TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ICON TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/10467)
Karar Tarihi: 16/6/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Mahmut ALTIN
Başvurucu
Icon Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
Vekili
Av. Bahar TOPUK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; alacağın tahsili amacıyla borçlu aleyhine başlatılan icra takibi sırasında borçluya ait taşınmazın satışından elde edilen bedelin tapu iptali ve tescil davasında konulan ihtiyati tedbir nedeniyle yaklaşık altı buçuk yıl nemalandırılmamış olması ve ihtiyati tedbirin uzun sürmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, tapu iptali ve tescil davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Şirket, borçlu M.F.A aleyhine 29/12/2009 tarihinde Küçükçekmece 1. İcra Müdürlüğünün E.2010/11 sayılı dosyasında 200.000 TL bedelli bonoya dayalı olarak işlemiş faiziyle beraber toplam 201.372,22 TL alacak için takip başlatmıştır. Borçlunun takibe itiraz etmemesi nedeniyle icra takibi kesinleşmiştir.
6. Borçluya ait İstanbul ili Bakırköy ilçesi Zeytinlik Mahallesi'nde kâin 104 ada 3 parselde kayıtlı 11 No.lu bağımsız bölüm, 28/6/2010 tarihinde açık arttırma sonunda 143.300 TL bedelle satılmıştır. Borçlu tarafından söz konusu ihalenin feshi talebiyle açılan davanın reddine dair Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesi kararı, 25/6/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
7. Akabinde 8/8/2012 tarihinde işlemiş faiziyle birlikte 150.080,81 TL İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün E.2009/3682 sayılı dosyasına gönderilmiştir. Ancak Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Mahkeme) E.2007/103 sayılı dosyasında söz konusu taşınmaz için konulan ihtiyati tedbirin 24/7/2012 tarihinde satış bedeli üzerinden devamına ve satış bedelinin alacaklıya ödenmemesine karar verilmiştir.
8. Bahsi geçen Mahkeme dosyası incelendiğinde satışa konu taşınmazın tapusunun iptali ve tescil talebiyle 28/3/2007 tarihinde açılan davaya başvurucu Şirket, 22/5/2014 tarihinde feri müdahil olarak kabul edilmiştir. Söz konusu davada 8/5/2007 tarihinde verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talebinin reddine dair hükmün de bulunduğu 1/7/2015 tarihli karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 24/10/2018 tarihinde onanmış ve 5/12/2018 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu Şirket, bu nihai kararın öğrenme tarihine ilişkin açıklamada bulunmadığı gibi başvuru formu ekinde buna dair belge de sunmamıştır. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede nihai kararın başvurucu Şirket vekili tarafından 3/12/2018 tarihinde saat 12.59'da açılarak okunduğu tespit edilmiştir.
9. Nihayet kararın kesinleşmesinden sonra başvurucu Şirketin talebi üzerine Mahkemece, İstanbul 10. İcra Müdürlüğüne yazılan 12/12/2018 tarihli yazıda başvurucu Şirketin alacağına karşılık gelen tutar üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verildiği belirtilmiştir. Başvurucu Şirket, bu kararın öğrenme tarihine ilişkin açıklamada bulunmadığı gibi başvuru formu ekinde buna dair belge de sunmamıştır. UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede bu kararın başvurucu Şirket vekili tarafından 20/12/2018 tarihinde saat 14.47'de açılarak okunduğu tespit edilmiştir.
10. İhtiyati tedbirin kaldırılması kararını müteakip 27/2/2019 tarihinde İstanbul 10. İcra Müdürlüğü tarafından sıra cetveli esas alınarak başvurucu Şirkete 111.765,71 TL ödenmiştir.
11. Başvurucu Şirket 26/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. İlgili hukuk için bkz. Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, §§ 19-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Anayasa Mahkemesinin 16/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Değer Kaybı Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu Şirket; ihtiyati tedbir kararı nedeniyle alacağının ödenmediğini, bu süreçte ihale bedelinin nemalandırılmadığını ve alacağının enflasyon karşısında yıpratıldığını iddia etmiştir. Başvurucu Şirket ayrıca alacağın değer kaybına uğramaması için pozitif yükümlülükler kapsamında devletin alması gereken tedbirleri yerine getirmediğini ve maddi zarara uğradığını belirtmiştir. Başvurucu Şirket, bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Fatma Yıldırım kararında sıra cetvelinin kesinleşmesi sürecinde ihale bedelinin nemalandırılmadığı iddiası yönünden 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 5. maddesinde öngörülen tazminat davası yolunun etkili bir başvuru yolu olmadığı tespit edilmiştir (Fatma Yıldırım, §§ 36-43). Somut olayda da ödeme sonrası otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda bulunulduğu görüldüğünden bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
17. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
18. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucu Şirketin kesinleşmiş ve icra edilebilir alacağının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği açıktır.
19. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Fatma Yıldırım kararı ile ortaya konulmuştur. Anılan karara konu olayda başvurucu, alacağının tahsili amacıyla borçlu aleyhine icra takibi başlatmıştır. İcra takibinin kesinleşmesinin ardından borçluya ait taşınmazların satışından elde edilen bedel, sıra cetvelinin düzenlendiği 2005 yılından başvurucuya ödemenin yapıldığı 2014 yılına kadar icra dairesince nemalandırılmamıştır. Kararda, borçlunun taşınmazlarının satışı sonucu tahsil edilen ihale bedelinin nemalandırılması veya nemalandırılmamasının icra müdürlüklerinin görevlerinin ifası kapsamında kaldığı gerekçesiyle alacağın nemalandırılmamasının pozitif yükümlülüklerle ilişkili olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda icra organlarının görevini yerine getirirken mülkün korunmasına yönelik birtakım tedbirler alması gerektiği açıklanmıştır (Fatma Yıldırım, §§ 55-59).
20. Fatma Yıldırım kararında; sıra cetvelinin düzenlendiği tarih ile başvurucuya ödemenin yapıldığı tarih arasındaki yaklaşık dokuz yıllık sürenin makul olmadığı, bu süreçte icra müdürlüğünün yedinde ve kontrolü altında olan paranın enflasyon karşısında değer yitirmesini önleyecek tedbirleri alması gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda tahsil edilen ihale bedelinin alım gücünü kaybetmesini engellemenin yolunun paranın nemalandırılması olduğu, bu işlemin de icra müdürlüğüne olağan idari işleyişin ötesinde bir külfet yüklemeyeceği açıklanmıştır. Sonuç olarak icra müdürlüğünün ihale bedelinin vadeli bir mevduat hesabına yatırılması suretiyle alacağı basit bir tedbirle icra sürecinin hızlı işlememesinin başvurucu üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirememiş olmasının mülkiyet hakkının devlete yüklediği koruma pozitif yükümlülüğün ihlaline neden olduğuna karar verilmiştir (Fatma Yıldırım, §§ 60-63).
21. Fatma Yıldırım kararında giderim olarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğini tespitine ve 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun maddi tazminat talebi ise uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı ve bu konuda herhangi bir belge sunmadığı nedeniyle reddedilmiştir (Fatma Yıldırım, §§ 67-68). Başvurucu Fatma Yıldırım, Anayasa Mahkemesinin alacağının değer kaybını tespit etmesine rağmen maddi tazminata hükmetmediğine ve illiyet bağının neden kurulamadığına dair bir gerekçe göstermediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 13/9/2017 tarihinde AİHM'e başvurmuştur.
22. Somut olayda alacağın tahsili amacıyla başvurucu Şirket tarafından başlatılan icra takibinde borçluya ait taşınmazın ihale yoluyla satışı sonucunda 8/8/2012 tarihinde taşınmaz bedeli icra dosyasına yatırılmıştır. Ancak satışa konu olan taşınmaz ve sonrasında satış bedeli üzerinde ihtiyati tedbir kararının verildiği tapu iptal ve tescil davasının reddine ilişkin hükmün kesinleşmesinden sonra 27/2/2019 tarihinde başvurucu Şirkete 111.765,71 TL ödeme yapılmıştır (§§ 7-10).
23. Bu hâliyle taşınmaz satış bedelinin icra dosyasına yatırıldığı tarih ile başvurucu Şirkete fiilen ödeme yapılan tarih arasındaki yaklaşık altı buçuk yıllık sürenin makul olmadığı açıktır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre taşınmaz satış bedelinin icra dosyasına gönderildiği 2012 yılı Ağustos ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2019 yılı Şubat ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 194,09 TL'dir. Bu süreçte alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğramasını engelleyecek tedbirlerin -mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükler kapsamında- idare tarafından alınması beklenmektedir. Buna karşın somut olayda icra dairelerinin alacağı vadeli bir mevduat hesabında tutarak nemalandırılmamış olmaları nedeniyle icra sürecinin hızlı işlememesinin başvurucu Şirket üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerini telafi etmemiştir.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Şirketin Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
25. Başvurucu Şirket, ihtiyati tedbir kararı verilen tapu iptali ve tescil davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, yine aynı davada ihtiyati tedbirin uzun sürmesinden dolayı alacağının ödenmemesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmüştür.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11). Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alındığında bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A.C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).
27. Bireysel başvuru süresinin işlemeye başlaması yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini dava dosyasını incelemek suretiyle öğrenmesi mümkündür. Bu doğrultuda dosyadan suret alınması gibi hâllerde başvurucunun gerekçeli kararı öğrendiği kabul edilebilir. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
28. Diğer yandan somut olayın koşullarında başvurucunun nihai karardan daha erken bir tarihte haberdar olması gerektiğinin değerlendirilmesi durumunda Anayasa Mahkemesi, başvuru süresinin başlangıcı için bu tarihi de esas alabilir (Ögeday Akın, B. No: 2014/2345, 10/6/2015, § 38).
29. UYAP kullanıcıların kendilerini ilgilendiren bilgi ve belgelere ihtiyaç duymaları hâlinde hızlı ve kolay şekilde ulaşabilmelerini sağlamaktadır. Her türlü bilgi ve belge alışverişi de UYAP üzerinden elektronik ortamda ve anlık denebilecek kısa sürede gerçekleştirilebilmektedir (Hüseyin Aşkan, B. No: 2017/15649, 21/7/2020, § 26).
30. Bu işlemler yapılırken bilgi ve belgelerin son hâli, değişmez ve güvenli bir şekilde veri tabanında saklanmakta ve belgeler üzerinde yapılan işlemler UYAP evrak işlem kütüğünde kayıt altına alınmaktadır. Evrak işlem kütüğü, evrak üzerinde yapılan işlemleri (doküman oluşturma, düzenleme, imzalama, açma, okuma ve yazdırma gibi) kayıt altına almaktadır. Kayıt altına alınan evrak üzerindeki işlemleri yapan şahsın adı soyadı, sıfatı, birimi, yapılan işlemin niteliği, tarih ve saati sistemde saklanmaktadır (Hüseyin Aşkan, § 28).
31. Somut olayda tapu iptali ve tescil davasının uzun sürdüğü şikâyetine ilişkin olarak UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan inceleme neticesinde 24/10/2018 tarihli nihai kararın başvurucu Şirket vekili tarafından 3/12/2018 tarihinde saat 12.59'da açılarak okunduğu, 26/3/2019 tarihinde bireysel başvuru yapıldığı görülmüştür (§ 8).
32. Başvurucu Şirketin, tedbirin uzun sürmesi şikâyetine ilişkin olarak Mahkemenin 12/12/2018 tarihli ihtiyati tedbirin kaldırılması kararının UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede başvurucu Şirket vekili tarafından 20/12/2018 tarihinde saat 14.47'de açılarak okunduğu, 26/3/2019 tarihinde bireysel başvuru yapıldığı görülmüştür (§ 9).
33. UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde bu işlemi yapan ilgililerden işlem sırasında nihai kararın sonucunu öğrenmeleri beklenir. Böyle bir durumda işlem yapılırken nihai kararın sonucunun öğrenildiği kabul edileceğinden bireysel başvuru süresinin bu tarihlerden itibaren başlatılması gerekir. Nitekim ilgili usul kuralları uyarınca sürenin münhasıran tebliğden itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiği uygulamaların aksine bireysel başvuru yolunda başvuru süresi, ihlalin öğrenilmesi esasına bağlanmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Mehmet Özcan, B. No: 2019/6266, 15/1/2020, § 27).
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Giderim Yönünden
35. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile 120.411,34 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
36. İncelenen başvuruda, icra dairesince tahsil edilen ihale bedelinin ihtiyati tedbir kararı sürecinde nemalandırılmamasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin olumsuz eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucu Şirketin uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Bu bağlamda enflasyon verileri dikkate alındığında taşınmaz satış bedelinin icra dosyasına gönderildiği 2012 yılı Ağustos ayından ödemenin yapıldığı 2019 yılı Şubat ayına kadar ödemeye konu tutar olan 111.765,71 TL'nin 216.921,12 TL'ye ulaştığı görülmektedir. Söz konusu tutardan başvurucu Şirkete yapılan 111.765,71 TL'lik ödeme çıkarıldığı zaman ise 105.155,41 TL tutarında nemalandırılmama nedeniyle başvurucu Şirketin uğradığı zararın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucu Şirkete net 105.155,41 TL maddi tazminat ödenmesi gerekir. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin reddine karar vermek gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Şirkete net 105.155,41 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucu Şirkete ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.