TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET HANEFİ ERTUNÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/16757)
Karar Tarihi: 9/1/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Olcay ÖZCAN
Başvurucu
Mehmet Hanefi ERTUNÇ
Vekili
Av. Sıtar ÖZKAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, terör olaylarının bastırılması kapsamında alınan tedbirlerin uygulanması esnasında taşınmazında meydana gelen zararın karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Diyarbakır 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin (Devlet Güvenlik Mahkemesi) 11/12/1997 tarihli kararıyla (1994 yılında açılan dava sonucunda) yasa dışı terör örgütüne bilerek yardım etme suçundan 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmıştır.
3. Başvurucunun talebini inceleyen Devlet Güvenlik Mahkemesi 11/3/2004 tarihli kararı ile başvurucunun bihakkın tahliye tarihinin 17/10/1995 olduğunu, bu tarihten itibaren adli sicil kaydının silinmesi için gereken beş yıllık sürenin dolduğunu ifade etmiş, adli sicil kaydının silinmesine karar vermiştir.
4. Başvurucu, Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde ikamet etmekteyken 1995 yılında terör olayları nedeniyle yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldığını ve geride kalan mal varlığı değerlerinin zarar gördüğünü ileri sürerek 1/1/2005 tarihinde Hakkâri Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına (Zarar Tespit Komisyonu) başvurmuş; zararlarının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında karşılanmasını talep etmiştir.
5. Zarar Tespit Komisyonu, başvurucunun kullanamadığını ileri sürdüğü tarlaların ve meyve ağaçlarının listesini yapmış ancak 8/6/2012 tarihinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesi f bendi kapsamında adli sicil kaydı bulunduğu gerekçesiyle başvuruyu reddetmiştir.
6. Başvurucu, Zarar Tespit Komisyonu işleminin iptali talebiyle Van 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesi, Ulusal Yargı Ağı Sistemi'nden (UYAP) yapılan incelemede başvurucunun yasa dışı terör örgütüne bilerek yardım etme suçundan cezalandırılmasına karar verildiğinin tespit edildiğini, terör suçundan mahkûm olan kişilerin bu zararların oluşmasına kendilerinin sebebiyet verdiklerini ve kendi fiilleriyle sebep oldukları zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmininin mümkün olmadığını belirterek davayı reddetmiştir. Başvurucunun temyiz ve karar düzeltme taleplerini Danıştay Onbeşinci Dairesi incelemiş ve İdare Mahkemesi kararını uygun bularak talepleri reddetmiştir.
7. Başvurucu, nihai hükmü 8/4/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresinde yapılmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu; kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı, kişi hürriyeti ve güvenliği, konut dokunulmazlığı, yerleşme ve seyahat hürriyeti, mülkiyet hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir.
10. Başvuruya konu olayda Zarar Tespit Komisyonu, başvurucunun yasa dışı terör örgütüne bilerek yardım etmek suçundan daha evvel mahkûm edilmesi nedeniyle zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasının mümkün olmadığını belirterek tazminat talebini reddetmiştir. Başvurucunun açtığı dava da olumsuz sonuçlanmıştır. Bu durumda başvurucunun tazminat talebinin esası incelenmemiştir. Başvurucunun mülküne verilen zararın karşılanması istemiyle yaptığı başvurunun esasının incelenmemesine yönelik şikâyetinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun mülkiyet ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Ramazan Yıldırım, B. No: 2019/29794, 17/11/2022 kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendine bakıldığında "3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar"ın bu kanun kapsamında tazmin edilecek zararların dışında tutulduğunu, terör örgütüne yardım ve yataklık suçunun 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun anılan maddeleri kapsamında olduğuna ilişkin bir duraksama olmadığını ifade etmiştir. Bu bağlamda terör örgütüne yardım ve yataklıkta bulunanların kendilerinin sebep olduğu zararların devletçe tazmin edilmemesinin kanun hükmünün olağan anlamının bir sonucu olduğunu, ayrıca terör örgütü üyelerinin veya bunlara yardım edenlerin doğrudan katılmadığı ve faili de olmadığı bir terör olayından gördükleri zararların karşılanamayacağı yorumunun öngörülemez olmadığını, 5233 sayılı Kanun'da bazı kimselerin tazminat imkânı kapsam dışında tutulurken tekil değil bütüncül bir yaklaşımın benimsendiğini ve söz konusu kişinin zararı doğuran spesifik terör olayının faili olmasının şart koşulmadığını ve bir bütün olarak terör olaylarına katkısının bulunmasının yeterli görüldüğünü ifade etmiştir. Ancak örgüte yardım ve yataklık suçundan 1993 yılında mahkûm olan, söz konusu mahkûmiyet kararı infaz edilerek tahliye edilen başvurucunun 1993 yılından sonra kanun koyucunun terör olaylarına katkı olarak değerlendirdiği suçları (5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendindeki suçları) işlemesiyle ilgili olarak kamu otoritelerinin iddiasının veya tespitinin bulunmadığını, örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilen fiilleri 1993 tarihinden önce işlediği açık olan başvurucunun 2015-2016 yıllarında gerçekleşen hendek olaylarının ortaya çıkmasında da sorumluluğu bulunduğunun ifade edilmesinin makul bir yorum olmadığını belirtmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Tayyip Akyürk, B. No: 2019/3039, 29/6/2022, § 42).
13. Somut olayda başvurucu 11/12/1997 tarihinde yasa dışı terör örgütüne bilerek yardım etme suçundan 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmış ise de davanın açıldığı 1994 yılından sonra bu eylemlere devam ettiğine yönelik bir tespit bulunmadığı gibi başvurucunun mal varlığı değerlerinde oluşan zararın 1994 yılı öncesinde meydana geldiğine dair bir tespit ve değerlendirme de yoktur. Başvurucu mal varlığı değerlerini 1995 yılından 2004 yılına kadar kullanamaması nedeniyle zararının meydana geldiğinden yakınmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mal varlığı değerlerini anılan dönemde kullanamadığı iddiasına ilişkin bir kusuru olduğuna dair bir tespit söz konusu değildir. Ayrıca 1995 yılından önce işlenen örgüte yardım ve yataklık suçunun 1995-2004 yıllarında köylerin boşaltılmasına yol açtığının ve mal varlığını kullanmasına engel olduğunun kabulü kişisel sorumluluk kavramını aşırı genişletmektedir. Bu şekildeki bir yorumun 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendinin lafzı dikkate alındığında öngörülebilir olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Tayyip Akyürk, § 43).
14. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin Ramazan Yıldırım kararından ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır. İdare Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının esasının incelenmesini ve giderim sağlanmasını engelleyen yorumu nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
15. Başvurucu; ihlalin tespiti, 100.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İdare Mahkemesine (E.2013/72, K2014/2168) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.