TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ÇAY BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2019/13373)
|
|
Karar Tarihi: 2/2/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/4/2022 - 31809
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim ÇAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Hadi CİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, üçüncü kişilerce gerçekleştirilen yaralama
eylemine yönelik ceza yargılaması sonucunda sorumlu kişilerin eylemleriyle
orantılı olarak cezalandırılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit
edilen olaylar özetle şöyledir:
9. 1975 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Muğla'nın
Fethiye ilçesinde yaşamakta ve çiftçilik yapmaktadır. Başvurucunun
anlatımına göre adına kayıtlı Facebook sosyal medya hesabından bir kısım terör
örgütü lehine olduğu öne sürülen paylaşımlar olduğunun duyulmasının ardından
8/9/2015 tarihinde başvurucu yaşadığı mahalle sakinleri tarafından mahalle
meydanında alıkonularak tekme ve yumruklarla darbedilmiştir, (olayın detaylı
anlatımı için bkz. İbrahim Çay, B. No: 2016/16236, 13/2/2020, §§ 10-14).
10. Başvurucu; kendisini yaralayan kişilerden, olaydan
sonra sağlık kontrollerini yapan sağlık görevlilerinden ve olaya müdahale eden
kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun şikâyetiyle ilgili
olarak Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması
başlatılmış, şüphelilerin kimlikleri tespit edilerek savunmaları alınmış,
başvurucunun olay ile ilgili ayrıntılı şikâyeti tespit edilmiş, kendisini
yaralayan kişileri fotoğraflarından teşhis etmesi sağlanmıştır. Başsavcılık,
olayın başladığı esnada başvurucunun evinde bulunan yakınlarını tanık olarak
dinlemiş ve olayın basına yansıması nedeniyle bazı televizyon kanallarınca
kaydedilen görüntü ve resimlere erişmiştir.
11. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporları
şöyledir:
i. Olay günü Fethiye Devlet Hastanesince düzenlenen
geçici sağlık raporunda -anlaşıldığı kadarıyla- başvurucunun sol dizinde, her
iki ayağında ve yüzünde çarpmaya bağlı yaralanmalar gözlemlendiği, alt dudağı
ve çenesinde kesi ile burun kemiğinde kırık tespit edildiği belirtilmiştir.
Hayati tehlikesi bulunmayan başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahale
ile düzelmeyecek düzeyde olduğu açıklanmıştır.
ii. Olaydan üç gün sonra 11/9/2015 tarihinde Tarsus
Medical Park Hastanesince düzenlenen ikinci geçici raporda; darp nedeniyle
kendi imkânları ile acil servise başvuran başvurucunun vücudunda darba bağlı
çok sayıda ödem, kızarıklık ve yüzeysel sıyrığın mevcut olduğu, nazal
(burun) kemiğinde fraktür (kırık) tespit edildiği ve başvurucunun
yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek seviyede olduğu ifade
edilmiştir.
12. Yapılan soruşturma sonucunda 2/5/2016 tarihinde;
kolluk görevlileri, başvurucunun tedavisini yapan doktor ve hemşireler ile
başvurucuyu yaraladığı iddia edilen H.T., Sa.U., Se.U., M.A.Y., A.A., K.Ş.,
Y.Ş. ve İ.Y. hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
13. Başsavcılığın kovuşturmama kararına karşı yaptığı
itirazın reddedilmesi üzerine başvurucu 6/9/2016 tarihinde 2016/16236 numaralı
bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun şikâyetleri Anayasa Mahkemesince
üç başlık altında incelenmiştir. Başvuru 13/2/2020 tarihinde kabul
edilemezlikle sonuçlanmıştır (ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Çay, §§
33-64). Buna göre;
i. Başvurucunun kolluk görevlilerince fiziksel ve sözlü
şiddete maruz kaldığına ilişkin iddiaları savunulabilir bulunmayarak iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle,
ii. Kolluk görevlilerinin olaya müsamaha gösterdiği veya
olaya geç müdahale ettiği yönündeki koruma (önleme) yükümlülüklerine ilişkin
şikâyetler devletin önleme yükümlülüğünün ihlal edilmediği değerlendirilerek
açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle,
iii. Başvurucunun olayla ilgili etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, bir kısım sanık hakkındaki
ceza yargılaması sonunda verilen hükümlerin istinaf incelemesi aşamasında
olmasından dolayı başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemez
bulunmuştur.
14. Diğer taraftan H.T., M.A.Y., C.Ş., Ç.Ş., İ.A., Seb.U.
ve Sel.U.nun cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma, yaralama, nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarını
işledikleri isnadıyla haklarında Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme)
dava açılmıştır.
15. Mahkemece yapılan yargılama sonunda sanıkların
eylemlerinin başvurucunun konutu veya eklentilerinde gerçekleşmediği kanaatine
varılarak konut dokunulmazlığını ihlal etme suçunu işlemedikleri
değerlendirilmiş ve hepsinin bu suç yönünden beraatlerine karar verilmiştir.
16. Buna karşın sanıkların başvurucuyu hürriyetinden
yoksun bırakma suçunu işledikleri sonucuna ulaşan Mahkeme, hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına karar vermiş; suçun birden fazla kişiyle birlikte
işlenmesi nedeniyle cezalarında artırım uygulamıştır. Neticede her bir sanık 3
yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Cezanın miktarı nedeniyle erteleme
veya para cezasına çevirme veyahut hükmün açıklanmasının geri bırakılması
(HAGB) uygulanmadığı gerekçeli kararda belirtilmiştir.
17. Bununla birlikte başvurucunun yaralanmasından sorumlu
oldukları değerlendirilerek yaralama suçundan da mahkûm edilen sanıkların her
birinin 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Yaralama yönünden eylemler nitelendirilirken olayda sopa kullanıldığına yönelik
delil olmaması nedeniyle artırım uygulanmamış ancak başvurucunun burun kemiği
kırıldığından sanıkların cezaları bu nedenle artırılmıştır. Yaralama suçu
yönünden sanıklar M.A.Y., C.Ş. ve Sel.U.ya verilen mahkûmiyet hükümlerinin
açıklanması geri bırakılmış, diğer sanıklar H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U.ya daha
önce HAGB kararı uygulandığı ancak denetim süresi içinde başvuruya konu suçu
işledikleri gözönüne alınarak verilen hapis cezaları 7.000 TL para cezasına
çevrilmiştir.
18. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar sanıklar ...hakkında
nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etme suçundan TCK'nın 37/1
maddesi delaletiyle 116/4 maddesi gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları istemi
ile kamu davası açılmış ise de ... olayın konut ve eklentileri kapsamında
gerçekleştirilip gerçekleşmediği hususunda mahallinde keşif yapıldığı, olay
tarihinde aynı evde bulunduğu anlaşılan tanık ... da keşif mahallinde
dinlendiği, katılanın kaçtığı ve yakalandığı yerin katılanın konut ve
eklentilerinin dışında olduğu anlaşıldığından sanıkların üzerine atlı suçun
yasal unsurları oluşmadığından CMK 223/2-a maddesi gereğince ayrı ayrı
beraatine,
Sanıklar her ne kadar üzerlerine atılı
suçlamaları kabul etmemiş iseler de sanık [H.nin] herkesin bir yere koşturduğunu görmesi üzerine
Jandarma arabası içinde müştekiyi gördüğüne ilişkin ve PKK'lı olduğunu
söyleyince bağırdığına ilişkin savunması, sanık [S.nin] Atatürk Büstünde
bulunan fotoğrafına ilişkin jandarmalara yardımcı olmak için orada bulunduğuna
ilişkin savunması, tanık [Ş.nin] olay günü evde oturduğu esnada bir kaç
motor ve arabanın evin önünde durduğunu ve eşinin bunların kendisiyle kavga
etmeye geldiğini söylediğini ve eşininseraların içerisine kaçtığına ilişkin ve
bir kısmının geri döndüklerinde eşi olan katılanı kastederek 'İboyu öldürdük'
şeklindeki beyanları, soruşturma aşamasında 6-7 kişinin geldiğine ilişkin
beyanı ile talimat mahkemesince fotoğrafları çekilen sanıklardan [H., İ. ve
S.yi] teşhis etmesi, tanık [S.nin] olay günü evde otururken
jandarmayı babasının aradığını, 5 dakika sonra orada olacaklarına
ilişkinhaberinden sonra 3-4 tane arabanın geldiğini, babasının seralara doğru
koşmaya başladığını, bir adamın eve gelip 'babanı bekleme öldü' dediği
şeklindeki beyanı ile talimat mahkemesince yapılan fotoğraflı teşhiste sanıklar
[H., İ. ve S.yi] teşhis etmiş oluşu, tanık [İ.N.nin] keşifmahallinde
alınan ve sanıkların hiçbirinin yüzünü göremediğini ancak 6-7 kişinin geldiğine
ilişkin beyanı, katılanın soruşturma aşamasında sanıkları teşhis ettiğine
ilişkin tutanak içeriği, sanığın Kumluova Merkezinde darp edildiğine ilişkin ve
Atatürk Büstüne çıkarılmış olduğuna ilişkin dosya içerisinde yer alan ve
bilirkişi incelemesi yapılan video kayıları ve fotoğraflar birlikte
değerlendirildiğinde, sanıkların savunmalarının suçtan ve cezadan kurtulmaya
yönelik olduğu, dolayısıyla tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
sanıkların katılanın facebook hesabından yapmış olduğunu iddia ettikleri bir
takım paylaşımlar sebebiyle katılanın evinin önüne arabayla geldikleri,
katılanın bunu görmesi üzerine evinden kaçtığı, sanıkların katılanı yakalayarak
darp ettiği, akabinde getirdikleri araca zorla bindirerek hürriyetinden yoksun
bıraktıkları ve Kumluova merkezine Atatürk Büstüne getirdikleri ve burada belli
bir süre tutarak hürriyetinden yoksun bıraktıkları anlaşıldığından sanıkların
üzerlerine atılı suçlardan ayrı ayrı mahkumiyetine, suçun birden fazla kişi ile
birlikte işlendiği anlaşıldığından verilen cezada TCK.nın 109/3-b maddesi
gereğince bir kat arttırım yapılmasına, neticeten verilen hapis cezasının
miktarı dikkate alınarak TCK'nın 50, 51 ve CMK'nın 231 maddesinin uygulanmasına
yer olmadığına,
Sanıkların yukarıda anlatldığı haliyle
katılanı evinden kaçmasının akabinde alınan 27/09/2018 tarihli kati nitelikteki
ATK raporuna göre yaşamsal tehlikeye sokmayacak şekilde, basit tıbbi müdahale
ile giderilemeyecek şekilde, yüzde sabit iz bırakmayacak şekilde, işlev ve
yitim ya da sürekli zayıflama niteliğinde olmayacak şekilde ve ancak burunda 2.
Derecede kırık oluşacak şekilde yaraladıkları sabit görüldüğünden sanıkların
katılana yönelik sübuta eren kasten yaralama suçunu işledikleri anlaşıldığından
sanıkların ayrı ayrı mahkumiyetine, katılanın aşamalarda alınan tüm
beyanlarında sanıların kendisini silahtan sayılan herhangi bir cisim ile
yaraladığına ilişkin beyanda bulunmadığı da birlikte değerlendirildiğinde,
sanıkların eylemini silahtan sayılan sopa ile gerçekleştirdiklerine kanaat
getirilemediğinden sanıklar hakkında TCK'nın 86/3-e maddesinin uygulanmasına
yer olmadığına, sanıkların eylemi sonucunda katılanın vücudunda kemik kırığı
oluştuğundan sanıklara verilen cezada TCK'nun 87/3 maddesi gereğince kırığın
hayat fonksiyonlarına etkisi gözetilerek takdiren 1/6 oranında arttırım
yapılmasına,
Sanıklar [M.A.Y.,
C.Ş. ve Sel.U.] sabıkasız oluşu, verilen hapis cezasının
süresi, dosya kapsamı ve yargılama safahatı, sanıkların duruşmadaki tutum ve
davranışları ile kişilik özellikleri nazara alınarak sanıklar hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde yeniden suç
işlemeyecekleri hususunda mahkememizce olumlu kanaate varılmakla CMK 231/5
maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
Sanıklar [H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U.] hakkında
daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ancak
denetim süresi içerisinde tekrardan kasten bir suç işledikleri anlaşıldığından
CMK'nın 231/8 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer
olmadığına, sanıklar hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının sanıkların
sosyal ekonomik durumları, kişilikleri dikkate alınarak TCK' nun 50/1-a maddesi
gereğince adli para cezasına çevrilmesine ..."
19. Anılan HAGB kararlarına başvurucunun yaptığı itiraz
Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2019 tarihli kararıyla reddedilmiş, ret
kararı başvurucuya 20/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Sanıklar hakkında konut
dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden verilen beraat kararları, kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakma suçu yönünden verilen hapis cezaları ile sanıklar
H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U. hakkında verilen para cezaları talep doğrultusunda
istinaf incelemesine gönderilmiştir.
20. Başvurucu 18/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra İzmir Bölge Adliye
Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 25/6/2021 tarihli kararıyla istinaf talepleri
esastan reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
ilgili maddeleri şöyledir:
“Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
…”
" Neticesi sebebiyle ağırlaşmış
yaralama
Madde 87- ...
(3) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/4 md.)
Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması
halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat
fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır."
“Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı
olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan
kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya
işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
...
b) Birden fazla kişi tarafından
birlikte,
…
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza bir kat artırılır.”
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
(5)“Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis
veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
…”
B. Uluslararası
Hukuk
24. İlgili uluslararası hukuk için bkz. E.A. [GK],
B. No: 2014/19112, 17/5/2018, §§ 30-37.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; mahalle meydanında birçok kişi tarafından
linç edilmeye çalışıldığını, yumruk ve tekmelerle darbedildiğini, burnunun ve
dişlerinin kırıldığını, buna rağmen faillerin eylemlerinin yargı makamlarınca
basit yaralama suçu olarak nitelendirilip alt sınırdan ceza verildiğini, bu
ceza hükümlerinin açıklanmayarak sorumluların sadece denetimli serbestlik
tedbiriyle ödüllendirildiğini, kamu makamlarının bu olaya müsamaha gösterdiğini
belirterek Anayasa'nın 10., 17., 19., 21. ve 36. maddeleri ile ek 7 No.lu
Protokol'ün 2. maddesininihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde somut başvuruda derece
mahkemesinin değerlendirmesinde bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik
bulunmadığı belirtilmiş, bu bağlamda başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun olduğu hususunun
değerlendirilmesine dikkat çekilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki şikâyetlerini yinelemiş; ayrıca HAGB kurumunun bir ödül olarak somut
olayda uygulandığını, olayın meydana gelişi bakımından toplumda infial
yaratacak bir mesele olduğunu, yargı makamlarının gereken yaptırımı
uygulamadığını dile getirmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı,
maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
…Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
33. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
80).
34. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek
tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen
fiilleri de kapsamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
35. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü,
her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri
nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
36. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini
sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi
değil uygun araçları kullanılmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17.
maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma
hakkı vermediği gibi devlete, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir
ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 113).
37. Her olayın kendine özgü şartlarında
değerlendirmesinin yapılması koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan
eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız
kalmaması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 112).
38. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın
olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda
soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir ancak böyle bir
durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi,
hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).
39. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız
kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; işkence ve kötü muamele fiillerine
yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla
orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın
infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi
durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan
yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması
mümkün olacaktır (S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015).
40. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık
olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini
sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta,
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi
sonucu doğmaktadır (S.D. § 102).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Soruşturma ve kovuşturma süreci bir bütün olarak
incelendiğinde olayın kolluk birimlerine yansıması üzerine Başsavcılık
tarafından derhâl soruşturmaya başlandığı, başvurucunun soruşturmanın
açıklığını temin edecek ve meşru menfaatlerini koruyabilecek bir şekilde
beyanına başvurularak soruşturma sürecine dâhil edildiği anlaşılmıştır.
Başvuruya konu eylemden sorumlu olanların kimlikleri belirlenmiş, savunmaları
alınmış, tanık beyanları tespit edilerek olaya ilişkin görüntü ve fotoğraflar
incelenmiş, dolayısıyla delillerin toplandığı görülmüştür. Soruşturma sonucunda
olayda sorumluluğu bulunanlar hakkında ceza davası açılmış, Mahkemece yapılan
yargılama neticesinde faillerin birlikte hareket ederek başvurucuyu
hürriyetinden yoksun bıraktıkları ve vücudunda kemik kırığına yol açacak
şekilde kasten yaraladıkları kanaatine varılmıştır.
42. Mahkeme, başvurucunun hürriyetinden yoksun
bırakılması nedeniyle faillerin 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına
karar vermiş; ceza miktarının yasal sınırların üstünde olması nedeniyle hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, hapis cezasının ertelenmesi veya para cezasına
çevrilmesi hükümlerinin uygulanmadığını karar gerekçesinde açıklamıştır. Bununla
birlikte başvurucunun basit sayılmayacak nitelikte yaralanması nedeniyle üç
fail 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmış ise de ceza miktarının yasal
sınırlar içinde olması nedeniyle hükümleri açıklanmamış, diğer dört fail 7.000
TL para cezasıyla cezalandırılmıştır.
43. Derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında
kaldığı kuşkusuz olan ceza miktarı tayinine Anayasa Mahkemesinin müdahalesi
kural olarak düşünülmez ise de takdir yetkisinin bu tür olaylara müsahama
gösterme şeklinde kullanılması, etkin yargısal korumayı zayıflatarak temel hak
ve hürriyetlerin zedelenmesine yol açabilecektir (E.A., § 58) Bu
bağlamda başvuru konusu olay başvurucunun sosyal medya hesabında paylaştığı bir
fotoğraf nedeniyle yaşadığı mahallenin sakinlerinden bir kısmı tarafından
cezalandırılmak maksadıyla darbedilmesi ve mahalle meydanında alıkonularak
teşhir edilmesidir. Olayın gerçekleşme biçimi gözönüne alındığında başvurucunun
tüm itirazlarına rağmen Mahkemece sabit bulunan tüm suçlar bakımından alt
sınırdan ceza tayinine gidilerek yaralama eylemi bakımından hükmedilen sonuç
cezasının bazı failler yönünden açıklanmasının geri bırakılmasına, diğerleri
yönünden para cezasına çevrilmesine karar verilmesinin yaptırımın caydırıcılık
etkisi yönünden incelenmesi gerekmektedir.
44. HAGB kurumu, 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinde
düzenlenmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç
doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliği
olan HAGB kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve
yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hükmün ortadan
kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesi uyarınca
düşürülmesi sonucunu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai
nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Tahir
Canan, § 30).
45. Dolayısıyla kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza
niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. Somut
olayda olduğu gibi suçu işlediği Mahkemece kabul edilen kişinin
cezalandırılması ancak denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu mahkeme kararıyla sabit olan eylemi
-yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî olarak cezasız kalmaktadır. Kanun
koyucunun, işlediği suçtan dolayı kişinin tekrar topluma kazandırılması
amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı
değerlendirilirken her olayın somut koşulları çerçevesinde suçun niteliği ve
mağdurun söz konusu suçtan etkilenme derecesiyle orantılı olarak yaptırımın
caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması gerekmektedir (E.A.,
§ 60).
46. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 17.
maddesine aykırı muamelelerin kamu görevlileri tarafından değil de üçüncü
kişiler tarafından gerçekleştirilmesi hâlinde devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamında daha esnek davranılması anlaşılabilen bir olgudur. Nitekim Anayasa
Mahkemesi Esma Başbakkal (B. No: 2012/1128, 8/5/2014) kararında; anlık
bir saldırıdan öteye geçmeyen ve herhangi bir fiziksel müdahale içermeyen
sanığın eylemini Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında görerek
yaptığı değerlendirmede sanık hakkında verilen para cezası hükmünün
açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın gerçekleşen haksız eylemin
mağdur üzerinde oluşturduğu etki ile belirlenen ceza ve beş yıllık denetim
yaptırımının orantılı olduğuna işaret etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi 2018
tarihli E.A. kararında yine üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen
cinsel saldırı eylemi sonucu verilen HAGB kararının bireylerin kötü muamele
yasağına karşı korunması amacıyla alınan caydırıcı yasal önlemleri etkisiz
kıldığı kanaatine varmıştır.
47. Yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararlarından
anlaşılacağı üzere başvuruya yansıyan olaya özgü koşullar bir bütün hâlinde
değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonucun Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında koruma altına alınan hakkı zedeleyip zedelemediği
değerlendirilmelidir.Yargılama sonunda yedi kişinin birlikte hareket ederek
başvurucuyu bir süre meydanda alıkoyması eylemi üç yılı aşkın bir süreyle hapis
cezasıyla cezalandırılırken başvurucunun topluluk içinde teşhir edilerek aynı
kişiler tarafından burun kemiğinin kırılmasına ve vücudunda yaygın ekimoz
oluşmasına sebep olacak şekilde darbedilmesi para cezası veya hapis cezası
tehdidiyle cezalandırılmıştır.
48. Diğer bir ifadeyle sosyal medyadaki bir paylaşım
nedeniyle çok sayıda insanın bir araya gelerek bir kişiyi cezalandırma saikiyle
ağır fiziksel şiddet uygulaması eylemi sadece para cezası ile cezalandırılırken
veya ceza tehdidiyle bırakılırken bu eylemi gerçekleştirebilmek için kişinin
bulunduğu yerden ayrılmasına izin verilmemesi eylemi hapis cezasıyla
cezalandırılmıştır. Dolayısıyla sonuç olarak yargı makamlarınca tespit edilen
eylemler ile bu eylemlere verilen cezalar arasındaki orantısızlık/çelişki ilk
bakışta dikkat çekmektedir. Söz konusu çelişkinin her iki suç bakımında da
asgari ceza uygulamasını benimseyen Mahkemenin sonuç cezaların bir kısmını
yasal sınırlar içinde kalması nedeniyle paraya çevirmesi veya hükmü
açıklamaması tercihinde bulunmasından kaynaklandığı açıktır.
49. Daha önemli olan husus, olayın tartışma anında anlık
bir öfke ile gerçekleşen basit fiziksel müdahale sonucu yaralama eylemlerinden ayırt
edilmeksizin gelişimindeki vahamet ile başvurucu ve toplum üzerindeki olası
etkileri dikkate alınmaksızın alt sınırdan ceza tayinine gidilerek yasal
indirimler uygulandıktan sonra üç faile verilen hapis cezasının daha önce suç
işlemedikleri gerekçesiyle açıklanmaması, diğer dört failin cezasının ise daha
önce suç işlemiş olmaları nedeniyle -HAGB kurumunun uygulanamayacak olması
nedeniyle- para cezasına çevrilmesi yargı makamlarının başvuru konusu olaya
hoşgörüyle yaklaştığı izlenimi uyandırmaktadır. Kaldı ki benzer yaklaşımla
faillerin kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hapis cezasıyla
cezalandırılmalarının Mahkemenin yetkisini bu yönde kullanması nedeniyle değil
alt sınırdan uzaklaşmadan verilen cezanın HAGB veya para cezasına çevrilme
veyahut ertelenme imkânı olmamasından kaynaklandığı Mahkemece açıklanmıştır.
50. Tüm bu tespitler ışığında Mahkemenin ceza tayini ve
HAGB veyahut verilen hapis cezasını para cezasına çevirme hususlarında takdir
yetkisi bulunduğu hâlde verdiği kararla bu yetkisini, söz konusu eylemlere
hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmadığı
ortadadır.Olaya özgü koşullar nedeniyle başvurucuya yönelik gerçekleşen eylemin
ağırlığı karşısında eylemi yapanların eylemleriyle orantılı sayılmayacak
şekilde cezalandırılmasına ilişkin verilen kararın bireylerin kötü muamele
yasağına karşı korunması amacıyla alınan caydırıcı yasal önlemleri etkisiz
kıldığı değerlendirilmiştir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
57. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının usul
boyutuyla ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
58. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi
için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 45.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Fethiye
6. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 2/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.