TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZULFİKAR KURTAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/7697)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Zulfikar KURTAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, haksız olarak gözaltı tedbirine
başvurulmasına rağmen açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın uzun sürmesi dolayısıyla tazminat
talebinin kabul edilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 14/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Davası
Süreci
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK mülga 250.
maddeyle görevli) tarafından Hizbullah terör örgütüyle bağlantılı bazı faaliyetlere
ilişkin yürütülen bir soruşturma kapsamında başvurucu 18/2/2009 tarihinde
gözaltına alınmış ve iki gün süreyle gözaltında tutulmuştur.
8. Başsavcılığın 2/11/2009 tarihli iddianamesiyle
başvurucunun terör örgütü üyesi olma ve müstehcenlik suçlarını işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava
açılmıştır. İddianamede, başvurucu dışında otuz iki kişinin daha aynı suçlardan
cezalandırılması talep edilmiştir.
9. Davaya bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi
16/7/2013 tarihinde, müstehcenlik suçundan başvurucunun suçu işlediğinin
sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine, terör örgütüne üye olma suçundan ise
6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
10. Başvurucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 16. Ceza
Dairesi 7/6/2016 tarihinde suç tarihinden (17/1/2000) itibaren dava zamanaşımı
süresinin dolması nedeniyle mahkûmiyet hükmünün bozulmasına ve davanın
düşürülmesine karar vermiştir.
B. Tazminat
Davası Süreci
11. Başvurucu 29/9/2016 tarihinde haksız gözaltı
nedeniyle Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava
dilekçesinde; hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle düşürüldüğüne vurgu yapan
başvurucu, hiçbir suçu yokken gözaltına alındığını, iki günlük gözaltı
sürecinde özgürlüğünden yoksun kaldığını ve zarara uğradığını belirterek haksız
gözaltı ve ayrıca yargılamanın uzunca bir süre devam etmesi nedeniyle 10.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
12. Mahkeme 24/1/2017 tarihinde, davanın kısmen kabulü
ile yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle başvurucuya 400 TL manevi tazminat
ödenmesine karar vermiştir.
13. Davalı Hazine vekili istinaf kanun yoluna başvurmuş;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi 21/6/2017 tarihinde eksik
inceleme nedeniyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
14. Bozma kararı üzerine devam olunan yargılamada
25/10/2017 tarihinde yargılamanın uzun sürmesinin sanıkların tutumundan
kaynaklandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
15. Bu kez başvurucu anılan karara karşı istinaf kanun
yoluna başvurmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi 2/2/2018
tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
16. Başvurucu, kararı 2/3/2018 tarihinde öğrendiğini
bildirmiş ve 14/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim
önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı
hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde
hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve
tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya
işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle
zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı
hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
...
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama
veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu; ortada hukuka uygun hiçbir delil yokken
haksız olarak gözaltına alındığını ve iki gün süreyle gözaltında tutulduğunu,
buna karşılık açtığı tazminat davasının kabul edilmediğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka aykırı
olduğundan bahisle açılan tazminat davasının kabul edilmemesi olduğundan
iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamındaki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.
21. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci
fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere
tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42; Safkan Aydoğdu, B. No:
2014/7498, 5/4/2017, § 43).
22. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise
bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade
edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi
tutulan kişiler" tabiri ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen
kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu
belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen
durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede
bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin
maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki
güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından
ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
23. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip
edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer
fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını
incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun
Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir
işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse
Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat
hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Safkan Aydoğdu, § 45).
24. Bununla birlikte 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B.
No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
25. Somut olayda başvurucu 18/2/2009 tarihinde gözaltına
alınmış ve iki günlük gözaltı süresinin sonunda 20/2/2009 tarihinde serbest
bırakılmıştır. Bu itibarla başvurucunun gözaltı suretiyle hürriyetinden yoksun
bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuki
olmadığına ilişkin iddiası, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
kapsamında değildir.
26. Bu durumda Anayasa Mahkemesi zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılmasının
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka uygun olup
olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten yoksun
bırakılma hâli dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasını
incelemesi de mümkün değildir. Sonuç olarak anılan şikâyet bakımından da zaman
bakımından yetkisizlik söz konusudur (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aziz
Yıldırım (4), B. No: 2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu,
§ 46).
27. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi
amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra
tüketilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır (Safkan Aydoğdu, § 46).
28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu; yargılandığı davanın yedi yıl sürmesi
dolayısıyla bu süre boyunca cezalandırılma tehdidi altında kaldığını, buna
karşılık açtığı tazminat davasının kabul edilmediğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu
öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru
yollarının tüketildiği" tarihten söz edilmekte ise de haberdar
olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin
"nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği" tarih olarak anlaşılması
gerekir. Bu öğrenme somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde
gerçekleşebilir (A.C. ve diğerleri, B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).
31. Somut olayda ilk olarak 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle sanıklara tazminat ödenmesine
imkân tanıyan bir düzenleme bulunmamaktadır. Anılan madde koruma tedbirleri
nedeniyle tazminata ilişkin düzenlemeler içermektedir. Maddenin (1) numaralı
fıkrasının (d) bendinin haklarında ceza soruşturması veya kovuşturması
yürütülen tüm kişiler yönünden değil bu adli süreçlerde tutuklanan kişiler
yönünden hüküm ifade ettiği gözardı edilmemelidir. Buna göre tutuklu kişilerin
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmamaları veya makul sürede
haklarında hüküm verilmemesi durumunda tazminat istemeleri söz konusudur.
Başvurucu hakkında şikâyete konu yargılama sürecinin tutuklu olarak görülmemesi
nedeniyle anılan tazminat yolunun yargılamanın uzun sürdüğü iddiası bakımından
sonuç almaya elverişli bir başvuru yolu olmadığı açıktır. Buna göre
başvurucunun anılan iddiası bakımından tazminat yoluna başvurmasının bireysel
başvuru süresi üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
32. Başvurucunun Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 7/6/2016
tarihli nihai kararını en geç tazminat davası açtığı 29/9/2016 tarihinde
öğrendiği görülmektedir. Buna göre 29/9/2016 tarihinden itibaren otuz gün
içinde bireysel başvuruda bulunulması gerekirken 14/3/2018 tarihinde yapılan
başvuruda süre aşımı bulunmaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının süre aşımı nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.