TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CANTEK TEKNİK HİZMETLER TİCARET LTD. ŞTİ.BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/20709)
Karar Tarihi: 8/2/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
Başvurucu
Cantek Teknik Hizmetler Ticaret Limited Şirketi
Vekili
Av. Oğuz Bahadır TUNCER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ortağının terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle şirketin kamu ihale sözleşmesinin feshine verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/6/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, merkezi Antalya'da olan bir limited şirkettir.
10. Başvurucu, Isparta İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği tarafından 27/9/2016 tarihinde yapılan "Tıbbi Sarf Malzemesi Alımı İşi" ihalesine katılmıştır. İhale başvurucu üzerinde kalmış, başvurucu ve Sağlık Bakanlığı arasında 12/1/2017 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.
11. Sağlık Bakanlığı, başvurucu Şirketin %40 hisseyle ortağı olan gerçek kişi P.K.nın Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatı ve iltisakı bulunan Antalya Genç Eğitim Derneğinin üyesi olduğu gerekçesiyle ihale sözleşmesini 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında 31/7/2017 tarihinde tek taraflı olarak feshetmiştir.
12. Başvurucu, sözleşmenin feshedilmesine ilişkin işleme karşı 6/10/2017 tarihinde iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; terör örgütleriyle iltisaklı olduğu iddia edilen ortağın %40 hisseye sahip olduğunu, yapılan sözleşmenin küçük ortağın bu fiilinden dolayı feshedilmesinin idari yaptırımlarda zorunlu ilke olan şahsilik ilkesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, ortağın şirket sermayesinin en az %50'sine sahip olması hâlinde ilgili iptal prosedürünün işletilebileceğini, ortağın örgütle iltisakının geçmiş bir tarihe ilişkin olduğunu belirtmiştir.
13. Isparta İdare Mahkemesi (Mahkeme) 8/2/2018 tarihli kararla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında öncelikle başvurucu Şirketin bir sermaye şirketi türü olan limited şirket olduğuna ve örgütle iltisaklı derneğe üyeliği bulunduğu tespit edilen, %40 hisse sahibi olan şirket ortağı P.K.nın 30/6/2017 tarihinde Şirket hisselerinin tamamını diğer ortak M.Ç.ye devrettiğine ilişkin tespitlerde bulunmuştur. Mahkeme, başvurucu Şirketin bizatihi kendisi hakkında 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında terör örgütleriyle ilgili irtibat, iltisak veya herhangi bir bağlantı tespiti yapılmadığını belirtmiştir. 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen yasağın uyuşmazlığa tatbikinin ise ancak şirket sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan ortağın örgütle iltisak yahut irtibatının tespiti hâlinde mümkün olduğunu belirterek P.K.nın Şirketteki hissesinin %40 olması sebebiyle bu yasağın da uyuşmazlığın çözümüne tatbik edilemeyeceğini ifade etmiştir.
14. Karar, Sağlık Bakanlığı tarafından 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin uygulanması bakımından şirket ortaklarının sermaye oranlarının önem taşımadığı belirtilerek temyiz edilmiştir.
15. Yapılan temyiz incelemesi neticesinde Danıştay Onüçüncü Dairesi (Daire) 13/3/2019 tarihli kararla 8/2/2018 tarihli ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına ve davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararda, başvurucu Şirketin yöneticisi ve ortağı olan P.K.nın olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında kapatılan Antalya Genç Eğitim Derneğinin kurucu üyesi olduğu ve P.K. hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçu kapsamında yürütülen ceza soruşturmasının bulunduğu belirtilerek ihale sözleşmesinin feshedilmesinde hukuka aykırılık görülmediği ifade edilmiştir.
16. Nihai karar 13/5/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 11/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4734 sayılı Kanun'un "İhaleye katılamayacak olanlar" kenar başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasının 31/10/2016 tarihli ve 678 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 30. maddesiyle eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 sayılı kararıyla iptal edilen (g) bendi şöyledir:
"Aşağıda sayılanlar doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak, kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamazlar:
...
g) Terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen gerçek ve tüzel kişiler ile bu kapsamda olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bildirilen yurt dışı bağlantılı gerçek ve tüzel kişiler."
19. 4734 sayılı Kanun'un "İhaleye katılamayacak olanlar" kenar başlıklı 11. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"İhale konusu işin danışmanlık hizmetlerini yapan yükleniciler bu işin ihalesine katılamazlar. Aynı şekilde, ihale konusu işin yüklenicileri de o işin danışmanlık hizmeti ihalelerine katılamazlar. Bu yasaklar, bunların ortaklık ve yönetim ilişkisi olan şirketleri ile bu şirketlerin sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları şirketleri için de geçerlidir."
20. Daha detaylı ilgili hukuk bilgisi için ayrıca bkz. Uskar Kömür Pazarlama Nakliyat Tarım İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2019/2762, 17/11/2021, §§ 20-23.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu Şirket, FETÖ/PDY ile iltisaklı derneğe üye olduğu tespit edilen P.K.nın Şirketin küçük ortağı olduğunu, 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ilgili iptal kararının tesisi için söz konusu ortağın %50'nin üzerinde hisseye sahip olması gerektiğini belirterek bu iddia yönünden bir inceleme yapılmaması sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde, 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesi ve ikincil mevzuatla getirilen ihaleye katılım yasağının terörün finansmanının engellenmesi, kamu yararı, kamu düzenini ilgilendiren ortaya çıkması muhtemel diğer tehlikeleri de önleyici nitelik arz ettiği vurgulanmaktadır. 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında yapılacak incelemeye ilişkin usulün 4734 sayılı Kanun'da ve ikincil mevzuatta açıkça belirlendiğine dikkat çeken Bakanlık ayrıca idari yargı tarafından her bir somut olay bazında değerlendirme yapıldığını ve Danıştay tarafından bu değerlendirmelerde esas alınması için bir dizi kriter geliştirildiğini ileri sürmektedir. Ayrıca somut olayda başvurucu Şirketin ortağı P.K.nın terör örgütüyle iltisaklı olduğu tespit edilerek, kapatılan Dernekte kurucu üye olduğuna ve ilk derece yargılamasının bitmesinin ardından hakkında terör örgütüne üye olma suçundan ceza soruşturması başlatıldığına vurgu yapılarak hadiseye tesiri olan ve sonradan oluşan yahut tespit edilen durum ve bilgilerin dikkate alınması sonucunda başvurucu hakkında tesis edilen kararın başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal etmediği ileri sürülmüştür.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyetinin yargılamada ileri sürdüğü esaslı iddiasına ilişkin olarak gerekçeli kararda açıklama yapılmamasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda başvurunun adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkını da güvence altına aldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkının Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biri olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
28. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-34).
29. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
30. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
31. Başvurucu tüzel kişi adına bireysel başvuruda bulunan Şirket yetkilisi, 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında ihale sözleşmesinin feshine karar verildiğini belirtmektedir. İhalenin feshine ilişkin kararın Şirket sermayesinin %40'ına sahip ortağı olan P.K.nın OHAL kapsamında kanun hükmünde kararnameyle kapatılan Antalya Genç Eğitim Derneğinin üyesi olduğunun tespit edilmesi üzerine verildiğini belirten Şirket yetkilisi, sermaye şirketi ortaklarının yasak fiil veya davranışlarda bulunmaları sebebiyle şirket hakkında yasaklama kararı verilebilmesi için ilgili ortağın şirket sermayesinin yarısından fazlasına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Başvurucu, P.K.nın Şirket sermayesine %40 oranında sahip olduğuna ve bu sebeple 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen yasak için şartların oluşmadığına ilişkin iddiasının 13/3/2019 tarihli Daire kararında değerlendirilmediğinden şikâyet etmektedir.
32. İlk derece mahkemesi kararıyla, yargılamaya konu edilen işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir. Başvuruya konu nihai karar olan ret kararının Daire tarafından tesis edildiği açıktır. Bu bağlamda gerekçeli karar hakkı yönünden yapılacak inceleme, nihai karar olan Danıştay ilamı üzerinden yapılacaktır.
33. Daire, 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının "Terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen gerçek ve tüzel kişiler ile bu kapsamda olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bildirilen yurt dışı bağlantılı gerçek ve tüzel kişiler" şeklindeki (g) bendini somut olaya uygulanacak norm olarak tespit etmiştir. İhalenin feshi kararının muhatabının ve bireysel başvuruya konu yargılamanın tarafının başvurucu Şirket olduğu açıktır. Bununla birlikte bireysel başvuruda sunulan bilgi ve belgelerden yargılamanın hiçbir aşamasında doğrudan başvurucu Şirketin terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin bir bilgi ya da değerlendirmeye yer verilmediği görülmektedir.
34. 13/3/2019 tarihli Daire kararında FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olunun olunmadığı yönünden yapılan değerlendirmenin başvurucu Şirket üzerinden değil Şirket ortağı P.K.nın eylemleri bakımından yapıldığı açıktır. Bununla birlikte Daire başvurucunun 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca öngörülen yasağın ancak şirket sermayesinin yarısından fazlasına sahip ortak yönünden uygulanabileceğine ilişkin iddiasına yönelik olarak 13/3/2019 tarihli kararda hiçbir açıklamaya yer vermemiştir. Diğer bir ifadeyle Daire, davanın sonucuna etkili olduğu açık olan ve başvurucu tarafından açık ve somut bir biçimde öne sürülen bu iddiaya yönelik hiçbir gerekçe ortaya koymadan davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. Bu bağlamda uyuşmazlığı sonlandıran nihai kararın başvurucunun esasa yönelik iddiasına yanıt vermediği ve Dairenin tesis ettiği 13/3/2019 tarihli nihai kararda başvurucunun temel şikâyetlerinin incelenmediği sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu 6/10/2017 tarihinde başlayan ve 13/3/2019 tarihinde kesinleşen iptal davasına ilişkin sürecin uzun olduğundan, 30/5/2016 tarihli başka bir ihale sözleşmesinin feshi üzerine açtığı davanın mevcut başvuruya konu yargılamadan 5 ay önce sonlandığından bahisle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
39. Somut olayda yargılamanın 1 yıl 5 ay 7 gün sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar da gözetilerek yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
41. Başvurucu aynı taraflar arasında iptal edilen iki sözleşme bulunduğunu, 30/5/2016 tarihli diğer sözleşmenin iptali nedeniyle açtığı davanın kabul edildiğini ve kararın Danıştay denetiminden geçerek kesinleştiğini belirterek aynı duruma ilişkin iki karar arasında çelişki oluştuğunu, Dairenin yerleşik içtihadından dönme gerekçesini ilamda ortaya koymadığını, bu durumun adil yargılanma ve hukuki güvenlik haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu son olarak Şirket ortağının eylemleri sebebiyle ihale sözleşmesinin iptaline karar verilmesinin suç ve cezaların şahsiliği ilkesini ve masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve P.K. hakkındaki ceza soruşturmasının karar tarihinden sonra başlatıldığını, bu sebeple gerekçede bu soruşturmaya yer verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirtmiştir.
42. Gerekçeli karar hakkı yönünden yapılan inceleme neticesinde ihlal sonucuna varıldığından başvurucunun yukarıda belirtilen iddiaları bakımından inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. GİDERİM
43. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 1.592,40 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Danıştay Onüçüncü Dairesine (E.2018/1498, K.2019/759) iletilmek üzere Isparta İdare Mahkemesine (E.2017/1824, K.2018/149) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.