TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NAZMİ ÇALLIOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/27877)
Karar Tarihi: 18/7/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucu
Nazmi ÇALLIOĞLU
Vekili
Av. Ahmet KARAKURT
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, İstanbul Atatürk Havalimanı (AHL) Kargo Gümrük Müdürlüğünde şef olarak görev yapmakta iken başvurucunun da aralarında bulunduğu kamu görevlileri hakkında rüşvet almak iddiasıyla adli ve idari soruşturmaya başlanmıştır. Yürütülen idari soruşturma sonucunda başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde yer alan memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilini işlediğinden bahisle 23/8/2012 tarihli kararla devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir.
3. Başvurucu tarafından anılan işlemin iptali talebiyle İstanbul 7. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, sözlü savunması alındığında sendika temsilcisinin hazır bulunmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını, ceza davasının sonucu beklenmeden hakkında dava konusu işlemin tesis edildiğini belirtmiştir. Geçmiş sicillerinin olumlu olduğunu vurgulayan başvurucu isnat edilen fiili yapmadığını ifade etmiştir. İdare Mahkemesi 26/6/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, adli soruşturma kapsamında alınan telefon dinleme ve teknik takip kararları neticesinde başvurucuda toplanan paraların müdür olan şahsa verilmesi sırasındaki görüntülerin kayda geçtiği, tüm bu tespitler ışığında kamu görevlisi olan başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
4. Başvurucu bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu ceza mahkemesinin sonucu beklenmeden karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Danıştay Onikinci Dairesi (Daire) 22/3/2018 tarihli kararıyla İdare Mahkemesince verilen kararın ve dayandığı gerekçenin, hukuka ve usule uygun olduğunu ve bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığını belirterek temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebi Dairenin 16/4/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
5. Başvurucu nihai hükmü 16/7/2019 tarihinde öğrendikten sonra 7/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Öte yandan Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) yapılan yargılamada başvurucuya isnat edilen suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Ceza Mahkemesince rüşvet suçuna ilişkin yapılan değerlendirmede, başvurucunun da aralarında bulunduğu memur sanıkların, diğer sanıklardan düzenli ve sürekli şekilde menfaat temin etmelerine ilişkin fiillerinin rüşvet suçunun unsurlarını taşımadığı buna karşın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinin -suç tarihinde yürürlükte olan- (3) numaralı fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu tespit edilerek 26/5/2016 tarihinde anılan suçtan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 4500 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu ve diğer sanıkların temyiz talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince; Ticaret Bakanlığının davaya katılma hakkını kullanabilmesi için davadan haberdar edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Ceza Mahkemesi tarafından 12/10/2023 tarihinde bozma kararı kapsamında yapılan yargılama sonucunda, davaya katılmaya ilişkin işlemlerin usulünce yapıldığı belirtilerek başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünde bir değişiklik yapılmamasına karar verilmiştir. Başvurucu tarafından bu karara karşı 21/11/2023 tarihinde temyiz başvurusunda bulunulmuş olup henüz karar verilmemiştir.
7. Ayrıca başvurucu hakkında kaçakçılık ve sahtecilik suçlarından yürütülen bir diğer ceza yargılaması sonucunda Ceza Mahkemesince 22/2/2019 tarihinde beraat kararı verilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Ceza Dairesi tarafından 4/11/2021 tarihinde reddedilerek anılan karar kesinleşmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Bakanlık görüşünde; makul sürede yargılama hakkının ihlali iddiasına ilişkin yapılacak incelemede başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının, toplanması ve değerlendirilmesi gereken delillerin çeşitliliğinin, kapsamının ve içeriğinin ve OHAL şartlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlık bu görüşüne karşı beyanında, bahse konu davadaki hukuki meselenin çözümünde güçlük ve benzeri durumların söz konusu olmadığını belirtmiştir.
10. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
11. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; haksız suçlamalar nedeniyle mesleğinden çıkarıldığını ileri sürerek çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu hakkında tesis edilen devlet memurluğundan çıkarma cezasının başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı sonucuna ulaşılarak başvuru, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 93; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, § 96).
14. Somut olayda başvurucu, yürütülen disiplin soruşturması sonucunda devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmış olduğundan kamusal bir makam tarafından başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 657 sayılı Kanun'un 125. maddesine dayanılarak ortaya çıkan müdahalenin Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla tesis edildiği değerlendirilmiştir (Namet Sevinç, B. No: 2015/9155, 10/1/2019, §§ 41-43). Bu bağlamda anılan müdahalenin kanunilik şartını sağladığı ve meşru amacının bulunduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
15. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre demokratik toplum düzeninin gerekleri kavramı öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir (AYM, E.2016/179, K.2017/176, 28/12/2017; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 44; Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016, § 49; Erhun Öksüz [GK], B. No: 2014/12777, 13/10/2016 § 53; Salim Onur Şakar, B. No: 2015/2711, 21/9/2017, § 35; C.A. (3), § 114). Bununla birlikte ölçülülük ilkesinin amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden gereklilik ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 106; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, § 70; Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 82; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 48; C.A. (3), § 115).
16. Belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil eden önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur. Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayata saygı hakkının sınırlandırılmasında da gözönünde bulundurulmalıdır (Bülent Polat, § 107). Ayrıca personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkı ile kamu hizmetinin yukarıda belirtilen temellere uygun yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının gözönünde bulundurulması zorunludur (Bülent Polat, §§ 109, 110).
17. Somut olayda başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelikte hareket ettiğine ilişkin tespitin dayanağını adli soruşturma dosyasında bulunan telefon görüşme kayıtları ve görüntü kayıtları oluşturmaktadır. Başvurucu tarafından anılan kayıtlardaki kişiler arasında bulunmadığına veya bu kayıtların hukuka aykırı şekilde elde edildiğine dair bir iddia ileri sürülmemiştir. Bununla birlikte başvurucu, idari yargı sürecinde ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini zira bu yargılama sonucunda beraat etme ihtimali bulunduğunu beyan etmiştir. Nitekim başvurucu bireysel başvuru formunda, Ceza Mahkemesinin 22/2/2019 tarihli beraat kararına vurgu yaparak hakkında tesis edilen disiplin cezasının haksız olduğunu ileri sürmüştür.
18. Buna karşın Ceza Mahkemesince başvurucunun üzerine atılı suçun vasfının görevi kötüye kullanma suçuna dönüştüğüne ilişkin değerlendirmeler yapıldığı belirlenmiştir (bkz. § 6). Ayrıca Ceza Mahkemesi tarafından idari soruşturma sonucunda verilen karara esas alınan kayıtların geçerlilik taşımadığına veya hukuka aykırı yoldan elde edildiğine ilişkin bir tespit yapılmamış ve başvurucu tarafından da bu yönde bir itirazda bulunulmamıştır. Bununla birlikte başvurucunun memurluk sıfatını kullanarak menfaat temin ettiğinin ceza yargılamasında da sabit görüldüğü ancak suç vasfının değiştirildiği, dolayısıyla disiplin cezasına sebep olan olguların mevcut olmadığına dair bir tespitin yargı makamları tarafından yapılmadığı görülmüştür. Netice itibarıyla devlet memurluğundan çıkarma işlemi kapsamında, yargı makamlarının da kamu hizmetinin önemini, başvurucuya isnat edilen fiili ve ilgili mevzuatı gözeterek ulaştığı sonucu yeterli gerekçeyle açıkladığı, ulaşılan sonuçta bariz takdir hatası ya da keyfîlik bulunmadığı anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Barış Akgül, B. No: 2019/28777, 24/1/2024, §§ 11-21).
19. Öte yandan disiplin soruşturması ve yargılama safahatında başvurucunun katılımı ve savunması ile delillerini sunması sağlanmak suretiyle özel hayata saygı hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmış olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun disiplin cezasına konu fiili gözönüne alındığında kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılması sonucunda ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğu anlaşılmaktadır.
20. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.