TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
REMZİ ÖNEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/7606)
Karar Tarihi: 3/11/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Raportör
Ali Erdem ŞAHİN
Başvurucu
Remzi ÖNEL
Vekili
Av. Arzu ŞAHİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/3/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Şişli Posta Dağıtım Merkezinde müdür olarak görev yapmaktadır.
A. Disiplin Soruşturması Süreci
6. Somut olaya konu disiplin soruşturması, Yeni Akit gazetesinin "PTT müdürü ÖZ'ü kaçırdı" haberinde başvurucunun Facebook hesabı üzerinden hükûmet üyeleri ve devlet aleyhine paylaşımlarda bulunduğu iddiası üzerine başlatılmıştır.
7. Anayasa Mahkemesine sunulan disiplin soruşturmasına ilişkin belgelerde başvurucu hakkında disiplin soruşturması açılmasına neden olan sosyal medya iletilerine yer verilmemiştir. Bununla birlikte başvurucu hakkında 20/7/2016 tarihinde bir kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Söz konusu savcılık kararından anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun disiplin soruşturmasına konu edilen sosyal medya iletileri şöyledir:
"- AKP, ABD, İsrail ve İngiltere Projesidir.
- Eskiden Robin Hood vardı, şimdi Recep Hoop var.
- Neden saldırı bilançosunu tarım bakanı açıklıyor? Patates miyiz biz? Soğan mıyız? Bu ne kokmuş ülke? İç İşleri Bakanı nerede? Tarla mı sürüyor?
- Cudi yanıyor, çevrecilere nerede? Cudi yanıyor hayvan severler nerede? Cudi yanıyor, insanlık nerede?
- AKP Türkiye'si (Tablo'da Türkiye'nin 'kadın cinayetleri, insan hakları ihlalleri, işçi ölümleri gibi' konularda dünyadaki sıralamalarına yer verilmiştir)"
8. Başvurucu, disiplin soruşturması kapsamında sunduğu itiraz dilekçesinde iletilerin kendisi tarafından üretilmediğini, sosyal medyada paylaşımda olan bir takım mizah ve eleştirel görsellerin Facebook hesabından paylaşılmasından ibaret olan eylemlerinde yola çıkılarak verilen disiplin cezasının hukuki olmadığını belirtmiştir. Soruşturma sonucunda; başvurucunun "2015 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında güncel siyasi olaylarla ilgili paylaşımlar yapıldığı, bu paylaşımların resmi bir kurumda müdür olarak görev yapan bir şahsa yakışmadığı görülmüş olup, bu davranışıyla hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği güven ve itimadı sarstığı" belirtilerek başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğu" gerekçesiyle kınama cezasının uygulanmasına disiplin amirince karar verilmiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz, disiplin kurulu tarafından reddedilmiştir.
B. Başvurucunun Disiplin Cezasına İlişkin İşleme Karşı Açtığı İptal Davası Süreci
9. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlıkta, soruşturma dosyası içerisinde bulunan davacıya ait facebook hesabına ilişkin ekran görüntülerinden; başta devlet büyükleri ve aile bireyleri hakkında paylaşımlar olmak üzere, yaptığı müdürlük görevinin itibarı ile bağdaşmayacak ve güven duygusunu sarsacak nitelikte siyasi içerikli paylaşımlar yapıldığının anlaşılması karşısında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Öte yandan, olayla ilgili olarak davacı hakkında 'Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etme' suçundan yapılan hazırlık soruşturması sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ileri sürülmüşse de, ceza muhakemesi sonucunda verilen kararın, disiplin hukuku ile diğer idari tasarruflar yönünden idareyi mutlak anlamda bağlamayacağı açık olduğundan, bu yönüyle de işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
10. Başvurucu, ret kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. İdare Dava Dairesi (BİM), mahkeme kararının kaldırılması için gerekli nedenlerin bulunmadığını belirterek istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
11. BİM kararı başvurucuya 5/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. 657 sayılı Kanun'un "Davranış ve işbirliği" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlariyle göstermek zorundadırlar.
Devlet memurlarının işbirliği içinde çalışmaları esastır."
13. Aynı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
…
B - Kınama : Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 3/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
15. Başvurucu; devlet memurlarının ifade özgürlüğünün diğer yurttaşlara göre farklılık gösterse de paylaşımlarının toplumsal konulara ilişkin olduğunu, mahkeme kararlarında paylaşımlarının içeriğinin ve mesleki pozisyonunun tartışılmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni, ...başkalarının ...haklarının... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
18. Başvurucunun sosyal medya paylaşımıyla hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunması nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
19. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... ilkesine aykırı olamaz.”
20. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
21. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.
22. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Bununla birlikte kamu gücünü kullanan organlar değerlendirmelerinde ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu gözönünde bulundurmak zorundadırlar (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
23. Somut olayda başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımlarının hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte olduğu gerekçesiyle hakkında disiplin cezası uygulanmıştır (bkz. §§ 6-8). Yargılama sürecine bakıldığında uyuşmazlığa konu edilen paylaşımlara mahkeme kararında yer verilmeksizin ve somut olarak değerlendirilmeksizin paylaşımların devlet büyükleri ve aile bireylerine yöneldiği, ayrıca siyasi içerikli olduğu belirtilerek başvurucunun yürüttüğü müdürlük görevinin itibarı ile bağdaşmadığı ve güven duygusunu sarstığı sonucuyla davanın reddedildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 9,10).
24. Açıktır ki idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımıyla tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 49; Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, § 30). Devlet Memurları Kanunu'nun 8. maddesine göre ise devlet memurları, resmî sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde hizmet dışında itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.
25. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu, kamu görevlisinden hizmet içinde olduğu gibi hizmet dışında da resmî sıfatın gerektirdiği güven ve itibara uygun davranışlar sergilenmesini bekleyerek idareye duyulan güveni korumayı amaçlamaktadır. Bu anlamda kamu hizmetlerinin statü hukukunun sağladığı itibar ve güvene aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (sadakat ve tarafsızlık yükümlülüğüne ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40).
26. Hiç şüphesiz anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.
27. Kamu görevlileri tabi oldukları ve zikri geçen devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaklardır. Disiplin uygulamaları; devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).
28. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Somut olayda başvurucunun müdürlük görevinin itibarı ile bağdaşmayacak ve güven duygusunu sarsacak nitelikte siyasi içerikli paylaşımlarda bulunduğunun kabul edildiği de gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerinin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir (slogan atma yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Çelebi, B. No: 2018/22063, 2/11/2022, § 38).
i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).
ii. Bir kamu görevlisinin açıkladığı düşüncenin yahut başvuruya konu olayda olduğu gibi başkalarınca açıklanan bir düşüncenin yorumsuz bir şekilde paylaşmasının söz konusu itibar ve güven duygusuna zarar verdiğinin kabul edilebilmesi için açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamasının değil statü hukukunun sağladığı itibar ve güvene aykırılık teşkil ettiği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran açıklamalarının kamu görevlisine duyulan güven ve itibarı sarstığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla eylemlerin değerlendirmesinde hizmet dışında kullanılan ifadelerin dile getirildiği koşullar gözetilmeli ve yapılan ifade açıklamasının kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- itibar ve güven duygusunu sarsmaya elverişli olduğu ortaya konulmalıdır (kamu görevlilerinin siyasi partilere yönelik sosyal medya paylaşımları yönünden yapılacak benzer değerlendirmeler için bkz. Sinan Akbulut, § 34).
iii. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).
iv. Buna ilaveten yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
v. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesinin, bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmesi gerekmektedir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; öğretmenler yönünden benzer değerlendirmeler için Elif Güneysu, § 54; Cem Özaydın, §§ 42, 43; sağlık çalışanları (hekimler) yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).
vi. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca (bkz. § 27) ulaşılabileceği başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).
vii. Değerlendirmelerin oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılması gerekmektedir (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).
29. Başvurucuyu cezalandıran idarenin ve Mahkemenin gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Buna göre ne idarenin ne de Mahkemenin başvuruya konu paylaşımların başvurucunun yürüttüğü resmî görevin itibarı ile bağdaşmayacak ve güven duygusunu sarsacak nitelikte olduğunu belirtmek dışında Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yapılan böyle bir müdahalede uygulanmasını öngördüğü ve yukarıda sıralanan değerlendirmelerden hiçbirini yapmadığı anlaşılmıştır.
30. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında, ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
31. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve Mahkemenin başvurucunun bir disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile birlikte 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
34. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
35. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 3. İdare Mahkemesine (E.2016/1598, K.2017/1314) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Kamu görevlisi olan başvurucu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, idare ve mahkeme kararlarında başvurucunun yaptığı sosyal paylaşımların disiplin cezasına konu edilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ilişkin ilgili ve yeterli bir gerekçenin gösterilmediğini, dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ortaya konulmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
2. Başvurucunun kamuoyuna yansıyan açıklamaları nedeniyle hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonunda, 657 sayılı Kanun’un 125. maddesi uyarınca “Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğu” gerekçesiyle kınama cezasına karar verilmiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen İdare Mahkemesi de başvurucunun fecebook hesabından devlet büyükleri ve aile bireyleri hakkındaki paylaşımların, yaptığı müdürlük görevinin itibarıyla bağdaşmadığı ve güven duygusunu sarsacak nitelikte siyasi içerikli paylaşımlar yapıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle uygulanan disiplin cezasının hukuki olduğuna karar vermiştir.
3. Somut olayda başvurucu, sosyal paylaşımlarının toplumsal konulara ilişkin olduğunu, iletilerin kendisi tarafından üretilmediğini, sosyal medyada paylaşımda olan birtakım bilgilerin ve görsellerin kendi hesabından paylaşıldığını, devlet görevlilerinin ifade özgürlüğünün diğer yurttaşlara göre farklılık gösterse de mahkeme kararlarında paylaşımlarının içeriğinin ve mesleki pozisyonun tartışılmadığını ileri sürmüştür.
4. Mahkememiz, oybirliğiyle başvurucunun sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle idare ve Mahkeme tarafından kınama cezası ile cezalandırılmasının 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı; müdahalenin kamu hizmetlerinin verildiği alanlarda huzurun ve çalışma düzeninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Fakat yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı ve müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair çoğunluğun bu yöndeki görüşüne ise katılmıyorum.
5. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 57). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, § 38).
6. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (Hasan Güngör, § 49). Bununla birlikte, devlet memurları söz konusu olduğunda, görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda memurun bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamların bir takdir marjı vardır (Hasan Güngör, § 48).
7. Başvuru tarihinde, başvurucu Şişli Posta Dağıtım Merkezinde müdür olarak görev yapmaktadır. Somut olayda başvurucu yukarıda değinilen (§ 7) açıklamaları Facebook hesabından paylaştığını kabul etmektedir. Bu paylaşımlar ile başvurucunun bir siyasi parti ve o siyasi partinin başkanı hakkında açıklamalarda bulunduğu görülmektedir. Başvurucunun siyasi bir parti temsilciliği bulunmamaktadır. Keza başvurucunun gazetecilik sıfatı da yoktur. Yine, başvurucu herhangi bir yurttaş da değildir. İdare ve derece mahkemesi, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar ile hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak şekilde olduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında disiplin cezası uygulamıştır. Bu paylaşımlarının doğrudan devlet büyüklerine yöneldiği, açıklamaların siyasi içerik taşıdığından müdürlük görevi ile bağdaşmadığı belirtilmiştir. Böylelikle idare ve derece mahkemesi, başvurucunun sosyal medya paylaşımlar ile tabi olduğu statü hukukuna aykırı davrandığı sonucuna ulaşmıştır (§§ 8-10).
8. Kanaatimce idare ve derece mahkemesi kararlarında ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, başvurucu bir gazeteci yahut siyasi bir parti temsilcisi değildir. Başvuru tarihinde kamuda müdür olarak görev yapmaktadır. Kamu görevlilerin de diğer kişiler gibi ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğu açık ise de bulundukları görevin gereği olarak kamuoyuna yönelik bir açıklama yahut görüş paylaşımında bulunurken bazı yükümlülükler altında bulundukları da kuşkusuzdur. Somut olayda başvurucunun paylaşımlarının çok açık bir şekilde siyasi içerik taşıdığı ve bir parti aleyhinde görüş açıklamasını içerdiği dikkate alınarak devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelik taşıdığı gerekçesiyle disiplin cezasının uygulanmasının demokratik toplum düzeni bakımından gereklilik koşulunu karşıladığı görülmektedir.
9. İdare ve derece mahkemesi kararlarında, başvurucunun paylaşımları nedeniyle uygulanan disiplin cezasına dair yeterince değerlendirme yapıldığı, sosyal medyadaki açıklamaların yapıldığı tarihteki koşulların gözetildiği, disiplin cezasının orantılı olduğu, bu haliyle yapılan ifade açıklamasının kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği görevinin itibar ve güven duygusunu sarsmaya elverişli olduğu ortaya konulmuştur. Dolayısıyla idare ve mahkemenin kararlarının somut olay özelinde demokratik toplum düzeni bakımından ilgili ve yeterli gerekçeyi içermediği söylenemeyecektir.
10. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye