logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Ali Süsin [2.B.], B. No: 2019/11359, 24/5/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ALİ SÜSİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/11359)

 

Karar Tarihi: 24/5/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Mehmet Ali SÜSİN

Vekili

:

Av. Vedat GÜLEÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 10/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1964 doğumlu olan başvurucu, 2012 yılında alt işveren Arsu Peyzaj İnşaat Yemek Taşıma Temizlik Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi (Şirket) ile asıl işveren Diyarbakır Yenişehir Belediyesi (Belediye) nezdinde temizlik işçisi statüsünde çalışmaya başlamıştır.

7. Belediye Temizlik İşleri Müdürlüğü tarafından 1/2/2017 tarihinde "terör örgütü ile irtibatı, iltisakı tespit edilen...hizmet alım personellerinin...ilişiklerinin kesilmesi" hususunda alt işveren Şirkete gönderilen yazı ile başvurucunun iş akdinin feshedilmesine karar verilmiştir.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket ve Belediye aleyhine 27/2/2017 tarihinde dava açmıştır. Diyarbakır 1. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, terör örgütüyle irtibatı ve/veya iltisakı iddiasına karşı savunmasının alınmadığını, kendisine yazılı bildirim yapılmadığını, işverenin iddiasını somut bir bilgi yahut belgeye dayandırmadığını ileri sürmüştür. Davalı Belediye ile Şirket ise cevap dilekçelerinde husumet itirazında bulunmuşlardır.

9. Mahkeme, tüm yargılama boyunca tarafların da katılımını sağlamak suretiyle altı duruşma yapmış; iddia ve itirazları dikkate alarak Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü ile Millî İstihbarat Teşkilatı da dâhil olmak üzere çeşitli kurumlardan başvurucu hakkında bilgi ve belge toplamıştır.

10. Mahkeme 11/5/2018 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Somut olayın dosyadaki delillerle birlikte değerlendirilmesinde; Davacının 22/11/2016 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 677 sayılı KHK ile iş sözleşmesinin feshedildiği, ülkemizde 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Olağanüstü Hâl ilân edildiği, davacının Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin Milli Güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, veya iltisakı olduğundan bahisle iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşıldığından davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."

11. Başvurucu, gerekçeli karara karşı 20/6/2018 tarihli dilekçesi ile istinaf talebinde bulunmuş; derece mahkemesi tarafından yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını, davalı Belediyenin iddiasını ispata elverişli herhangi bir bilgi ya da belge sunmadığını, hangi örgüt ile irtibatlandırıldığı hususunun dahi gerekçeli karardan anlaşılmadığını, kararın usul ve esas açısından kanuna aykırı olduğunu belirterek kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 19/2/2019 tarihli kararı ile mahkeme kararının gerekçe yönünden ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Konunun 667 sayılı KHK hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği tespit edildikten sonra 667 sayılı KHK'nın 4. Maddesinin 2. Fıkrasında, "Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler" denilmekle ve burada ifade edilen dolaylı görevlendirmenin alt işveren işçilerini kapsadığı değerlendirilmekle asıl işveren yönünden davacının kamu kurumunda çalıştırılmasına yönelik yasal engel bulunduğu anlaşılmaktadır.

Alt işveren yönünden ise davacının PKK Terör Örgütü ile bağlantılı olduğu, davacının baldızı ve amcasının kızı olan [K.S.] nin PKK terör örgütü üyesi olmaktan ceza aldığı, davacının da bu kişiyi saklamaktan hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan kamu davası açıldığı, davacının kollukta suçunu ikrar ederken savcılıkta ve mahkemede üzerine atılı suçu işlemediğini beyan ettiği [K.S.] yi evde gördüğünü ancak yardım ve yataklık etmediğini söylediği, hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verildiği görüldüğünden davacının iş sözleşmesinin en azından şüphe feshi kapsamında feshedildiğinin kabulü ile davanın reddi gerekecektir.

Aynı şekilde alt işveren yönünden yine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından kamu asıl işverenince 667 sayılı KHK kapsamında alt işveren işçisinin işten çıkarılmasını istenmesi durumunda bu durumun alt işveren bakımından zorunluluk oluşturduğu ve alt işverence yapılan feshin geçerli olacağı belirtildiğinden (Yarg. 22. Hukuk Dairesi, 2017/5151-4850 E. K. Sayılı karar) işverence yapılan fesih yine geçerli olacaktır.

Görüldüğü gibi feshin haklı neden boyutu ileride açılması muhtemel alacak davalarında tartışılmak üzere fesih en azından geçerli olduğundan mahkemece ulaşılan sonuç bu gerekçelerle yerinde görülmüştür."

13. Nihai karar 13/3/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

15. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'Morbeyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ... gerekmiştir."

20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 24/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

22. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuşlardır.

23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; iş akdinin yasalarda öngörülen usule riayet edilmeksizin, savunması alınmadan ve yazılı bildirim yapılmadan feshedildiğini, feshe gerekçe olarak somut bir bilgi yahut belge gösterilmediğini, derece mahkemelerince işverenin soyut nitelikteki beyanına üstünlük tanınarak davanın reddedildiğini, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde; ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; başvurucunun hakkındaki iddiaları öğrendiği, buna ilişkin iddia ve itirazlarını ileri sürebilme imkânına sahip olduğu, bu kapsamda hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığı, başvurucunun ihlal iddialarının da kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kaldığı ileri sürülmüştür.

C. Değerlendirme

26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası, ileri sürdüğü iddiaların derece mahkemelerince karşılanmaması olup başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

31. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

32. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

33. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Somut olayda işveren nezdinde 2012 yılından itibaren çalışan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.

35. Başvurucu, dava dilekçesinde kendisi ile ilgili somut bir tespit olmadığı hâlde işverenin soyut nitelikteki beyanına istinaden iş akdinin feshedildiğinden yakınmış; feshin savunması alınmaksızın ve yazılı bildirim yapılmaksızın hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür. Davalı işveren ise cevap dilekçesinde iş akdinin şüphe feshi gerekçesiyle feshedildiğini belirtmiştir.

36. Diyarbakır 1. İş Mahkemesi 11/5/2018 tarihli gerekçeli kararında işverenin iddiası yönünden bir değerlendirme yapmaksızın 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ve olağanüstü hâl koşullarına atıf yaparak davanın reddine hükmetmiştir (bkz. § 10).

37. Başvurucunun itirazı üzerine dosya istinaf incelemesine gönderilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 19/2/2019 tarihinde yapılan incelemede ise başvurucunun amcasının kızı ve aynı zamanda baldızı olan K.S. hakkında PKK terör örgütü üyesi olmaktan mahkûmiyet kararı verildiği, bu kapsamda başvurucu hakkında da K.S.yi sakladığı gerekçesiyle örgüte yardım ve yataklık etme suçundan kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. Mahkeme, bahsi geçen yargılamaya ilişkin olarak başvurucunun kollukta suçlamaları kabul etmekle birlikte Başsavcılık ve Mahkeme aşamasında atılı suçu işlemediğini beyan ettiği, hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verildiği, bu kapsamda iş sözleşmesinin en azından şüphe feshi kapsamında ve geçerli nedenle feshedildiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir (bkz. § 12).

38. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

39. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 29-33).

40. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

41. Somut olayda işvereni şüphe feshine götüren olgunun geçmişte terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan başvurucu hakkında verilen beraat kararına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl dışındaki dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Bu kapsamda Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 17-19).

42. Başvuruya konu yargılamada Bölge Adliye Mahkemesi kararından tam anlaşılamamakla birlikte dosya içeriğinden edinilen bilgiye göre başvurucu hakkındaki suçlamaların 1999 yılına ait olduğu, başvurucunun köye gelen örgüt üyelerine yiyecek verdiği, örgüt adına faaliyette bulunma suçundan yakalanan ve tahliye edilen, tahliye edildikten sonra da faaliyetlerine devam eden amca kızı olan baldızı K.S.yi hâl ve sıfatını bilerek 1999 yılı Mayıs ayı içinde Diyarbakır'daki evinde 4-5 gün barındırdığı iddiaları ile kamu davası açılmıştır. Diyarbakır Devlet Güvenlik (3) No.lu Mahkemesi tarafından PKK terör örgütü mensuplarına hal ve sıfatlarını bilerek yardım ve yataklık etmek suçundan yargılama yapıldığı, bu kapsamda başvurucunun 19/5/1999-21/5/1999 tarihleri arasında gözaltında kaldığı, 29/6/1999 tarihinde ise üzerine atılı suçu işlediğine yeter kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Beraate ilişkin gerekçeli karara göre başvurucu, kolluk anlatımlarında suçlamaları kabul etmiş ancak Başsavcılık ve Mahkemedeki anlatımlarında suçlamaları reddederek K.S.yi tahliye edildikten sonra hiç görmediğini, on gün önce eve geldiğinde evde gördüğünü, arandığını bildiği için evden kovduğunu, evinde barındırmadığını beyan etmiştir.

43. Yukarıda da ifade edildiği gibi gerekçeli kararda işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarının irdelenmesi ve bu durumun şüpheyi doğuran olay yahut olgu ile birlikte bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Ayrıca yine Yargıtay kararları da gözönüne alındığında şüphenin güncel bir durumu yansıtması ve şüpheye konu olay yahut olgunun belli bir ağırlığa ulaşması beklenmektedir.

44. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda kalabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

45. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun işveren kurum nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığı, hakkındaki isnadın işe girdiği tarihten yaklaşık 13 yıl, iş sözleşmesinin feshedildiği tarihten yaklaşık 18 yıl öncesine dayandığı, şüphe doğuran olaya ilişkin olarak delil yetersizliğinden başvurucunun beraatine hükmedildiği anlaşılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararına bakıldığında başvurucu ile ilgili olarak mevcut durumun tespiti ile yetinildiği ancak 18 yıl öncesinde alınan beraat kararının ilçe belediyesi nezdinde temizlik işçisi olarak çalışan başvurucu yönünden iş ilişkisinin devamını ne şekilde çekilmez hâle getirdiği hususunda şüphe feshi için yeterli olabilecek düzeyde bir bağlantı ortaya koymadığı görülmüştür.

46. Sonuç olarak gerekçeli kararda olay ve olgular ile hüküm arasında bağlantının net bir şekilde ortaya konulamadığı, iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı hususunda makul bir gerekçe oluşturulamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

48. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

51. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. İş Mahkemesine (E.2017/241) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mehmet Ali Süsin [2.B.], B. No: 2019/11359, 24/5/2023, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET ALİ SÜSİN
Başvuru No 2019/11359
Başvuru Tarihi 10/4/2019
Karar Tarihi 24/5/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi