TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FURKAN BAKİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/20959)
Karar Tarihi: 16/3/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Furkan BAKİ
Vekili
Av. Necib ÇEBİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1981 doğumlu olan başvurucu 2/2/2015 tarihinden itibaren Bereket Sigorta A.Ş. (Şirket) bünyesinde çalışmaya başlamış, en son iç denetim müdür vekili olarak çalışmakta iken 31/3/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde yer alan ifadeler şu şekildedir:
"Yönetim Kurulumuzun 31.03.2017 tarih ve 201 sayılı kararı uyarınca Fethullahçı Terör Örgütü'nün ve bu terör örgütüne ait yapılanmanın üyesi ve sempatizanı olduğunuzun tespit edilmesi nedeniyle iş sözleşmeniz 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi gereğince işletme işyeri ve işin gerekleri nedeniyle tazminatsız olarak 31.03.2017 tarihinde feshedildiğini üzülerek tarafınıza bildiririz."
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle Şirket aleyhine 28/4/2017 tarihinde dava açmıştır. İstanbul Anadolu 22. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu, fesih sebebinin açık ve kesin bir şekilde belirtilmediğini, savunması dahi alınmadan işten çıkartıldığını, ilgili mevzuat kapsamında usulüne uygun olarak iş akdi feshedilecek ise en azından tazminatının verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. İşveren Şirket ise cevap dilekçesinde, başvurucunun iş akdinin işletmesel karar doğrultusunda Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi ve sempatizanı olduğu gerekçesiyle sona erdirildiğini, tüm yasal haklarının ödendiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
8. Mahkeme; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü (Emniyet) ve Bank Asya Genel Müdürlüğü de dâhil olmak üzere çeşitli kurumlara müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi/belge toplama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda başvurucuyla ilgili bir soruşturma kaydına rastlanmadığı belirtilmiş, Emniyetten gelen cevabi yazıda ise başvurucu hakkındaki Sorgulama Tutanağı gönderilmiştir. Tutanakta, başvurucunun Bank Asya hesabının bulunduğu tespiti yapılmış; hesabın 10/9/1999 tarihinde açıldığı, 31/12/2013 tarihinde para olmayan hesapta 24/12/2014 tarihinde 10.000 TL olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, Mahkemeye ibraz ettiği beyan dilekçesi ile söz konusu tespite ilişkin olarak çalıştığı tarihlerde Şirketin Bank Asyanın hissedarı ve iştiraki niteliğinde olduğu, bu bağlamda maaş hesabının Bank Asyada bulunduğu, söz konusu hesap hareketlerinin de bu durumdan kaynaklandığı yönünde savunma geliştirmiş; ayrıca söz konusu hesap hareketlerinin gerçekleştiği dönemde ilgili Bankanın faaliyet izninin henüz kaldırılmadığını belirtmiştir.
9. Mahkeme, 2/10/2018 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir :
"Davacının istihdam edildiği dönemde Işık Sigorta A.Ş.'nin Asya Katılım bankası iştiraki olduğu, Bank Asyanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesi ve neticesinde Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği tarafından TMSF'den devralındığı ve şirket isminin Bereket Sigorta A.Ş. olarak değiştirilerek faaliyetine devam ettiği belirlenmiştir.
...darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler kapsamında çıkarılan667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Kamu Görevlilerine ilişkin tedbirler başlıklı 4/1-g maddesinde.. hükmü getirilmiştir.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne yazılan müzekkere neticesinde yapılan araştırma sonucunda davacının 31.12.2013-24.12.2014 tarihleri arasında Bank Asya hesaplarındaki hareketlilik ve artış tespit edilerek mahkememize bildirilmiştir.
Davalı şirketin fesih bildiriminde de beyan ettiği gibi davacının Fethullahçı Terör Örgütünün ve bu örgüte ait yapılanmanın üyesi ve sempatizanı olduğunun tespit edilmesi neticesinde iş akdinin iş veren tarafından haklı nedenle feshedildiği anlaşılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
10. Başvurucu, yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddia ve itirazları tekrar etmek suretiyle istinaf talebinde bulunmuş; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18/4/2019 tarihli kararıyla talebin esastan reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı değerlendirildiğinde; davalı şirket 31/03/2017 tarihli Yönetim Kurulu kararına ekli listede davacının ismininde yer aldığı, yine dosya kapsamına göre davacının Fatih Üniversitesi işletme mezunu olup yüksek lisansınıda aynı Üniversitede yaptığı yine Bank Asya'da hesabının bulunduğu anlaşılması yanında, davalı şirketin öncesinde Işık Sigorta A.Ş unvanı ile faaliyet gösterdiği ve Bank Asya'nın iştiraki olduğu, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Bank Asya'nın faaliyet izni kaldırılarak TMSF'ye devrolunduğu, davalı şirketindebu süreçte Türkiye Tarım Kredi Koop. Merkez Birliğince TMSF'den devralındığı, devralan birlikçe artık davalı şirketin kendi belirleyeceği kadrolar ile yönetim ve denetimini gerçekleştirebileceği, davacının iç denetim müdür vekili olması nedeniyle kendisi ile ilgili anılan örgütlerle irtibat ve iltisakına dair somut bir eylem ortaya konulamamış olsa dahi anılan örgütlerin sebep olduğu fevkalade durum karşısında ve az yukarıda kendisine dai ryer verilen tespitler cihetiyle oluşan şüphe karşısında yeni yönetimce çalıştırılmasının artık beklenemeyeceği, ancak davacının somut bir eyleminin ortaya konulup ispatlanamamış olması karşısında feshin haklı değil geçerli nedenle gerçekleştirildiğinin kabulünün gerekeceği, dosya kapsamıyla feshin geçerli nedene dayandığının anlaşıldığı bu kapsamda Mahkemenin davanın reddi yönünde verdiği karar yerinde ise de iş akdinin haklı nedenle feshedildiği yönündeki gerekçesinin doğru olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle mahkemenin davalı feshinin geçersizliğine dair kabul kararının neticeten doğru olduğu anlaşıldığından, mahkeme gerekçesi yukarıda belirtildiği surette feshin geçerli nedenlerle gerçekleştirildiği şeklinde Dairemizce düzeltilerek davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
11. Nihai karar 24/5/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
12. 19/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
13. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
14. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
15. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
16. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
17. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.
Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.
Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir.
18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27/10/2008 tarihli ve E.2008/29715, K.2008/28944 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İşverenin yönetim hakkı, taraflar arasındaki iş sözleşmesi ya da işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde açıkça düzenlenmeyen boşluklarda uygulama alanı bulur.
Aynı şekilde işyerinin devri de işverenin yönetim hakkının son aşamasıdır. İşyeri devri çalışma koşullarında değişiklik olarak nitelendirilemez. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarınagöre, işyeri devrinin çalışma koşullarını ağırlaştıran bir yönü olup olmadığı araştırılmalıdır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Anayasa Mahkemesinin 16/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu, iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiğini, görevine son verilmesini gerektirecek haklı yahut geçerli bir neden sunulmadığını, savunmasının alınmadığını belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan incelemede, 2003 yılında Fatih Üniversitesinden mezun olması ve maaş hesabının Bank Asyada olması hususları gözetilerek istinaf talebinin esastan reddine karar verildiğini, bahsi geçen iddiaların örgüt sempatizanlığı için dahi yeterli delil teşkil etmediğini, benzer durumlara ilişkin derece mahkemeleri tarafından farklı yönde kararlar verildiğini, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yapılarak ve davalı Kurum tarafından gönderilen bilgi ve belgeler kapsamında Bank Asya hesabına yönelik durum dikkate alınarak başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik iddialarının kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, iş akdinin feshinin 22/7/2016 tarihli ve667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında değerlendirilmesinin hatalı olduğunu zira söz konusu KHK'nın kamu görevlilerine ilişkin düzenlemeler getirdiğini, kendisinin ise özel sektör çalışanı olduğunu belirtmiş; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin asılsız iddialarla feshedildiği, derece mahkemelerince de yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
28. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
29. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
30. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
31. Somut olayda, işveren nezdinde 2015 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi 31/3/2017 tarihinde FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu kanaatiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmış ancak davanın reddine hükmedilmiş ve karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
32. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 14, 15). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
33. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
34. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, gerekçenin aynı zamanda makul olması aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerce dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun ve sonuca varılmasında kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin ortaya konulmasıdır (bkz. §§ 26-30).
35. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarının belirlenmesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması; millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir.
36. Somut olayda, gerekçeli karara göre başvurucunun Fatih Üniversitesi mezunu olması ve yüksek lisansını burada tamamlaması ile Bank Asyada hesap açıp buraya para yatırması şüphe feshi için yeterli kabul edilmiştir.
37. Anayasa Mahkemesi İhsan Yalçın (B. No: 2017/8171, 9/1/2020) kararında, FETÖ/PDY ile bağlantılı bir okulda bir süre öğrenim gördüğü belirtilen başvurucu yönünden yaptığı değerlendirmede, örgütsel bir ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiğine dair olgular ortaya konulmadan salt bu nitelikteki bir okula gitmenin kuvvetli suç belirtisi olarak kabulünü mümkün görmemiştir. Kararda, FETÖ/PDY ile bağlantılı okul veya dershanelerde öğrenim görmenin ancak örgüte yardım etme, finansal destek sağlama ya da örgütsel eğitimden yararlanma gibi örgütsel gayelerle gerçekleşmesi hâlinde örgütsel bir davranış olarak değerlendirilebileceğine vurgu yapılmıştır (İhsan Yalçın, § 49). Mahkeme, Ş.B. (B. No: 2017/30993, 1/7/2020, § 38) kararında da aynı yönde değerlendirmelerde bulunmuştur.
38. Mahkeme kararından anlaşılamamakla birlikte başvurucu 2003 yılında üniversiteden mezun olduğunu belirtmektedir. Derece mahkemeleri tarafından yapılan incelemede ise başvurucunun -özellikle olayın meydana geldiği tarih aralığı da dikkate alındığında- örgüte yardım etme yahut örgütsel eğitimden faydalanma gibi bir saikle hareket ettiği hususu ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla mevcut tespitin şüphe feshi açısından yeterli bir olgu olduğunu söylemek mümkün değildir.
39. Başvurucuyla ilgili yapılan bir diğer tespit ise Bank Asyada hesabının bulunmasıdır.
40. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. §§ 37, 38). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak hâlinde olunduğu, bu suretle işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
41. Başvuruya konu olayda, ilk derece mahkemesince yapılan araştırma neticesinde başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğu ve bu hesaba para yatırdığı tespitinin şüphe feshi için yeterli olduğu değerlendirilmek suretiyle işe iade davasının reddine hükmedilmiştir. Mahkeme tarafından söz konusu tespitin Emniyetten gelen tutanak kapsamında yapıldığı, özellikle başvurucunun söz konusu hesabın maaş hesabı olduğu iddiası karşısında hesap hareketlerine ilişkin belgenin dosyaya getirilmediği görülmektedir. Nitekim istinaf incelemesinde Bölge Adliye Mahkemesi; davalı Şirketin, öncesinde Işık Sigorta A.Ş. unvanıyla Bank Asyanın iştiraki olarak faaliyet gösterdiği, Bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmesinden sonra Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği tarafından TMSF'den devralındığı ve Birliğin kendi kadrosunu oluşturmaya başladığı tespitini yapmıştır. Mahkeme; başvurucunun anılan örgütle irtibat ya da iltisakına dair somut bir eylem ortaya konulamadığını, buna mukabil darbe teşebbüsü sonrası oluşan olağanüstü durum karşısında başvurucu hakkında ortaya konulan tespitlerin şüphe doğurduğunu, yeni yönetimin başvurucu ile çalışmaya devam etmesinin beklenemeyeceğini belirtmiştir. Öte yandan Mahkeme, başvurucuya yönelik somut bir eylem ortaya konulmak suretiyle iltisakın ispat edilememesi nedeniyle iş akdinin haklı değil geçerli nedenle feshedildiğini belirtmiştir (bkz. §§ 9, 10).
42. Öncelikle belirtmek gerekir ki yerleşik Yargıtay içtihadı kapsamında işyerinin devri ile buna bağlı olarak yönetim kadrosunun değişmesi tek başına fesih sebebi sayılmamaktadır. Bu durumun feshe gerekçe yapılabilmesi için çalışma koşullarında değişikliğe sebep olması gerekir. Bu kapsamda feshin gerekip gerekmediği de ayrıca incelenmelidir (bkz. § 18). Somut olayda derece mahkemelerince bu yönde bir inceleme yahut değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
43. Bank Asya tespitine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi içtihadı da gözetildiğinde (bkz. § 40) derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, bu örgütle iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir (Ayla Demir İşat, § 140). Zira başvurucunun söz konusu hesabın maaş hesabı olduğu iddiası karşısında derece mahkemelerince ayrıca bir araştırma ve inceleme yapılmadığı gibi mevcut hesap hareketlerinin örgütle iltisak/irtibat hususunda nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda da bir açıklama getirilmemiştir.
44. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
45. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebeplerin gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya konulması, davanın reddi sonucuna götüren sebeplerin net bir şekilde karara yansıtılmasıdır.
46. Dolayısıyla gerekçeli kararda; işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddialarının karşılanmadığı görülmektedir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 22. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
50. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 22. İş Mahkemesine (E.2017/275) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.