logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(H.A.T. [1.B.], B. No: 2019/25532, 1/11/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H.A.T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/25532)

 

Karar Tarihi: 1/11/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

H.A.T.

Vekili

:

Av. İlter AKSOYLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle mahkûmiyet kararı verilmesi ve yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkemece yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, tatbik edilen hukuk kurallarının öngörülemez nitelikte olması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 1961 doğumlu olan başvurucu, bireysel başvuru konusu olayın meydana geldiği tarihte Gölcük Asker Hastanesi Baştabipliği bünyesinde diş hekimi olarak görev yapmaktadır.

3. Gölcük Donanma Komutanlığı Askerî Savcılığının 30/12/2014 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 134. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif rapor tanzim etme suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede özetle başvurucunun diş klinik şefi olarak görev yaptığı 2011 ile 2013 yılları arasında nöbet emirlerinde kendisine icap nöbeti yazılmadığı hâlde klinik şefi sıfatıyla imzaladığı performans listelerini kendisi de nöbet tutmuş gibi düzenleterek imzaladığı, toplamda hakikate muhalif on beş ayrı rapor tanzim etmek suretiyle zincirleme olarak atılı suçu işlediği iddia edilmiştir.

4. (Kapatılan) Gölcük Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada müdafiinin de hazır bulunduğu duruşmanın ilk celsesinde başvurucu, savunma yapmıştır. Başvurucu savunmasında özetle diş kliniği servisinde görev yaptığı dönemde şef sıfatıyla çok sayıda resmî belge imzaladığını, icap nöbetleriyle ilgili belgeyi imzalarken ücret tahakkuk edileceğini bilmediğini, baştabipliğin kendisine bilgi vermesi üzerine dava konusu olaydan haberdar olduğunu, suç işleme kastıyla hareket etmediğini ileri sürmüştür.

5. Öte yandan 1632 sayılı Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uyarınca olayda Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) çıkarılma cezasının uygulanması ihtimali olduğundan başvurucunun ek savunması alınmıştır. Başvurucu ek savunmasında özetle klinik şefi olarak görev yaptığı dönemde maaşların ve ek ödemelerin nasıl hesaplandığı hususunda bilgisinin bulunmadığını, kendisinden önceki uygulamayı devam ettirdiğini, maaş ve ek ödemelerin nasıl hesaplanması gerektiği konusunda herhangi bir eğitim almadığını, performans evrakında imzası bulunan sıralı amirlerince de kendisine yönelik bir eksiklik veya hata bildirilmediğini ifade etmiştir.

6. Mahkeme duruşmanın takip eden celselerinde TSK bünyesinde farklı unvanlarla görev yapan O.K., B.S., Ü.Ş., M.G., N.A., C.D., A.E.A. ve E.K. isimli tanıkların olayla ilgili beyanlarına başvurmuştur.

7. Yargılama sonucunda başvurucunun hakikate muhalif rapor tanzim etme suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın paraya çevrilmesine 25/5/2016 tarihinde karar verilmiştir. Buna göre başvurucu 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmıştır. Ayrıca başvurucunun üzerine atılı suçun niteliği dikkate alınarak 1632 sayılı Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uyarınca TSK'dan çıkarılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli kararda tanık beyanlarına atıf yapılmak suretiyle performans listelerinin hazırlanmasına başvurucunun doğrudan katkı sağladığı ve icap nöbetlerine ilişkin belgenin hazırlanması için gerekli bilgileri görevli personele söyleyerek ya da bildirerek hazırlattırıldığı, olayın ortaya çıkmasından sonra ise performans listelerinin doldurulması ve takibinin baştabip yardımcılığının sekreteryası tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Yerleşik uygulamaya göre As.C.K.nun 134’ncü maddesinde yer alan suçun oluşabilmesi için; askeri hizmete ilişkin bir konuda üst ve amirlerini kandırma şuur ve iradesiyle hareket edilerek, bu kişilere hakikâte aykırı bilgiler içeren rapor, belge, takrir veya layiha sunulması yada gerçeğe aykırı olduğu bilinmesine karşın, bu nitelikteki evrakın üst ve amirlere takdimine neden olunması gerekmektedir.

...

Dinlenilen tanık anlatımlarından; (tanıklar İda. Üçvş. [O.K.] (D/192-193), Bçvş. [B.S.] (D/196), Bçvş. [Ü.Ş.] (D/205), De.Me. [M.G.] (D/206), De.Me. [N.A.] (D/207), Tbp.Alb- [C.D.] (D/226), E. Diş Tbp.Aşlb. [A.E.A.] ve E.Tbp.Alb. [E.K.] (D/323)) olay tarihi itibariyle yargılama konusu olayda icap nöbetlerinin yazılmasında; klinik şefinin personel şubeye bilgi vermesi ve personel şubenin de o bilgiden yola çıkarak icap nöbet listelerini hazırladığı, performans listelerinin de sanığın ilgili personele söylemesiyle bilgisayarda yazıldığı, akabinde sanıkça imzalanıp Asker Hastanesi Baştabibine imzalatıldığı, ondan sonra da mali şubeye teslim edildiği, performans listelerinin hazırlanmasında sanığın doğrudan katkı sağladığı ve anılan bilgilerin sanık tarafından belgenin hazırlanmasında görevli olan personele söylenilerek yada bildirilerek hazırlattırıldığı, olayın ortaya çıkmasından sonra ise performans listelerinin doldurulması ve takibinin Baştabip yardımcılığının sekretaryası tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim sanık anlatımı da bu yöndedir. (Dz.197)

...

Yine performans listelerindeki sanık adına ödenen miktara bakıldığında iki gün nöbete denk gelen 35,76 TL ile başladığı, daha sonra icapçı olunan gün sayısının ve buna bağlı olarak sanığa ödenmesi gereken miktarın zamanla giderek arttığı, durumun idarece anlaşılamaması üzerine on güne ve 204,82 TL’ye kadar çıktığı görülmektedir. İcap tutulmadığı halde tutulan icap nöbeti sayısının düzenlenen performans listesi belgelerinde giderek artmış olmasının hatayla, gözden kaçmayla yada işleyişi bilmemeyle açıklanması mümkün değildir ve sanığın suç işleme kastını göstermektedir. Yine performans listelerinde diş servisinde olan tabip sayısı bellidir. Diş servisinde çoğunlukla dört diş tabibin ve en fazla altı tabibin yer aldığı ve tüm belgelerde en üst sırada sanığın bulunduğu görülmektedir. Çok sayıda personelin olmadığı ve ilk sırada kendisinin adı bulunan bahse konu performans listelerinde sanığın durumun fa[r]kına varmaması, konunun ödemelerle ilgisinin bulunmadığını bilmemesi mümkün değildir. Bu durum bahse konu eylemin sanık tarafından bilinçli ve kasıtlı olarak yapıldığını göstermektedir. Bunun farkında olmak için herhangi bir kurs-eğitim almaya da gerek yoktur. Açıklanan tüm bu nedenlerle anılan suçun maddi-manevi unsurları itibariyle oluştuğu, böylece sanığın 'Hakikate Muhalif Rapor Tanzim Etmek' suçunu işlediği, somut olayın görevi kötüye kullanmak-görevi ihmal boyutunu aştığı, tipiklik ve unsurlarının varlığı açısından As.C.K.nun 134’ncü maddesinde yer alan suça vücut verdiği değerlendirilmiş, atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmiştir.

...

Sanığın üzerine atılı suçun niteliği itibariyle As.C.K.nun 30/B maddesinin emredici hükmü uyarınca sanığın Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkartılmasına karar verilmiştir."

8. Başvurucu 1/7/2016 tarihli dilekçesi ile diğerlerinin yanı sıra diş hekimi olarak görev yapması nedeniyle mali konularda teknik bilgisi olmadığını, bu nedenle amirlerini aldatma iradesiyle hareket etmediğini, ayrıca dava konusu belgelerin aldatıcılık niteliği taşımadığını ileri sürerek temyiz talebinde bulunmuştur.

9. Karar, Yargıtay 19. Ceza Dairesince 15/5/2019 tarihinde onanmıştır.

10. Başvurucu, nihai kararı 28/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 29/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; dava konusu belgeyi düzenleme yetkisi bulunmadığını, söz konusu belgenin aldatıcılık niteliği taşımadığını, bu nedenle olayda atılı suçun unsurlarının oluşmadığını, Mahkemenin bariz takdir hatası yaparak mahkûmiyetine hükmettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Mahkemenin dava konusu maddi olay ve olguları, delilleri değerlendirmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun iddianameye konu eylemler ve dosyada bulunan deliller hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu, yargılamanın her aşamasında lehine olan hususları ileri sürme ve olayı kendi açısından anlatabilme imkânı olduğu vurgulanmıştır.

14. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

15. Başvurunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyetiyle ilgili bu kısmı, adil yargılanma hakkı çerçevesindeki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

16. İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

17. Mahkeme, gerekçeli kararında dava dosyasındaki delilleri ve başvurucunun itirazlarını birlikte değerlendirerek kendisine icap nöbeti yazılmadığı hâlde başvurucunun klinik şefi sıfatıyla imzaladığı performans belgelerini kendisi de nöbet tutmuş gibi düzenleterek imzaladığı ve bu belgelerin aldatıcılık unsuru taşıması nedeniyle ikna ve iğfal niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 7). Mahkemenin gerekçeli karar içeriği ve yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, somut olayda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan husus bulunmadığı anlaşılmıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu; kovuşturma aşamasında görev alan hâkimlerin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla mesleklerinden ihraç edilerek tutuklandığını, bu hususun da yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına zarar verdiğini ileri sürmüştür.

20. Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Diğer yandan anılan maddeye "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkından açıkça söz edilmektedir (Abdullah Altun, B. No: 2014/2894, 17/7/2018, § 34).

21. Diğer taraftan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği- Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddeleri de bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (AYM, E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993; E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006).

22. Bir mahkemenin bağımsızlığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve görev süreleri, hâkimlik teminatı ve bağımsız oldukları yönündeki görünümleri önem arz etmektedir. Mahkemenin tarafsızlığı ise uyuşmazlığın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaat ile tarafların leh ve aleyhlerinde bir düşünceye sahip olunmamasını ifade eder. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 109, 110).

23. Somut olayda başvurucu, kovuşturmada görev alan yargı mensuplarının mesleklerinden çıkarılmasının ya da tutuklanmasının başvuruya konu yargılamayı yürüten mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ya da kendisine isnat edilen ve mahkemece sabit görülen fiillerle ilgili gerçekleştirilen işlemlerin sıhhatini ne şekilde etkilediğine ilişkin somut herhangi bir açıklama yapmamıştır. Başvurucu, soyut ve genel ifadelerle başvuru konusu yargılamayla herhangi bir bağ kurmadan salt yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasına ve tutuklanmasına dayanmıştır. Yargılama sürecinde görev alan yargı mensupları hakkında başvuruya konu yargılamayla ilgili olarak idari ya da adli bir soruşturma yürütüldüğüne dair herhangi bir tespit bulunmadığı gibi başvurucu da bu yönde bir iddiaya yer vermemiştir. Sonuç olarak bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, 1632 sayılı Kanun'un 30. maddesi uyarınca belirli suçlardan mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde asıl cezaya ek olarak TSK'dan çıkarma cezasının da tatbik edilmesi gerektiğini ancak hakikate muhalif rapor tanzim etme suçunun TSK'dan çıkarma cezasının uygulanmasını gerektiren söz konusu suçlar arasında sayılmadığını belirterek kendisi hakkında TSK'dan çıkarma cezasının uygulanmasının öngörülemez nitelikte olduğunu ileri sürmüştür.

26. Başvurucunun iddialarının suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

27. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).

28. Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 51; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 13).

29. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Yargı organları, tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suç ve cezaların kanuniliği ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri, B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47; Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021 § 107).

30. Başvuruya konu mahkûmiyet hükmünün kanuni dayanağı 1632 sayılı Kanun'un 134. ve 30. maddeleridir. Anılan Kanun'un 134. maddesinde "hizmete veya tevdi edilen bir vazifeye mütaallik olarak kasten hakikata muhalif rapor veya takrir veya layiha ve sair resmi evrak tanzim eden ve veren veyahut bunların hakikata muhalif olduğunu bilerek mafevklere takdime delalet eden" asker kişiler hakkında hakikate muhalif rapor tanzim etme suçundan hapis cezası uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uyarınca asker kişiler hakkında devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan biriyle hükümlülük hâlinde asıl cezaya ek olarak TSK'dan çıkarma cezası da uygulanmaktadır.

31. Başvuru konusu olayda Mahkeme, askerî hizmete ilişkin bir konuda üst ve amirlerini kandırma şuur ve iradesiyle hareket edilerek bu kişilere hakikate aykırı bilgiler içeren rapor veya belge sunulmasının veya gerçeğe aykırı olduğu bilinmesine karşın bu nitelikteki evrakın üst ve amirlere takdim edilmesine neden olunmasının 1632 sayılı Kanun'un 134. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif rapor tanzim etme suçunu oluşturacağını, bu suçun da anılan Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uyarınca TSK'dan çıkarma cezasını gerektirdiğini değerlendirmiştir (bkz. § 7). Mahkemenin bu değerlendirmesinin kanun koyucunun belirlediği suçların kapsamını suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olacak şekilde genişlettiğini veya öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek somut olayın özel koşullarında mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 1/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(H.A.T. [1.B.], B. No: 2019/25532, 1/11/2023, § …)
   
Başvuru Adı H.A.T.
Başvuru No 2019/25532
Başvuru Tarihi 29/7/2019
Karar Tarihi 1/11/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru; delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle mahkûmiyet kararı verilmesi ve yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkemece yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, tatbik edilen hukuk kurallarının öngörülemez nitelikte olması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi