02.06.2013 tarihinde 'İstanbul Taksim Gezi Parkı Eylemlerine Destek Vermek' amacıyla muhtelif yerlerde gerçekleştirilen kanuna aykırı eylemlerde gözaltına alınan ve görüntüler üzerinde yapılan izlemede sonradan teşhis ve tespit edilerek haklarında işlem yapılan şahıslardan olmadığı, gaz kapsülünün davacıya isabet edip etmediğine dair görüntü kaydı ile ilgili olarak, olay tarihi olan 02.06.2013tarihine ilişkin görüntülerin olmadığı, davacının, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapmış olduğu şikayet üzerine, idarenin görevlileriyle ilgili olarak adli ve idari herhangi bir soruşturmanın olmadığı, şeklinde bilgi verildiği görülmüş olup, idarenin sorumlu tutulabilmesi için meydana gelen zarar ile idari davranış arasında açık, net ve şüpheden uzak bir bağlantının olması, zararın ya idarenin direkt bir fiilinden kaynaklanması veya idarenin bu zararın meydana gelmesinde denetim görevini yerine getirmemekle dolaylı bir şekilde zarara sebebiyet vermesi gerektiği, somut olayda ise idareyi sorumlu tutabilmek için davacıda meydana gelen sözkonusu zararın kaynağının idari bir eylem olduğuna yönelik dosyada somut, açık, şüpheden uzak ve net bir delil olmadığından davacının manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır."

24. Başvurucu, ret kararına karşı istinaf talebinde bulunmuş; başvurucunun talebi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 1/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının istinaf başvuru dilekçesinde, 02.06.2013 tarihinde saat 17:00 sularında Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kızılay Gama iş merkezi civarında Gezi Parkı gösterileri sırasında meydana gelen olaylarda polis tarafından atılan ve yüzüne isabet eden gaz bombası fişeği nedeniyle elmacık kemiği olarak addedilen sağ 'maksilla lateral' duvarında çokluk kırık oluşarak hayati tehlike geçirdiği, olayla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı halde idare mahkemesince soruşturma dosyası incelenmeksizin karar verildiği yönündeki davacı iddialarının araştırılması amacıyla Dairemizce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan getirttirilen soruşturma dosyası ile davacının iddiaları ve dava dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 14.04.2014 tarihli kararı ile olay ile ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, Bilgisayar ve Haberleşme Teknikeri olan bilirkişi tarafından düzenlenen 07.04.2014 günlü raporda özetle; 9 adet CD içeriği DVD türü görüntülerin GMK Bulvarı Kızılay civarına ait olması nedeniyle olay anı görüntülerini kapsamadığı, GAMA İş merkezi önünün uzak bir kamera ile kaydedildiği ve görüntülerde kalabalık bir grubun geldiğinin görüldüğü, ancak görüntülerin uzak bir noktadan kaydedilmiş olması nedeniyle kalabalık içinde davacının ve davacının yaralanma anının tespit edilemediğinin belirtildiği, ayrıca olay günü olan 02.06.2013 gün ve saat 19:15'te düzenlenen genel adli muayene raporundada davacının gaz bombası fişeği ile yaralandığına ilişkin bir tespitin bulunmadığı anlaşıldığından davacının iddialarının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır."

25. Başvurucuya Bölge İdare Mahkemesi kararı 12/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 10/1/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

26. Kötü muamele yasağı ile ilgili ulusal hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, §§ 28-30.

27. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilme-sini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hükümleri

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

29. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihadı

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de devlet görevlilerinin kastına dayanan kötü muamele yasağı ve yaşam hakkı kapsamındaki şikâyetlere ilişkin başvurularda sadece tazminat verilmesinin mağdur statüsünü ortadan kaldırmaya yetmeyeceğini, Sözleşmeci devletlerin sorumluların belirlenmesi ve cezalandırılması için etkili soruşturma yapmakla yükümlü olduklarını, bu kapsamda yeterli telafiyi sağlayacak etkili iç hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu vurgulamaktadır (Alkın/Türkiye, B. No: 75588/01, 13/10/2009 § 33; Mehmet Erkan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 41792/10, 28/1/2014, §§ 64, 65; Zekine Tercan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 64964/09, 19/9/2017, §§ 14, 15; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90).

31. AİHM, kamu görevlileri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen kasten öldürme olayı hakkında etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin ileri sürüldüğü bir başvuruyu süre aşımı nedeniyle reddetmiş, tazminat süreciyle ilgili ayrıca dava olmasına rağmen bu süreci etkili başvuru hakkı yönünden incelememiş, başvurucunun tazminat davasının makul sürede bitirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını ise Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında incelemiş ve ihlal sonucuna ulaşmıştır (Narin/Türkiye B. No: 18907/02, 15/12/2009, §§ 36-51).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 29/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

33. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu; Kızılay Meydanı'nda yapılan gösteriler sırasında kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yüzüne gaz fişeği kapsülü isabet etmesiyle yaralandığını, olayla ilgili açılan ceza soruşturmasında faillerin belirlenememiş olması nedeniyle daimî arama kararı verildiğini belirterek kötü muamele yasağıyla birlikte yaşam ve sağlık hakları ile toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde; yapılan soruşturma sonrasında başvurucunun yaralanmasına neden olan olayın açık kimlikleri tespit edilemeyen şüphelilerinin belirlenmesi açısından soruşturma dosyası sonlandırılmayarak başvurucuyu yaralayanların zamanaşımı süresince aranması yönünde karar verildiği, bu nedenle 29/5/2014 tarihinde daimî arama kararı verilen soruşturmada başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemenin makul olup olmayacağı, başvurucunun başvuru yollarını tüketip tüketmediği hususunun değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca başvurucuyu yaralayan fail/faillerin ortaya çıkarılması için azami bir hassasiyet ile soruşturma yapıldığı ve delillerin toplandığı, başvurucunun soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

36. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

37. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yaşam ve sağlık hakkına ilişkin ileri sürdüğü iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.

38. Diğer taraftan başvurucu toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de bu iddiasına ilişkin bir açıklama yapmadığı, sadece söz konusu hakkının ihlal edildiğini dile getirdiği görülmekle başvurunun esasen bu hakkın ihlal edildiği iddiasına dayanmadığı da değerlendirilerek bu hak yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.

39. Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda gerçekleştiği ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlali iddialarını incelediği birçok başvuruda tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 52; Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, § 39; N.T.U. ve N.T., B. No: 2014/4372, 19/12/2017, § 28; Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 140).

40. Öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünde inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın -makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Hüseyin Caruş, § 46).

41. Buna karşın başvurucunun bir soruşturmanın açılmayacağının, soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının, ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren yaptığı bireysel başvurular kabul edilebilmelidir. Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77).

42. Zira böylesine bir soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).

43. Başvuru konusu olayda başvurucu, katıldığı Gezi Parkı eylemleri sırasında kolluk görevlilerin müdahalesi neticesinde 2/6/2013 tarihinde yaralandığını iddia ederek şikâyetçi olmuş; Başsavcılık tarafından açılan ceza soruşturmasında başvurucunun yaralanmasından sorumlu kişi veya kişilerin tespit edilememesi nedeniyle 29/5/2014 tarihinde fail/faillerin daimî olarak aranmasına karar verilmiştir. Başsavcılığın daimî arama kararından sonra soruşturmada gelişme yaşanmamıştır. Bu arada İdare Mahkemesinde devam eden tazminat davasında, ceza soruşturmasında şüphelilerin tespit edilemediği belirtilerek soruşturma dosyası başvurucu tarafından delil olarak gösterilmiştir.

44. Bu durumda başvurucu 2014 tarihinden beri ceza soruşturmasında ilerleme kaydedilemediğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde makul süre içinde Anayasa Mahkemesine başvurmamış, İdare Mahkemesi kararından sonra 2018 yılında yaptığı bireysel başvuruda kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla daimî arama kararının verildiği 29/5/2014 tarihinden itibaren etkisiz olduğu anlaşılan soruşturmaya ilişkin bireysel başvurunun 10/1/2018 tarihinde yapılması nedeniyle süresinde yapılmış olduğu kabul edilemez.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

46. Başvurucu; zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın gerçeğe aykırı gerekçeyle reddedildiğini, kolluk görevlileri hakkında ceza soruşturması olmasına rağmen İdare Mahkemesi kararında soruşturma bulunmadığının belirtildiğini, tanık beyanları ve sağlık raporlarının dikkate alınmadığını oysaki kolluk görevlilerince yaralandığı açık olmasına rağmen tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Bakanlık görüşünde; İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucunun yaralanmasının güvenlik güçlerinin haksız sözlü ve fiilî saldırısı neticesinde oluştuğunun ortaya konulamadığının değerlendirildiği, Başsavcılık tarafından yapılan tüm araştırmalara rağmen olaya ilişkin herhangi bir kamera kaydına veya başvurucuyu yaraladığını iddia edilen kişilerin kimlik bilgilerine ulaşılamadığı belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

48. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

49. Kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen kötü muamele niteliğindeki eylemlere ilişkin olarak hak ihlali iddiasında bulunan tarafça açılan tam yargı davasının mağduriyetin giderilmesi adına önemli bir işleve sahip olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte kötü muamele yasağının kamu görevlilerinin kasti fiilleriyle ihlal edildiği şikâyeti yönünden etkili yol ceza soruşturması olduğundan tam yargı davası üzerine bu şikâyetin incelenmesi mümkün değildir. Ancak Danıştay içtihadıyla Anayasa'nın 125. maddesine dayanılarak çerçevesi çizilen tazminat imkânının medeni bir hak niteliğinde olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının kamu görevlilerinin kötü muamelede bulundukları iddiasıyla açılan tam yargı davalarında uygulanabilir olduğu açıktır (Yılmaz Yakut [GK], B. No: 2016/7749, 5/11/2020, § 48).

50. Somut olayda başvurucunun İdare Mahkemesi yargılamasına ilişkin şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

52. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

53. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

54. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

55. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

56. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).

57. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).

ii. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

58. Başvurucu, toplumsal bir olaya kolluk güçleri tarafından yapılan müdahale esnasında yüzüne gaz fişeği kapsülü isabet etmesi neticesinde yaralandığı iddiasıyla zararlarının tazmini talep etmiş; talebinin reddedilmesinin ardından tam yargı/tazminat davası açmış; davada yaralanmasına sebebiyet veren failin kolluk görevlisi olduğunu iddia etmiştir.

59. İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucunun yaralandığı hususunda tereddüt bulunmamakta ise de toplanan deliller bakımından olaydan sorumlu kişinin kolluk görevlisi olduğuna ilişkin somut delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

60. İdare Mahkemesi ret gerekçesinde olay nedeniyle kolluk görevlileri hakkında idari veya ceza soruşturması yürütülmediğini, kamera kayıtlarında başvurucunun eylemler sırasında yaralandığına yönelik görüntü bulunmadığını, başvurucunun eylemlere katıldığına ilişkin bir tutanak olmadığını değerlendirerek başvurucunun yaralanması ile idari eylem arasında nedensellik bağını kuramamıştır. Diğer taraftan Bölge İdare Mahkemesi, olayla ilgili devam eden ceza soruşturmasını incelemiş; başvurucunun yaralanma anının görüntülerde tespit edilememesi ve sağlık raporlarında gaz fişeği kapsülüyle yaralandığına yönelik tespit bulunmaması nedeniyle İdare Mahkemesinin vardığı sonuca katılmıştır.

61. Bu noktada belirtmek gerekir ki bir ceza soruşturmasındaki eksikliğin veya soruşturmanın sonuçsuz kalmasının diğer başvuru yollarına da doğrudan sirayet edebileceği söylenebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi hâlinde tam yargı davasına bakan idare mahkemelerinin ceza soruşturmasında toplanan delilleri de dikkate alarak ceza soruşturmasında ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmalarını engelleyen bir düzenleme ya da içtihat bulunmamaktadır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Sinan Işık (2), B. No: 2015/12734, 25/9/2019, §§ 47-51).

62. Bununla birlikte sıklıkla vurgulandığı üzere kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların araştırılarak olayın aydınlatılmasında ve bu bağlamda sorumluların tespit edilmesinde etkili hukuk yolu ceza soruşturmasıdır. Dolayısıyla ceza soruşturmasında sorumlular tespit edilememiş ise olay nedeniyle açılan tazminat davasında sorumluların tespit edilmesi ve maddi gerçeğe ulaşılması kural olarak beklenmez. Bu durumda soruşturmanın sonuçsuz kalmasının tazminat davasını doğrudan etkileyerek mağdurların zararının tazmin edilmemesine yol açabilmektedir (Abdullah Koç, B. No: 2018/4912, 10/3/2021, § 71).

63. Başvurucunun toplumsal bir olayda kolluk görevlileri tarafından kullanılan gaz fişeğinin kapsülüyle yaralandığına dair şikâyetiyle ilgili yapılan ceza soruşturmasında yaralanmanın nasıl gerçekleştiği ve bu kapsamda sorumlu olabilecek kişiler tespit edilememiştir. Buna karşın Başsavcılıkça dinlenen tanıklar, başvurucunun iddialarını doğrular mahiyette kolluk görevlilerinin kullandığı gaz fişeği kapsülüyle yaralandığını ifade etmişlerdir. Ayrıca başvurucu hakkında olay günü düzenlenen sağlık raporlarında başvurucunun gaz fişeği kapsülüyle yaralandığı şikâyetiyle hastaneye getirildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun gaz fişeği kapsülüyle yaralandığına ilişkin iddiasının bazı delillerle desteklendiği dikkate alındığında açılan tazminat davasında başvurucunun iddiasının titizlikle araştırılması beklenir.

64. Başvurucunun yaralanmasının bir kolluk görevlisi veya üçüncü bir şahıs tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği ceza soruşturmasıyla belirlenememiştir. Başsavcılıkça başvurucunun yaralanmasında sorumluluğu bulunan şahısların tespit edilmemesi ve bu nedenle olayın aydınlatılmaması tam yargı davası sürecini doğrudan etkilemiştir. İdare mahkemeleri başvurucunun bir kolluk görevlisi tarafından yaralandığına ilişkin delil bulunmadığını açıklayarak başvurucu tarafından açılan davayı reddetmiştir.

65. Ancak bu kanaate varılırken ceza soruşturmasında toplanan deliller arasında başvurucunun iddialarını kısmen destekleyen ve idari yargılama sonucunu etkileyecek deliller bulunmasına rağmen bu delillerin karar gerekçelerinde tartışılmadığı gözlemlenmiştir. Öncelikle gaz fişeği sebebine dayandığı ileri sürülen yaralanmanın niteliğinin başvurucunun anlatımlarıyla uyumlu olup olmadığı ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmamış, bu hususta uzman bilirkişiden görüş sorulmamıştır. Ayrıca başvurucunun gösteri sırasında gaz fişeğiyle yaralandığına bazı kişiler tanıklık etmiştir. Bu durumda başvurucunun toplumsal bir gösteride gaz fişeğiyle yaralanma iddiasının doğruluğu ortaya konulduğu takdirde fail olan kolluk görevlisinin kimliğinin veya sorumluluğunun -ceza soruşturmasıyla- tespit edilmemiş olması idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı şüphesizdir. Kaldı ki İdare Mahkemesince yaralanma fiilinin kolluğun gaz fişeği kullanımı nedeniyle gerçekleşmediğine karar verilirken başvurucunun yaralanmasına ilişkin bir açıklama (başvurucunun olay yerinde olmadığı veya üçüncü kişilerce yaralandığı gibi) yapılmamıştır. Neticede idari davada esası etkileyecek başvurucu delillerinin irdelenmeksizin bir sonucuna ulaşıldığı nazara alındığında karar gerekçelerinin yeterli olmadığı ve bu bağlamda makul sayılmayacağı değerlendirilerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

68. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

69. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

70. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

71. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

72. İncelenen başvuruda Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin İdare Mahkemesi yargılamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

73. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni yargılama, hak ihlaline yol açan kararın ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

74. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2014/1191, K.2017/441) GÖNDERİLMESİNE,

E. 4.500 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Umut Can Bozgun [1.B.], B. No: 2018/755, 29/6/2022, § …)
   
Başvuru Adı UMUT CAN BOZGUN
Başvuru No 2018/755
Başvuru Tarihi 10/1/2018
Karar Tarihi 29/6/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Gezi Parkı eylemlerine kolluğun müdahalesi neticesinde yaralanma meydana geldiği iddiasının etkili soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının, bu olay nedeniyle idare aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 66
67
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi