TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BÜNYAMİN ATAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/1693)
Karar Tarihi:14/12/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
Başvurucu
Bünyamin ATAY
Vekili
Av. Kadir GÜNDOĞAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; sağlık sebebiyle askerî öğrencilikten ilişiğin kesilmesinden dolayı uğranılan zararların tazmini talebiyle açılan davada hakkaniyete aykırı karar verilmesi ve mahkemeye erişimi engelleyecek şekilde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 18/8/2008 tarihinde Maltepe Askerî Lisesine kaydolmuştur. Askerî lise eğitiminin ardından Kara Harp Okuluna geçiş için yapılan sağlık muayeneleri kapsamında 9/4/2012 tarihinde İzmir Asker Hastanesindeki muayenesinde başvurucunun harp okulu öğrenciliğine engel bir rahatsızlığının tespit edilmemesi üzerine Kara Harp Okuluna kabulü gerçekleştirilmiştir. Sınıflandırma muayeneleri kapsamında Ankara Mevki Asker Hastanesine sevk edilen başvurucuya burada yapılan muayenesi sonucunda 29/7/2013 tarihli raporla"Tremor, tanımlanmamış (ileri derece)." tanısı konulmuş ve söz konusu tanı sebebiyle hakkında "Askerî öğrenciliğe devam edemez." kararı verilmesi üzerine 4/11/2013 tarihi itibarıyla başvurucunun askerî öğrencilikle ilişiği kesilmiştir.
3. Başvurucu, askerî öğrencilikle ilişiğinin kesilmesi sebebiyle zarara uğradığını belirterek 14/11/2013 tarihinde davalı idareden tazminat talebinde bulunmuştur. Söz konusu talebinin zımnen reddi üzerine başvurucu 17/1/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000 TL tutarında maddi, 50.000 TL tutarında manevi zararı olduğunu belirterek tam yargı davası açmıştır.
4. Başvurucu; dava dilekçesinde askerî okuldan ilişiğinin kesilmesine sebebiyet veren hastalığının askerî öğrencilik döneminde başladığının kabulü hâlinde hastalığa askerî eğitim ve şartların yol açtığının kabulünün gerektiğini, hastalık askerî okula alınmadan önce oluşmuşsa bu durumda da okula kaydının yapılarak sonrasında ilişiğinin kesilmesi sebebiyle yaşadığı zaman kaybından dolayı zararının doğduğunu ileri sürmüştür.
5. Yargılama sürecinde AYİM, uyuşmazlığın çözümü için tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Gazi Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanlığında görevli bir profesör doktor tarafından düzenlenen 30/12/2015 tarihli bilirkişi raporunda; teşhis edilen hastalığın bünyesel olduğu, hastalığın son bir yıl içinde ortaya çıktığının değerlendirildiği, askerî öğrenciliğin doğrudan söz konusu hastalığa sebep olamayacağı ancak askerlik eğitiminin zorlu, disiplinli özelliği nedeniyle veya ani koşul değişiklikleri ile sıradışı stres ve anksiyete ortaya çıkmışsa hastalığın ilerlemesine yol açabileceği belirtilmiştir.
6. Mahkemenin 3/2/2016 tarihli kararıyla başvurucunun hem maddi hem de manevi tazminat talebi reddedilmiş, reddedilen her iki talep yönünden ayrı ayrı 2.800 TL olmak üzere başvurucu aleyhine toplam5.600 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Gerekçeli kararda; bilirkişi raporunda belirtilen hususlar ışığında rahatsızlığın askerî öğrencilik döneminde ortaya çıkması nedeniyle hastalığın mutlaka askerî öğrencilik şartlarından kaynaklandığının söylenemeyeceğinin anlaşıldığı ifade edilmiş, raporda askerî eğitimin hastalığın ilerlemesine yol açabileceğinden bahsedilmiş ise de tremorun bu türüne neden olan faktörlerin askerî eğitimin hangi gereklilik ve koşullarıyla tetiklendiğine ilişkin somut açıklama yapılmadığı ya da bu hususta askerlik dışı şartların da tamamen dışlanmadığı görüldüğünden davalı idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği belirtilmiştir. Karşıoy gerekçesinde ise 30/12/2015 tarihli bilirkişi raporunda askerî eğitimin niteliği itibarıyla ani koşul değişikliği yaratması, sıra dışı strese sebebiyet verebilmesi sonucunda kişide anksiyete oluşturabileceği dikkate alınarak hastalığı artırabileceğinin belirtildiği, bu tıbbi tespit ışığında askerî eğitimin zorluğu ve başvurucunun ağır bünyesel rahatsızlığına muhtemel etkisi dikkate alınarak bir miktar tazminat verilmesinin uygun olacağının değerlendirildiği ifade edilmiştir.
7. Başvurucunun karar düzeltme talebi 10/5/2018 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'la Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin (E) fıkrası hükmüyle askerî yargının kaldırılmış olması sebebiyle Danıştay Sekizinci Dairesi tarafından incelenmiş ve anılanDairenin31/10/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 17/12/2018 tarihinde öğrendikten sonra 16/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu 30/12/2015 tarihli bilirkişi raporunun evrak üzerinden tanzim edildiğini, kendisinin fiziksel olarak muayene edilmediğini, rahatsızlığının görev sebebiyle oluşup oluşmadığına ya da geçici olup olmadığına dair net bir rapor alınmadığını belirtmiş; yetersiz tespitlere istinaden karar verildiğinden şikâyet etmiştir. Başvurucu ayrıca söz konusu raporda bir yıldır askerî öğrenci olduğuna dair tespitin gerçeği yansıtmadığına, askerî öğrencilikte geçen sürenin beş yıl üç ay olduğuna dikkat çekmiş; sırf bu tespitin dahi raporun hatalı olduğuna işaret ettiğini ifade etmiştir. Rapora yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, ek rapor veya yeni bir bilirkişi raporu alınmadan karar tesis edildiğini, gerekçeli kararda raporda yer verilmeyen tıbbi tespitlerde bulunulduğunu belirten başvurucu; adil yargılanma hakkının, kanun önünde eşitlik ve hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Başvurucunun şikâyetlerinin yargılama sonucunun adil olmadığına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun diğer anayasal ilkeler temelinde ileri sürdüğü ihlal iddiaları Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
12. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
13. Başvuru konusu yargılama süreci incelendiğinde somut olaya ilişkin maddi olay ve olguların anlatıldığı, olaya özgü değerlendirme yapılarak gerekçeli kararda toplanan delillerin değerlendirildiği görülmüş olup kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren bir durumun bulunmadığı da dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu görülmüştür. Bu itibarla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
14. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, davanın reddine bağlı olarak aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hak arama özgürlüğüne aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
16. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
17. Başvurucunun ihlal iddiasının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
18. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller" kenar başlıklı 31. maddesinin ilgili kısmı söyledir:
"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi" kenar başlıklı 330. maddesi şöyledir:
"Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.
21. 2/1/2019 tarihli ve 30643 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte olan 2019 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 10. ve 12. maddeleri şöyledir:
"Manevi tazminat davalarında ücret"
"1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir."
"Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret"
" Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Belirlenen bu ücret Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre tespit edilen ücretten az olamaz."
22. Somut olayda başvurucunun maddi ve manevi tazminat talepleri başvurucunun hastalığı ile aldığı askerî eğitim arasında illiyet bağı bulunmaması sebebiyle reddedilmiştir. AYİM, redde konu maddi ve maddi tazminat talepleri yönünden AAÜT'nin 10. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca aleyheayrı ayrı vekâlet ücretine hükmetmiştir. Manevi tazminat talebinin reddi hâlinde AAÜT'nin 10. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin açık düzenleme bulunmaktadır. Maddi tazminat talebinin reddi hakkında ise AAÜT uyarınca kural olarak nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirse de AAÜT'nin 12. Maddesinde yer alan düzenleme gereği belirlenen nispi vekâlet ücretinin maktunun altında olması hâlinde maktu vekâlet ücretine hükmedilecektir. Bu bağlamda; her iki tazminat istemi yönünden de hükme konu edilen aleyhe vekâlet ücretlerinin 2019 yılı AAÜT'de belirlenen maktu vekâlet ücreti seviyesinde, diğer bir ifadeyle asgari sınırda tutulduğu görülmektedir.
23. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
24. Bu kapsamda yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucu aleyhine -başvurucunun her iki tazminat talebinin reddedilmesi üzerine- ayrı ayrı maktu vekâlet ücreti hükmedilmesi şeklindeki uygulamanın kanuni bir dayanağının ve meşru amacının bulunduğu, yapılan müdahalenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde ve gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından -miktarı dikkate alınarak- orantılı olduğu, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.