TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÇİĞDEM KALKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/14696)
Karar Tarihi: 24/5/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Çiğdem KALKAN
Vekili
Av. İsmail Doğan SUBAŞI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1984 doğumlu olan başvurucu, 18/9/2007 tarihinden itibaren Türk Hava Yolları (Kurum) bünyesinde çalışmaya başlamış; en son kabin amiri olarak çalışmakta iken disiplin kurulu kararı ile başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir. Fesih gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Disiplin Kurulu tarafından, Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara 'üyelik', 'mensubiyet' veya 'iltisak' yahut 'irtibat' şeklinde bağlantılarının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak değerlendirmeler kapsamında Ortaklığımızda 17/25 Aralık sonrasında FETÖ/PDY terör örgütünün vakıf ve derneklerine üyeliğini devam ettirme, örgütün gazete dergi ve mecmua üyeliğini sürdürme, sosyal medya hesaplarında lehine paylaşımlarda bulunma, örgütü savunan her türlü yazı, Mülakat, söz, fiil ve davranışta bulunma, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları ByLock gibi şifreli programlara üyelik, örgütün bankalarında işlem yapmaya devam etme gibi kriterler; sosyal çevre bilgileri, ilgili devlet kurumları ve kuruluşlarından gelen bilgiler ile Ortaklığımıza yapılan ihbar ve şikâyetler dikkate alındığında, FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantınız hakkında yukarıda sayılan fiillerden birini veya birkaçını işlediğiniz hususunda makul şüphe oluştuğundan, tutum ve davranışlarınıza uyan 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/11. Maddesi ve 25. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 25. Maddesi 1. Fıkrası gereğince 'İşten Çıkarma Cezası' ile tecziyenize karar verilmiştir.
Disiplin Kurulu'nun hakkınızda vermiş olduğu karar 29.06.2017 tarihinde Genel Müdürlüğün onayından geçerek kesinleştiğinden iş akdiniz haklı nedenle feshedilmiştir."
7. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminat ve hak ettiği ücretlerinin ödenmesine karar verilmesi taleplerini ileri sürerek işveren aleyhine 12/7/2017 tarihinde işe iade davası açmıştır. Bakırköy 5. İş Mahkemesi (Mahkeme) tarafından kabul edilen dava dilekçesinde başvurucu, feshin usule aykırı olduğunu, savunması alınmadan ve somut bir sebebe dayanmadan iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür. Davalı işveren ise cevap dilekçesinde başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile iltisaklı olduğunun değerlendirildiğini, bu kapsamda Bank Asya hesap hareketlerinin incelenebileceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
8. Başvurucu 4/10/2017 tarihli duruşmada, işveren Kurumun Bank Asya ile ilgili iddialarına ilişkin savunma yapmış; bu kapsamda kişisel yatırımlarını bankacı olan arkadaşı İ.M.nin yönettiğini, İ.M.nin çeşitli bankalarda görev yaptığını, en son Bank Asyada görev yaparken yatırımlarını daha önce görev yaptığı bankadan Bank Asyaya aktardığını, bu işlemin herhangi bir şekilde FETÖ/PDY'ye yardım amacı ile yapılmadığını belirtmiştir. Başvurucu, İ.M.nin tanık olarak dinlenmesi talebinde bulunmuş; 25/12/2017 tarihli bir sonraki duruşmada ifadesine başvurulan İ.M. bankacı olduğunu, çeşitli bankalarda çalıştığını, bu kapsamda Bank Asyada da görev aldığını, başvurucu ve eşiyle 2005 yılından bu yana dost olduklarını ifade etmiştir. Bu dostluğa istinaden genellikle her geçtiği bankaya başvurucu ve eşinin şahsi birikimlerini de götürdüğünü belirten İ.M., böylece başvurucu ve eşinin çalıştığı bankalarda yatırımlarını değerlendirme yoluna gittiklerini, tüm işlerini kendisinin takip ettiğini ifade etmiştir. FETÖ/PDY ile bir ilgisinin olmadığını, şube kapanışları tamamlandıktan sonra hakkında herhangi bir soruşturma olmaksızın tüm haklarını alarak işten ayrıldığını, anılan Bankada çalışan birisi olarak bir mağduriyet yaşamadığı hâlde arkadaşlarının kendisinden kaynaklanan bir mağduriyet yaşadığını beyan etmiştir.
9. Başvurucu, duruşmanın akabinde ibraz ettiği dilekçe ekinde banka hesap dokümanlarını göndermiştir. Gönderilen belgeler incelendiğinde 2009 yılında başvurucu adına hesap açıldığı, 26/4/2013 ile 26/3/2014 tarihleri arasında 4.350 TL ile 4.500 TL arasında değişen düzenli kredi ödemesi yapıldığı, en son 26/3/2014 tarihinde hesapta bulunan 4.164 TL'nin EFT yoluyla başka bir bankaya gönderildiği, bunun dışında herhangi bir hesap hareketliliğinin bulunmadığı görülmüştür. Başvurucu; beyan dilekçesinde, hesap hareketleri ile ilgili olarak Bankanın Küçükköy ile Gaziosmanpaşa Şubeleri arasında şube değişiklikleri olduğunu ancak bu durumun da yine tanık İ.M.nin çalışmasından kaynaklandığını belirtmiştir.
10. Mahkeme 30/5/2018 tarihinde davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İşin esası yönünden yapılan incelemede davalı işverenin davacının iş akdini sona erdirmede disiplin kurulu tarafından milli güvenlik kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı oluşum veya gruplara yönelik üyelik , mensubiyet veya iltisak yahut irtibat şeklinde bağlantılarının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak değerlendirmeler kapsamında bir kısım makul şüphelerin bulunması nedeni ile iş akdinin feshedildiği tespit edilmiş olup disiplin kurulu kararında da aynı gerekçelerin yer aldığı ve davacı açısından değerlendirmenin daha ziyade anılan yapı tarafından kullanıldığı tüm kamuoyu tarafından bilinen Bank Asya ile çalıştığı ileri sürülmüş olup bu konuda dinlenen davacı tanığı İ.M. , davacıyı tanıdığını uzun süredir dostluklarının bulunduğunu kendisinin banka sektöründe çalıştığını ve bu tanışıklık sebebi ile davacının kendisinin gittiği her bankaya para ve yatırımlarını taşıdığını ve bank asyaya davacının paralarının naklinin de bu kapsamda yapıldığını bildirdiği davacının bu konuda banka hesapları celp edildiğinde anılan banka ile çalıştığı, hesaplarının bulunduğu tespit edilmiş olup, davacının bu yöndeki iddialarına iştirak edilmemiş 01/09/2016 tarihli mükerrer resmi gazetede yayınlanan 673 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında bazı tedbirler alınması hakkında KHK nın 7. Maddesine göre devletin veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan doğruya yada dolaylı olarak katıldığı teşebbüs , ortaklık ve iştirakler ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde çalışmaktayken terör örgütlerince veya milli güvenlik kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı , oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmek sureti ile iş sözleşmesi feshedilen işçiler bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler şeklinde hüküm bulunmakta olup somut olayda davalı işverenin kamu iştiraki olması ve KHKlarca alınması gereken tedbirler kapsamında davacının iş akdinin feshedildiği , yine bank asyanın bilindiği üzere malum yapının bankası olarak faaliyet yürüttüğü dolayısı ile bu banka ile sürekli olarak işlem yapan kişilerin anılan örgüte bir şekilde dolaylı da olsa irtibatı olduğu değerlendirilerek iş akdi geçerli nedenle feshedilmiş olup bu itibarla davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir."
11. Başvurucu ve davalı Kurum, gerekçeli karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; başvurucu, Bank Asyaya yönelik değerlendirmenin hatalı olduğunu, işveren ise geçerli nedenle değil haklı nedenle fesih yapıldığını ileri sürmüştür.
12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 13/3/2019 tarihinde istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf vekillerinin istinaf başvuruları yönünden yapılan inceleme neticesinde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, ilk derece mahkemesinin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine, kararın dayandığı deliller, delillerin takdiri, karar gerekçesine göre istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak ve kamu düzeni kapsamında yapılan inceleme sonucunda, yerinde bulunmayan istinaf başvurularının esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir."
13. Nihai karar 8/4/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 3/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
15. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.
B. Yargıtay Kararları
16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.
Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.
Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."
20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 24/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı yapıldığını, sadece banka hesabı gerekçe gösterilerek işe iade davasının reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, bankadaki hesabın hangi saiklerle açıldığının ve hesap hareketlerinin nelerden ibaret olduğunun hem tanık beyanları ile hem de belgelerle ortaya konulduğunu ancak derece mahkemelerince iddia ve itirazların incelenmediğini, buna dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde, taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin gerçekleştiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerin kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilirken bu hususların da gözönünde bulundurulması gerektiği ileri sürülmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel iddiasının iş akdinin hukuka aykırı bir şekilde feshedildiği, buna dair açılan işe iade davasının ise iddia ve itirazların incelenmeksizin, Bank Asya tespitinin terör olayları ile bağlantısı ortaya konulamadan reddedildiği hususuna ilişkin olduğu görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Somut olayda Türk Hava Yolları nezdinde kabin amiri olarak çalışan başvurucunun iş akdi 29/6/2017 tarihinde terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işe iade talebiyle dava açmış; dava dilekçesinde özetle feshin usule aykırı olduğunu, somut bir olay/olgu ya da veriye dayanmaksızın iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür. İşveren Kurum ise cevap dilekçesinde Bank Asya tespitinin bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu, yargılama sürecinde Bank Asya hesabının hangi nedenlerle açıldığına dair tanık dinletmiş ve hesap hareketlerini gösterir belgeleri Mahkemeye ibraz etmiş; Mahkeme ise gerekçeli kararında başvurucunun iddiaları ile tanık beyanlarına itibar etmediğini belirterek iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğine hükmetmiş ve bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 6-12).
33. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
34. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 27-31).
35. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
36. Başvuruya konu olayda işvereni şüphe feshine götüren olgu başvurucunun Bank Asyaya para yatırmasıdır.
37. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. §§ 24, 25). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırılarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu, bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
38. Bank Asya ile ilgili tespitler üzerinden yapılan işlemlere ilişkin yargılamalarda derece mahkemelerinden beklenen; özellikle FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrılarından sonra rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır (Ayla Demir İşat, § 140).
39. Başvuruya konu olayda başvurucunun Bank Asyaya para yatırdığı belirtilmiş ancak başvurucunun bu tespite ilişkin itirazlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Zira başvurucu; bankacı arkadaşının ricası üzerine onun çalıştığı bankalarla işlem yaptıklarını, yatırımlarının arkadaşı İ.M. tarafından yönetildiğini, bu kapsamda kendisinin en son Bank Asyada çalışması münasebetiyle burada hesap açıldığını, İ.M.nin FETÖ/PDY ile hiçbir irtibatının olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, ayrıca banka hesap hareketlerine ilişkin belgeleri de göndermiştir. Dosyaya giren belgeler incelendiğinde başvurucunun 26/4/2013-26/3/2014 tarihleri arasında düzenli olarak kredi ödemesi yaptığı görülmekte, bunun dışında herhangi bir işlem yapıldığı tespit edilememekte, bu tarihten sonra da hiçbir hesap hareketliliği bulunmamaktadır (bkz. §§ 8, 9). Başvurucunun talimat üzerine ve rutin bankacılık işlemleri dışında herhangi bir hesap hareketliliği, dosya kapsamından ve gerekçeli karardan anlaşılamamıştır. Bu kapsamda derece mahkemelerince verilen kararda başvurucunun silahlı terör örgütüyle aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçe bulunduğu söylenemeyecektir.
40. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
41. Sonuç olarak gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmişse de bu sebepler karşısında başvurucunun iddialarıyla itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu, işe iade davasının neticeye bağlanması için ilgili mevzuatta öngörülen sürelerin aşıldığını belirterek makul sürede yargılanma ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun iddiasının yargılamanın makul sürede neticelendirilmediği hususuna ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
45. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
46. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli yargılama sisteminde 1 yıl 8 ay 1 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
50. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 5. İş Mahkemesine (E.2017/390) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.