logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Eşref Kutlu [2. B.], B. No: 2019/17238, 12/7/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EŞREF KUTLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17238)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Eşref KUTLU

Vekili

:

Av. Ali BOZAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1966 doğumlu olan başvurucu, 2010-2017 yılları arasında davalı asıl işveren Akdeniz Belediyesi (Belediye) bünyesinde değişik alt işverenler (en son Barla Peyzaj Temizlik İnşat Oto Kiralama Şirketi/Şirket) nezdinde işçi olarak çalışmıştır.

7. Akdeniz Kaymakamlığı İlçe Olağanüstü Hâl Bürosunun 14/3/2017 tarihli yazısıyla, 1/9/2016 tarihli ve 29818 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) kapsamında başvurucunun da aralarında bulunduğu, listede adı geçen kişilerin PKK/KCK ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyeti, bu örgütlerle iltisakı veya irtibatı olduğunun tespit edildiği belirtilmiş; Mersin Olağanüstü Hâl Bürosundan gelen 17/3/2017 tarihli ihbarname ile de Mersin Emniyet Müdürlüğü (Emniyet) tarafından yapılan tahkikat sonucu başvurucunun PKK/KCK ve FETÖ/PDY'ye aidiyeti, bu örgütlerle iltisakı veya irtibatı tespit edildiğinden 672 sayılı KHK doğrultusunda iş akdinin sonlandırıldığı bildirilmiştir.

8. Aynı süreçte Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından PKK/KCK terör örgütünün eylem ve faaliyetlerinin deşifre edilmesi için yürütülen çalışmalar kapsamında Emniyetten gelen ihbar üzerine soruşturma başlatılmıştır. Bu doğrultuda terör örgütü propagandası yaptıkları, örgüt propagandasına dönüşen eylemlere katıldıkları, 2017 yılı nevruz öncesi eylem hazırlığı içinde oldukları, terör örgütünün gençlik ve şehir yapılanmalarında faaliyet yürüttükleri yönünde başvurucu da dâhil olmak üzere yirmi kişi hakkında bilgiler edinildiği iddia edilmiştir.

9. Soruşturma kapsamında başvurucunun evinde arama ve elkoyma işlemleri yapılmış, terör örgütü propagandası yaptığı isnadıyla iş akdinin sonlandırıldığı 17/3/2017 tarihinde hakkında gözaltı tedbiri uygulanmıştır. Evde yapılan arama neticesinde düzenlenen fezlekede; üç fotoğraf bulunduğu, bu fotoğrafların örgüt adına kırsal alanda faaliyet yürüten kişilere ait olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Başvurucu, kollukta verdiği ifadesinde özetle daha önce bu kapsamda hakkında hiçbir cezai takibat yapılmadığını ancak kardeşinin oğlu olan İ.K.nın bildiği kadarıyla 2006 yılında PKK terör örgütüne katıldığını, üç yıl önce gerçekleştirilen operasyonlar sırasında da öldürüldüğü haberini aldıklarını, bunun dışında ailesinden örgütle irtibatı olan kimsenin bulunmadığını ifade etmiştir. Kendisinin bahsi geçen örgütle ilişki ya da irtibatının olmadığını belirten başvurucu; bugüne kadar izin alınarak organize edilen nevruz kutlamaları dışında hiçbir eyleme, basın açıklaması, yürüyüş vb. hiçbir etkinliğe katılmadığı gibi ailesinden kimseye de bu noktada izin vermediğini ifade etmiştir. Katıldığı nevruz kutlamalarında suç oluşturacak herhangi bir eylem ve davranışı olmadığını belirten başvurucu; evinde bulunan fotoğraflardan birinin yeğeni İ.K.ya ait olduğunu, diğer iki fotoğrafta yer alan şahısları tanımadığını, bu fotoğrafları kimin eve getirdiğini bilmediğini savunmuştur.

10. Başvurucu 23/3/2017 tarihinde tahliye edilmiş, 14/4/2017 tarihli dilekçe ile Mersin 5. İş Mahkemesi nezdinde işe iade davası açmıştır.

11. Başvurucu; dava dilekçesinde iş akdinin haksız ve hukuka aykırı olarak sona erdirildiğini, 672 sayılı KHK'nın taşeron işçi olarak çalışması münasebetiyle kendisine uygulanamayacağını belirtmiş ve feshin geçersizliği ile işe iadesini talep etmiştir. Davalı Belediye ve Şirket ise cevap dilekçelerinde başvurucunun Emniyet tarafından yapılan tahkikat sonucu PKK/KCK ve FETÖ/PDY'ye aidiyeti, bu örgütlerle iltisakı veya irtibatının tespit edildiğini, bu kapsamda Olağanüstü Hâl Bürosundan gönderilen yazıya istinaden ve 672 sayılı KHK kapsamında iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüş; davanın reddini talep etmiştir.

12. Öte yandan Başsavcılık 17/4/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması talebiyle Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açmıştır. İddianamede başvurucunun evinde bulunan fotoğraflardan bahsedilmiş, 1 No.lu fotoğrafın PKK/KCK terör örgütü adına kırsal alanda silahlı faaliyet yürüten A.K.ya ait olduğu, 2 No.lu fotoğrafın PKK/KCK terör örgütü adına kırsal alanda silahlı faaliyet yürüten S.K.ya ait olduğu, 3 No.lu fotoğrafın ise kime ait olduğu tespit edilememekle birlikte diğer fotoğraflarda olduğu gibi bulunduğu ortam ve üzerindeki kıyafetten PKK/KCK terör örgütü mensubuna ait olduğu tespitine yer verilmiştir.

13. Mersin 5. İş Mahkemesi tarafından görülen yargılamada başvurucu 5/12/2017 tarihli karar duruşmasında, hakkında açılan soruşturmanın derdest olduğunu, 672 sayılı KHK kapsamında işten çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu yinelemiş ancak Mahkeme, gerek yürürlüğe konulan KHK'lar gerekse de Emniyetten gönderilen bilgiler kapsamında somut olayda şüphe feshi olduğu gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.

14. Başvurucu, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar etmek suretiyle istinaf talebinde bulunmuştur. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 29/3/2018 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulüne ve dosyanın yeniden incelenmek üzere Mahkemeye iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"667 Sayılı KHK nın 4. Maddesi 4/1-g maddesi "bir Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayı ile kamu görevinden çıkarılır.

4/2 Maddesi 1. Fıkra uyarınca görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemez..." hükmüne amir bulunmaktadır.

Davacı hakkında, davalı belediye başkanlığının cevap dilekçesinde belirttiği belgelerin eksik celbedildiği görülmektedir. Davacının işten çıkarılmasına dayanak olan Sosyal Medya Yazışmaları, arşiv kayıtları, arşiv kayıtlarında herhangi bir ilam yer alıyorsa bunların temini için gerekli yazışmaların yapılması ayrıca davası ile ilgisi olabilecek diğer belgelerin Emniyet Müdürlüğü ve Olağan Üstü Hal bürosundan istenmesi gerekmektedir.

Toplanan delillerin yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi için kararın kaldırılarak yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın yerel mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

15. Dava dosyasının kendisine geldiği Mahkeme, istinaf kararı doğrultusunda araştırmaya başlamış; Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesine, Emniyete ve Olağanüstü Hâl Bürosuna müzekkereler yazarak başvurucu hakkındaki bilgi ve belgelerin gönderilmesini talep etmiştir. Çeşitli tarihlerde duruşma açarak müzekkere cevapları ile tarafların iddia ve itirazlarını incelemiş, Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamanın bekletici mesele yapılmasına karar vermiştir.

16. Bu süreçte Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesi 16/10/2018 tarihli kararla, başvurucunun atılı suçu işlediğine ilişkin kesin delillere ulaşılamadığından beraatine hükmetmiş ve karar istinaf başvuru yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Her ne kadar sanık hakkında evinde bulunan fotoğraflardan dolayı silahlı terör örgütü propagandası suçlamasıyla kamu davası açılmış ise de mahkememizin ve Yargıtay'ın yerleşik ve kanuna uygun uygulamasına göre propaganda suçunun oluşabilmesi için muhatap kitlesinin bulunması gerektiği , propaganda içeren hareketin bulunması gerektiği, hareketin kanundaki tanıma göre silahlı bir terör örgütünün şiddete yönelik yöntemlerinin meşru gösterilmesi , teşvik edilmesi ve övülmesi içeriğine sahip olması gerektiği, bu unsurlardan hiçbiri evde bulunan fotoğraflarda olamayacağından sanığın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmaması nedeniyle beraatine karar vermek gerekmiştir."

17. Ceza yargılamasının neticelenmesinin akabinde buna ilişkin gerekçeli kararı da dosyaya getiren Mersin 5. İş Mahkemesi 28/12/2018 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...gerek yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler ve gerekse Mersin Emniyet Müdürlüğü 'nün davalı şirkete verilen bilgi, ceza soruşturması kapsamında dosyamız davacısının evinde ele geçen fotoğrafların içeriği dikkate alındığında davalılar yönünden terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair şüphe bulunan bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin davalı işverenlerden beklenmesinin mümkün olmadığı, davalı işveren yönünden iş sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiğini kabul etmek gerekeceği ve ayrıca davacı işçinin böyle bir şüphe altındayken davalı işverenden işçinin iş sözleşmesinin devamını beklemenin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu ve bu sebeple davalı işverene haklı olarak iş akdinin sonlandırma yetkisi verdiği kabul edilerek, somut olayda şüphe fesih olgusunun gerçekleştiği sonucuna varılmakla, davacının davasının reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmış, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

18. Başvurucu, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; 672 sayılı KHK ile ilgili iddialarını tekrarlamak suretiyle özellikle beraatine hükmedildiği hâlde iş akdinin feshine yönelik şüphe oluştuğu yönündeki değerlendirmenin hakkaniyete aykırı olduğunu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve davanın reddini talep etmiştir.

19. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 4/4/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İade sonrası Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/48, 2018/244 E-K sayılı ilamı dosyaya celbedilmiştir.

Davacının adı karar gerekçesinde 14. Şüpheli olarak yer aldığı, evinde yapılan aramada kırsal alanda PKK/KCK adına silahlı faaliyet yürüten [A.K.] ve [S.K.]'ya ait yine kimliği tespit edilemeyen yine PKK Terör Örgütü mensuplarının giydiği kıyafeti taşıyan bir adet bir fotoğraf daha ele geçirildiği, bu fotoğrafların umuma teşhir edilmemesi sebebi ile propaganda suçunun oluşup oluşmadığından berat kararı verildiği anlaşılmıştır.

667 Sayılı KHK nun 4. Maddesi aşağıdaki şekildedir.

...

Davacının kırsalda Devlet güçleri aleyhine eylemde bulunan terör örgütü mensuplarının yaptıkları işi normal karşılaması sebebi ile fotoğraflarını bulundurduğu, her ne kadar umuma teşhir edilmediği için propaganda suçu unsurlarının oluşmadığından bahisle berat kararı verilmiş ise de, berat kararının bu yönü ile Hukuk mahkemesini bağlamayacağı, 667 sayılı KHK yukarıya alıntısı yapılan 4. Maddesine göre davacının terör örgütlerine mensubiyeti, aidiyeti yada iltisakı bulunduğu mahkemece doğru olarak değerlendirilerek davanın reddine karar verilmesi yerinde bulunduğundan, davacının tüm istinaf taleplerinin HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince reddine karar verilmiştir."

20. Nihai karar 24/4/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 16/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

22. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

23. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

25. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

26. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

28. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 8/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu 672 sayılı KHK'nın kendisi hakkında uygulanmasının mümkün olmadığını, feshin bu kapsamda usul ve yasaya uygun olarak yapılmadığını, işe iade davasının adil bir şekilde yürütülmediğini, hakkında beraat kararı verildiği hususu dikkate alınmaksızın "evinde bulunan fotoğraflardaki kişilerin örgüt mensubu olmasını normal karşıladığı" gibi bir gerekçe ile şüphe feshinin geçerli nedene dayandığı sonucuna varıldığını, bu kapsamda yaptığı iddia ve itirazların incelenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

32. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında beraat kararında yer alan hususların aleyhe değerlendirilmesinin hatalı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

33. Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin feshedilmesi, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verilmesidir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

37. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

38. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

39. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Somut olayda, işveren nezdinde 2010 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun idareden gelen yazılar doğrultusunda iş akdi feshedilmiş ve aynı gün ceza soruşturması kapsamında evinde arama yapılarak hakkında gözaltı tedbiri uygulanmıştır. Beş günlük gözaltı tedbiri akabinde tahliye edilen başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmış; dava dilekçesinde feshin yasal dayanağı olmadığını, hakkındaki isnatların ise gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek işe iadesini talep etmiştir (bkz. §§ 6-10).

41. İşe iadeyle ilgili yargılama sürecinde başvurucu hakkında açılan ceza davası bekletici mesele yapılmış; ceza yargılaması neticesinde verilen beraat kararı üzerine söz konusu kararın hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı olmadığı, iş akdinin feshi için yeterli şüphe oluştuğu değerlendirilerek dava reddedilmiştir (bkz. §§ 15-19).

42. Yargıtay içtihadında "şüphe feshi" olarak adlandırılan gerekçeyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfiliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

43. Başvuruya konu olayda şüphe feshine yönelik olarak hem derece mahkemesi hem de istinaf mercii tarafından ortaya konulan gerekçe, başvurucunun evinde bulunan üç adet fotoğraftır. Kolluktan gönderilen fezlekede fotoğraflardaki kişilerden ikisinin kimliğinin tespit edildiği, diğerinin kim olduğu belirlenememekle birlikte üzerindeki kıyafetten örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ifade edilmiştir. Başvurucu; yargılama sürecinde verdiği beyanlarda bildiği kadarıyla akrabalarından sadece kardeşinin oğlunun örgüte katıldığını, onun da üç yıl önce operasyonlar sırasında öldürüldüğü bilgisinin geldiğini, fotoğraflardan birinin ona ait olduğunu, diğerlerini tanımadığını, bu fotoğrafların evine nasıl girdiğini bilmediğini beyan etmiştir.

44. Ceza Mahkemesi verdiği beraat kararında; başvurucunun evinde bulunan fotoğrafların herhangi bir şekilde başka kişilerle paylaşılmadığını, bu kapsamda örgütün şiddete yönelik yöntemlerinin meşru gösterilmesi, teşvik edilmesi ve övülmesi gibi bir durumun bulunmadığını, dolayısıyla suçun unsurlarının oluşmadığını belirtmiştir. Buna mukabil İş Mahkemesi, başvurucunun kırsalda devlet güçleri aleyhine eylemde bulunan terör örgütü mensuplarının yaptıkları işi normal karşılaması sebebiyle fotoğrafları evinde bulundurduğunu, her ne kadar umuma teşhir edilmediği için propaganda suçunun unsurları oluşmadığından bahisle beraat kararı verilmiş ise de kararın bu yönü ile hukuk mahkemesini bağlamayacağını belirterek işe iade davasını reddetmiştir.

45. Belirtmek gerekir ki aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbiri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat ya da takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 26-28).

46. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse işe iade davasında belirtildiği üzere hukuk mahkemelerinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ortada olmakla birlikte özellikle ceza yargılamasına referans yapılan durumlarda ortaya konulan iddiaları işe iade davası yönünden şüpheyi nasıl oluşturduğunun da ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararında, başvurucunun evinde bulunan, biri kardeşinin oğluna ait olduğu belirtilen üç fotoğraf üzerinden örgüt mensuplarının yaptıkları işin başvurucu tarafından normal karşılandığı yönünde bir kanaate vararak davayı reddetmiştir. Söz konusu fotoğrafların ifşa edildiği, örgüt propagandası yapıldığı yönünde bir bilgi bulunmadığı, başvurucunun tüm yargısal süreçlerde örgütü desteklemediğini ve yasal olmayan etkinliklerine katılmadığını beyan ettiği hususları karşısında nasıl böyle bir sonuca varıldığı anlaşılamamakla birlikte örgütsel faaliyetleri desteklediğine dair bir iddia, bilgi, belge yahut doküman da dosyada yer almamaktadır.

47. Sonuca varmadan önce ifade etmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

48. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının uyuşmazlığın sonucuna etki eden nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda anayasal bağlamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile terör örgütleri arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak ve davanın reddi sonucuna götüren sebepleri ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karara yansıtmaktır.

49. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

50. Açıklanan gerekçeyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

51. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkı ile mülkiyet hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 5. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 5. İş Mahkemesine (E.2018/192) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Eşref Kutlu [2. B.], B. No: 2019/17238, 12/7/2023, § …)
   
Başvuru Adı EŞREF KUTLU
Başvuru No 2019/17238
Başvuru Tarihi 16/5/2019
Karar Tarihi 12/7/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi