logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Sıddık Çetin [1.B.], B. No: 2019/17713, 21/6/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SIDDIK ÇETİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17713)

 

Karar Tarihi: 21/6/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Sıddık ÇETİN

Vekili

:

Av. İbrahim CİNBAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 21/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1970 doğumlu olan başvurucu, 2000-2017 yılları arasında Akdeniz Belediyesi (Belediye) bünyesinde değişik alt işverenler (Şirket) nezdinde destek hizmet biriminde temizlik işçisi olarak çalışmıştır.

7. Şirket tarafından 1/4/2017 tarihli bildirimle başvurucuya, Mersin Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü (Emniyet) tarafından yapılan tahkikat sonucunda 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 ayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) doğrultusunda iş akdinin feshedildiği tebliğ edilmiştir.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum ile Şirket aleyhine 21/4/2017 tarihinde Mersin 3. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmıştır.

9. Mahkeme 23/10/2017 tarihli kararla talep konusunda bir karar verilmesine yer olmadığına, dosyanın OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna gönderilmesine hükmetmiş ancak bu karar Adana Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 7/12/2017 tarihli kararı ile kaldırılarak dosyanın Mahkemeye iadesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun doğrudan KHK ile işten çıkarılmadığı, bu kapsamda davanın derece mahkemesince incelenmesi gerektiği belirtilmiş; ayrıca Mahkeme tarafından yeterli araştırmanın yapılmadığı, Emniyet tahkikat evrakı ile feshe dayanak ve denetime elverişli tüm bilgi ve belgelerin getirtilerek iş akdinin fesih sebebinin bu şekilde değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

10. Dosya kendisine geri gelen Mahkeme, kaldırma kararı doğrultusunda savcılığa, emniyete ve Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi ile diğer ilgili kurumlara müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi ve belge toplama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda gelen cevabi yazılarda başvurucu hakkında güncel bir soruşturma yahut kovuşturma bulunmadığı, (kapatılan) Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından hakkında örgüt üyeliği kapsamında yargılama yapıldığı ancak 21/4/1998 tarihli karar ile beraatine hükmedildiği belirtilmiş; ilgili mahkeme kararı ile yargılama sürecine ilişkin bilgi ve belgeler dosyaya gönderilmiştir.

11. Dosyaya gönderilen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun kardeşinin örgüt mensubu olduğu, başvurucunun örgütün kırsal kesimine gitmek için M.S.C. ile irtibata geçtiği, onun da kendisini H.A. ile tanıştırdığı, yazdığı öz geçmiş raporunun H.A. tarafından kendisine geri verildiği, kırsal alana gitmek için Cizre'ye geçtiği ancak orada kendisini kırsal alana götürecek kurye ile iletişime geçemediği için Mersin'e geri döndüğü, M.S.C.nin kendisini A.Ç. adlı şahsın çadırına götürüp bıraktığı, oradan tekrar kırsal alana geçecekken güvenlik güçlerince yakalandığı, böylece örgüte katılma yönünde serbest iradesiyle silahlı çetenin sair efradı olma suçunu işlediği iddia edilmiştir. Başvurucu, emniyette isnat edildiği şekilde beyan vermiş; savcılıkta ise verdiği beyanı değiştirmiş ve A.Ç.nin çadırına iş aramak için gittiğini, örgüt ile ilgisinin olmadığını belirtmiş; sorgu hâkimliği önündeki ifadesinde adı geçen şahısların hiçbirini tanımadığını, emniyette kendisine işkence yapıldığını iddia etmiştir. Mahkemedeki ifadesinde ise iddianamedeki şahısların hiçbirini tanımadığını yinelemiş; A.Ç.nin patronu olduğunu, onun yanında çobanlık yaptığını, emniyette baskıya maruz kaldığını, gözleri bağlı şekilde ifade metnini okutmadan imzalattırdıklarını, savcılık ve sorgu hâkimliği nezdinde de bu ifadelerin gerçeği yansıtmadığını beyan ettiğini belirtmiştir. DGM, gerekçeli kararında başvurucunun atılı suçu işlediği yönünde her türlü kuşkudan uzak, kesin, yeterli, inandırıcı, suç işleme kastıyla hareket ettiğine dair delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatine hükmetmiştir.

12. Mahkeme 12/12/2018 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Yapılan incelemede; davacının 'Ülke Topraklarından Bir Kısmını Devlet İdaresinden Ayırmaya Kalkışmak, Silahlı Çetenin Sair Efradı Olmak, Silahlı Bir Çetenin Hal ve Sıfatını Bilerek Yardımda Bulunmak' suçlarından 09/11/1994 tarihinde gözaltına alındığı, 22/11/1994 - 04/05/1995 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, hakkında yapılan yargılama sonunda Adana Devlet Güvenlik Mahkemesinin 21/04/1998 tarihli ve 1997/26 esas 1998/109 karar sayılı kararıyla, davacının üzerine atılı suçun işlediğine dair mahkumiyetine yeter her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıtlar elde edilemediğinden beraatine karar verildiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan, ülkemizde yaşanan hain darbe girişimi nedeniyle ve terörle mücadele çerçevesinde milli güvenliğin sağlanması amacıyla kamu kurumlarınca birtakım tedbirlerin alınması mecburiyetinin doğduğu objektif olarak kabul edilmelidir.

Nitekim, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4.maddesiyle....düzenlemesi getirilmiştir.

...

Ceza Hukukundan farklı olarak, İş Hukuku kapsamında olması gereken husus, başka bir deyişle davacı hakkında duyulan şüphe nedeniyle iş akdinin feshedilmesini haklı kılacak husus, davacı hakkında duyulan bu şüpheyi haklı gösterecek objektif şüphe sebeplerinin akdin feshi tarihinde bulunup bulunmadığı olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede, yukarıda ayrıntılı olarak yer verildiği üzere, bir kamu kurumu olan davalı işveren tarafından davacı hakkında duyulan şüphenin somut olgularla desteklendiği, davacının 'Ülke Topraklarından Bir Kısmını Devlet İdaresinden Ayırmaya Kalkışmak, Silahli Çetenin Sair Efradı Olmak, Silahli Bir Çetenin Hal ve Sıfatını Bilerek Yardımda Bulunmak' suçlarından 09/11/1994 tarihinde gözaltına alındığı, 22/11/1994 - 04/05/1995 tarihleri arasında tutuklu kaldığı ve bu durumun Akdeniz Belediye Başkanlığı tarafından 14/03/2017 tarihinde öğrenildiği, iş akdinin davacı hakkında duyulan şüphe nedeniyle feshedilmesini haklı gösterecek nedenlerin bulunduğu, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin sözleşmenin feshedildiği tarihte bulunduğu, bu nedenlerle davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı sonucuna varılması gerektiği değerlendirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

13. Başvurucu özetle hakkında yürütülen yargılama sonucu beraat ettiği hâlde bu gerekçeyle iş akdinin sonlandırılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf talebinde bulunmuş ancak Bölge Adliye Mahkemesi 18/4/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Somut olayda davalı belediye kamu kurumu olup, 15 Temmuz 2016 sonrası OHAL döneminde kayyuma devredilmiştir. Sonrasında çalışanlarla ilgili Mersin İl Emniyet Müdürlüğünce tahkikat yapılmış ve davacının da aralarında bulunduğu belediye çalışanları terör örgütüyle iltisaklı görülmüştür. Bu noktada davacının terör örgütüyle iltisakın olup olmaması değil işverenin bu noktada duyduğu şüphe, feshin geçerliği için yeterlidir. Emniyet araştırmasının terör örgütüyle iltisakı bildirdiği durumda kamu kurumu olan asıl işverenin davacı işçiye olan güveni sarsılmıştır. Bu aşamada geçerli nedenle fesih şartları şüphe feshi dahilinde gerçekleşmiştir. Dosya kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi neticesinde, davalı savunmasına göre davacının PKK/KCK ile ilgi, iltisak ya da irtibatı bulunduğu konusunda davalı işveren açısından şüphe feshini gerektirir yeterli delil olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin bu yönü amaçlayan istinaf talebi yerinde değildir."

14. Nihai karar 11/5/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 21/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

16. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi'dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

22. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 21/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; işe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, iş akdinin yasalarda öngörülen usule riayet edilmeksizin feshedildiğini belirtmiştir. Feshe gerekçe gösterilen olgunun yaklaşık 25 yıl öncesindeki bir yargılamaya dayalı olduğunu ifade eden başvurucu; yargılamanın beraat kararı ile neticelendiğini, yasalar ve derece mahkemelerince dahi suç olarak kabul edilmeyen bir eylemin yıllar sonrasında feshe dayanak yapılmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ifade etmiştir. Çalıştığı süre boyunca işverene karşı güven olgusuna zarar verici herhangi bir eylemde bulunmadığını belirten başvurucu, gerekçeli kararda iddia ve itirazlarının incelenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

26. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında işe girdikten 17 yıl sonra, işten çıkarılmadan ise 25 yıl önce yargılandığı ve beraat ettiği ceza dosyası gerekçe gösterilerek işten çıkarıldığını, feshe gerekçe gösterilen kararda örgüt ile irtibat kurduğuna dair hiçbir delil bulunamadığını vurgulamıştır. İşten çıkarıldığı tarihte Belediyede temizlik işçisi olarak çalıştığını ifade eden başvurucu, çalıştığı süre boyunca güven ilişkisini zedeleyecek hiçbir davranışta bulunmadığını, feshin usul ve yasaya aykırı yapıldığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası iş akdinin yaklaşık 20 yıl öncesine dayanan olaylar kapsamında ve beraat ettiği bir yargılama nedeniyle iş akdinin feshinin hukuka aykırı olduğu, çalıştığı süre boyunca güven ilişkisini zedeleyen bir davranışının olmadığı, bu yöndeki iddia ve itirazların ise derece mahkemelerince dikkate alınmadığı hususuna ilişkindir. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

33. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

34. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Somut olayda işveren nezdinde 2000 yılından itibaren temizlik işçisi olarak çalışmakta olan başvurucunun iş akdi emniyetten gelen yazı üzerine 2017 yılında feshedilmiştir.

36. Başvurucu, işe iade talebiyle Mersin 3. İş Mahkemesinde dava açmış; yargılama kapsamında dosyaya gönderilen belgelerden başvurucunun 9/11/1994 tarihinde gözaltına alındığı, 22/11/1994-4/5/1995 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, hakkında yapılan yargılama sonucunda DGM tarafından 21/4/1998 tarihli kararla delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirme neticesinde işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisini zedeleyecek nitelikte şüphe feshine dayanak somut olay ve olgunun bulunduğu değerlendirilerek davanın reddine hükmedilmiştir (bkz. §§ 6-13).

37. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 30-34).

39. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

40. Somut olayda işvereni şüphe feshine götüren olgunun başvurucunun geçmişte terör örgütüne üye olma suçundan hakkında verilen beraat kararına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konmuştur. Bu kapsamda Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 20-22).

41. Gerekçeli karardan anlaşılamamakla birlikte dosya içeriğinden edinilen bilgiye göre başvurucu hakkındaki suçlamaların 1993-1994 yıllarına ilişkin olduğu, başvurucunun örgütün kırsal yapılanmasına katılma teşebbüsünde bulunduğu, bu kapsamda ilgili kişiler ile irtibata geçtiği aşamada güvenlik güçlerince yakalandığı iddia edilmiş ancak üzerine atılı suçu işlediğine yeter kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildiği görülmüştür. Beraate ilişkin gerekçeli karara göre başvurucu, emniyette verdiği ifadenin işkence altında alındığını belirtmiş; savcılık, sorgu hâkimi ve mahkemedeki anlatımlarında suçlamaları reddederek irtibat kurduğu iddia edilen kişinin işvereni olduğunu, bu kişinin yanında çoban olarak çalıştığını, örgüt ile hiçbir irtibatının olmadığını beyan etmiştir.

42. Yukarıda da ifade edildiği üzere gerekçeli kararda işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarının irdelenmesi ve bu durumun şüpheyi doğuran olay yahut olgu ile birlikte bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Ayrıca yine Yargıtay kararları da gözönüne alındığında şüphenin güncel bir durumu yansıtması ve şüpheye konu olay yahut olgunun belli bir ağırlığa ulaşması beklenmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

43. Öte yandan belirtmek gerekir ki aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbiri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını da ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 20-22).

44. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun işveren Kurum nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığı, hakkındaki isnadın iş sözleşmesinin feshedildiği tarihten yaklaşık 20 yıl önceye dayandığı, şüphe doğuran olaya ilişkin olarak delil yetersizliğinden başvurucunun beraatine hükmedildiği anlaşılmıştır. İşe iade davasının reddi yönünde gerekçeli karara bakıldığında başvurucu ile ilgili olarak mevcut durumun tespiti ile yetinildiği ancak 20 yıl öncesinde alınan bir beraat kararının ilçe belediyesi nezdinde temizlik işçisi olarak çalışan başvurucu yönünden iş ilişkisinin devamını ne şekilde çekilmez hâle getirdiği hususunda şüphe feshi için yeterli olabilecek düzeyde bir bağlantı ortaya konulmadığı görülmüştür.

45. Sonuç olarak gerekçeli kararda olay ve olgular ile hüküm arasında bağlantının net bir şekilde ortaya konulamadığı, iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı hususunda makul bir gerekçe oluşturulamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

48. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

49. Başvuruya konu yargılama incelendiğinde davanın iki dereceli yargılama sisteminde 1 yıl 11 ay 28 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

51. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle masumiyet karinesi ile çalışma hakkının ve eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

52. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

54. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

56. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 3. İş Mahkemesine (E.2017/659, K.2018/596) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Sıddık Çetin [1.B.], B. No: 2019/17713, 21/6/2023, § …)
   
Başvuru Adı SIDDIK ÇETİN
Başvuru No 2019/17713
Başvuru Tarihi 21/5/2019
Karar Tarihi 21/6/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi