TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAKUP GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/15907)
|
|
Karar Tarihi: 19/3/2024
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2024-32598
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Yakup GÜNEŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine
getirmesini sağlamak amacıyla kişinin disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğin iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, öncesinde Silivri
Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan başvurucu
hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi
olduğu iddiasıyla kamu davası açmıştır.
6. Yargılamayı yürüten İstanbul 24. Ağır Ceza
Mahkemesince (Ceza Mahkemesi) 21/12/2017 tarihinde, başvurucunun isnat edilen
suç nedeniyle neticeten 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Ceza Mahkemesince verilen karara
göre başvurucu, başka eylemler yanında örgüt üyelerini dinî sohbet
kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmış ve toplantıya katılan
örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamıştır. Başvurucu,
yargılama sürecinde kendisine isnat edilen suçlamayı kabul etmemiştir.
7. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tespit edilemeyen bir
tarihte, 2009-2015 yılları arasında Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz
koruma memuru olarak görev yapan M.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne
(FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır. M.Ş. bu soruşturma
kapsamında alınan 17/5/2018 tarihli kolluk ifadesinde bir dershanede öğretmen
olarak çalışan H.K. tarafından yapılan sohbetlere başvurucunun da katıldığını
beyan etmiş, ayrıca fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı
sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir.
8. Hakkındaki mahkûmiyet kararına karşı başvurucunun
yaptığı istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince
(Ceza Dairesi) 30/8/2018 tarihinde esastan reddedilmiştir. Ceza Dairesi
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
9. Mu.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye
olma suçundan soruşturma yürüten Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı
(Başsavcılık) 19/3/2019 tarihinde, M.Ş.nin beyan ve teşhisleri doğrultusunda
Mu.Ş. ile H.K. yönünden başvurucuyu Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS)
aracılığıyla tanık olarak dinlemek istemiştir. Başsavcılıkça düzenlenen
tutanağa göre ifade öncesinde başvurucuya başka hususlar yanında kendisini veya
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında sayılan kişileri (Bu kişiler; şüpheli veya sanığın
nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi, şüpheli veya
sanığın kan hısımlığından ya da kayın hısımlığından üst soy veya alt
soyu,şüpheli ya da sanığın üçüncü derece dâhil kan veya ikinci derece dâhil
kayın hısımları, şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlardır.) ceza
kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten
çekinebileceği hatırlatılmış ancak tanıklıktan sebepsiz yere çekilmesinin
sonuçları bildirilmemiştir. Başvurucu, tanıklık yemini de etmesine rağmen tanık
sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir.
10. Başsavcılık aynı tarihte, tanıklıktan çekinebilecek
kişilerden olmamasına rağmen tanıklık yapmadığı gerekçesiyle sulh ceza
hâkimliğinden başvurucu hakkında disiplin hapsi kararı vermesini istemiştir. Bu
istemle ilgili yazının ilgili kısmı şöyledir:
“... [T]anık Yakup Güneş infaz
koruma memuru olup [H.K.] ve infaz koruma memuru şüpheli [Mu.Ş.] hakkında
tanık olarak beyanı alınmak istendiği, fakat beyan vermediği, şüphelimiz
[Mu.Ş.] ve tanık Yakup Güneş’in birlikte aynı dönemde Silivri Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak çalıştıkları, Yakup Güneş’in [İstanbul]
34. Ağır Ceza Mahkemesi[nin] ... kararı ile ... 8 Yıl 9 Ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar verildiği, tanık Yakup Güneş’in 5271 sayılı CMK 45
ve 48 maddesi kapsamında bulunmadığı, buna rağmen tanık Yakup Güneş’in tanıklık
yapmadığı... [anlaşılmıştır.]”
11. Başsavcılığın talebi üzerine Şanlıurfa 3. Sulh Ceza
Hâkimliği (Hâkimlik) 22/3/2019 tarihinde SEGBİS aracılığıyla başvurucunun
beyanını almıştır. Başvurucu verdiği beyanda Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın
içeriğini kabul etmediğini ve ifade vermesi hâlinde aleyhine sonuç
doğabileceğinden dolayı yasal hakkını kullanarak tanıklıktan çekindiğini
söylemiştir. Hâkimlik, tanıklıktan yasal bir sebep olmadan çekindiği
gerekçesiyle başvurucunun otuz gün disiplin hapsiyle cezalandırılmasına ve
tanıklık etmesi hâlinde derhâl salıverilmesine karar vermiştir.
12. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı 3/4/2019
tarihinde Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
13. Başvurucu hakkında verilen disiplin hapsi
2/4/2019-2/5/2019 tarihleri arasında yerine getirilmiş, başvuru 2/5/2019
tarihinde yapılmıştır.
14. Başvurucunun Ceza Dairesi kararına karşı yaptığı
temyiz başvurusunun(kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesince 25/1/2021 tarihinde
reddedilmesi üzerine başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıkların çağrılması”
kenar başlıklı 43. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile
çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde
tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan
getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar
hakkındaki işlem uygulanır.
...
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak
Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde
uygulanabilir.”
16. 5271 sayılı Kanun’un “Çağrıya uymayan tanıklar”
kenar başlıklı 44. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Usulüne uygun olarak çağrılıp da
mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir... Zorla getirme
kararı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim bilgilerinin
dosyada bulunması hâlinde bu araçlardan yararlanılmak suretiyle de tanığa
bildirilir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında şüpheli veya sanıkla olan yakınlığı nedeniyle tanıklıktan
çekinebilecek kişiler sayılmıştır. Aynı Kanun’un 46. maddesinde ise meslek ve
sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecek kişiler ile ilgili
düzenlemeye yer verilmiştir.
18. 5271 sayılı Kanun’un “Kendisi veya yakınları
aleyhine tanıklıktan çekinme” kenar başlıklı 48. maddesi şöyledir:
“Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin
birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara
cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden
bildirilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıklıktan çekinme
sebebinin bildirilmesi” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Mahkeme başkanı veya hâkim veya
Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde
gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını oluşturan
olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin verdirilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 50. maddesinde hangi tanıkların
yeminsiz dinleneceği, 51. maddesinde 45. maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan ancak hakkını kullanmayan kişinin yemin
etmekten çekinebileceği, 52. maddesinde tanıkların dinlenilmesi, 53. maddesinde
tanığa görevinin öneminin anlatılması ile ilgili hususlar, 54., 55. ve 56.
maddelerde sırasıyla tanıklara yemin verdirilmesi, yeminin biçimi ve yeminin
yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini ile ilgili konular ve 59.
maddesinde tanığa söylenecek şeyler ile sorulacak sorular düzenlenmiştir.
21. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıklıktan ve yeminden
sebepsiz çekinme” kenar başlıklı 60. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Yasal bir sebep olmaksızın
tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere
hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava
hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin
hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması
halinde, derhâl serbest bırakılır.
(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve
istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.
(3) Davanın görüldüğü sırada bu
tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle
uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.
(4) Disiplin hapsi kararına itiraz
edilebilir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “İtirazın kararın yerine
getirilmesinde etkisi” kenar başlıklı 269. maddesi şöyledir:
“1) İtiraz, kararın yerine
getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.
(2) Ancak, kararına itiraz edilen makam
veya kararı inceleyecek merci, geri bırakılmasına karar verebilir.”
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
272. maddesine göre yalan tanıklık, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyeti
gerektiren bir suçtur.
24. 5237 sayılı Kanun’un “Şahsi cezasızlık veya
cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler” kenar başlıklı 273. maddesi
şöyledir:
“(1) Kişinin;
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya
kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla
ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına
rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık
yapması,
Halinde, verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk
uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz.”
B. Uluslararası
Hukuk
1. Özgürlük ve
Güvenlik Hakkı Yönünden
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük
ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
b) Kişinin, bir mahkeme tarafından
yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın
öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak
yakalanması veya tutulması;
...”
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin bir
mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uymaması
nedeniyle özgürlükten yoksun bırakılması yakalanan ya da tutulması kişinin
mahkeme kararına uyma imkânına sahip olmasına rağmen uymadığı varsayımını
yansıtmaktadır (Beiere/Letonya, B. No: 30954/05, 29/11/2011, § 49). Bu
bakımdan kişiler bilgilendirilmedikleri mahkeme kararlarına uymadıkları için
sorumlu tutulamaz(Beiere/Letonya, § 50). Bir kişinin en azından mahkeme
kararından usulüne uygun olarak haberdar edildiğinde ve zımnen veya açıkça ona
uymayı reddettiğinde emre uyma fırsatına sahip olduğu düşünülebilir (Petukhova/Rusya,
B. No: 28796/07, 2/5/2013, § 58). Mahkeme kararının varlığından önce kişinin
belirli bir tedbire uymayı veya belirli bir yöntemi izlemeyi reddetmesinin
mahkeme emrine riayete ilişkin kararlarda karine niteliğinde herhangi bir
değeri yoktur (Petukhova/Rusya, § 59). Kişinin mahkeme tarafından yasaya
uygun olarak verilen karara uymasıyla birlikte tutmanın dayanağı kalmaz (Velinov/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 16880/08, 19/9/2013, § 55). Ulusal
makamlar, demokratik bir toplumda mahkeme kararının yerine getirilmesini
sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi arasında bir denge
kurmalıdır. Bu tür durumlarda kararın amacı, karara uymanın mümkün olup
olmadığı ve tutulma süresi gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Orantılılık
konusu, olayların bütününde özel bir önem taşımaktadır (Gatt/Malta, B.
No: 28221/08, 27/7/2010, § 40).
27. AİHM’in konuyla ilgili içtihadına göre bir kimsenin kanunun
öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak
yakalanması veya tutulması bağlamında yakalanmasının veya tutulmasının
hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde gözetilmesi gereken hususlar
şunlardır:
i. İlgili kişinin yerine getirmesi gereken ancak yerine
getirmediği, Sözleşme’yle uyumlu, somut ve belirli bir yükümlülük bulunmalı;
yakalama veya tutulma cezalandırmaya değil bu yükümlülüğün yerine getirilmesini
sağlamaya yönelik olmalı ya da buna doğrudan katkı sağlamalıdır. Dolayısıyla
yükümlülük yerine getirilir getirilmez yakalama veya tutmanın dayanağı kalmaz (Vasileva/Danimarka,
B. No: 52792/99,25/9/2003, § 36; S., V. ve A./Danimarka [BD], B. No:
35553/12, 36678/12 ve 36711/12, 22/10/2018, §§ 80, 81).
ii. Kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını
sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması ifadesinin
geniş bir biçimde yorumlanması, hukukun üstünlüğü kavramı ile uyumsuz olan
sonuçları beraberine getirir ve kişilerin keyfî olarak özgürlüklerinden yoksun
bırakılması riskini içerir. Bu nedenle örneğin bir vatandaşı kanuna itaat etme
genel görevini yerine getirmeye zorlamak amacıyla idari gözaltı uygulamasını
haklı göstermez (S., V. ve A./Danimarka, § 83).
iii. Yükümlülüğün içeriği ve böyle bir yükümlülüğün ifası
ile yerine getirilmesi için izlenecek usul konusunda iç hukuk dikkate
alınmalıdır (Rozhkov/Rusya (2), B. No: 38898/04, 31/1/2017, § 89).
iv. Kanuna göre gerekli olan yükümlülük daha hafif
araçlarla yerine getirilmemeli (Khodorkovskiy/Rusya, B. No: 5829/04,
31/5/2011, § 136) ve özgürlükten mahrumiyet başvurulması gereken son çare
olmalıdır (Saadi/Birleşik Krallık [BD], B. No:13229/03, 19/1/2008, §
70).
v. Demokratik bir toplumda söz konusu yükümlülüğün derhâl
yerine getirilmesini sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi
arasında bir denge kurulmalıdır. Dengenin kurulup kurulmadığının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken etkenler ilgili
mevzuattan doğan yükümlülüğün niteliği, bunun altında yatan konu ve amaç,
alıkonulan kişi ve alıkonulmaya yol açan özel koşullar ile alıkonulma süresidir
(S., V. ve A./Danimarka, § 82; Bereza/Ukrayna, B. No: 67800/12,
4/3/2021, § 24).
28. Yükümlülükle ilgili hukuki düzenleme bir hâkim veya
mahkemeden karar alınması gerekliliğini içeriyor ise bir mahkeme tarafından
kanuna uygun olarak verilen bir karara uyulmaması nedeniyle yakalama veya tutma
söz konusudur (Beiere/Letonya, § 48; Trutko/Rusya, B. No:
40979/04, 6/12/2016, § 34).
29. AİHM; Iliya Stefanov/Bulgaristan (B.
No: 65755/01, 22/5/2008) başvurusunda tanığın polis karakolunda ifadesi
alınmak üzere tutulmasının, Khodorkovskiy/Rusya başvurusunda ise yapılan
çağrıya uymayan tanığın soruşturmacı tarafından verilen zorla getirme kararına
dayanılarak ifadesi alınmak üzere yakalanarak tutulmasının Sözleşme’ye
uygunluğu meselesini Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendi kapsamında ve kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını
sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması bağlamında
ele almıştır.
2. Susma Hakkı
ile Kendini Suçlamama Hakkı (Ayrıcalığı) Yönünden
30. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını güvence altına
alan 6. maddesinde özel olarak belirtilmemesine rağmen sessiz kalma hakkı ile
kendini suçlamama ayrıcalığı, adil bir usul kavramının merkezinde yer alan ve
genel olarak tanınan uluslararası standartlardır. Bu ayrıcalık,
şüphelilerin/sanıkların yetkililer tarafından uygunsuz şekilde zorlanmaya karşı
korunmalarını sağlayarak adalet yanlışlarından kaçınmaya ve 6. maddenin
amaçlarını güvence altına almaya katkıda bulunur (John Murray/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 45).Kamu yararına ilişkin kaygılar,
Sözleşme’nin 6. maddesi ile güvence altına alınan kendini suçlamama ayrıcalığı
da dâhil olmak üzere bir başvurucunun savunma haklarının özünü ortadan kaldıran
tedbirleri haklı gösteremez (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009,
§ 93).
31. Kendini suçlamama hakkı, öncelikle suçlanan kişinin
sessiz kalma iradesine saygı gösterilmesiyle ilgilidir ve bir ceza davasında
iddia makamının sanığın iradesini hiçe sayarak zorlama veya baskı yöntemleriyle
elde edilen delillere başvurmaksızın sanık aleyhindeki davayı kanıtlamaya
çalışmasını gerektirir (Bykov/Rusya, § 92).
32. Kendini suçlamama ayrıcalığının kendini suçlayıcı bir
ifadenin verilmesine karşı değil zorlama veya baskı yoluyla delil elde
edilmesine karşı koruma sağladığını kabul etmek önemlidir. Kendini suçlamama
ayrıcalığına riayet edilip edilmediğine ilişkin endişelere yol açan şey,
zorlamanın varlığıdır. Bu konuda değerlendirme yapılırken delilin elde
edilmesinde kullanılan zorlamanın niteliği ve derecesi dikkate alınmalıdır.
AİHM, içtihadı aracılığıyla, 6. maddeyi ihlal eden uygunsuz zorlamaya ilişkin
endişelere yol açan en az üç tür durum tespit etmiştir: Birincisi bir
şüphelinin yaptırım tehdidi altında ifade vermeye zorlandığı ve bunun sonucunda
ifade verdiği veya ifade vermeyi reddettiği için yaptırıma maruz kaldığı
hâldir. İkincisi gerçek delil veya ifade elde etmek için genellikle
Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal eden muamele şeklinde fiziksel veya psikolojik
baskı uygulanmasıdır. Üçüncüsü ise yetkililerin sorgulama sırasında elde
edemedikleri bilgileri elde etmek için hileye başvurmalarıdır (Ibrahim ve
diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 50541/08, 50571/08, 50573/08,
40351/09, 13/9/2016, § 267).
33. Zorlama altında alınan ve görünüşte suçlayıcı
nitelikte olmayan ifadeler, örneğin suçtan arındırıcı ifadeler veya sadece
olgusal sorulara ilişkin bilgiler, ceza yargılamalarında soruşturma/kovuşturma
dosyasını desteklemek için sözgelimi şüphelinin/sanığın diğer ifadeleriyle ya
da yargılama sırasında verdiği ifadelerle çelişmek veya bunlara şüphe düşürmek
veya başka bir şekilde güvenilirliğini zayıflatmak için kullanılabilir. Bu
nedenle kendini suçlamaya karşı ayrıcalık, doğrudan suçlayıcı ifadelerle
sınırlandırılamaz (Ibrahim ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 268).
Bununla birlikte söz konusu ayrıcalık, zor kullanmaya ilişkin yetkilerin
kullanılması yoluyla şüpheliden/sanıktan elde edilebilen ancak
şüphelinin/sanığın iradesinden bağımsız bir varlığa sahip olan, diğerlerinin
yanı sıra, bir arama emri uyarınca elde edilen belgeler, nefes, kan ve idrar
örnekleri ile DNA testi amacıyla vücut dokusu gibi materyallerin ceza
yargılamasında kullanılmasını kapsamamaktadır (Saunders/Birleşik Krallık,
B. No: 19187/91, 17/12/1996, § 69).
34. Kendini suçlamama hakkı mutlak değildir. Uygulanan
zorlamanın derecesi, kendini suçlamama ayrıcalığının özünü yok ettiği
durumlarda 6. madde ile bağdaşmayacaktır ancak her doğrudan zorlama, kendi
kendini suçlamama ayrıcalığının özünü yok etmeyecek, dolayısıyla 6. maddenin
ihlaline yol açmayacaktır. Bu bağlamda önemli olan, zorlama altında elde edilen
delillerin ceza yargılaması sırasında ne şekilde kullanılacağıdır (Ibrahim
ve diğerleri/Birleşik Krallık,§ 269).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
35. Anayasa Mahkemesinin 19/3/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; maddi ve manevi varlığın korunması ve
geliştirilmesi, adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının,
ayrıca suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; Başsavcılığın hukuka aykırı
yöntemlerle beyanını almak istediğini, Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın
gerçeğe aykırı olduğunu, ceza infaz kurumunda tutulmasının da etkisiyle
psikolojik durumunu etkileyecek şekilde muamelede bulunulduğunu ve tanıklıktan
çekinme hakkının kullandırılmadığını oysa yapacağı tanıklığın yeni suç
isnatlarına sebep olabileceğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yeterli
gerekçe gösterilmeden kendisine ceza verildiğini ve bu cezanın henüz
kesinleşmeden yerine getirilmeye başlandığını iddia etmiştir.
37. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bir ceza
soruşturması için delil elde edilmesi amacıyla bir mahkeme kararının gereği
olarak meşru bir amaçla tutulduğu ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun
tanıklığına başvurulmak istenen olayla ilgili olarak zaten hükümlü olduğu ve
hâlihazırda ceza infaz kurumunda barındırılıyor olması ile hakkında verilen
disiplin hapis cezasının uzatılmaması hususlarının yapılacak ölçülülük
incelemesinde dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal
iddialarını yineleyip Hâkimliğin kendisine kanuni haklarını bildirmediğini
iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... [B]ir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir
yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
40. Başvurucu, Başsavcılığın hukuka aykırı yöntemlerle
beyanını almak istediğine ve ceza infaz kurumunda tutulmasının da etkisiyle
psikolojik durumunu etkileyecek şekilde muamelede bulunulduğuna ilişkin
iddialarını tanıklıktan çekinme hakkı bulunmasına rağmen tanık olarak
ifadesinin alınmasının istenmesi bağlamında dile getirdiği için başvuruda
incelenmesi gereken yegane mesele, başvurucunun sebepsiz yere tanıklıktan
çekindiği gerekçesiyle disiplin hapsine tabi tutulmasının hukuki olup
olmamasıdır. O hâlde başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmelidir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
42. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin
bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan
temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
25/2/2016, § 62).
43. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya
konmuş, ikinci ve üçüncü fıkralarında da şekil ve şartları kanunda gösterilmek
koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
44. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının kişi
hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de mahkeme
kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin
tutulmasıdır.
45. Bu iki tutma hâli arasında tutmanın niteliği
bakımından fark; mahkeme kararının gereği olarak tutmanın disipline edici bir
nitelik de taşıyabilir olmasına karşın kanunda öngörülen bir yükümlülüğün
gereği olarak tutmanın böyle bir nitelik taşımaması, bu nedenle tutma hâlinin
sadece yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla ve bu yükümlülüğün yerine
getirilmesine kadar uygulanabilir olmasıdır (Mustafa Karaca [GK], B. No:
2020/15967, 20/5/2021, §§ 44, 45). Dolayısıyla kanunda öngörülen bir
yükümlülüğün gereği olarak tutma hâlinin söz konusu olabilmesi için kişinin
kanunen yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüğü ifa etmemiş olması gerekir (Muhammed
Neşet Girasun, B. No: 2017/22254, 2/6/2020, § 46).
46. Diğer yandan kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını
oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu
durumda kişinin kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak
tutulması değil bir mahkeme kararının gereği olarak tutulması hâli söz
konusudur (Kübra Çankaya, B. No: 2021/7876, 13/4/2022, § 37).
47. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması”
ibaresi suç isnadı altında olmayan kişilerin de kanunda öngörülen
yükümlülüklerin ifasını sağlamak amacıyla yakalanmasına imkân tanımaktadır.
Anılan ibarede sözü edilen yakalama kavramı özerk bir anlama sahip olup ceza
usul hukukundaki yakalamayı değil kamu makamları tarafından kişinin fiziksel
özgürlüğünden yoksun bırakılmasını ifade etmektedir (AYM, E.2020/59, K.2023/53,
22/3/2023, § 116).
48. 5271 sayılı Kanun’da yer alan tanıklıkla ilgili
hükümlere göre Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkimlikler ve mahkemeler tarafından
usulüne uygun olarak çağrılan tanıklar; mazeretleri yoksa çağıran adli makam
huzurunda hazır bulunma, yeminsiz dinlenecek ya da yeminden çekinebilecek
kişilerden değil ise kanuna uygun şekilde yemin etme ve tanıklıktan çekinme
hakları yoksa yahut var olmakla beraber kullanmamışlarsa -5237 sayılı Kanun’un
272. ve 273. maddeleri nazara alındığında- beyanlarına başvurulan hususlarda
gerçeğe uygun olarak ifade verip kendilerini veya 5271 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına
uğratabilecek nitelikte olanlar hariç olmak üzere kendilerine sorulan soruları
doğru cevaplama yükümlülüğü altındadır (bkz. §§ 15-21).
49. Tanık olarak beyanda bulunma yükümlülüğünün kaynağını
oluşturan normlarda, yükümlülüğün yerine getirilmesi için hâkim veya mahkemeden
karar alınması gerektiği ifade edilmemiştir. Bu sebeple bir kimsenin yasal bir
sebep olmaksızın Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkimlikler ve mahkemeler önünde
tanıklıktan veya yeminden çekindiği gerekçesiyle yemininin veya tanıklığının
sağlanması için hürriyetinden yoksun bırakılmasının hukukiliği, Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasındaki “kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği
olarak” tutma kapsamında ele alınmalıdır.
50. Somut olayda başvurucu, kanunen yerine getirilmesi
gereken bir yükümlülük olan tanıklıktan yasal bir neden olmadan çekindiği
gerekçesiyle ve tanıklığının sağlanması amacıyla2/4/2019-2/5/2019 tarihleri
arasında ceza infaz kurumunda tutulmuştur (bkz. §§ 11, 13). Dolayısıyla somut
olayda bir süre ceza infaz kurumunda tutulan başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
51. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
52. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları sağlamadığı müddetçe Anayasa’nın 19. maddesini ihlal
edecektir.
53. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
54. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin
ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 19.
maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa’nın
19. maddesinin ikinci fıkrasındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi
şeklindeki genel kural ve “kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak”
ibaresi birlikte değerlendirildiğinde hem yükümlülüğün hem de bu yükümlülüğe
uymamanın sonucu olarak gerçekleşen tutma hâlinin kanunla düzenlenmesi gerekir.
Buradaki kanun şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada
kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa'da belirtilen usule
uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir (Muhammed
Neşet Girasun, § 45).
55. Bunun yanında kanunda öngörülen yükümlülük somut ve
belirli olmalı, genel mahiyette olmamalıdır. Bu hüküm kapsamındaki tutma
hâlinin söz konusu olabilmesi için kişinin kanunen yerine getirilmesi gereken
bir yükümlülüğü ifa etmemiş olması gerekir (Muhammed Neşet Girasun, §
46). Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının demokratik toplumlarda
taşıdığı önem ve bu hakkın keyfî hürriyetinden yoksun bırakmaları önleme amacı
dikkate alındığında kanuna dayalı uygulamanın öngörülebilir olması ve kanunun
keyfîliğe karşı kişilere yeterli güvenceler sağlaması gerekir (kısmen benzer
değerlendirme içeren karar için bkz. Mustafa Karaca, § 46).
56. Buna göre kanunda öngörülen bir yükümlülüğün
gereği olarak ilgilinin tutulmasına ilişkin kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına yönelik müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması
zorunludur.
57. Başvurucu, tanıklığının hakkında yeni suç isnatlarına
sebep olabileceği için beyanda bulunmadığını ileri sürmüştür. Bu sebeple
öncelikle başvurucunun Başsavcılıkta tanık olarak beyanda bulunma yönünde
kanuni bir yükümlülük altında bulunup bulunmadığı, susma ve kendini
suçlamama hakkı da gözönünde tutularak tespit edilmelidir.
58. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar”
kenar başlıklı 38. maddesinin beşinci fıkrasında “Hiç kimse kendisini ve
kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda
delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde ayrıca düzenlenerek susma ve kendini
suçlamama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu hak aynı zamanda Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden biridir (AYM,
E.2022/75, K.2022/128, 26/10/2022, § 14). Gerekçesine bakılacak olursa
Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasındaki düzenlemenin amacı insan
tabiatına aykırı bir muamelenin yasaklanması, işkenceye kadar varabilecek
gayriinsanî muameleye açık kapı bırakılmamasıdır.
59. Gerekçesi dikkate alındığında Anayasa’nın 38.
maddesinin beşinci fıkrasının suç isnadı altındaki kişilere haklarında
yürütülen suç isnadına dayalı yargılamalar yönünden güvence sağladığı konusunda
şüphe bulunmamaktadır (suç isnadı kavramının anayasal anlamı için birçok
karar arasından bkz. Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, § 36;B.Y.Ç.,
B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31). Bununla birlikte anılan fıkrada
kendisine zorlama yapılması yasaklanan kişinin yargılamadaki sıfatıyla ilgili
bir ifadeye yer verilmemesi ve herhangi bir yargılamadan söz edilmemesi güvencenin
sadece suç isnadı altında bulunan kişilerle vebu kişiler hakkında yapılan
yargılamalarla sınırlı olmadığını göstermektedir. Bu bakımdan anılan fıkra,
haklarında suç isnadında bulunulabilmesi için henüz suç isnadı altında olmayan
kişilerin ve yeni suç isnadında bulunulabilmesi veya var olan isnadın
ispatlanması için hâlihazırda suç isnadı altında olan kişilerin de kendilerini
suçlayıcı beyanda bulunmaları veya bu yolda delil göstermeleri konusunda
zorlanmasını yasaklamaktadır. Dolayısıyla tanık da olsa bir kişi Anayasa’nın
38. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, vereceği beyanın hakkında suç
isnadında bulunabilmesine yahut var olan isnatlara yeni isnatlar eklenmesine
neden olabileceği veya var olan isnatların ispat edilmesinde kullanılabileceği
hâllerde beyanda bulunmaya zorlanmamalıdır.
60. Somut olayda, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca
hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma
yürütülen M.Ş. kollukça alınan ifadesinde bir süre aynı ceza infaz kurumunda
birlikte çalıştığı başvurucunun bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K. nın
yaptığı sohbetlere katıldığını beyan edip fotoğraflarından başvurucu ile
Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir (bkz. §
7). Bu beyan ve teşhisler doğrultusunda Başsavcılık, H.K. ve Mu.Ş. hakkında
yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuyu tanık olarak dinlemek istemiş;
başvurucu isetanık sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir (bkz. §
9). Başsavcılık, hakkında mahkûmiyet kararı verildiği için başvurucunun
tanıklıktan çekinemeyeceğini değerlendirerek başvurucu hakkında disiplin hapsi
uygulanmasını talep etmiş; Hâkimlik de bu talebi kabul etmiştir (bkz. §§ 10,
11).
61. Ceza Mahkemesince başvurucu, silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş ve başvurucunun bu
karara karşı yaptığı istinaf başvurusu Ceza Dairesince esastan reddedilmiş olsa
da başvurucunun tanık olarak dinlenmek istendiği tarihte mahkûmiyet kararı
henüz kesinleşmemiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçelerinden birinin de
başvurucunun örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen
örgütsel toplantılara çağırmak ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban
parası vb. adlarla örgüte para toplamak olduğu, başvurucunun yargılama
sürecinde isnat edilen suçlamayı kabul etmediği ve başvurucunun tanıklığına
başvurulmak istenen olayın kendisinin de katıldığı iddia edilen toplantılara
ilişkin olduğu gözetildiğinde tanık olarak vereceği beyanın hakkında devam eden
yargılamada aleyhine kullanılabileceği açıktır. Ayrıca söz konusu beyanın
başvurucuya yeni bir suç isnadında bulunulmasında kullanılması olasıdır. Zira
Türk hukuk sisteminde tanığa bir çeşit yargısal muafiyet tanıyarak, vereceği
beyanın hakkında devam eden suç isnadına bağlı yargılamalarda kullanılmasını
veya hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasını önleyen hukuki bir düzenleme
mevcut değildir.
62. Bu bakımdan tanığın hakkında yeni suç isnatlarında
bulunulmasına veya beraat edebileceği hâlde mahkûmiyet kararının onanmasına
sebebiyet verme ile disiplin hapsine maruz kalma seçenekleri arasında seçim
yapmaya zorlanması susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkının
gereklilikleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun somut olayda
Başsavcılıkta tanık olarak ifade verme yönünde kanuni bir yükümlülük altında
olmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir temelinin bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
63. Kanunilik şartını taşımayan müdahalenin meşru amaç
ve ölçülülük ölçütleri açısından ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak disiplin hapsine tabi tutulmasının
hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
65. Başvurucu, ihlalin tespiti yanında yargılamanın
yenilenmesine ve kendisine maddi tazminat olarak 10.000 TL, manevi tazminat
olarak 90.000 TL ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
66. Başvuruda, başvurucunun kanunda öngörülen bir
yükümlülüğün gereği olarak disiplin hapisine tabi tutulmasının hukuki
olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucu hakkında verilen disiplin hapsi başvuru tarihinden önce yerine
getirilmiştir. Dolayısıyla ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
tazminat ödenmesi dışında yapılması gereken bir husus bulunamamaktadır.
67. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya, talebi dikkate alınarak net 90.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak
bilgi ve belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE
D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 3. Sulh
Ceza Hâkimliği (D. İş 2019/1237) ile Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş
2019/1787) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.