TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYDIN AKGÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/22397)
Karar Tarihi: 29/6/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Fatma Burcu NACAR YÜCE
Başvurucu
Aydın AKGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklunun başka bir ceza infaz kurumuna resen nakil işlemine karşı idare mahkemesinde açılan davada verilen görevsizlik kararı nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/6/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinden sonra beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucunun Başka Ceza İnfaz Kurumuna Naklinden Önceki Süreç
9. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında silahlı terör örgütüne [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)] üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında Edirne Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli kararıyla tutuklanmış ve Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur.
10. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) 16/11/2016 tarihinde Samsun ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderdiği yazıda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Zorunlu nedenlerle nakil" başlıklı 56. maddesi ile 5/6/2015 tarihli ve 167 No.lu Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler konulu Genelge'nin (167 No.lu Genelge) 17. maddesinin birinci fıkrasında "Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlü ve tutuklular, yargı çevresi dışında Bakanlıkça belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilecektir." hükmünün yer aldığı belirtilmiştir. Nakil yapılan tarihte Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesinin 570, mevcudunun 968 olduğu, bu hâliyle %170 doluluk oranına sahip olması nedeniyle ceza infaz kurumlarında güvenlik ve kapasite sorunu yaşanmaması için başvurucunun zorunlu nedenlerle Samsun Ceza İnfaz Kurumundan Silivri Ceza İnfaz Kurumuna nakline karar verilmiştir. Başvurucu, bu kapsamda 22/11/2016 tarihinde Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Silivri 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.
B. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumundan Naklinden Sonraki Süreç
11. Başvurucu, Genel Müdürlüğe gönderdiği 28/11/2016 tarihli dilekçesinde, ailevi nedenlerle nakil işleminin iptal edilerek yeniden Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevkinin sağlanmasını talep etmiştir.
12. Genel Müdürlük 27/1/2017 tarihli yazısıyla talep edilen ceza infaz kurumunun kapasitesinin dolu olduğunu belirterek nakli uygun görmemiş ve başvurucunun yargılamasının yapılacağı mahkeme belli olduktan sonra nakil talebinde bulunması hâlinde durumunun değerlendirileceğini bildirmiştir.
13. Başvurucu ret kararına karşı Samsun 1. İdare Mahkemesinde 6/3/2017 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; Silivri 6 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunduğunu, Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Silivri 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesine ilişkin işlemin kaldırılması yönündeki 28/11/2016 tarihli başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemlerin ve bunun yanında Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil talebinin reddine ilişkin 27/1/2017 tarihli ve 11486 sayılı işlemin iptalini talep etmiştir.
14. Samsun 1. İdare Mahkemesi; iptali istenen idari işlemin tarih ve sayısı ile tebliğ tarihinin açık bir şekilde dava dilekçesinde belirtilmediğini ve söz konusu işlemin dilekçeye eklenmediğini, ayrıca adli yardım talepli açılan davada başvurucunun yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgelerin de dava dilekçesine eklenmediğini belirterek 23/3/2017 tarihinde dava dilekçesinin reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu, dava dilekçesindeki iddialarını yineleyerek 3/5/2017 tarihinde dava açmıştır. Samsun 1. İdare Mahkemesi 18/5/2017 tarihinde davanın yetki yönünden reddine, dava dosyasının yetkili Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Ankara 9. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 3/7/2017 tarihli kararıyla davanın konusu, işlemin açık ve net olarak ortaya konulmadığını belirterek dava dilekçesini reddetmiştir.
17. Başvurucu dilekçesini yenileyerek 5/9/2017 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme; 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinin 2. fıkrasında nakil ile ilgili yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak infaz hâkimliğinin görevleri arasında düzenlendiğinden başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumuna nakledilmesinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünün de idari yargının görev alanı dışında kaldığını, bakılan uyuşmazlığın çözümünün adli yargının görev alanına girdiğini belirterek 29/11/2018 tarihinde davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.
18. Karar 14/12/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 8/1/2019 tarihli istinaf dilekçesinde tutukluların ceza infaz kurumlarındaki izin ve nakil işlemlerine ilişkin şikâyetleri incelemenin ve karara bağlamanın infaz hâkimliğinin görev alanında olmadığını, Bakanlığın tesis ettiği işlemin idari bir iş olması nedeniyle uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargının görev alanına girdiğini belirterek kararın kaldırılarak idari işlemlerin iptal edilmesini talep etmiştir.
20. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi 29/4/2019 tarihli kararında uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı olduğunu belirterek başvurucunun istinaf talebini reddetmiştir. Ayrıca davalı Bakanlığın başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmediğine ilişkin istinaf talebini kabul ederek 1.362 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak idareye ödenmesine karar vermiştir. Anılan karar 27/5/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 24/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
22. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin kuruluşu" kenar başlıklı 2. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İnfaz hâkimlikleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak, yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri ile coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak ilçe asliye ceza mahkemeleri nezdinde kurulur. İnfaz hâkimliğinin yetki alanı, kurulduğu yer ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin yargı çevresi ile sınırlıdır."
23. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevi" kenar başlıklı olay tarihinde yürürlükte olan 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
..."
24. 4675 sayılı Kanun’un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı olay tarihinde yürürlükte olan 5. maddesinin ilgili bölümleri şu şekildedir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
25. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hakimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Şikâyet başvurusu, 5 inci maddede yazılı sürenin geçmesinden sonra veya infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışında kalan bir işlem veya faaliyete karşı ya da başvuru hakkı olmayan kimselerce yapılmışsa infaz hâkimi, başvuru dilekçesini esasa girmeden reddeder; şikâyet başvurusu başka bir yargı merciinin görevi içerisinde ise o mercie gönderir."
26. 5275 sayılı Kanun’un "Zorunlu nedenlerle nakil" kenar başlıklı 56. maddesi şu şekildedir:
"Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler."
27. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Bu Kanunun;... nakiller, disiplin nedeniyle nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak tedbirler,... konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
28. 5275 sayılı Kanun gereğince Genel Müdürlük tarafından hazırlanan 167 No.lu Genelge'nin "Zorunlu Nedenlerle Nakil" kenar başlıklı 17. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlü ve tutuklular, yargı çevresi dışında Bakanlıkça belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilecektir."
29. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları, [...]"
30. 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin "Ceza ve Tevkifleri Genel Müdürlüğü" başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (h) bendi şu şekildedir:
"(1) Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:
...
Hükümlü ve tutukluların sevk ve nakil işlerini yürütmek, ..."
B. Yargı İçtihatları
31. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 22/10/2018 tarihli ve E.2018/595, K.2018/593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''5275 sayılı 'Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 53. ve devamı maddelerinde 'Hükümlülerin Nakilleri'nin nasıl olacağı ve uygulanacak kurallara yer verilmiş; hükümlülerin, kendi istekleri veya toplu sevk, disiplin, asayiş ve güvenlik, hastalık, eğitim, öğretim, suç ve yargılama yeri nedenleriyle başka bir kuruma nakledilebilecekleri; hükümlülerin kendi istekleri ile bulundukları kurumdan başka kurumlara nakledilebilmeleri için aranan koşulların ve prosedürün ne olduğu; kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlülerin, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilecekleri hükümlerine yer verilmiş;
Ceza infaz kurumlarının yönetimine, ceza ve güvenlik tedbirlerinin ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla ve 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 121 inci maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmış olan 'Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 163. madde ile başlayan Sekizinci Kısmında Hükümlülerin Nakilleri hususlarına yer verilmiş; 164. maddenin 3. Fıkrasında; hükümlülerin nakil işlemleriyle ilgili esas ve usullerin Bakanlık tarafından belirleneceği ifade edilmiş; Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce hazırlanan Genelgelerde de, hükümlü ve tutukluların nakil işlemleriyle ilgili usul ve esasların nasıl olacağı gösterilmiştir.
Konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile somut olay birlikte irdelendiğinde, hükümlülerin yerleştirileceği ceza infaz kurumlarını belirleme görevinin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ait bulunduğu; bu bağlamda hükümlülerin, farklı gerekçeli nakil taleplerinin de aynı birim tarafından değerlendirildiği; davalı idarenin bu görevini bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürüttüğü; dolayısıyla davacının kalacağı ceza infaz kurumunun belirlenmesi, bu nedenle yapılan nakil işlemleri ile idarenin uygulamalarından kaynaklandığı iddia edilen uyuşmazlığın idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği açıktır.
Bu itibarla, kamu hizmetini yürütmekle görevli kılınmış kamu kurumunun, anılan hizmetin yürütülmesi sırasında tesis ettiği işlemin iptali istemiyle açılan davanın görülmesi ve kamu hizmetinin yöntemince yapılıp yapılmadığının tespitinin, idari yargı yerinin görevine girdiği sonucuna varılmıştır..."
32. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 28/1/2019 tarihli ve E.2018/886, K.2019/52 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''...Konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile somut olay birlikte irdelendiğinde, hükümlülerin (olayımızda tutuklunun) yerleştirileceği ceza infaz kurumlarını belirleme görevinin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ait bulunduğu; bu bağlamda farklı gerekçeli nakil taleplerinin de aynı birim tarafından değerlendirildiği; davalı idarenin bu görevini bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürüttüğü; Bakanlık işleminin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca idari yargı yerinin görev alanına girdiği açıktır...."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Anayasa Mahkemesinin 29/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
34. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
35. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; tutuklu olması nedeniyle nakil talebi hakkında karar vermesinde idari yargının görevli olduğunu, kararın mevzuata aykırı olduğunu ve haksız yere aleyhine vekâlet ücretine hükmedildiğini, nakil işleminin tarafına tebliğ edilmesi talebine de cevap verilmediğini belirterek adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 28/11/2016 tarihli dilekçesiyle hakkında verilen nakil kararının kendisine tebliğ edilmesi ve bu kararın geri alınması talepleri ile idareye başvuru yaptığını ve bu başvurusunun zımnen reddedildiğini ifade ettiğini ancak yapılan incelemede bu şekilde bir başvurunun Bakanlık kayıtlarında bulunmadığı belirtilmiştir. Hükümlü ve tutukluların sevk ve nakil işlemlerine ilişkin ilgili mevzuat ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına yer verilerek farklı illerdeki ceza infaz kurumları arasındaki nakil konusunda karar verme yetkisinin Genel Müdürlüğe ait olduğu vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin daha önce hüküm uyuşmazlığına ilişkin Erol Güler (B. No: 2013/8173, 14/4/2016) bireysel başvurusunda Uyuşmazlık Mahkemesini fiilen ve etkin olarak kullanılan bir başvuru yolu olarak kabul ettiği belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun Ceza İnfaz Kurumundan nakline ilişkin taleplerinde Uyuşmazlık Mahkemesinin olağan ve etkili bir çözüm yolu olduğunu ve başvurucunun adli yargıda dava açma yolunu tercih etmemesi ve devamında olası bir olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarılması talebi ile Uyuşmazlık Mahkemesine gitme yolunu kendi isteğiyle kapatmış olmasının olağan kanun yollarını tüketmediği anlamına geldiği ifade edilmiştir.
38. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında nakil ile ilgili yaptığı başvurunun Bakanlık kayıtlarında bulunmadığı belirtilmiş ise de Silivri 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan 28/11/2016 tarihli ve 2016/42327 evrak çıkış No.lu başvurusunun mevcut olduğunu bireysel başvuru formuna da eklediğini, Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru yolunun yargı kararında gösterilmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş ve Bakanlık görüşüne katılmadığını nakil taleplerinin sürekli reddedilmesi nedeniyle uzun süredir ailesiyle görüşemediğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan nakline ilişkin şikâyetinin görevli yargı makamları tarafından incelenmemesi mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
41. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
42. Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır. Başvurucunun şikâyetinin konusu, farklı ildeki bir ceza infaz kurumuna nakledilmesi işlemine yöneliktir. Başvurucunun bir ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumuna nakledilmesinin medeni hak ve yükümlülük kapsamında değerlendirilebilecek nitelikteki menfaatlerini etkilediği açıktır. Daha açık bir ifadeyle tutuklunun ailesiyle görüşme imkânının daha rahat olduğu bir ceza infaz kurumunda bulunmasının sağlayacağı imkânlardan mahrum edilerek başka bir yerdeki ceza infaz kurumuna nakledilmesinin medeni hak ve yükümlülük kapsamındaki bir takım haklarını etkileyebileceği ileri sürülebilir. Kaldı ki tutukluların bir ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumuna nakledilmeleri hususunda ilgili mevzuatta çeşitli hükümlere yer verilmiş ve bu işlemlere karşı yargı yolu açık tutulmuştur.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Başvurucunun ceza infaz kurumuna nakline ilişkin şikâyetlerinin idare mahkemesince esastan incelenmesi gerektiği hâlde mahkemece bu konuda değerlendirme yapılmadığına yönelik iddiası, Mahkemenin verdiği görevsizlik kararı ve bu kapsamda mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediği hususuyla doğrudan ilgilidir. Başvurunun esasına ilişkin söz konusu iddia mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirileceğinden bu aşamada başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
44. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
45. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
46. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
47. Somut olayda ceza soruşturması kapsamında tutuklanan başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumuna nakledilmesinden dolayı açılan davanın görev yönünden reddedilerek başvurunun esasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
48. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
49. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
50. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesini ihlal edecektir. Buna göre müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
51. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan, demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
52. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
53. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
54. 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca idari mercilerce gerçekleştirilen işlemlere karşı açılacak iptal davaları idari yargı mercilerinde görülür. Bu hüküm, idari işlemlere karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin tespitinde genel kural niteliği taşımaktadır.
55. Anayasa Mahkemesi, iller arası ceza infaz kurumuna nakil iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından idari yargı yolunun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu farklı ildeki bir ceza infaz kurumuna nakledilmesi işlemine karşı şikâyeti hakkında yetkili ve görevli makamın her ne kadar infaz hâkimliği olduğunu iddia etmiş ise de mevzuat uyarınca infaz hâkimliğinin yetki alanının kurulduğu yer ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin yargı çevresi ile sınırlı olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 22). Öte yandan ilgili mevzuat ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları birlikte değerlendirildiğinde yargı çevresi dışında bir başka ceza infaz kurumuna nakil işleminde Bakanlığın yetkili olduğu ve Genel Müdürlük tarafından yerine getirilen bu görevin bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürütüldüğü tespit edilmiştir. Bu kapsamda idari yargının görev alanına giren nakil işleminin iptali isteminin idari yargı yerinde dava edilebileceği sonucuna ulaşılmıştır (Y.Ş., B. No: 2017/37742, 18/6/2020, § 47).
56. Başvuru konusu olayda başvurucu, aile mağduriyetinin yaşanmaması için nakil işleminin iptal edilerek yeniden Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevkinin sağlanmasına ilişkin şikâyetlerini idare mahkemesi nezdinde ileri sürmüştür. İdare mahkemesi, başvurucunun şikâyetlerine konu ceza infaz kurumuna nakline dair kararın Genel Müdürlük tarafından alınmış olmasına karşın 4675 sayılı Kanun'un 1. maddesince ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsadığı, aynı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" başlıklı 4. maddesinin ikinci fıkrasında ise hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tabi tutulmaları, açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri, tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemenin ve karara bağlamanın infaz hâkimliklerinin görevleri arasında olduğu gerekçesiyle infaz hâkimliği önünde dava edilmesi gerektiğini belirtmiş ve başvuruyu incelemeksizin reddetmiştir. Mahkeme bu karara, davaya bakmaya görevli ve yetkili mahkemenin infaz hâkimliği olduğunu belirterek 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasını dayanak yapmıştır.
57. İncelenen olayda idare mahkemesinin önündeki mesele, farklı illerde bulunan ceza infaz kurumları arasındaki nakillerle ilgili Genel Müdürlük kararıdır. Buna göre tutuklu nakillerinin Genel Müdürlüğün 167 No.lu Genelge'si uyarınca yapıldığı anlaşılmıştır.
58. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).
59. Somut davada ceza infaz kurumu nakil işlemlerine karşı açılacak davalarda idari yargı mercilerinin görevli ve yetkili oldukları hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Konuyla ilgili kuralların yorumunun başvuru konusu dava sürecinin sona ermesinden önce Uyuşmazlık Mahkemesinin muhtelif tarihlerde verdiği kararlarla netleşmiştir. Dolayısıyla ceza infaz kurumuna nakil işlemine karşı açılacak davaların idare mahkemesinin bakmakla görevli ve yetkili olduğu açık olmasına rağmen başvuru konusu davada Mahkemece başvurucu hakkında tesis edilen işleme karşı açılacak davada infaz hâkimliğinin görevli ve yetkili olduğuna ilişkin değerlendirmenin öngörülemez nitelikte olduğu, bu şekilde karar verilmek suretiyle başvurucunun mahkemeye erişimine yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
61. Başvurucu; yargılamada makul sürenin aşılarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa Mahkemesi, aynı konuda verdiği Güher Ergun ve diğerleri (B. No: 2012/13, 2/7/2013) kararında makul sürede yargılanma hakkına ilişkin ilkeleri ortaya koymuştur. Anılan kararda açıklanan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında işe iade davasına ilişkin somut başvuruda iki dereceli yargılamada 1 yıl 11 ay 26 günlük yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu, aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Somut başvuruya konu mahkeme kararlarının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
E. Giderim Yönünden
65. Başvurucu yeniden yargılama ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
67. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesine (29/4/2019 tarihli ve E.2019/504, K. 2019/765) gönderilmek üzere Ankara 9. İdare Mahkemesine (29/11/2018 tarihli ve E.2017/2751, K.2018/2383 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.