logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ömer Evsen ve diğerleri [2.B.], B. No: 2019/18505, 7/12/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖMER EVSEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/18505)

 

Karar Tarihi: 7/12/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Ömer EVSEN

 

:

2. Sedat EVSEN

 

:

3. Süleyman EVSEN

 

:

4. Sümeyye EVSEN

Başvurucular Vekili

:

Av. Veysel VESEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; murisin öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. E.E.nin Ölümü ve Ceza Soruşturması ile 2019/10796 sayılı Bireysel Başvuru Süreci

5. Başvuruculardan Ömer Evsen'in eşi, diğer başvurucuların ise annesi olan E.E. 21/9/1994 tarihinde Şırnak'ın İdil ilçesinin Hendek köyünde faili meçhul kişi veya kişiler tarafından ateşli silahla öldürülmüştür. Olaya ilişkin olarak İdil Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından bir soruşturma başlatılmıştır. Başlatılan bu soruşturmada yapılan olay yeri incelemesinde, E.E.nin ölü olarak bulunduğu bahçe içerisinde kamışlar arasında patlamış ve yere çarpan kısmı paslanmış bir havan mermisinin bulunduğu, ayrıca kan izlerinin olduğu yerin yakınındaki bahçe duvarlarında çok sayıda mermi izinin olduğu tespit edilmiştir.

6. Ölü muayene tutanağında, E.E.nin tahminen olay yeri incelemesinden 11-12 saat önce boyun sağ tarafında yer alan mermi giriş deliği ve boyun sol tarafında yer alan çıkış deliğinden kaynaklanan kan kaybından ve solunum yetmezliğinden öldüğü; cesedin vücut ve kafatası üzerinde yapılan incelemesinde kesici, delici ve ateşli silah yarasına rastlanılmadığı belirtilmiştir.

7. Olayla ilgili olarak tanıklar G.Ç. ve A.K. 22-23/9/1994 tarihli ifadelerinde, olay anında köyde bulunmadıklarını, ölümün açılan ateş sonucu olduğunu köylülerden duyduklarını belirtmiştir. Olay anında köydeki evinde bulunan F.B.nin 20/3/1995 tarihli ifadesinde, olay günü silah sesleri duyduğunu, korkudan dışarı çıkamadığını, daha sonra olay yerine gittiğinde E.E.nin cesedini gördüğünü, E.E.ye kimin ateş ettiğini ve öldürdüğünü bilmediğini beyan etmiştir.

8. Cumhuriyet Başsavcılığı; yürütmüş olduğu soruşturmada başkaca tanıkları da dinledikten ve başkaca soruşturma işlemlerini yaptıktan sonra olayın fail veya faillerinin bulunamaması nedeniyle öncelikle 21/3/1995 tarihinde daimi arama kararı ve ardından da şüphelilerin tespit edilememesi ve zamanaşımını kesen usuli işlem bulunmaması nedeniyle 7/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucular vekili söz konusu kararın kendilerine tebliğ edilmediğini, 2/11/2018 tarihinde dosyadan fotokopi alma talepleri üzerine karardan haberdar olduklarını belirterek 15/11/2018 tarihinde verilen kararın yaşam hakkının ihlaline sebep olduğunu iddia ederek itiraz yoluna başvurmuştur.Midyat Sulh Ceza Hâkimliği 6/12/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

9. Başvurucular bu karara karşı bireysel başvuruda (2019/10796) bulunmuştur. Başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğinden bahisle yapmış oldukları bu bireysel başvuruya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi; etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına varıldığı veya varılması gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunulmasının gerekmesine rağmen başvurucuların etkisiz olduğu çok önceden anlaşılan soruşturmada süresinde bireysel başvuru yapmadıkları gerekçesiyle 26/5/2020 tarihinde kabul edilemezlik kararı vermiştir.

B. Başvuruya Konu Tazminat Davasına İlişkin Süreç

10. Başvurucular, murislerinin ölümü nedeniyle uğranılan zararların tazmini için 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında kurulan Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyon Başkanlığı 3 No.lu Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurucular, beyanlarına göre 20/5/2005 tarihinde İdil Kaymakamlığı aracılığı ile müracaatta bulunmuşlardır. Başvurucular, bu müracaatlarında E.E.nin cesedinin yakınında arka kısmı paslanan patlamış bir havan mermisi bulunduğunu, görgü tanıkları A.A. ve G.Ç.nin olayın havan topu ateşi sonucu gerçekleştiğini ifade ettiklerini, olayın gerçekleştiği tarihlerde yasa dışı terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışmaların yaşandığı Damlarca köyünden havan topu ve uzun namlulu silahlarla açılan ateş sonucu murislerinin öldüğünün açık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Komisyon başvuruyu özetle, olayın faili meçhul adam öldürme olduğu, murisin kim veya kimler tarafından ne maksatla öldürüldüğünün belirli olmadığı gerekçesiyle 25/9/2006 tarihinde reddetmiştir.

11. Başvurucular, anılan ret işleminin iptali için Mardin İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 16/10/2006 tarihinde iptal davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde; olaya ilişkin ceza soruşturmasının devam ettiğini, tanıklar A.A. ile G.Ç.nin kollukta ve Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadelerinde E.E.nin Damlarca köyünden açılan ateş ve havan topu atışı sonucu öldüğünü duyduklarını beyan ettiklerini öne sürmüştür. Başvurucular, ayrıca E.E.nin cesedinin yanında patlamış bir havan topu mermisinin bulunduğunu, tanıkların boştan yere bu şekilde beyanda bulunmayacaklarını, söz konusu atışın Damlarca köyünden yapıldığını iddia etmiştir. Başvurucular aynı dilekçede; dönemin şartlarına göre güvenlik güçlerinin söz konusu olayın olduğu yere atış yapmalarının ihtimal dâhilinde olduğunu, E.E.nin öldürülmesi olayının normal bir adam öldürme olayı niteliğinde olmadığını, tanık beyanlarına göre güvenlik güçlerinin denetimindeki sivil bir yerleşim yerinde havan topu mermisi ve ateşli silahlar kullanılması nedeniyle ölümün meydana geldiğini ifade etmiştir. Başvurucular; bu şekildeki bulgulara rağmen Cumhuriyet Başsavcılığının olayı yanlış nitelendirdiğini, olayın faillerinin doğrudan belirli olmasa da olayın olduğu tarih itibarıyla ölümün güvenlik güçleri ile yasa dışı örgüt mensupları arasında meydana gelen çatışmalar nedeniyle ortaya çıktığını beyan etmiştir. Başvurucular; tüm bu bulgulardan hareketle nihayetinde 5233 sayılı Kanun'a göre olayın terör eylemi ve terörle mücadele kapsamında devletçe yürütülen faaliyetler nedeniyle tazminat verilmesi gerekirken tazminatın verilmediğini, olay yerine yakın yerde bulunan Damlıca Jandarma Karakolu'nda bulunan askerler ile yasa dışı örgüt üyeleri arasında zaman zaman çıkan çatışmalar sonucunda ölümün ileri geldiğini ileri sürmüştür.

12. İdare Mahkemesi davanın reddine 14/9/2007 tarihinde karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

''... 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı, “Karşılanacak Zararlar” başlıklı 7. maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanacak zararların; a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b)Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararları kapsadığı, “Zararın Tespiti” başlıklı 8. maddesine; 7. maddede belirtilen zararların, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirleneceği hususları kurala bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacılar tarafından, 21.09.1994 tarihinde Şırnak İli, İdil İlçesi, Hendek Köyünde öldürülen [E.E.nin] cesedinin yakınında arka kısmı paslanan patlamış bir havan mermisi bulunduğundan ve görgü tanıkları [A.K.] ve [G.K.nin] olayın havan topu ateşi sonucu gerçekleştiğini ifade etmelerinden dolayı, olayın gerçekleştiği tarihlerde yasadışı PKK/KADEK terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışmaların yaşandığı Damlarca Köyünden havan topu ve uzun namlulu silahlarla açılan ateş sonucu [E.E.nin] öldüğünün açık olduğu ileri sürülerek, murislerinin ölümü nedeniyle uğranılan zararların tazmini için yaptıkları başvurunun dava konusu işlem ile reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Uyuşmazlığa konu olayda İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1994/202 sayılı soruşturma dosyasının (ilgili kısımların fotokopisi çekilerek dava dosyasına alınmıştır) incelenmesinden; 21.09.1994 günü akşam saatlerinde[E.E.nin] öldürülmesi üzerine 22.09.1994 tarihinde İdil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan olay yeri incelemesinde, [E.E.ye] ait kan izlerinin bulunduğu yerin yakınındaki bahçe duvarlarında çok sayıda mermi izlerinin, bahçe içerisinde ise olaydan önce patladığı anlaşılan ve paslanmış bir havan topu mermisinin bulunduğu, ölü muayene tutanağından maktulenin, boyun sağ tarafında yer alan mermi giriş deliği ve boyun sol tarafında yer alan çıkış deliğinden kaynaklanan kan kaybından ve solunum yetmezliğinden öldüğü, [A.K.] ve [G.K.nin] 22-23.09.1994 tarihli ifadelerinde, olay anında köyde bulunmadıklarını, olayın havan mermisi ve açılan ateş sonucu olduğunu köylülerden duyduklarını belirttikleri, olay anında köydeki evinde bulunan [F.B.nin] 20.03.1995 tarihli ifadesinde, olay günü silah sesleri duyduğunu, korkudan dışarı çıkamadığını, daha sonra olay yerine gittiğinde [E.E.nin] cesedini gördüğünü, [E.E.ye] kimin ateş ettiğini ve öldürdüğünü bilmediğini beyan ettiği, İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1994/202 Hz. Ve 1995/4 sayılı daimi arama kararıyla, olayın fail ya da faillerinin arandığı, ancak maktule ateş eden kişi ya da kişilerin sayıları, açık kimlikleri ve açık adreslerinin halen tespit edilemediği, yukarıda anılan tanıklar haricinde köy halkından olayın fail ya da faillerini gören, bilen ve tanıyan kimsenin olmadığı gibi olayın yasadışı PKK/KADEK terör örgütünün eyleminden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklandığı yönünde herhangi bir delil, ifade ve tespitin de bulunmadığı anlaşılmıştır.

Yukarıda belirtilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde, 21.09.1994 tarihinde faili meçhul kişi ya da kişiler tarafından açılan ateş sonucunda davacıların muris [E.E.nin] ölümüyle sonuçlanan olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi olanaklı görülmemiştir.

Bu durumda, davacıların murisinin öldürülmesi olayı, 5233 sayılı Kanunun 2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olay olmadığından, davacıların 5233 sayılı Kanun uyarınca yaptıkları maddi-manevi tazminat başvurusunun reddine ilişkin dava konusu Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyon Başkanlığı 3 Nolu Zarar Tespit Komisyonunun 25.09.2006 tarih ve 2006/3-1528 sayılı işleminde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.''

13. Karar Danıştay Onbeşinci Dairesi tarafından 30/1/2014 tarihinde oyçokluğu ile onanmıştır. Karar düzeltme başvurusu yapılması üzerine aynı Dairenin 12/12/2014 tarihli ilamıyla özetle; olayın kişisel husumete dayalı ya da başka bir sebeple gerçekleştiğine ilişkin bir tespit olmaması ve oluş şekli bir arada dikkate alındığında ölüm olayının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçeyle İdare Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

14. İdare Mahkemesi, bozma kararı üzerine ilk kararında ısrar ederek 4/3/2015 tarihinde oyçokluğu davanın reddine karar vermiştir. Yukarıda verilen aynı gerekçeleri tekrar kabul eden İdare Mahkemesinin önceki karara eklediği ilgili kısmı şöyledir:

''...Nitekim Danıştay Onbeşinci Dairesi'nin29.05.2014 tarihli, E.2011/9571, K.2014/4494 sayılı kararı da bu yöndedir.

Kaldı ki, dava konusu ölüm olayının terör ve terörle mücadele kapsamında bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin ne davacılar tarafından davalı idareye sunulduğu ne de davalı idarece yapılan araştırmada bu yönde bir bulguya ulaşıldığı görülmekte olup, adli makamlarca da olayın bir terör olayı olduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı anlaşıldığından, yasada belirtilen ispat külfetinin aksine olarak ileri sürülen, olayın kişisel husumete dayalı ya da başka bir sebeple olduğunun idarece ispatlanamadığı tezinin de kabulüne olanak bulunmamaktadır...''

15. Karşıoyun ilgili kısımları şöyledir:

''...Dosyadaki belgelerin incelenmesinden; davacılar murisinin 21.09.1994 tarihinde Şırnak İli, İdil İlçesi, Hendek köyünde ateşli silahla vurularak öldürüldüğü, olayla ilgili olarak İdil Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1994/202 hazırlık soruşturması sonucunda olayın aydınlatılmadığı faili meçhul kaldığı, nihayet 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine davacılar tarafından murislerinin öldürülmesi olayının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğduğu, anılan Kanun kapsamında uğranıldığı ileri sürülen zararların karşılanması için komisyona yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Durum böyle olunca, İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesi ile düzenlenmiş olan yaşam hakkı, 13 maddesi ile düzenlenerek sözleşme kapsamındaki hakları ihlal edilenlerin bu hak ihlallerini etkili bir hukuk yolu ile soruşturmak suretiyle ortaya çıkarılmasını isteme hakkı ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yukarıda aktarılan Mahmut Kaya/Türkiye ve Demiray/Türkiye kararlarında belirtilmiş olan ilkeler dikkate alındığında, ayrıca kişilerin yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri zararlarının 5233 sayılı Kanunun kapsamında tazmini öngörüldüğünden, meydana gelen ölüm olayının, terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle meydana gelip gelmediği hususunun devletin etkin bir soruşturma ile ortaya çıkarması pozitif yükümlülüğü içerisinde olduğu, ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmediği dikkate alındığında davacılar yakınının ölüm olayı ile 5233 sayılı Yasanın çıkarılmış olması amacı arasında illiyet bağının bulunduğu görüşüyle davacıların başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı bu nedenle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki davanın reddine ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum. ''

16. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), İdare Mahkemesinin kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle kararın onanmasına 28/3/2016 tarihinde karar vermiştir. Karar düzeltme başvurusu da 7/3/2019 tarihinde reddedilmiştir. Karşıoylarda, Onbeşinci Dairenin 12/12/2014 tarihli kararı doğrultusunda (bkz. § 13) bozma kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

17. Karar elektronik ortamda 30/4/2019 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. C.S. ve diğerleri, B. No: 2016/5208, 1/7/2020.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 7/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

20. Başvurucular; ölüm nedeniyle başlatılan ceza soruşturmasına soruşturma makamlarının ilgililer hakkında herhangi bir işlem yapmadıklarını, hiçbir şüpheli tespit edilemediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın insan hakları ihlallerinde cezasızlık sonucunu doğurduğunu, maddi gerçeğin hiçbir şekilde ortaya çıkarılamadığını, insanlığa karşı suçlarda zamanaşımının olamayacağını, 2014 yılında verdikleri dilekçe üzerine bazı soruşturma işlemlerinin yapıldığını, soruşturmada başarı elde edileceğine dair haklı ve gerçekçi beklenti taşımalarının makul olduğunu beyan ederek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

21. Ayrıntıları ''Olay ve Olgular'' kısmında açıklandığı üzere (bkz. §§ 5-9) başvurucuların yaşam hakkı ve bu hakla bağlantılı olarak ileri sürdüğü etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına yönelik olarak Anayasa Mahkemesi tarafından süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucular, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını da tekrarlayarak güvenlik güçlerinin denetimi ve gözetim altında bulunan bir köyde, hiçbir düşmanı olmayan murisleri E.E.nin, karakoldan yapılan atışlar sonucunda öldüğünü, buna rağmen 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları başvuruları ile buna ilişkin davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini, karar düzeltme başvurularının esasa girilerek kabul edilmesine rağmen İdare Mahkemesinin kararında ısrar etmesi üzerine İDDK tarafından yapılan incelemede de temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde; mevcut başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları göz önüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

25. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlayarak özetle yargısal mercilerin değerlendirmelerinin AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre bariz takdir hatası içerdiğini beyan etmiştir.

2. Değerlendirme

26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların şikayetlerinin özünün murislerinin faili meçhul şekilde öldürülmesi nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddi işlemine karşı açılan davanın hakkaniyete uygun olarak incelenmediğine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Bu nedenle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının tamamı bu hak kapsamındaki güvencelerden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

28. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

29. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50; Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).

30. Somut olayda başvurucuların açtığı davada İdare Mahkemesi başvurucuların baştan itibaren ileri sürdüğü hususları incelenmiştir (bkz. §§ 10-12). İdare Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un 2., 7. ve 8. maddelerine ver vermiştir. İdare Mahkemesine göre başvurucuların murislerinin ölümüne ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada elde edilen bulgular ile dava dilekçesinde başvurucuların sundukları delillerin hiçbirisi 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat verilebilecek hâllerin kapsamına girmemektedir. İdare Mahkemesi somut davada; fail veya faillerin tespit edilemediği ve bulunamadığını, dosyadaki objektif hiçbir tanığın fail veya failleri görmediği veya bilmediklerini, bunun yanında olayın terör örgütünün eyleminden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklandığı yönünde herhangi bir delil, ifade ve tespitin de bulunmadığını kabul etmiştir. Bu kabuller sonrasında yaptığı değerlendirmede İdare Mahkemesi, başvurucuların murislerinin ölümü ile sonuçlanan olayın somut koşullarının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat verilmesini gerektirecek nitelikte olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Bunun yanında İdare Mahkemesi, başvurucuların ölüm olayının terör ve terörle mücadele kapsamında bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi davalı idareye sunmadıklarını ayrıca davalı idarenin resen yaptığı araştırmalarında bu yönde bir bulguya ulaşıldığına dair tespitlerde de bulunmadığını belirtmiştir .

31. İdare Mahkemesi son olarak başvurucular tarafından ileri sürülen olayın kişisel husumete dayalıya da başka bir sebeple olduğunun idarece ispatlanması gerektiği iddialarını değerlendirmiştir. İdare Mahkemesine göre adli makamlar tarafından söz konusu olayın bir terör olayı olduğu yönünde herhangi bir tespit de bulunmamaktadır.

32. Başvurucuların yaşam hakkıyla bağlantılı olarak adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğine, olayın maddi koşulların aydınlatılmadığına ilişkin ileri sürdükleri iddialara tüm bu değerlendirmeler sonrasında bakıldığında, ileri sürdükleri iddiaların niteliğine göre yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının ancak etkili bir ceza soruşturması ile ortaya konulabileceği ne var ki başvurucuların bu iddialarına ilişkin yapılan 2019/10796 sayılı bireysel başvuru dosyasında, iddialarını süresinde Anayasa Mahkemesine taşımadıkları için süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi nedeniyle aynı iddialarını tüketilen farklı bir yol aracılığı ile Anayasa Mahkemesinin önüne taşıyamayacaklarının kabul edilmesi gerekmektedir.

33. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin, İdare Mahkemesinin varmış olduğu sonuçtan farklı bir sonuca varması gerektiğine dair yeterli maddi ve hukuksal delilin bulunmadığı, başvurucuların iddialarının İdare Mahkemesi tarafından gerekli özen gösterilerek yeterince incelendiği, kararın bariz takdir hatası ya da açıkça keyfîlik içermediği tespit edilmiştir.

34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüşünde; makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları göz önüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği düşünülmektedir.

37. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular, makul sürenin hesaplanmasında Komisyona başvuru tarihinin de göz önüne alınması gerektiğini beyan etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

41. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde, kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 57-67; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).

42. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 20/5/2005 tarihinde Komisyona yapılan başvuru ile başlayan sürecin 7/3/2019 tarihinde karar düzeltme talebinin reddi ile nihai olarak sonuçlanması nedeniyle 13 yıl 9 ay 15 günlük sürenin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. Giderim Yönünden

44. Başvurucular, 200.000 TL maddi ve 2000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

45. Makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yönelik olarak sadece ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara müştereken net 63.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Öte yandan başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararla ilgili bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebi reddedilmiştir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 63.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKENÖDENMESİNE,

E. Kararın bir örneğinin Mardin 1. İdare Mahkemesine (E.2015/460, K.2015/555) GÖNDERİLMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ömer Evsen ve diğerleri [2.B.], B. No: 2019/18505, 7/12/2022, § …)
   
Başvuru Adı ÖMER EVSEN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2019/18505
Başvuru Tarihi 28/5/2019
Karar Tarihi 7/12/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, murisin öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Üçüncü kişiler arası eylemler sonucu ölüm/Ağır yaralanma - Usul yükümlülüğü Başvurunun Reddi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi