TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İDRİS ALTINTAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/12285)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
1. İdris ALTINTAŞ
|
|
|
2. İlker DEĞİRMENCİ
|
|
|
3. Mahmut DALLİ
|
|
|
4. Mustafa DEMİRBİLEK
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Murat GİRGİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 19/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2019/12288, 2019/12290, 2019/12291 numaralı başvuru
dosyalarının hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle 2019/12285 numaralı başvuru
dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2019/12285 numaralı dosya üzerinden
yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Sincan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfında (Vakıf) hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri
sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla Vakıf aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Ankara Batı 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) yapmış olduğu
yargılama sonunda 13/10/2016 tarihinde vermiş olduğu kararlarla davaları
reddetmiştir. Kararlarda Vakfın özel hukuk tüzel kişi olduğu belirtilmiştir.
Kuruluş amacı ve mali yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı olduğu ve
6772 sayılı Kanun kapsamına girmeyeceği ifade edilmiştir.
12. Başvurucular kararı istinaf etmiştir. Ankara Bölge
Adliye Mahkemesi (Ankara BAM) 6. Hukuk Dairesinin 14/12/2016 tarihinde vermiş
olduğu kararlarla mahkemenin kararları kaldırılmış ve yeniden karar verilmek
üzere iade edilmiştir. Kararlarda davacıların dayandığı delillerin hiçbirinin
toplanmadığı ifade edilmiştir. Söz konusu deliller toplandıktan sonra
değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
13. Mahkeme yeniden yapmış olduğu yargılama sonunda
12/4/2018 tarihinde vermiş olduğu kararlar ile davaları kabul etmiştir.
Kararlarda Vakfın kamuya bağlı ve kamu yetkilerini kullanan bir kuruluş olduğu
belirtilmiştir. Özel hükümlere tabi olmasının ilave tediye engel olmadığı
vurgulanmıştır.
14. Davalı kararlara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 6. Hukuk Dairesi 6/12/2018 tarihinde verdiği kararlarla mahkemenin
kararlarını kaldırarak davaları reddetmiştir. Kararlarda Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin emsal kararlarına göre Vakfın özel hukuk tüzel kişi olduğu
belirtilmiştir. Bu sebeple 6772 sayılı Kanun kapsamına girmeyeceği
vurgulanmıştır. Dolayısıyla başvuruculara ilave tediye alacağı ödenemeyeceği
sonucuna varılmıştır.
15. Başvurucular kararları temyiz etmiştir. Yargıtay 22.
Hukuk Dairesi 28/2/2019 tarihinde vermiş olduğu kararlar ile temyiz taleplerini
reddetmiştir.
16. Başvurular 19/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular; benzer uyuşmazlıkların farklı şekilde
sonuçlandığını, bu durumun Yargıtay daireleri arasındaki görüş ayrılığından
kaynaklandığını ifade etmiştirler. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kendileri ile
aynı statüde bulunan kişileri kamu işçisi olarak kabul edip ilave tediye
alacağına hak kazandıkları yönündeki kararlarına rağmen Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak kabul etmemesi nedeniyle ilave tediye
alacağı isteklerinin reddine karar verdiğini belirtmişlerdir. Başvurucular,
aynı statüdeki işçiler için açılan davalarda ilave tediye alacaklarının
ödenmesi yönünde karar verilirken daha sonra Vakfın kamu kurumu olmadığı
gerekçesiyle taleplerinin reddine karar verildiğini belirterek hakkaniyete
uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu Yasemin Bodur kararına dikkat çekmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. §§ 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin hukuk
kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan
içtihat farkının süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki
tutarsızlıkları ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret
edilmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği devletin aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade
edilmiştir.
22. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin ve sonradan
bu görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin anılan vakıf
çalışanlarının kamu işçisi olduğuna ve şartları uygunsa ilave tediye
alacağından yararlanacaklarına dair kararlar verdiği belirtilmiştir. Buna
karşılık olarak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin anılan vakıfların özel hukuk
tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu ve dolayısıyla kamu personeli sıfatı
bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden yararlanmayacağını istikrarlı olarak
hüküm altına aldığı ifade edilmiştir. Yargıtay daireleri arasındaki derin ve
süregelen içtihat farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki
bölge adliye mahkemesi daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır (Yasemin
Bodur, §§ 48, 50).
23. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış olduğu,
bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı ve bunun ortadan
kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli bir
mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için öngörülemez
olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır (Yasemin
Bodur, § 52).
24. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
26. Başvurucular ihlalin tespiti, yargılamanın
yenilenmesi ve 10.000 TL maddi tazminat ile 50.000 TL manevi tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
28. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
29. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57).
30. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucuların aynı
anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
31. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan bir lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda,
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden başvurucular lehine uygun bir tazminata
hükmedilmesi yeterli bir giderimi sağlayacaktır.
32. Bu itibarla adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
33. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruya konu olayda böyle bir illiyet
bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç
tutarının başvuruculara ayrı ayrı, 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın AYRI
AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç
tutarının başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Batı 2. İş
Mahkemesine (E.2016/642; E.2016/644; E.2016/645; E.2016/647) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.