TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BAŞKENT DOĞALGAZ DAĞITIM GYO A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/28520)
|
|
Karar Tarihi: 31/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Başkent Doğalgaz
Dağıtım GYO A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Nuray YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada gerekçesiz
karar verilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin talebin dikkate
alınmaması, davanın hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi ve yargılamanın
uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/8/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ)
tarafından, doğal gaz borcu zamanında ödenmediğinden bahisle 87.852.354,44 TL borcun
tahsili amacıyla 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun uyarınca başvurucu Şirket adına 1/9/2008 tarihli ödeme
emri düzenlenmiştir.
9. Başvurucu, söz konusu ödeme emrinin iptali istemiyle
19/9/2008 tarihinde Ankara 8. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
10. Mahkemenin 2/12/2008 tarihli kararıyla davanın süre
aşımı nedeniyle reddine hükmedilmiş, bu karar Danıştay Onüçüncü Dairesinin
(Daire) 9/11/2009 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
11. Mahkemece bozma kararına uyulmuş, 21/1/2013 tarihinde
davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde özetle; BOTAŞ tarafından
başvurucuya Nisan-Mayıs-Haziran 2008 dönemine ait gaz bedeli olarak toplam
80.001.500,63 TL asıl alacak ve bu asıl alacağa 6183 sayılı Kanun gereği
işletilen 7.850.583,81 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 87.852.354,44 TL
tutarında ödeme emri gönderildiği belirtilmiştir. Başvurucu ile BOTAŞ arasında
doğal gaz alım satımına ilişkin imzalanan sözleşme gereği borcun vade tarihinin
her takvim ayının 15. günü olduğu bilgisine yer verilmiştir. Ödenmeyen
faturaların son ödeme tarihlerinin 2008 yılının mart, nisan, mayıs, haziran
aylarının 15. günleri olduğu, başvurucu tarafından bu dönemlere ilişkin olarak
5/5/2008 ile 3/7/2008 tarihleri arasında toplam 66.559.750 TL ödemede
bulunulduğu, bu ödemelerin en eski fatura borcundan mahsup edilerek yapıldığı,
3/7/2008 ile 14/8/2008 tarihleri arasında ise toplam 39.465.344,75 TL ödemede
bulunulduğu tespitine yer verilerek, Nisan 2008 dönemine ait faturadan bakiye
15.274.705,57 TL dahil Nisan-Mayıs-Haziran 2008 dönemine ait toplam
87.852.354,44 TL borcun süresinde ödenmemesi üzerine 1/9/2008 tarihli ödeme
emrinin düzenlendiği vurgulanmıştır. Vadesinde ödenmeyen amme alacağına yönelik
ödeme emri düzenleneceğinin mevzuatta açık olduğu ve başvurucunun doğal gaz
bedelinden kalan bakiye borcunu vadesinde ödemediği sabit olduğundan söz konusu
alacağın tahsiline yönelik olarak düzenlenen ödeme emrinde hukuka ve mevzuata
aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
12. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Dairenin
31/10/2018 tarihli kararı ile onanmış; kararın düzeltilmesi istemi de yine
Dairenin 25/6/2019 tarihli kararı ile reddedilerek karar kesinleşmiştir.
13. Nihai karar 23/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 20/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası
Kanunu'nun "Diğer hükümler" kenar başlıklı 12. maddesinin (g)
bendi şöyledir:
"BOTAŞ'ın doğal gazla ilgili alacakları
hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri
uygulanır."
15. 6183 sayılı Kanun'un "Ödeme zamanı ve önce
ödeme" kenar başlıklı 37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Amme alacakları hususi
kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir. Hususi kanunlarında ödeme zamanı
tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre
yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir. Bu ödeme müddetinin son günü
amme alacağının vadesi günüdür.
..."
16. 6183 sayılı Kanun'un "Ödeme emri" kenar
başlıklı 55. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Amme alacağını vadesinde
ödemiyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde
bulunmaları lüzumu bir 'ödeme emri' ile tebliğ olunur.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
1. İlgili
Sözleşme
17. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme ile
korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan
hukuki ya da maddi hataları ele almanın yerleşik içtihadı uyarınca kendi görevi
olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya [BD], B.No: 30544/96,
21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD], B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 82).
Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye
almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl
değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz; bu hususlar öncelikli
olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda
ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki uyuşmazlıktaki
tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler AİHM'in
yeniden inceleme alanına girmez. AİHM bir dördüncü derece yargı yeri gibi
davranmamalıdır, dolayısıyla keyfî olduğu ya da makul olmadığı açıkça
görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin
kararlarını 6. maddenin birinci fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna
(No. 2) [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 31/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu Şirket; BOTAŞ tarafından kendilerine
148.141.638,75 TL ödeme yapıldığı beyanında bulunulmasına karşın, yapılan
toplam ödemelerin 606.282.505,72 TL olduğu ve mahkeme kararında bu hususa
yönelik bir değerlendirme yapılmadığını, vade ve gecikme zammına ilişkin
itirazlarına yönelik de hiçbir açıklamada bulunulmadığını, temyiz ve karar
düzeltme isteminin reddine ilişkin kararların herhangi bir gerekçe içermediğini
belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça
gerekçeli karar hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36.
maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin
gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı
güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B.
No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
22. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
23. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli görülmektedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800,
18/6/2014, §§ 31, 34).
24. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri
sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde cevap
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara cevap vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
25. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
26. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ya da esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 39).
27. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya
da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
28. Somut olayda mahkeme, ödeme emrinin iptali istemiyle
açılan davayı incelemiş ve ilgili mevzuat kapsamında değerlendirme yaparak
sonuca ulaşmıştır. Bu bağlamda yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu (bkz. § 11)
görülmektedir. Ayrıca temyiz ve karar düzeltme aşamalarında değerlendirme
konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu belirtilmiştir. Bu hâle göre
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
30. Başvurucu Şirket; uzmanlık ve hesaplama gerektiren
bir uyuşmazlıkta taleplerine karşın bilirkişi raporu alınmadığını, davalı
idarenin sunduğu belgelere göre karar verildiğini, maddi gerçeğin ortaya
çıkarılmasının engellendiğini belirterek silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
32. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil
yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer
verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı
tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673,
20/9/2017, § 37).
33. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi
de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların
eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu
itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil
olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir
yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, §
38).
34. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının
usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan
birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve
savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının
temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
35. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak
inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
36. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara delillerini
sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin
katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik
veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında
değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında
silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının
korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No:
2013/7727, 4/2/2016, §§ 50-52).
37. Somut olayda görülen davanın tarafları arasındaki
ihtilaf, başvurucu Şirketin BOTAŞ'a olan doğal gaz borcunun ne kadarlık kısmını
ödediği ve düzenlenen ödeme emrinin borcun ödenmeyen kısmıyla uyumlu olup
olmadığı noktasındadır.
38. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir
davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar
vermek değildir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800,
18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü
ve esasa etkisi olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip
incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin
diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme
görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, §
29).
39. Somut başvuruda Mahkemece uzman bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına gerek görülmeyerek, sunulan belgeler kapsamında mevcut borç
durumu ile yapılan ödemeler belirlenerek kalan ödeme miktarı hesaplanmış ve
uyuşmazlık hakkında hüküm kurulmuştur.
40. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen
delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerine ait olduğu, derece mahkemelerinin dava konusuna, elde edilen
delilerin ağırlığına ve iddia ile savunmalara göre tanık beyanı, keşif icrası
ve bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda takdir
yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında bilirkişi incelemesi
yaptırılmamasına ilişkin ileri sürülen husus yönünden silahların eşitliği
ilkesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği,
iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu,
temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu
açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No:
2012/1334, 17/9/2013, § 24).
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
43. Başvurucu Şirket, bireysel başvuru konusu
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
47. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 10 yıl 9 aylık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal
İddiaları Yönünden
1. Başvurucunun
İddiaları
49. Başvurucu Şirket; Başkent Vergi Dairesi Müdürlüğü
tarafından tanzim edilen 20/5/2008 tarihli haciz bildirimi ile zaten BOTAŞ'ın
alacaklarına haciz işlendiğini, BOTAŞ tarafından ilgili Vergi Dairesince
konulan haczin bitiminin beklenmesi ve ardından varsa bakiye alacağın
ödenmesinin talep edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca taraflarından
mevcut borcun ödendiği bildirilmesine karşın BOTAŞ tarafından ödeme
yapılmadığının iddia edildiğini, bu hâliyle talep edilen bedelin taraflarınca
hesaplanabilir nitelikte olmadığını, likit bir alacağın varlığından söz
edilemeyeceğini, Mahkemece eksik inceleme ve mevzuatın yanlış yorumlanması
suretiyle verilen hükmün hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiaları delillerin takdiri, somut olayın ve mevzuatın
değerlendirilmesine ilişkin bulunduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
51. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
52. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı
incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 11) gerekçe ile hüküm
kurulmuştur.
53. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da
bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu, ihlalin tespitine ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
57. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmadığından
tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 8. İdare
Mahkemesine (E.2011/714, K.2013/50) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 31/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.