TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞERAH PETROL ÜRÜNLERİ İNŞAAT TURİZM OTOMOTİV MOBİLYA
SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/18931)
|
|
Karar Tarihi: 24/11/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Şerah Petrol Ürünleri
İnşaat Turizm Otomotiv Mobilya Sanayi ve Tic. Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdurrahman KELEŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, istinaf başvurusunun süre yönünden
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu tarafından 24/1/2017 tarihinde Yusufeli İcra
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) ihalenin feshi davası açılmıştır.
9. Mahkemece 7/3/2017 tarihinde, hak düşürücü sürelerden
sonra talepte bulunulduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu
karara karşı yapılan istinaf başvurusu, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk
Dairesinin (Bölge Adliye Mahkemesi) 23/1/2018 tarihli kararı ile usulüne uygun
biçimde taraf teşkili sağlanıp, taraflarca dayanılacak deliller toplanılıp
değerlendirilmek suretiyle işin esasına yönelik bir karar verilmesi gerektiği
gerekçesiyle kabul edilmiş ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemeye
iadesine karar verilmiştir.
10. Bölge Adliye Mahkemesinin ilamı üzerine dosyayı
inceleyen Mahkemece, verilen kesin süre içerisinde belirtilen gider avansı
yatırılmadığından 7/11/2018 tarihinde davanın usulden reddine karar
verilmiştir. Ayrıca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde
istinaf kanun yoluna başvurulabileceği de belirtilmiştir. Anılan karar
4/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu tarafından 18/12/2018 tarihli dilekçeyle
istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf
talebi 1/4/2019 tarihli kesin nitelikteki karar ile süre aşımından
reddedilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin karar gerekçesinde; Mahkemenin
7/11/2018 tarihli kararının başvurucu vekiline 4/12/2018 tarihinde tebliğ
edilmesine karşın, on günlük yasal başvuru süresinin son günü olan 14/12/2018
tarihinden sonra 18/12/2018 tarihinde istinaf kanun yoluna başvuruda
bulunulduğu, ayrıca Mahkemenin gerekçeli kararında istinaf süresinin iki hafta
olarak belirtilmesinin başvurucuya ek bir istinaf süresi kazandırmayacağı ve bu
nedenle istinaf başvurusunun süresinde olmadığı ifade edilmiştir.
12. Nihai karar 28/4/2019 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 27/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu'nun 363. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"...İstinaf yoluna başvuru süresi
tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gündür."
B. Uluslararası Hukuk
14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,
16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili
her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence
altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun
yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak devletin
kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı
tanıması durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika,
B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
16. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
17. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin
yerel mahkemelere ait olduğunu, AİHM'in rolünün bu yorumların Sözleşme ile
uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun kanun yolu başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 24/11/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, Mahkemece istinaf süresinin kararın
tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterildiğini ve belirtilen süre
içerisinde istinaf talebinde bulunmasına rağmen istinaf başvurusunun haksız
yere süreden reddedilmesi nedeni ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birici fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. Maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
23. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
24. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı,
bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
25. Somut olayda, istinaf başvurusunun süre yönünden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
27. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
28. Başvuru konusu olayda, başvurucunun istinaf
başvurusunun 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı
gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre Bölge Adliye Mahkemesi
tarafından verilen süreden ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından
öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
29. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
30. İstinaf başvurusunun süre yönünden reddi nedeniyle
başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve
başvurucuya ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının değerlendirilmesi
gerekir.
(1) Genel
İlkeler
31. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
32. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri
yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde
durulması gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
33. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki
belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
34. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmaları amaçlanmıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
35. Anayasa Mahkemesi; mahkemeye erişim hakkı yönünden
inceleme yaptığı kararlarında, dava açma sürelerini düzenleyen, son derece
karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceğini özellikle başvuru mercii ve süresi
gösterilmeyen durumlarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini
vurgulamaktadır. Özellikle hukuk sisteminde var olan yedi, sekiz, on, on beş,
otuz günlük, bir ve iki haftalık ve bir aylık kanun yolu sürelerinin
çeşitliliği ve ilgili usul kanunlarında bu sürelere ilişkin yapılan
değişiklikler dikkate alındığında kanun yolu sürelerinin karışıklığa neden
olmayacak şekilde sade olduğunu söylemek güçtür. Bu noktada hak arama
özgürlüğünü etkin bir şekilde kullanılabilmesi için mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu süresinin belirtilmesinin ayrı bir önem taşıdığı açıktır (İnta
Mühendislik Mimarlık İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/34763,
11/2/2021, § 46).
36. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi kararlarında
vurgulandığı üzere adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini de gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve
uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir. Bu noktada
hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır
(AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012).
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete (aynı zamanda mahkemelere) güven duyabilmesini, devletin (aynı zamanda
mahkemelerin) de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (İnta Mühendislik Mimarlık İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
47).
37. Örneğin benzer nitelikteki S.K. (B. No:
2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda; iş mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün olarak göstermiştir.
Başvurucu bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre
içerisinde hükmü temyiz etmiş; mahkemenin temyiz isteminin süreden reddine dair
ek kararı, Yargıtayca iş mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin tefhim
veya tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz isteminin ise süreden sonra
yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun
kendisine tanınan on beş günlük süreye güvenerek hareket ettiği, kararda belirtilen
sürenin başvurucuyu yanılttığı ve hukuki belirsizlik yarattığı, Mahkemenin
yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak zorunda
bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun istinaf isteminin süre koşulu gerekçe gösterilerek
incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup
oluşturmadığıdır.
39. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir.
40. Başvuru konusu olayda, Mahkeme kararı başvurucuya
4/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiş; karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan
yasal düzenleme gereği istinaf yoluna başvurma süresi kararın tebliğinden
itibaren on gün olmasına rağmen Mahkemece gerekçeli kararda istinaf yoluna
başvuru süresi kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterilmiştir
(bkz. § 10). Başvurucu, mahkeme kararında kendisine tanınan ve kararın
tebliğinden itibaren başladığı belirtilen iki haftalık süreye güvenerek hareket
etmiş ve 18/12/2018 tarihli dilekçesiyle istinaf isteminde bulunmuştur. Bölge
Adliye Mahkemesi, istinaf başvurusunun on günlük yasal sürede yapılmadığını
belirterek başvurucunun istinaf talebini süresinde olmadığı gerekçesiyle
reddetmiştir (bkz. § 11).
41. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaya
bakıldığında, başvurucunun Mahkemenin karar gerekçesinde belirtilen tebliğden
itibaren iki haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduğu
anlaşılmıştır. Mahkemenin kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme
yönündeki yükümlülüğü gözönüne alındığında kanun yoluna başvuru süresinin
Mahkeme tarafından hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda
bırakılan başvurucunun üzerinde, istinaf merciinin yorumunun ağır bir yüke
sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru
amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
47. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
48. Somut olayda, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik ihlal; başvurucunun istinaf başvurusunu, istinaf hakkını kullanma
imkânını kısıtlayıcı yorum ile süreden reddeden Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi
3. Hukuk Dairesi kararından kaynaklanmaktadır.
49. Bu durumda mahkemeye erişim hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk
Dairesi tarafından yapılması gereken iş, istinaf başvurusunun reddi yönündeki
kararını kaldırarak istinaf başvurusunu -usule ilişkin diğer meselelerde de bir
eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin dosyanın Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine
gönderilmesini sağlamak üzere Yusufeli İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere
Yusufeli İcra Hukuk Mahkemesine (Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk
Dairesinin 1/4/2019 tarihli ve E.2019/871, K.2019/625 sayılı kararıyla
ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 24/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.