TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA AKICIOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/2513)
Karar Tarihi: 11/5/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Ceren Sedef EREN
Başvurucu
Mustafa AKICIOĞLU
Vekili
Av. Birgül DEĞİRMENCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmen olan başvurucunun üyesi olduğu sendikanın kararı uyarınca bir gün göreve gitmemesi nedeniyle hakkında açılan idari soruşturma sonucu görev yerinin değiştirilmesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Arka Plan Bilgisi
3. Kısa adı PKK olan örgütün bir terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
4. Kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-30).
5. Türkiye, 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak'ın merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, § 18).
6. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı söz konusu dönemde hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından 6/9/2015 tarihinde Yüksekova'da askerî karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur'da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur'da askerî karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani'de askerî karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak'ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016 tarihinde Dicle'de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur'da doğrudan sivillere, aynı gün İstanbul'da askerî servis aracına, 29/5/2016 tarihinde Kulp'ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi'de polis aracına, 28/6/2016 tarihinde Dicle'de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur'da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil'de Bölge Trafik Müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli'de askerî kontrol noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar'da emniyete ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş; ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda 60 güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı'nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır (Sebahat Tuncel (3), B. No: 2017/23601, 10/10/2018, § 9; Tuncer Bakırhan, B. No: 2017/28478, 11/10/2018, § 9).
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1983 doğumlu olup başvuru konusu olaylar tarihinde İzmir'in Kiraz ilçesinde bir ortaokulda öğretmen olarak görev yapmaktadır. Başvurucu 31/10/2012 tarihinden itibaren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.
9. EĞİTİM SEN'in bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 22/12/2015 tarihinde bir karar alarak kendisine bağlı tüm sendika üyelerinin 29/12/2015 tarihinde işyerlerinden çıkıp tüm illerin merkezî alanlarında basın açıklaması yapmaları çağrısında bulunmuştur. KESK'in kararı şu şekildedir:
"Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan bazı il, ilçe ve mahallerde bir süredir hayata geçirilen 'sokağa çıkma yasakları' hem kamu hizmeti sunmakla görevli kamu emekçilerinin ve ailelerinin hem de kamu hizmetinden yararlananların sadece kamu hizmeti sunma ve alma hakkı değil yaşam haklarını da tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Söz konusu bölgelerde binlerce öğretmenin izine gönderilmesi sonucunda onbinlerce öğrencinin eğitim hakkı askıya alınmakta, sağlık emekçileri hastanelerden çıkmadan zorunlu nöbete tabi tutulmaktadır. Eğitim sağlık, yerle yönetim hizmetleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri bölgede sürdürülen operasyonlara göre yeniden dizayn edilmektedir. Ayrıca tarihi eserler tahrip edilmekte, okullar, hastaneler, öğrenci yurtları boşaltılarak şehirler polis karakolları ve askeri karargâhlar haline getirilmektedir. Sürekli çatışma ortamında kamu çalışanlarının ve yurttaşların evleri ve kendileri hedef haline gelmekte, elektriksiz, susuz bırakılarak hastalık ve açlık tehlikesiyle burun buruna bir yaşama itilmektedir.
Kamu hizmeti sunma ve alma hakkının yanı sıra yaşam hakkını tehdit eden gelişmelere karşı;
Anayasanın devletin sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirten 2. maddesi; çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma ve bu sendikalara üye olarak bu doğrultuda etkinlik yapma hakkının bulunduğunu belirten 51. maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin uygulanacağını belirleyen 90. maddesi,
Anayasa 90. maddenin bir gereği olarak;87, 98 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11. maddesi, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın ‘Toplu pazarlık yapma ve eylem hakkı’ başlıklı 28. maddesine dayanılarak;
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Danıştay kararları örnek alınarak,
Ve bunlara ek olarak;
Konfederasyon tüzüğümüzün 'Konfederasyonun Amaçları' başlıklı Dördüncü Maddesi’nin giriş ve b, c, g, i fıkralarına, 'Konfederasyonun İlkeleri' başlıklı Beşinci Maddesinin b ve g fıkralarına, 'Konfederasyonun Görev ve Yetkileri' başlıklı Altıncı Maddesinin b, f, k fıkralarına uygun olarak;
DİSK, TMMOB ile birlikte;
1- 'Savaşa Hayır, Barışı Savunacağız' şiarı ile ortak bildiri ve stickerler hazırlanarak web sayfamızdan yayımlanmasına,
2- 29 Aralık 2015 tarihinde Konfederasyonumuza bağlı sendika üyelerinin hizmet üretiminden gelen gücü kullanarak işyerlerinden çıkıp tüm illerde merkezi alanlarda basın açıklamaları yapmalarına karar verilmiştir.”
10. EĞİTİM SEN Merkez Yürütme Kurulu da KESK'in kararı doğrultusunda 25/12/2015 tarihinde 12 sayılı kararı almıştır. Karar şu şekildedir:
"29 Aralık 2015 tarihinde Konfederasyonumuz KESK'in diğer emek ve meslek örgütleri ile birlikte almış olduğu 92 sayılı kararı gereğince Savaşa Hayır Barışı Savunacağız şiarıyla gerçekleştireceği üretimden gelen gücümüzü kullanarak 1 günlük hizmet üretmeme kararının iş kolumuzda hayata geçirilmesine oy birliği ile karar verilmiştir." (Dilek Kaya, B. No: 2018/14313, 17/7/2019, §§ 14, 15).
11. Başvurucu, KESK ve EĞİTİM SEN'in yukarıda yer verilen kararları doğrultusunda 29/12/2015 tarihinde görevine gitmemiştir.
12. Başvurucu hakkında mazeretsiz olarak göreve gitmemesi üzerine idari soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonucu hazırlanan raporda başvurucunun 29/12/2015 tarihinde derse girmeyerek görev ve yükümlülüğünü yerine getirmediği, iş bırakma eylemine katılacağına dair okul yönetimine yazılı olarak herhangi bir bildirimde de bulunmadığı belirtilmiş; böylece idarenin tedbir almasını güçleştirerek öğrencilerin, idarecilerin ve gelmeyen personelin yerine giren nöbetçi öğretmenin mağduriyetine neden olduğuna ilişkin iddiaların doğrulandığı yönünde görüş ve kanaat bildirilerek başvurucunun il dışına atanmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir. Başvurucu 11/11/2016 tarihinde Kütahya'nın Aslanapa ilçesindeki bir anadolu lisesine öğretmen olarak atanmıştır.
13. Başvurucu, İzmir'den Kütahya'ya atanmasına ilişkin işleme karşı iptal davası açmış, davası ilk derece mahkemesince kabul edilmiştir. Mahkeme, başvurucunun bir gün göreve gelmeme eylemi dışında bulunduğu eğitim kurumunda görev yapmaya devam etmesine sakınca oluşturacak nitelikle eylemlerde bulunduğunun idarece somut olarak ortaya konamadığını belirtmiştir. Soruşturma sürecinde, başvurucunun gerek söz konusu eylem öncesi gerek eylem sonrası ve hâlen siyasi içerikli faaliyette bulunduğuna ya da güvenlik güçlerinin terörle mücadelesini bahane ederek eğitim çağındaki öğrencilerin eğitim hakkını engelleyen, öğrencilerini boykota teşvik eden, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin aksamasına neden olan etkinliklere okulda katıldığına ilişkin bir bilgilerinin bulunmadığına dair tanık ifadeleri de mahkeme tarafından dikkate alınmıştır. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi, başvurucunun katıldığı iş bırakma eyleminin görev yaptığı eğitim kurumu dışında gerçekleştiğini, atamaya ilişkin gerekçeleri destekler somut delillerin ortaya konulamadığını, ayrıca bir gün göreve gelmemesinin görevinde başarısızlık, olumsuzluk veya performans yetersizliğine neden olduğu, işyerindeki verimi düşürdüğü ya da huzuru bozduğunun da gösterilemediğini dikkate alarak başvurucunun başka bir yere atanmasının görevi başında kalmasının doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından gerekli olmadığını ifade etmiştir.
14. İdare, ilk derece mahkemesinin söz konusu kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf talebini inceleyen mahkeme talebi kabul ederek davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararda öncelikle kamu görevlilerinin statüleri uyarınca yasa ve yönetmelikte düzenlenmiş kurallara uymakla ve kamu hizmetinin gereklerine uygun davranmakla yükümlü oldukları, kamu görevlisi statüsünün gereklerinin ikinci sıraya alınmasının kamu hizmetlerini yürütmek amacı ile kurulmuş olan kamu kurumlarının görevlerini yerine getirmekte zorlanmalarına, giderek görevlerini aksatmalarına neden olabileceği belirtilmiş; sendika üyeliğinin de bu kabulü değiştirmeyeceği ifade edilmiştir. Nitekim başvurucunun yasal olarak kurulmuş bir sendikaya üye olmasından dolayı değil üstlenmiş olduğu kamu görevini yerine getirmemesi ve böylece hizmetin aksamasına sebebiyet vermesi nedeniyle görev yerinin değiştirildiği ve bu değişikliğinin sendikal faaliyetlerine bir engel oluşturmadığı açıklanmıştır. Başvurucunun kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda, yürürlükteki mevzuat uyarınca il içinde veya iller arası atamaya tabi tutulacak personel niteliğinde olduğunu ve bu durumu bilerek öğretmenlik mesleğini seçtiğini vurgulayan istinaf mahkemesi, başvurucunun sendika üyesi olmasının meslek yaşantısı boyunca aynı yerde görev yapmasını sağlayıcı bir hak olarak görülemeyeceğini, sendika üyelerinin yerlerinin değiştirilmemesi gibi bir anlayışın Anayasa ile güvence altına alınan eşitlik ilkesinin ihlal edilmesi sonucunu doğurabileceğini değerlendirmiştir.
15. Karar, başvurucu vekiline 27/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 76. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68. maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler.”
17. 17/4/2015 tarihli ve 29329 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin "Hizmetin gereği olarak yapılabilecek yer değiştirmeler" başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Haklarında yapılan adli veya idari soruşturma sonucunda o yerde kalmasında sakınca görülen öğretmenlerden görev yeri il içinde değiştirileceklerin atamaları, görevli oldukları yere göre sırasıyla alt hizmet alanlarındaki eğitim kurumlarına; görev yeri il dışına değiştirileceklerin atamaları ise, zorunlu çalışma yükümlülükleri de dikkate alınarak alanlarında öğretmen ihtiyacı olan eğitim kurumlarından birine yapılır."
18. Diğer ilgili hukuk için bkz. Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 27, 28, 30-40; Dilek Kaya (aynı kararda bkz. § 27);Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, §§21-27.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Anayasa Mahkemesinin 11/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, üyesi olduğu sendika kararı uyarınca sendikal faaliyetleri kapsamında iş bırakma eylemine katılmasından dolayı görev yerinin değiştirilmesinin ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile sendika hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu;
i. İşe gitmediği gün toplantı ya da gösteri yürüyüşü gibi başka bir eyleme katılmadığını, buna rağmen istinaf mahkemesince başka bir siyasi içerikli eyleme de katıldığı şeklinde gerekçe yazıldığını ve yer değiştirme işleminin hukuka uygun bulunduğunu,
ii. Üyesi olduğu sendikanın 29/12/2015 tarihinde iş bırakma eylemine çağrı yaptığı kararın 25/12/2015 tarihinde tüm kamuya duyurulduğunu, buna karşın söz konusu kararın hukuka aykırı olduğuna ve çağrıya uyulması hâlinde yaptırımla karşılaşılabileceğine ilişkin devletin hiçbir uyarıda bulunmadığını,
iii. İşe gitmediği gün girmesi gereken bir dersi olmadığını ve hakkında aynı sebeple tesis edilmiş disiplin cezasının da mahkeme kararıyla iptal edildiğini,
iv. Söz konusu işlemin sürgün niteliğinde olduğunu, yeni görev yerinde yasa dışı bir iş yapmış olması nedeniyle atamasının yapıldığı şeklinde haksız bir algı oluştuğunu bu durumun kendisi ve ailesinin saygınlığına gölge düşürdüğü gibi aile bütünlüğünü de etkilediğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın “Dernek kurma hürriyeti” kenar başlıklı 33. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernek kurma hürriyeti ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
...
Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurlarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir.
Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır."
1. Uygulanabilirlik Yönünden
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
23. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Ahmet Parmaksız başvurusuna ilişkin kararında; sendikaların üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik, sosyal hak ve menfaatlerini korumak, geliştirmek için yapılan faaliyetleri kapsamında yer almayan ve siyasi otorite karşısında bir baskı grubu olarak yürüttükleri faaliyetler kapsamında aldıkları kararlar uyarınca sendika üyelerinin iş bırakma eylemine katılmasını, bireylerin sendikanın çekirdek faaliyet alanında kalmayan eylemleri olarak değerlendirmiş ve bu eylemler nedeniyle yapılan müdahaleleri Anayasa'nın sendika hakkına ilişkin 51. maddesi kapsamında değil örgütlenme özgürlüğünü teminat altına alan 33. maddesi kapsamında incelemiştir (Ahmet Parmaksız, §§ 47-63).
24. Dilek Kaya kararında da aynı gerekçelerle 29/12/2015 tarihli iş bırakma eyleminde ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyopolitik unsurlar ile siyasi bir tonun ağırlıkta olduğu, diğer bir deyişle iş bırakma biçimindeki bu protesto eyleminin başvurucunun ekonomik ve mesleki çıkarları ile değil genel bir baskı grubunun parçası olmasıyla ilgili olduğu kabul edilmiştir (değerlendirme için bkz. §§ 8-15). Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi Dilek Kaya kararında 29/12/2015 tarihli iş bırakma eylemine katılması nedeniyle hakkında disiplin cezasına hükmedilen başvurucunun şikâyetlerini bir bütün olarak örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir (Dilek Kaya, §§ 38-42).
25. Eldeki başvuruya konu olayda başvurucu, üyesi olduğu sendikanın kararı uyarınca 29/12/2015 tarihli iş bırakma eylemine katılması nedeniyle görev yerinin değiştirilmesinin ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile sendika hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Ahmet Parmaksız ve Dilek Kaya kararlarında, değerlendirme yapılacak hak konusunda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. 657 sayılı Kanun'un 76. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı,başvurucunun görev yerinin değiştirilmesine ilişkin karar ile iş yeri düzeni ve çalışma disiplinin sağlanmasının amaçlandığı ve bu amacın Anayasa'nın 33. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu sonucuna varılmıştır (Elif Güneysu, §§ 38-39).
a. Genel İlkeler
i. Demokratik Toplumda Örgütlenme Özgürlüğünün Önemi
27. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum içinde bir araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. Örgütlenme kavramının Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı olarak ve eşgüdüm içinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
28. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir örgüt, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir (sendika hakkı yönünden bkz. Tayfun Cengiz, § 31).
ii. Kamu Görevlisi Statüsü
29. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
30. Kamu görevlilerinin statülerinden kaynaklanan ve katlanmak zorunda oldukları yükümlülüklerden biri de Anayasa'nın 129. maddesi ile 657 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen sadakat yükümlülüğüdür. Kamu görevlisinin devlete sadakat yükümlülüğü, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması konusunda bir fonksiyon icra etmektedir. Bu yükümlülük, özellikle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi hakların kullanımı yönünden kamu görevlilerini diğer vatandaşlardan daha kısıtlı bir konuma sokabilir. Diğer yandan bu kısıtlama, kamu görevlilerini temel haklarını kullanmalarını tamamen imkânsızlaştıracak şekilde aşırı bir yükümlülük altında da bırakmamalıdır. Bu noktada temel hakkın kullanımı ile devlete sadakat yükümlülüğü gibi kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan gereklilikler arasında adil bir denge kurulmalıdır (Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No: 2017/15845, 21/1/2021, § 68).
iii. Kamu Görevlilerinin Naklen Atanması
31. Disiplin uygulamaları; devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır, hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 54).
32. Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin naklen atanması şeklindeki disiplin uygulamasının hizmet gerekleri doğrultusunda idare tarafından geniş bir takdir yetkisi kapsamında gerçekleştirilen idari bir işlem olduğunu belirtmiştir. İdarenin bu konudaki geniş takdir yetkisinin sebebinin ise esasen naklen atama işleminin kamu görevlileri üzerinde bir yaptırım olarak değil kamu hizmetlerinin etkin şekilde işlemesini sağlamak amacıyla başvurulabilecek bir araç olarak öngörülmesi olduğu tespit edilmiştir. Nitekim idarenin kamu hizmetlerinin etkin işlemesini sağlamak için hangi gerekliliklere ihtiyaç bulunduğunu tespit edebilmek yönünden en iyi konumda bulunduğu açıktır (Elif Güneysu, §§ 48, 50)
33. Gerçekten de söz konusu statüsü nedeniyle kamu görevlisinin kusurlu bir davranışı olmasa dahi kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla yeri değiştirilebilir. Nitekim Anayasa veya kanunlarda kamu görevlilerine coğrafi teminat verilmemiştir. Bu nedenle kamu görevlilerinin şu veya bu nedenle başka bir yere atanmaları -söz konusu atama nedeniyle kimi zorluklar yaşasalar ve yaşamları üzerinde ciddi etkiler meydana gelse bile- otomatik olarak bir cezalandırma olarak görülemez veya otomatik olarak Anayasa'da koruma altına alınan haklarının ihlaline neden olmaz (Elif Güneysu, § 51; Muhammet Serkan Şener, B. No: 2016/13501, 17/11/2021, § 40).
34. Bununla birlikte idareye memurların hizmet gereği naklen atanmaları konusunda geniş bir takdir yetkisi verilmesi bu yetkinin keyfî olarak kullanılabileceği anlamına da gelmez. İdare, naklen atama konusunda kamu görevlisinin bir kusuru bulunup bulunmadığından bağımsız olarak kamu hizmetinin etkin bir biçimde devam etmesi amacıyla bu araca başvurulduğunu ilgili ve yeterli gerekçelerle somut olarak ortaya koymalıdır. Aksi hâlde başvurucunun disiplin soruşturması geçirmesine sebep olan eylemleriyle bağlantılı olarak anayasal haklarının ihlal edilmesine sebep olunabilir (Elif Güneysu, § 52; Muhammet Serkan Şener, § 41 ).
35. İdarenin kamu görevlisini naklen ataması konudaki takdir yetkisini keyfî kullanması, somut olayın koşullarında naklen atama işleminin anayasal haklarını kullanan kamu görevlileri yönünden cezai yaptırımlarla aynı etkiyi doğurmasına ve ilgili anayasal haklarının ihlal edilmesine de sebep olabilir. Özellikle ülkemizdeki mevcut coğrafi çeşitlilikten veya kendilerinden kaynaklanan nedenlerle kamu görevlilerinin naklen başka yerlere atanmaları onlar üzerinde baskı kurulmasına ve sonuç olarak da anayasal haklarının ihlal edilmesine yol açabilir. Öte yandan haklarında uygulanan naklen atama işleminin bu kapsamda anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri süren kamu görevlilerinin bu iddialarını somut bilgi, belge ve açıklamalarla ortaya koymaları gerekir (Elif Güneysu, § 53; Muhammet Serkan Şener, § 42 ).
iv. Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, B. No: 2015/11131, 4/7/2019, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası, B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya -müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise- diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan § 33, 56; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Somut başvuruda çözümlenmesi gereken mesele, kamu hizmetinin iyi yönetilmesi amacıyla başvurucunun görev yerinin değiştirilmesinin zorunlu bir sosyal ihtiyaca cevap verip vermediği ve orantılı olup olmadığı hususudur.
40. Başvurucu, istinaf mahkemesinin 29/12/2015 tarihinde işe gelmemesi yanında siyasi içerikli başka faaliyetlere de katılmış olduğu şeklinde ifadelere yer verdiğini ve yer değiştirme işleminin hukuka uygun olduğuna dair gerekçesinde bu hususa da dayandığını ileri sürmüştür. İstinaf mahkemesi kararının gerekçesine bakıldığında bu şekilde bir kabule yer verildiği tespit edilmemiştir.
41. İdare ve istinaf mahkemesi, eğitim ve öğretim hizmetini aksatacak biçimde görevine bir gün gelmediğini belirttikleri başvurucunun öğrenci velileri ve çalışma arkadaşları ile bir çatışma ortamına girmemesi, çalışma ortamında karşılıklı güven, huzur ve barışın tesisi ile sunulan kamu hizmetine güvenin zedelenmemesi hedefiyle görev yerinin değiştirildiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla idare ve istinaf mahkemesi tarafından özellikle başvurucunun görevine mazeretsiz olarak gelmemesinin idare tarafından kamu hizmeti yönetiminin zorlaşmasına neden olması ve böylece idare ile başvurucu arasındaki güven ilişkisi sarsıldığı gibi vatandaş tarafından kamu hizmetine duyulan güvenin de zedelenecek olmasına odaklanıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 12,14).
42. Başvurucu her ne kadar 29/12/2015 tarihinde girmesi gereken bir dersi olmadığını, bu nedenle idare ya da başka bir öğretmenin mağduriyetine sebep olmadığını ileri sürmüşse de bu durum, başvurucunun söz konusu eylemiyle kamu hizmetinin etkin işleyişi için gerekli olan öngörülebilirlik ihtiyacına ve böylece mevcut çalışma ortamındaki güven ilişkisine zarar verdiği gerçeğini değiştirmemektedir. Başvurucu, üyesi olduğu sendikanın kararına uyması nedeniyle bir yaptırımla karşılaşacağına ilişkin olarak devletin uyarıda bulunmadığını da belirtmiştir. Devletin kamu görevlisi sendikalarının faaliyetlerine ilişkin böyle bir takip yükümlülüğü bulunduğundan bahsedilemeyeceği gibi kamu görevlisi statüsü ve bu statüden doğan yükümlülükler doğrultusunda gerçekleştirilebilecek idari uygulamalar, ilgili kanunlarda belirlilik ve kesinlik ilkeleri doğrultusunda öngörülmüş hâldedir.
43. Başvurucu ayrıca 29/12/2015 tarihinde işe gitmemesi nedeniyle hakkında uygulanan disiplin cezasının mahkeme kararıyla iptal edildiğini öne sürmüştür. Kamu görevlileri hakkında öngörülen disiplin cezalarının amacı, kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla devlet memurluğu statüsünden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyen ya da bunlara aykırı davrananlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratılarak aynı davranışlarda bulunmalarının önüne geçilmesidir. Yani disiplin cezalarında kamu görevlisinin statüsüne uygun olmayan davranışlarda bulunmaktan kaçınması sağlanmaya çalışılır. Anayasa Mahkemesi bu doğrultuda kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerektiğini kabul etmiştir (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63).
44. Haklarında disiplin soruşturması yürütülen öğretmenlerin hizmet gereği naklen atanması şeklindeki somut müdahale yönünden ise böyle bir gereklilik aranmamıştır. Başka bir deyişle hakkında disiplin soruşturması yürütülen kamu görevlisinin naklen atama işlemine tabi tutulabilmesi için kusurlu bir şekilde yükümlülüklerine aykırı davrandığı tespit edilerek disiplin cezasıyla cezalandırılması gibi bir şart öngörülmemiştir(Elif Güneysu, § 50). Bu doğrultuda idari soruşturma sonucu naklen atama ile disiplin cezası şeklindeki idari uygulamaların amaç ve kapsamlarının birbirinden farklı olduğu açıktır. Bu nedenle başvurucu hakkındaki disiplin cezasının mahkeme kararıyla iptal edilmiş olmasının doğrudan başvurucu hakkında uygulanan yer değiştirme işlemini de hukuka aykırı hâle getirdiği kabul edilemez. Elbette başvurucu, hakkındaki disiplin cezasının iptaline hükmedilen mahkeme kararında yer değiştirme işleminde dayanılan gerekçelerin geçerliliğini etkileyen kabuller bulunduğunu ileri sürebilir. Somut olayda ise başvurucu bu konuda hiçbir açıklamada bulunmamıştır.
45. Anayasa Mahkemesi somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alındığında bir naklen atama işleminin hizmet gereklerinin dışında cezai ve caydırıcı amaçlarla gerçekleştirildiğine veya kamu görevlisinin hayatı üzerinde katlanması gerekenden daha ciddi etkiler yarattığına ilişkin emareler bulunmayan durumlarda -idarenin bu alandaki geniş takdir yetkisini de gözeterek- naklen atama işleminin hizmet gerekleri doğrultusunda gerçekleştirildiği ve hukuka uygun olduğu yönündeki karinenin güçleneceğini kabul etmiştir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Muhammet Serkan Şener, § 44 ).
46. Başvurucu, bireysel başvuru formunda, kendisi ve ailesinin saygınlığına gölge düştüğü ve aile bütünlüğünün etkilendiğini soyut olarak ileri sürmüş; bunun dışında İzmir'den Kütahya'ya atanması nedeniyle hayatı üzerinde ne şekilde etkiler meydana geldiğine ilişkin hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun bireysel başvuru formunda sunduğu bilgi ve iddialardan başvuru konusu naklen atama işleminin hizmet gerekleri dışında cezai ve caydırıcı amaçlarla gerçekleştirildiği veya kamu görevlisinin hayatı üzerinde katlanması gerekenden daha ciddi etkiler yarattığı şeklinde bir değerlendirme yapmak mümkün olmamıştır. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu somut olaylardan atama işleminin başvurucunun hayatı üzerinde cezai bir etki doğmasına sebep olabilecek şekilde gerçekleştirildiği izlenimi de edinmemiştir.
47. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında idarenin bu alandaki geniş takdir yetkisi de gözetildiğinde başvurucunun hizmet gerekleri doğrultusunda naklen atanmasına dair başvuru konusu işlemin zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmediği ve orantılı olmadığından bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
49. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu naklen atama işlemi nedeniyle başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu 29/12/2015 tarihinde işe gelmediği için uygulanan yer değiştirme işlemleri konusunda idare ve istinaf mahkemeleri arasında içtihat birliği bulunmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini öne sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun bu iddiasına yönelik olarak bireysel başvuru formunda hiçbir bilgi veya belgeye yer vermediği anlaşıldığından söz konusu şikâyetinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.