TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DOĞU PETROL ÜRÜNLERİ OTOMOTİV İNŞAAT SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/20613)
Karar Tarihi: 2/3/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Doğu Petrol Ürünleri Otomotiv İnşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üzerinde ruhsatlı akaryakıt istasyonu bulunan taşınmazın vasfının imar planında tarım alanı olarak belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, akaryakıt ticareti işiyle iştigal eden bir limitet şirkettir.
A. Olayın Arka Planı
6. Sakarya'nın Akyazı ilçesi Uzunçınar Mahallesi'nde kâin 104 ada 828 parsel numaralı ve İstanbul-Ankara D100 kara yolu üzerinde bulunan taşınmazın maliki O.N.S.nin talebi üzerine Karayolları Genel Müdürlüğü Yollar 1. Bölge Müdürlüğünün 1/10/1964 tarihli yazısıyla söz konusu taşınmaz üzerinde işlem ekindeki plana uygun olmak koşuluyla geçici akaryakıt istasyonu inşasına izin verilmiştir. İşlem ekindeki planda ise "Karayolları Genel Müdürlüğünün istediği zaman tesisin kara yolu ile irtibat yolunu kapatabileceği ve ruhsat sahibinin hiçbir hak talep edemeyeceği" notu yer almaktadır. Taşınmaza ilişkin olarak herhangi bir mevzi imar planı bulunmamaktadır.
7. Başvurucu 7/5/1999 tarihli tapu senediyle taşınmazın tamamını "Büfe, tuvalet, jeneratörü havi benzin istasyonu" vasfıyla 8.000.000.000 TL (8.000 TL) bedelle satın almıştır. Başvurucu anılan tesisi akaryakıt istasyonu işletmek üzere -kendi beyanına göre- 1999 yılında K. Ltd. Şti.ne kiralamıştır.
8. Adapazarı (Sakarya) Büyükşehir Belediyesi (Büyükşehir Belediyesi) tarafından 26/7/2005 tarihinde kiracı adına gayrisıhhi müesseselere ait açılış ve çalışma ruhsatı düzenlenmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından 18/7/2005 tarihinde başvurucunun kiracısı adına akaryakıt satış ruhsatı tanzim edilmiştir. Başvurucunun beyanına göre kiracılık ilişkisi 30/1/2006 tarihinde sona ermiş, bu tarihten sonra istasyonu satmak istemişse de satış ilanıyla ilgilenenler taşınmazın tapu bilgilerini dikkate alarak alıştan vazgeçmiştir. Başvurucu 30/1/2006 tarihinden sonra akaryakıt istasyonunu işletmemiş veya işletilmek üzere kiraya vermemiştir.
9. Kiracı adına düzenlenen lisans, kiracının dağıtım şirketiyle olan ve 2006 yılında dolan sözleşmesinin yenilenmediği gerekçesiyle EPDK tarafından 5/8/2011 tarihli işlemle iptal edilmiştir. Ancak bu işlem başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Başvurucu, sonradan EPDK'ya yaptığı başvuru üzerine EPDK'nın verdiği 13/9/2018 tarihli cevapla bu işlemden haberdar olduğunu belirtmiştir.
10. Taşınmaz 28/5/2008 tarihinde revizyon görerek 101 ada 4 parsel numarasına dönüşmüştür. Ayrıca söz konusu taşınmaz, Büyükşehir Belediyesi Meclisince 8/4/2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli nâzım imar planında "tarımsal niteliği korunacak alan" kapsamında kalmıştır.
11. Başvurucu -kendi beyanına göre- bir alıcı adayının taşınmazın imar planında tarla olarak gözüktüğü yönündeki uyarısı üzerine 4/9/2013 tarihinde Büyükşehir Belediyesine başvuruda bulunarak akaryakıt istasyonunun imar planına işlenmesini talep etmiştir. Zabıta Dairesi Başkanlığı tarafından İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığına gönderilen 19/9/2013 tarihli yazıda, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine atıfta bulunularak 1975 yılından önce inşa edilen tesisin yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni almasının zorunlu olmadığı belirtilmiştir. İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığının başvurucuya verdiği 25/10/2013 tarihli cevapta, akaryakıt istasyonuna ait herhangi bir planın olmadığı vurgulanarak imar planında taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak işlenebilmesi için 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli imar planlarının hazırlatılarak Büyükşehir Belediyesine başvurulması gerektiği açıklanmıştır.
12. Başvurucu bu sefer 28/5/2014 tarihinde Akyazı Belediyesine başvurarak plan değişikliği için ilgili kurumlardan görüş sorulmasını talep etmiştir. Akyazı Belediyesince sorulması üzerine Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından 14/11/2014 tarihli yazıyla, D100 kara yolunun Akyazı kavşağı ile Kuzey Marmara otoyolu D100 kesişimi bölgesinde kalan taşınmazın akaryakıt istasyonu amaçlı olarak kullanılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Akyazı Belediyesi 5/12/2014 tarihli yazıyla, Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüş belirttiğini başvurucuya bildirmiştir.
B. Tam Yargı Davası Süreci
13. Başvurucu 11/8/2015 tarihinde Büyükşehir Belediyesine müracaat ederek yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni bulunan akaryakıt istasyonunun imar planına işlenememesi sebebiyle oluşan zararları karşılığında 5.150.000 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucunun talebi 12/8/2015 tarihli yazıyla reddedilmiştir.
14. Başvurucu 8/10/2015 tarihinde Sakarya 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Büyükşehir Belediyesi aleyhine tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak işletilmesi yönünden kazanılmış hakkı bulunduğu hâlde Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan imar planlarına taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak işlenmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Dava dilekçesinde ayrıca fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere 10.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
15. İdare Mahkemesi 2/11/2015 tarihinde davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar vermiş ise de itiraz üzerine bu karar, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü İdari Dava Dairesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 13/12/2016 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma üzerine İdare Mahkemesi yargılamaya kaldığı yerden devam etmiştir.
16. Büyükşehir Belediyesinin savunma yazısında; plan değişikliği yapılamamasının asıl sebebinin Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü olduğu, bu nedenle husumetin Karayolları Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi gerektiği belirtilmiştir. Savunma yazısında esasla ilgili olarak ise başvurucunun akaryakıt istasyonunun planlara işletilememesinde Büyükşehir Belediyesinin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı iddia edilmiştir.
17. İdare Mahkemesi 18/12/2017 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle şunlar belirtilmiştir:
i. Davalı idarenin taşınmaz üzerindeki akaryakıt istasyonunun işletilmesini engelleyici hiçbir fiili bulunmamaktadır. Davalı idarenin taşınmazın bulunduğu bölgeyi 1/25.000 ölçekli nâzım imar planına akaryakıt istasyonu olarak işlememesi tek başına idareyi tazminat ödemekle yükümlü kılmamaktadır.
ii. Akaryakıt istasyonu vasıflı taşınmazın imar planlarına akaryakıt alanı olarak işlenmemesi Karayolları Genel Müdürlüğünün otoyol projesi sebebiyle uygun görüş vermemesinden kaynaklanmıştır. Akaryakıt istasyonuna 2981 sayılı Kanun uyarınca 26/7/2005 tarihinde gayrisıhhi müesseselere ait açılış ve çalışma ruhsatı verilmiş olması taşınmazın akaryakıt alanı olarak imar planlarına işlenmesi yönünde başvurucuya kazanılmış hak bahşetmemektedir.
iii. Başvurucunun akaryakıt istasyonunun işletilmesinde ve kullanılmasında herhangi bir kısıtlılık hâlinin olmadığı ve taşınmaz üzerinde her türlü tasarrufta bulunabileceği dikkate alındığında 1/25.000 ölçekli nâzım imar planında taşınmazın "tarımsal niteliği korunacak alan" olarak bırakılmasından kaynaklanan zarardan da bahsetmek mümkün değildir.
iv. Kaldı ki söz konusu akaryakıt istasyonunun 2006 yılından beri mevcut durumu ile işletilmemesi, kiraya verilememesi veya satılamamasında idareye atfedilebilecek herhangi bir kusur da bulunmaktadır.
v. Bu durumda davalı idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
18. Başvurucu bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde dava dilekçesindekilere ek olarak İdare Mahkemesinin gerekçesinin çelişkili olduğunu ileri sürmüştür. Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşünden kaynaklı olarak anılan idareye karşı dava açtığını hatırlatan başvurucu, İdare Mahkemesinin sözü edilen davayı da benzer gerekçelerle reddettiğini belirtmiş; bunun bir çelişki oluşturduğunu ifade etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi 18/3/2019 tarihinde istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir. Nihai karar 23/5/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 2981 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıda belirtilen yapılar imar mevzuatına uygun inşa edilerek kullanma izni alınmış yapılar olarak kabul edilir. ...
...
b) 6785 sayılı İmar Kanununun ek madde 8 kapsamına giren alanlarda 10 Ocak 1975 tarihinden önce yapılmış yapılar,
..."
20. 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Belediye sınırları ve mücavir alanları içinde ... her türlü akaryakıt ile sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) istasyonlarına nazım imar ve uygulama imar plânına uygun olmak kaydıyla belediye tarafından izin verilebilir. Akaryakıt istasyonlarına izin verilmesi için nazım imar plânında akaryakıt istasyonu olarak gösterilmesi şarttır. Bu istasyonlara çalışma ruhsatı büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi tarafından verilir"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 2/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde ruhsatlandırılmış bir akaryakıt istasyonu olarak 1999 yılında satın aldığı taşınmazının imar planında tarım arazisine dönüştürülmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Taşınmazı satın aldıktan sonra 6 yıl boyunca kiracı aracılığıyla akaryakıt istasyonu olarak işlettiğini belirten başvurucu, kira ilişkisinin 2006 yılında sona ermesi üzerine taşınmazı satışa çıkardığını ancak imar planında taşınmazın niteliğinin değiştirildiğini öğrenen alıcı adaylarının taşınmazı almaya yanaşmadıklarını ifade etmiş; bu durumu fark eder etmez imar planının düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunsa da netice elde edemediğinden yakınmıştır. Başvurucu, taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfıyla ilgili olarak kazanılmış hakkının bulunduğunun idarece de kabul edildiği hâlde Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü gerekçe gösterilerek imar planının değiştirilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
23. Başvurucu ayrıca İdare Mahkemesinin idare lehine yorum yaparak tarafsızlık ilkesini zedelediğini, bilirkişi incelemesi yaptırmadan karar vermek suretiyle adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini savunmuştur.
24. Başvurucu son olarak taşınmazın kamulaştırılmamasının Anayasa'nın 46. ve 47. maddelerine aykırı olduğunu, diğer ruhsat sahiplerinden farklı olarak kazanılmış hakkının gözetilmemesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyeti akaryakıt istasyonu ruhsatı bulunan taşınmazının imar planında tarım arazisi olarak gösterilmesi suretiyle niteliğinin değiştirilmesi nedeniyle oluşan zararın karşılanmamasına yöneliktir. Başvurucu, adil yargılanma hakkına yönelik şikâyetler de ileri sürmüş ise de iddianın bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
27. Başvurucu ayrıca Anayasa'nın 10., 46. ve 47. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de taşınmazın kamulaştırılmadığına ilişkin iddianın mevcut başvuruyla ilgisinin bulunmaması, eşitlik iddiasının ise temellendirilememesi nedeniyle incelenmesine gerek görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
29. Somut olayda akaryakıt istasyonunun üzerinde bulunduğu taşınmazın 7/5/1999 tarihinden bu yana başvurucunun mülkiyetinde bulunduğu açıktır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
30. Olayda başvurucu, ihtilaf konusu taşınmazı 7/5/1999 yılında "Büfe, Tuvalet, Jeneratörü havi benzin istasyonu" vasfıyla satın almıştır. Taşınmazın üzerindeki akaryakıt istasyonu Karayolları Genel Müdürlüğünün 1/10/1964 tarihli iznine istinaden inşa edilmiş ve söz konusu akaryakıt istasyonu başvurucunun taşınmazı satın aldığı tarihe kadar bu niteliğiyle kullanılmaya devam edilmiştir. Taşınmaz, başvurucunun mülkiyetine geçtikten sonra da 30/1/2006 tarihine kadar kiracı aracılığıyla akaryakıt istasyonu olarak işletilmiştir. Dolayısıyla taşınmazın yaklaşık 42 yıl boyunca akaryakıt istasyonu olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.
31. Başvurucu bu tarihten sonra akaryakıt istasyonunu işletmemiş ise de taşınmazın niteliğinde bir değişiklik olmamıştır. Ne var ki Büyükşehir Belediyesi tarafından 8/4/2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli nâzım imar planında ihtilaf konusu taşınmazın niteliği "tarımsal niteliği korunacak alan" olarak tespit edilmiştir. Bu sebeple belirtilen tarihten sonra artık taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak ruhsatlandırılmasının ve işletilmesinin imkânı kalmamıştır. Başvurucunun uzun yıllardır akaryakıt istasyonu olarak kullanılan taşınmazının imar planında tarım arazisi şeklinde gösterilmesi suretiyle akaryakıt istasyonu olarak işletilmesi olanağının ortadan kaldırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
32. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
33. Olayda başvurucunun akaryakıt istasyonu vasıflı taşınmazının kullanım amacının imar planında tarım arazisi olarak belirlenmesi sebebiyle akaryakıt istasyonu şeklinde kullanılması imkânı ortadan kaldırılmıştır. Taşınmazların kullanım amaçlarının belirlenmesi, bu çerçevede nerelere akaryakıt istasyonu kurulabileceğinin tespiti kamu makamlarının kontrol ve düzenleme yetkisi kapsamında kalmaktadır. Bu sebeple başvurunun mülkiyetin kullanımını düzenleme ve kontrole ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
36. Somut olayda başvurucunun taşınmazını akaryakıt istasyonu olarak kullanamamasının dayanağını 5393 sayılı Kanun'un 80. maddesi oluşturmaktadır. Anılan maddeye göre akaryakıt istasyonlarına izin verilmesi için nâzım imar planında taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak gösterilmesi şarttır. Dolayısıyla başvuruya konu müdahalenin şeklî manada bir kanuni dayanağının olduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
37. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç bütün yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).
38. Başvuru konusu olayda imar planında taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak tahsis edilmemesi üzerine anılan niteliğiyle kullanılması imkânı ortadan kalkmıştır. İmar planlarının amacının yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülünü sağlamak olduğunu belirtmek gerekir. Bu bağlamda imar planlarında yapılan değişiklik nedeniyle gerçekleşen müdahalede kamu yararının bulunduğu kabul edilmiştir (benzer yönde bir karar için bkz. Çağdaş Petrol Ürünleri Pazarlama Otomotiv Tic. ve Tur. Ltd. Şti., B. No: 2015/12306, 28/11/2018, § 50).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
39. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
40. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir. Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 48).
41. Öte yandan mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler orantılı olmalıdır. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C., § 49).
42. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması, ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (D.C., § 50).
43. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının olup olmadığı da gözönünde bulundurulur. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (D.C., § 51).
44. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından ehemmiyet arz etmektedir (D.C., § 52).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Somut olayda başvurucunun 1999 yılında satın aldığı ve akaryakıt istasyonu vasfıyla tapuda kayıtlı olan taşınmaz için Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde geçici akaryakıt istasyonu inşaatı izni verilmiştir. Başvurucunun satın aldığı tarihten önce akaryakıt istasyonu olarak kullanılmadığına ilişkin olarak dosyada bir tespitin bulunmadığı taşınmaz, 30/1/2006 tarihine kadar kiracı aracılığıyla akaryakıt istasyonu olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Daha önce mevzi imar planının bulunmadığı anlaşılan taşınmaz, Büyükşehir Belediyesi Meclisince 8/4/2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli nâzım imar planında "tarımsal niteliği korunacak alan" kapsamında kalmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılması imkânı kalmamıştır.
46. Başvurucu, taşınmazının akaryakıt istasyonu olarak imar planına işlenmesini talep etmişse de Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü sebebiyle bir sonuç elde edememiştir. Karayolları Genel Müdürlüğünün Akyazı Belediyesine gönderdiği yazıda, D100 kara yolunun Akyazı kavşağı ile Kuzey Marmara otoyolu D100 kesişimi bölgesinde kalan taşınmazın akaryakıt istasyonu amaçlı olarak kullanılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak imar planına işlenememesinin esas sebebinin kara yoluna olan konumu itibarıyla fiilen akaryakıt istasyonu vasfıyla kullanılmasının imkânsız görülmesi olduğu anlaşılmaktadır.
47. Başvurucunun taşınmazı üzerinde inşa edilmiş olan akaryakıt istasyonunun 2981 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında kaldığı, bu sebeple yapı kullanma izninin alınmış kabul edildiği kamu makamlarının tespitidir. Dolayısıyla başvurucunun taşınmazı üzerindeki akaryakıt istasyonunun ruhsatsız olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Anayasa'nın 35. maddesi, üzerinde mevzuata uygun olarak inşa edilmiş yapı bulunan taşınmazın imar planındaki kullanım amacının değiştirilmesini engelleyen herhangi bir güvence içermemektedir. Kamu yararının gerekli kıldığı hâllerde yetkili kamu otoritelerinin taşınmazların imar planlarındaki kullanım amaçlarını değiştirmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır.
48. Somut olayda yeni inşa edilen Kuzey Marmara otoyolu sebebiyle taşınmaz, D100 kara yolunun Akyazı kavşağı ile Kuzey Marmara otoyolunun kesişim noktasında kalmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü, taşınmazın bulunduğu konum itibarıyla artık akaryakıt istasyonu olarak kullanılmasının mümkün olmadığını değerlendirmiştir. Nerelerde akaryakıt istasyonu ihtiyacı bulunduğunu ve var olan akaryakıt istasyonlarının -kara yolunun yapısı gözetildiğinde- kullanılabilir olup olmadığını değerlendirmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bu konuda karar verme hususunda yetkili idari ve yargısal otoriteler çok daha iyi bir konumdadır. Karayolları Genel Müdürlüğünün başvurucunun taşınmazının akaryakıt istasyonu olarak kullanılmasının mümkün olmadığı yolundaki değerlendirmesini aksi bir sonuca ulaştırabilecek veri bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Kaldı ki başvurucu da mevcut bireysel başvuruda, Karayolları Genel Müdürlüğünün bu değerlendirmesine yönelik bir şikâyet ileri sürmemektedir. Başvurucunun temel şikâyeti tazminat ödenmemesine yöneliktir. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin elverişliliği ve gerekliliğiyle ilgili olarak herhangi bir sorun tespit edilmemiştir.
49. Eldeki bireysel başvuruda asıl incelenecek mesele müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Orantılılık, kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu durumda uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
50. Başvurucu 1964 yılından beri akaryakıt istasyonu izni bulunan taşınmazı, bu niteliğine uygun olarak kullanmak üzere 1999 yılında satın almıştır. Ancak 8/4/2013 tarihli imar planı sebebiyle başvurucunun taşınmazı bu vasfıyla kullanması imkânı sona ermiştir. Taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılamayacak olması sebebiyle değerinin düştüğü izahtan varestedir. Bunun başvurucu yönünden kayda değer bir külfete yol açtığı da tabiidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesince incelenecek meselelerden biri, başvurucunun bu külfete katlanmasını haklı kılan sebeplerin bulunup bulunmadığıdır.
51. Bu çerçevede taşınmazın akaryakıt istasyonu niteliğinin ortadan kaldırılabileceğinin makul olarak öngörülebilir olup olmadığı önem taşımaktadır. Somut olayda taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının ortadan kaldırılmasının sebebi Kuzey Marmara otoyolunun inşası ve taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılmasını imkânsız kılacak bir konumda bulunmasıdır. Başvurucunun taşınmazı satın aldığı tarihte, Kuzey Marmara otoyolu projesinin ne aşamada olduğu ve başvurucunun taşınmazının kullanım durumunu etkileyeceğinin bilinebilir olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Derece mahkemelerince bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Dolayısıyla başvuru dosyasının mevcut hâliyle başvurucunun taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının ileride ortadan kaldırılacağını taşınmazı satın aldığı tarihte makul olarak öngörebileceği sonucuna ulaştıracak herhangi bir veri bulunmamaktadır.
52. Bununla birlikte Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde verilen iznin ekindeki planda Karayolları Genel Müdürlüğünün istediği zaman tesisin kara yolu ile irtibat yolunu kapatabileceği ve ruhsat sahibinin hiçbir hak talep edemeyeceği notu yer almaktadır. Söz konusu notun taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının kaldırılabileceğinin bir işareti olarak kabulü gerekir. Kaldı ki 1/10/1964 tarihli ruhsat geçici akaryakıt istasyonu kurulması amacıyla verilmiştir. Bu durumda taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılma durumunun sona ereceğinin öngörülebilir olduğu, dolayısıyla başvurucunun taşınmazın değerinde azalma şeklinde tezahür eden külfete katlanmasının başvurucuya öngörülemez bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.
53. Sonuç olarak başvurucunun taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılması imkânının ortadan kalkabileceği öngörülebilir nitelikte olduğundan imar planında tarım arazisi vasfı korunacak alan kapsamında bırakılması sebebiyle meydana gelen değer kaybının karşılanmamasının başvurucuya katlanılamaz bir külfet yüklemediği, bu nedenle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Yukarıda belirtilen bireysel başvuruya ilişkin olarak 2.3.2022 tarihinde verilen kararın “Başvurucunun, MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİ” düşüncesi ile mahkememizin çoğunluğunun görüşüne aşağıdaki gerekçeler ışığında iştirak edilmemiştir.
2. Başvurucu, Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde ruhsatlandırılmış bir akaryakıt istasyonu olarak 1999 yılında satın aldığı taşınmazının imar planında tarım arazisine dönüştürülmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Taşınmazı satın aldıktan sonra 6 yıl boyunca kiracı aracılığıyla akaryakıt istasyonu olarak işlettiğini belirten başvurucu, kira ilişkisinin 2006 yılında sona ermesi üzerine taşınmazı satışa çıkardığını ancak imar planında taşınmazın niteliğinin değiştirildiğini öğrenen alıcı adaylarının taşınmazı almaya yanaşmadıklarını ifade etmiş; bu durumu fark eder etmez imar planının düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunsa da netice elde edemediğinden yakınmıştır. Başvurucu, taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfıyla ilgili olarak kazanılmış hakkının bulunduğunun idarece de kabul edildiği hâlde Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü gerekçe gösterilerek imar planının değiştirilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
3. Somut olayda başvurucunun 1999 yılında satın aldığı ve akaryakıt istasyonu vasfıyla tapuda kayıtlı olan taşınmaz için Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde geçici akaryakıt istasyonu inşaatı izni verilmiştir. Başvurucunun satın aldığı tarihten önce akaryakıt istasyonu olarak kullanılmadığına ilişkin olarak dosyada bir tespitin bulunmadığı taşınmaz, 30/1/2006 tarihine kadar kiracı aracılığıyla akaryakıt istasyonu olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Daha önce mevzi imar planının bulunmadığı anlaşılan taşınmaz, Büyükşehir Belediyesi Meclisince 8/4/2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli nâzım imar planında "tarımsal niteliği korunacak alan" kapsamında kalmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılması imkânı kalmamıştır.
4. Başvurucu, taşınmazının akaryakıt istasyonu olarak imar planına işlenmesini talep etmişse de Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü sebebiyle bir sonuç elde edememiştir. Karayolları Genel Müdürlüğünün Akyazı Belediyesine gönderdiği yazıda, D100 kara yolunun Akyazı kavşağı ile Kuzey Marmara otoyolu D100 kesişimi bölgesinde kalan taşınmazın akaryakıt istasyonu amaçlı olarak kullanılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak imar planına işlenememesinin esas sebebinin kara yoluna olan konumu itibarıyla fiilen akaryakıt istasyonu vasfıyla kullanılmasının imkânsız görülmesi olduğu anlaşılmaktadır.
5. Başvurucunun taşınmazı üzerinde inşa edilmiş olan akaryakıt istasyonunun 2981 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında kaldığı, bu sebeple yapı kullanma izninin alınmış kabul edildiği kamu makamlarının tespitidir. Dolayısıyla başvurucunun taşınmazı üzerindeki akaryakıt istasyonunun ruhsatsız olmadığı anlaşılmaktadır.
6. Somut olayda yeni inşa edilen Kuzey Marmara otoyolu sebebiyle taşınmaz, D100 kara yolunun Akyazı kavşağı ile Kuzey Marmara otoyolunun kesişim noktasında kalmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü, taşınmazın bulunduğu konum itibarıyla artık akaryakıt istasyonu olarak kullanılmasının mümkün olmadığını değerlendirmiştir. Başvurucu mevcut bireysel başvuruda, Karayolları Genel Müdürlüğünün bu değerlendirmesine yönelik bir şikâyet ileri sürmemektedir. Başvurucunun temel şikâyeti tazminat ödenmemesine yöneliktir.
7. Eldeki bireysel başvuruda asıl incelenecek mesele müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Orantılılık, kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu durumda uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
8. Başvurucu 1964 yılından beri akaryakıt istasyonu izni bulunan taşınmazı, bu niteliğine uygun olarak kullanmak üzere 1999 yılında satın almıştır. Ancak 8/4/2013 tarihli imar planı sebebiyle başvurucunun bu vasfıyla taşınmazı kullanması imkânı sona ermiştir. Taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılamayacak olması sebebiyle değerinin düştüğü izahtan varestedir. Bunun başvurucu yönünden kayda değer bir külfete yol açtığı da tabiidir.
9. Bu çerçevede taşınmazın akaryakıt istasyonu niteliğinin ortadan kaldırılabileceğinin makul olarak öngörülebilir olup olmadığı önem taşımaktadır. Başvurucunun taşınmazı satın aldığı tarihte, Kuzey Marmara otoyolu projesinin ne aşamada olduğu ve başvurucunun taşınmazının kullanım durumunu etkileyeceğinin bilinebilir olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Derece mahkemelerince bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Dolayısıyla başvuru dosyasının mevcut hâliyle başvurucunun taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının ileride ortadan kaldırılacağını, taşınmazı satın aldığı tarihte makul olarak öngörülebileceği sonucuna ulaştıracak herhangi bir veri bulunmamaktadır.
10. Karayolları Genel Müdürlüğünce 1/10/1964 tarihinde verilen iznin ekindeki planda Karayolları Genel Müdürlüğünün istediği zaman tesisin kara yolu ile irtibat yolunu kapatabileceği ve ruhsat sahibinin hiçbir hak talep edemeyeceği notu yer alsa da satın alma tarihi itibarıyla aradan 33 yıl geçmesine rağmen taşınmazın kara yoluyla irtibatının kesilmediği gözetildiğinde söz konusu notun taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının kaldırılabileceğinin bir işareti olarak kabulü mümkün görülmemiştir. Kaldı ki başvurucunun satın alma tarihinde izin ekindeki plandan haberdar olup olmadığı da bilinmemektedir. Bu durumda başvurucunun taşınmazın değerinde azalma şeklinde tezahür eden külfete katlanmasını haklı kılan bir sebep tespit edilememiştir.
11. Kamu makamlarının yeni yollar inşa etme ve buna bağlı olarak kullanım imkânı kalmamış akaryakıt istasyonlarının faaliyetine son verme hususunda takdir yetkisi bulunsa da bu takdir yetkisinin kullanımı sonucu oluşan bireysel mağduriyetlerin de telafi edilmesi Anayasa'nın 35. maddesinin bir gereğidir. Bu bağlamda kanunlara uygun bir şekilde akaryakıt istasyonu olarak ruhsata bağlanmış bir taşınmazın mahiyetinin tarım arazisi olarak değiştirilmesi sonucu oluşan bireysel külfetin başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilerek giderilmesi mümkündür. Nitekim başvurucu bu amaçla tam yargı davası açmıştır. Ancak İdare Mahkemesi başvurucunun tazminat istemini reddetmiştir. Büyükşehir Belediyesinin işyeri kapatma ve benzeri tedbirlerle akaryakıt istasyonunun faaliyetini fiilen engellemediği doğru olmakla birlikte imar planında taşınmazın niteliğinin tarım arazisi olarak belirlenmesi sebebiyle anılan taşınmazda akaryakıt ticareti yapılabilmesi için gereken izin ve ruhsatların alınamayacağı açıktır. Bu durumda Büyükşehir Belediyesinin müdahalesinin bulunmadığının söylenmesi mümkün değildir.
12. Öte yandan taşınmazın akaryakıt istasyonu vasfının imar planına işlenememesinin sebebi Karayolları Genel Müdürlüğünün olumsuz görüşü olsa da bu durum, taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılması imkânının ortadan kalkmasının bir bütün olarak kamu otoritelerinin işlemlerinden kaynaklandığı gerçeğini değiştirmemektedir. Zararın doğmasında hangi kamu otoritesinin kusurlu bulunduğunu tespit etmek derece mahkemelerinin görevinde olmakla beraber asıl sorumlunun dava dilekçesinde hasım olarak gösterilen kamu otoritesinin olmaması başvurucunun yüklendiği külfete katlanmasını haklılaştırmamaktadır. İdare Mahkemesinin davanın doğru hasma tevcihi konusunda usul hukukundan kaynaklanan olanakları kullanmadığı görülmektedir. Kaldı ki başvurucunun istinaf aşamasında ileri sürdüğü iddiasına göre aynı sebeple Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açtığı tazminat davası da benzer gerekçeyle reddedilmiştir. Bölge İdare Mahkemesinin başvurucunun bu iddiasıyla ilgili olarak değerlendirme yaptığı görülememektedir.
13. Diğer bir husus, başvurucunun taşınmazı üzerindeki akaryakıt istasyonunun 2981 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, yapı kullanma izni alınmış kabul edilmiştir. Taşınmazın akaryakıt istasyonu niteliğinin hukuksal kesinlik kazandığıyla ilgili olarak idarenin de bir itirazı bulunmamaktadır.
14. Son olarak belirtilmelidir ki başvurucunun taşınmazını tarım arazisi olarak kullanmasının veya satmasının önünde mâni bulunmadığı bir gerçektir. Ancak başvurucu, taşınmazını tarım arazisi olarak kullanamadığından ya da satamadığından şikâyet etmemektedir. Başvurucu, taşınmazının ekonomik değerinin düştüğünden yakınmaktadır.
15. Yukarıda ifade edildiği gibi imar planındaki belirleme sebebiyle başvurucunun taşınmazının değerinin düştüğü tartışmaya açık bir konu değildir. Taşınmazın değerinde azalma meydana getiren kamusal işlem (imar planı yapımı) başlı başına bir müdahaledir. Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan imar planının hukuka uygun olması idarenin tazminat sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin hukuka uygun olması tek başına mülkiyet hakkının ihlal edilmediğini göstermemektedir. Müdahalenin kanuni dayanağının bulunması Anayasa'ya uygunluk koşullarından sadece bir tanesidir. Bunun yanında müdahalenin ölçülü olması, bu bağlamda öngörülen meşru amaçla kıyaslandığında malike aşırı ve olağanın ötesinde bir külfet de yüklememesi gerekir.
16. İdare Mahkemesinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvenceleri dikkate almayan yorumu, bütün zarara tek başına başvurucunun katlanması sonucuna yol açmıştır. Bu durumda başvurucuya herhangi bir tazminat da ödenmediği dikkate alındığında mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı, açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmesi nedeniyle çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.
Üye