logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bekir Yıldırım ve diğerleri [2.B.], B. No: 2019/13050, 30/3/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEKİR YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/13050)

 

Karar Tarihi: 30/3/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Bekir YILDIRIM

 

 

2. Cuma YILDIRIM

 

 

3. Mehmet YILDIRIM

Başvurucular Vekili

:

Av. Yusuf SUBAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; muris muvazaası sebebine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında maddi olguların ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

4. Başvuruculardan Cuma Yıldırım 15/11/2020 tarihinde ölmüştür.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular Bekir Yıldırım ve Mehmet Yıldırım sırasıyla 1944 ve 1946 doğumlu olup Gaziantep'te ikamet etmektedir. Başvurucular 28/12/1994 yılında ölen M.Y.nin mirasçılarıdır.

7. Gaziantep ili Şahinbey ilçesi Doğanca köyünde kâin 103 ada 108 parsel numaralı ve 18.246,71 m² yüzölçümüne sahip taşınmaz, kadastro çalışması sonucunda 9/10/1992 tarihinde başvurucuların kardeşi Ö.Y. adına tespit, akabinde de tescil edilmiştir. Ö.Y. taşınmazı 23/12/2013 tarihinde M.K.ye satmıştır. Başvurucuların iddiasına göre bu satış işlemi diğer mirasçıların dava açmasını önleme amaçlıdır.

8. Başvurucular 9/2/2016 tarihinde Gaziantep 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) Ö.Y.nin ve M.K.nin mirasçıları aleyhine muris muvazaasına dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Dava dilekçesinde, babalarının zilyetliğinde olan taşınmazın mirastan mal kaçırmak amacıyla kadastro sırasında Ö.Y. adına tespit ve tescil ettirildiği belirtilmiştir. Dilekçede; Ö.Y.nin M.K.ye yaptığı satışın gerçek olmadığı, aleyhine diğer mirasçılar tarafından dava açılmasını engellemeye yönelik olduğu savunulmuş, bu nedenle tapunun iptali gerektiği iddia edilmiştir.

9. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/5/2017 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların menkul mal hükmünde olduğu ve taşınır malların bağışlanmasının herhangi bir şekil şartına tabi olmadığı, bu nedenle muris tarafından zilyetliğin devri suretiyle Ö.Y. lehine yapılan tasarrufun geçerli bulunduğu belirtilmiştir. Yargıtayın 1/4/1974 tarihli ve E.1974/1, K.1974/2 sayılı içtihadı birleştirme kararının somut olayda uygulanamayacağının vurgulandığı kararda, murisin bu tasarrufunun saklı payları ihlal ettiğinin saptanması hâlinde tenkise tabi tutulabileceği, bununla birlikte eldeki davanın tenkis davası olmaması sebebiyle belirtilen yönüyle bir incelemenin yapılmasına olanak bulunmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca başvurucular aleyhine 6.371,40 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

10. Başvurucular bu karara karşı istinaf yoluna müracaat etmiştir. İstinaf dilekçesinde; olayda gizli bağışlamanın mevcut olduğu ve bunun muvazaa niteliğini taşıdığı belirtilmiştir. Dilekçede, kadastro işleminden sonra taşınmazın tapulu hâle geldiği, bu hususun gözetilerek değerlendirme yapılması gerektiği öne sürülmüştür. İstinaf dilekçesinde vekâlet ücretine ilişkin olarak herhangi bir iddia ileri sürülmemiştir. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 2/1/2018 tarihinde istinaf istemini esastan reddetmiştir.

11. Başvurucular bu karara karşı temyiz isteminde bulunmuştur. Ancak temyiz dilekçesinde vekâlet ücretine ilişkin olarak herhangi bir iddia ileri sürülmemiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 18/2/2019 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesi kararını onamıştır. Nihai karar 16/3/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 439. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Birinci derecede mirasçılar, müteveffanın füruudur.

Çocuklar, müsavat üzere mirasçıdır."

13. 743 sayılı mülga Kanun'un 452. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Füruu, baba ve anası, erkek ve kız kardeşi yahut karısı veya kocası sağ iken vefat eden murisin ölüme bağlı tasarrufları, bu kimselerin mahfuz hisseleri miktarından fazla olan mallarında muteberdir."

14. 743 sayılı mülga Kanun'un 453. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Mahfuz hisse aşağıdaki miktarlardan ibarettir.

1. Füru için kanuni miras hakkının dörtte üçü,

2. Ana ve babadan her biri için kanuni miras hakkının yarısı,

3. Kardeşlerden herbiri için kanuni miras hakkının dörtte biri,

4. Sağ kalan eş için, füruu ile birlikte mirasçı olması halinde kanuni miras hakkının tümü, diğer hallerde kanuni miras hakkının yarısı."

15. 743 sayılı mülga Kanun'un 499. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıdaki hallerde, ölüme bağlı tasarruflar iptal olunabilir:

...

3 - Gerek doğrudan doğruya, gerek muhtevi olduğu şartlar itibariyle kanuna muhalif veya ahlaka mugayir olması.

..."

16. 743 sayılı mülga Kanun'un 502. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Mahfuz hisselerinin baliğ olduğu miktarı alamıyan mirasçılar, tasarruf nisabını tecavüz eden teberruun tenkisini dava edebilirler."

17. 743 sayılı mülga Kanun'un 507. maddesi şöyledir:

"Aşağıdaki tasarruflar, ölüme bağlı teberrular gibi tenkise tabidir.

1 - İadeye tabi olmamak üzere miras hissesine mahsuben cihaz, teessüs masrafı yahut mal terki şeklinde vaki ölüme bağlı olmayan teberrular.

2 - Miras haklarının berveçhi peşin tasfiyesi maksadiyle yapılan teberrular.

3 - bağışlamayanın, kayıtsız ve şartsız rücua hakkı olan bağışlamalar ile adet üzere verilen hediyeler müstesna olarak, vefatından evvelki bir sene içinde yapılmış bağışlamalar.

4 - Mahfuz hisse kaidelerini bertaraf etmek kasdiyle yapıldığı aşikar olan temlikler."

18. 743 sayılı mülga Kanun'un 517. maddesi şöyledir:

"Miras, ölüm ile açılır. Murisin ölümüne bağlı olmayan teberru ve taksimleri, mirasa alakaları noktasından mirasın açıldığı gündeki haline göre takdir edilir."

19. 743 sayılı mülga Kanun'un 539. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Miras açılınca, mirasçılar onun tamamına sahip olurlar. Kanunda açıkça yazılı haller müstesna olmak üzere, mütevaffanın alacakları ve bilcümle hakları ve zilyed bulunduğu malları, mirasçılarına intikal eder ve bu mirasçılar müteveffanın borçlarından şahsan mesul olurlar."

20. Yargıtayın 1/4/1974 tarihli ve E.1974/1, K.1974/2 sayılı içtihadı birleştirme kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicillinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da ol[masın] miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanununun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına ... karar verildi."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Cuma Yıldırım Yönünden

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır."

23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 84. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Bireysel başvuruların incelenmesinde, kararların infazında Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır."

24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Dava sırasında taraflardan birinin ölümü" kenar başlıklı 55. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir."

25. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 606. maddesi şu şekildedir:

"Miras, üç ay içinde reddolunabilir.

Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar."

26. Başvurunun incelemesi devam ederken başvurucunun 15/11/2020 tarihinde öldüğü nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır.

27. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri (B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21) kararında başvurucunun bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkelerini belirlemiştir. Anılan kararın ilgili bölümü şöyledir:

"18. Uygulamada hukuk yargılamalarında, taraflardan birinin ölümü halinde dava sonunda verilecek hükmün olumlu veya olumsuz bir şekilde mirasçıların haklarını etkilemesi nedeniyle davaya mirasçılar tarafından devam edilebileceğinin kabul edildiği hallerde, mahkemelerce mirasçılara usulüne uygun olarak tebligat yapılarak mirası reddetmeyen mirasçıların mecburi dava arkadaşı olarak davada yer almalarının sağlandığı görülmektedir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2015/20127, K. 2015/21189, 26/11/2015).

19. Asli görevi Anayasa'yı yorumlamak, böylece Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklerin kapsam ve sınırlarını belirlemek olan Anayasa Mahkemesinin (Mahkeme) bireysel başvuru yolunda başvurucuların başvuru tarihinden sonra vefat etmeleri hâlinde yukarıda yer verilen usulü benimseyerek 4721 sayılı Kanun'un anılan hükümlerindeki tarihleri tespit etme ve buna göre mirası reddetmeyen mirasçıların başvuruya devam etmelerini sağlama yükümlülüğünü üstlenmesinin, Mahkemenin asli görevini yerine getirmesi önünde engel teşkil edecek ve böylelikle Mahkemeyi temel işlevinden uzaklaştırabilecek olması nedeniyle bireysel başvurunun niteliğine uygun düşmediği görülmektedir.

20. İçtüzük'ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması, yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.

21. Yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâller gibi başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varıldığı durumlarda, başvurucuların vefat etmesi hâlinde başvuruya devam edilmesinin sağlanması yönünden öncelikli yükümlülüğün başvuruya devam etme hakları olan şahıslarda bulunduğu kabul edilmelidir."

28. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri içtihadından sonraki dönemde, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda ölüm tarihinden sonra makul bir süre içinde kendiliğinden Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek istediğini bildiren mirasçıların -menfaatlerinin bulunup bulunmadığını da gözeterek- başvurularını incelemiştir (diğerleri arasından bkz. Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018 [ölümden yaklaşık üç ay sonra]; Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018 [ölümden iki ay sonra]). Mirasçıların başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmediği hâllerde ise düşme kararı verilmektedir (Ali Sedat Yücelik ve diğerleri, B. No: 2015/2574, 9/5/2018, §§ 22-25; Abbas Çelik ve diğerleri, B. No: 2014/749, 7/3/2018, §§ 26-29; Haşim Özpolat, B. No: 2014/3140, 21/9/2017, § 19; Şükran Çopuraslan, B. No: 2014/4695, 14/9/2017, § 22).

29. Anayasa Mahkemesi T.G. (B. No: 2017/21163, 9/1/2019, §§ 17-20) kararında bireysel başvuru yapıldıktan sonra ölen başvurucuların mirasçılarının başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini Anayasa Mahkemesine iletebilecekleri makul sürenin -haklı mazeretler saklı kalmak kaydıyla- ölüm tarihinden itibaren dört ay olarak tespit etmiştir.

30. Somut olayda bireysel başvuru tarihinden sonra başvuru devam ederken 15/11/2020 tarihinde başvurucunun yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Ancak başvurucunun mirasçıları ölüm tarihinden itibaren dört ay içinde başvuruya devam etmek istediklerine ilişkin taleplerini Anayasa Mahkemesine iletmemiştir. Öte yandan başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden birinin de bulunmadığı değerlendirilmiştir.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun Cuma Yıldırım yönünden düşmesine karar verilmesi gerekir.

Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

32. Başvurucular; murisin zilyetlikten doğan haklarının devretmesinin söz konusu olmadığını, muris ile Ö.Y. arasındaki ilişkinin gizli bağış niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucular, taşınmazın zilyetliğinin devrinden sonra da muris tarafından kullanılmaya devam edilmesinin mirasçılardan mal kaçırma kastıyla gizli bağışlamada bulunulduğunu ortaya koyduğunu belirtmiştir. Başvurucular, murisin hileli temlik işlemiyle miras ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

33. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ileri sürdüğü tüm iddiaların mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

i. Mülkün Varlığı

35. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaati olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31). Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).

36. Başvurucuların murisinin öldüğü 28/12/1994 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 743 sayılı Kanun'un 439. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre ölenin çocukları eşit oranda miras hakkına sahiptir. Yine aynı Kanun'un 452. maddesinin birinci fıkrasında murise, mal varlığının mirasçıların mahfuz hisselerini aşan kısmı üzerinde ölüme bağlı tasarruflarda bulunma hakkı tanınmış, 453. maddesinde ise alt soyların mahfuz hissesinin kanuni miras hakkının dörtte üçü olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre miras bırakanın, çocuklarının kanuni miras haklarının dörtte üçü oranındaki kısmı üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunması yasaklanmıştır.

37. Somut olayda başvurucuların 28/12/1994 tarihinde ölen M.Y.nin çocukları olduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Öte yandan M.Y.nin zilyetliğinde bulunan taşınmazı kadastro çalışmaları sırasında çocuklarından Ö.Y. adına tespit ve akabinde tescil ettirdiği de Asliye Hukuk Mahkemesinin kabulüdür. Dolayısıyla başvurucuların anılan taşınmaza ilişkin olarak mahfuz paylarına isabet eden oranda mülkiyet hakkını haiz oldukları açıktır.

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Somut olayda kamu otoritelerinin herhangi bir müdahalesi söz konusu olmayıp -başvurucuların iddiasına göre- muris tarafından miras hissesi kardeşlerden birine aktarılmıştır. Bu durumda olaydaki uyuşmazlığın esas itibarıyla mirasçıların kendi aralarında olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin incelemenin pozitif yükümlülükler kapsamında yapılması gerekmektedir.

39. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa'nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

40. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).

41. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda olayda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunmaktadır. Dolayısıyla tarafların karşı karşıya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkını korumakla yükümlü bulunan devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda ilk olarak belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığı irdelenmelidir (Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 53).

42. İkinci olarak başvuruculara mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

43. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).

44. Son olarak ise başvurucuların mülkiyet haklarını koruyacak ve yeterli güvenceler sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulup oluşturulmadığı incelenmelidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).

45. Somut olayda başvurucuların iddiasına göre miras payları sağlar arası işlemlerle bir mirasçıya aktırılmıştır. Başvurucular, murisin diğer mirasçıların miras haklarını ihlal etmek kastıyla sağlığında muvazaalı işlemle ihtilaf konusu taşınmazı bir mirasçı -Ö.Y.- adına tescil ettirdiğini öne sürerek Ö.Y.nin mirasçıları ile taşınmazı Ö.Y.den satın alan M.K.nin mirasçıları aleyhine tapu iptali ve tescil davası açmıştır.

46. Devletin mirasçıların mahfuz hisselerinin ihlal edilmesini önlemeye yönelik tedbirler alması mülkün korunması kapsamında devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin bir gereğidir. Bu bağlamda öncelikli olarak incelenecek mesele, muris ve diğer mirasçılar dâhil üçüncü kişilerce mirasçıların mahfuz hisselerine yönelik olarak gerçekleştirilen müdahalelere karşı koruyucu tedbirler alınıp alınmadığıdır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 743 sayılı mülga Kanun'un 499. maddesinde doğrudan doğruya veya muhtevi olduğu şartlar itibarıyla kanuna aykırı veya ahlaka mugayir olan ölüme bağlı tasarrufların iptali istemiyle mirasçılar tarafından dava açılabileceği belirtilmiştir. Yine aynı Kanun'un 507. maddesinde mirasçının mahfuz hisse kaidelerini bertaraf etmek kastıyla yapıldığı aşikâr olan sağlar arası temliklerin tenkisini dava edebileceği kurala bağlanmıştır. Dolayısıyla mirasçıların mahfuz hisselerine karşı üçüncü kişilerce gerçekleştirilecek müdahalelerin önlenmesine ilişkin olarak yeterli yasal altyapının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca başvurucuların bu yasal altyapının yetersizliğiyle ilgili olarak bir iddiası da bulunmamaktadır. Başvurucuların şikâyeti esas itibarıyla muris muvazaasına dayalı olarak tapu iptali ve tescil davasının reddedilmesine yöneliktir.

47. Pozitif yükümlülükler yönünden ikinci olarak incelenmesi gereken mesele mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye ilişkin olarak başvuruculara etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığıdır. Olayda başvurucular, muris muvazaasına dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Yargılama sonucunda Asliye Hukuk Mahkemesi; kadastro çalışmalarından önce taşınmazın murisin zilyetliğinde bulunduğu vakıasını kabul etmiş, ancak Yargıtay kararlarına göre menkul mal hükmünde olan zilyetliğin bağışlama yoluyla devrinin herhangi bir şekil şartına tabi olmadığını, bu sebeple zilyetliğin bağışlanmasının hukuken geçerli olduğunu tespit ederek tapu iptali ve tescil davasını reddetmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi bağışlama sırasında taşınmazın tapuya kayıtlı olmaması sebebiyle Yargıtayın 1/4/1974 tarihli ve E.1974/1, K.1974/2 sayılı içtihadı birleştirme kararının somut olayda uygulanamayacağı belirtmiştir.

48. Anılan içtihadı birleştirme kararı incelendiğinde tapu sicilinde kayıtlı olan taşınmazlara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. İçtihadı birleştirme kararında murisin gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla tapu sicil memuru önünde satış gibi irade beyan ettiği hâllerde miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların gizli bağış sözleşmesinin resmî şekil şartını taşımadığını öne sürerek dava açabileceği kabul edilmiştir. Somut olayda, bağış işleminin gerçekleştiği tarihte taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olmadığı bir vakıadır. Asliye Hukuk Mahkemesi, taşınmazın henüz tapu sicilinde kayıtlı olmadığı dönemde menkul mal hükmünde olduğunu ve bağışlanmasının resmî şekil şartına tabi olmadığını değerlendirmiştir. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda Anayasa Mahkemesinin yetkisinin oldukça sınırlı olduğu ve derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin bariz takdir hatası veya keyfîlik içerip içermediğinin denetlenmesiyle sınırlı olduğu hatırlanmalıdır. Asliye Hukuk Mahkemesinin sözü edilen değerlendirmesinin bariz takdir hatası veya keyfîlik içerdiği söylenemeyecektir.

49. Öte yandan Asliye Hukuk Mahkemesi; zilyetliğin bağışlama yoluyla devri işleminin mahfuz hisseyi ihlal ettiğinin düşünülmesi hâlinde bunun tenkis davasına konu edilebileceğini hatırlatmış, mevcut davanın tenkis davası olmaması sebebiyle o yönüyle bir inceleme yapılamayacağını açıklamıştır.

50. Sonuç olarak başvurucuların saklı miras paylarının ihlal edildiği iddiasını ileri sürebilecekleri ve bir ihlal varsa bunun giderilmesini sağlayabilecekleri iptal ve tenkis davası şeklinde iki yolun bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların tercihen açtığı iptal davasında Asliye Hukuk Mahkemesinin iddia ve savunmalarını ileri sürme hususunda taraflara yeterli imkânlar sağladığı yargılamanın sonucunda ilgili ve yeterli bir gerekçeyle davayı reddettiği görülmektedir. Başvurucuların öne sürdüğü iddiaların incelenmesi ve karşılanmasında daha etkili olduğu anlaşılan tenkis davası açma yolunu da kullanmadığı gözetildiğinde devletin mülkiyet hakkından doğan pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiği değerlendirilmektedir.

51. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Nispi Vekâlet Ücretine Hükmedilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu İddiası

a. Başvurucuların İddiaları

52. Başvurucular, davanın usulden reddedildiğini ileri sürmüş ve vekâlet ücretinin maktu tarife üzerinden hesaplanması gerekirken nispi tarifenin uygulanmasının hatalı olduğunu iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

53. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.

54. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

55. Somut olayda başvurucular, vekâlet ücretinin nispi tarife üzerinden hesaplanmasının hatalı olduğu iddiasını istinaf ve temyiz aşamasında ileri sürmemiştir. Bu durumda, başvurucuların bu iddiaya ilişkin olarak olağan başvuru yollarını tükettiği söylenemeyecektir.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucu Cuma Yıldırım yönünden başvurunun başvurucunun ölümü nedeniyle DÜŞMESİNE Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Diğer başvurucuların;

1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 30/3/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

1. Yukarıda belirtilen bireysel başvuruya ilişkin olarak 30.03.2022 tarihinde verilen kararın “Başvurucunun, “MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİ” düşüncesi ile Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu kararlara dayanılarak düşme kararı ile sonuçlanmasına yönelik mahkememizin çoğunluğunun görüşüne aşağıdaki gerekçeler ışığında iştirak edilmemiştir.

2. Başvuruculardan Cuma YILDIRIM 12.04.2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuş, başvurusu sonuçlanmadan 15.11.2020 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

3. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda düşme kararını temel olarak, Asya Oktay ve diğerleri ile T.G. kararlarına dayandırmıştır (Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017; T.G., B. No: 2017/21163, 9/1/2019).Bu nedenle mevcut başvuruda verilen düşme kararına katılmama gerekçesinde, belirtilen kararlarda ortaya koyulan ilkeleri irdelemek gerekmektedir.

4. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yapan başvurucuların vefat etmeleri halinde nasıl bir süreç benimsenmesi gerektiğini -6216 sayılı Kanun'da ve Anayasa İçtüzüğü'nde bir hüküm bulunmaması nedeniyle- Asya Oktay ve diğerleri ile T.G. kararında ortaya koymuştur.

5. Asya Oktay ve diğerleri kararında özetle başvurucuların vefat etmeleri halinde yasal mirasçıların belli bir süre içinde başvuruyu takip etmelerinin gerekliliği ortaya koyulmuş, T.G. kararında da bu süre dört ay olarak belirlenmiştir.

6. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 84. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir: "Bireysel başvuruların incelenmesinde, kararların infazında Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır."

7. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Dava sırasında taraflardan birinin ölümü" kenar başlıklı 55. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir: "Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir."

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/2577 E. 2017/8669 E. sayılı kararında yargılama sırasında “… ölen davacı mirasçılarına usulüne uygun tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerekirken taraf teşkili tamamlanmadan yargılamanın sonuçlandırılması doğru değildir.” Şeklinde karar vermiştir. Yine Yargıtay bir başka kararında hukuk yargılamalarında taraflardan birinin ölümü hâlinde dava sonunda verilecek hükmün olumlu veya olumsuz bir şekilde mirasçıların haklarını etkilemesi nedeniyle davaya mirasçılar tarafından devam edilebileceğinin kabul edildiği hâllerde mahkemelerce mirasçılara usulüne uygun şekilde tebligat yapılarak mirası reddetmeyen mirasçıların mecburi dava arkadaşı olarak davada yer almalarının sağlanması gerektiği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E.2015/20127, K.2015/21189, 26/11/2015).

9. Asya Oktay ve diğerleri kararında Yargıtayın ilgili konudaki görüşüne atıf yapılmış olsa da Anayasa Mahkemesinin böyle bir yükümlülüğünün olmadığına, böyle bir yükümlülük almanın Mahkemenin asli görevini yerine getirmesi önünde engel teşkil edecek ve böylelikle Mahkemeyi temel işlevinden uzaklaştırabilecek olduğuna vurgu yapılmıştır (bkz. Asya Oktay ve diğerleri,§ 19).

10. T.G. kararında ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 606. Maddesinde belirtilen "Miras, üç ay içinde reddolunabilir." hükmü ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 7. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen otuz günlük bireysel başvuru süresinin mirasçılar yönünden de kıyasen uygulanması gerektiği kuralı ortak olarak değerlendirilerek, bireysel başvuru yapıldıktan sonra ölen başvurucuların mirasçılarının başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini Anayasa Mahkemesine iletebilecekleri makul sürenin ölüm tarihinden itibaren dört ay olarak tespitinin uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır (T.G., § 20).

11. Öncelikle belirtilmelidir ki; başvurucuların vefatı durumunda Anayasa Mahkemesinin yasal mirasçılara bildirimde bulunmasının, Mahkemenin asli görevini yerine getirmesinde bir engel teşkil ettiğini kabul etmek mümkün gözükmemektedir. Zira teknolojik gelişmelerin artması sebebi ile tebligatta bulunmak son derece basit ve maliyetsiz bir işlemdir. Anayasa Mahkemesi de kullanmış olduğu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile başvurucuların mirasçılarına rahatlıkla ulaşabilmekte olup ve varsa elektronik yolla aksi durumda geleneksel usul ile tebliğ yapabilmesi mümkündür.

12. Öte yandan mirasın üç ay içinde reddedilebileceği hükmü ve otuz günlük başvuru süresinin birlikte değerlendirilerek başvurucunun mirasçılarına davayı takip edebilmeleri için dört aylık süre şartı koymanın, mirasçılar açısından mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı söylenebilir. Çünkü mirasçıların murisin Anayasa Mahkemesi gibi olağanüstü bir yargı yolunda takip ettiği bir davasının olup olmadığını bilmesi için özel bir çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Bu nedenle mirasçılar açısından bir hak kaybına neden olmamanın en temel yolunun usulüne uygun tebligat ile gerçekleşmesi gerekmektedir.

13. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvurularda, Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller ile güvence altına alınmış olan ve kanunlar kapsamındaki hakların üzerinde yer alması sebebiyle korunması daha fazla önem arz eden haklar yönünden değerlendirme yapmakta olduğu da dikkate alındığında; bir kimsenin vefatı sebebiyle muhtemel bir hak ihlaline ilişkin başvurusunun devam ettirilerek sonuca bağlanması ve bunun için Mahkemenin işleyişini etkilemeyecek prosedürleri yerine getirmesinin hukuk devleti ilkesi yönünden önem arz ettiği kuşkusuzdur.

14. Başvuru yolunun tüketildiğinden haberdar olmayanbir başvurucunun haberdar olmadığı bir konuda yükümlülük altına sokulması mantıksal olmadığı kadar hukuki de değildir. Yargıtay’ın uygulamalarına oranla Anayasa Mahkemesi uygulamalarının daha esnek olması gerekirken daha dar bir yorumla düşme kararının verilmesi yerinde değildir.

15. Açıklanan nedenler ile -kabul edilebilirlik hususlarının ayrı değerlendirilmesi saklı olmak üzere- başvurucunun mirasçılarının ölüm üzerinden dört ay geçmesine rağmen davayı takip etmek istedikleri yönünde bir irade belirtmemelerinin DÜŞME KARARINA yol açmasına katılmamaktayım.

 

 

 

 

Üye

 Kenan YAŞAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Bekir Yıldırım ve diğerleri [2.B.], B. No: 2019/13050, 30/3/2022, § …)
   
Başvuru Adı BEKİR YILDIRIM VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2019/13050
Başvuru Tarihi 12/4/2019
Karar Tarihi 30/3/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, muris muvazaası sebebine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında maddi olguların ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Özel hukuk ilişkileri Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Yargılama gideri Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Özel hukuk ilişkileri Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 743 Türk Medeni Kanunu 439
452
453
499
502
507
517
539
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi