logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(A.h.c. Turizm İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2019/29273, 12/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

A.H.C. TURİZM İTHALAT İHRACAT SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/29273)

 

Karar Tarihi: 12/12/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 21/5/2025 - 32906

 

GENEL KURUL

 

KARAR

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucu

:

A.H.C. Turizm İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Mehmet Bülent TOKUÇOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, işyerinin otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

5. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar şöyledir:

7. Başvurucu A.H.C. Turizm İthalat İhracat Sanayi Ticaret Limitet Şirketi (Şirket), Aydın'ın Kuşadası ilçesinde bar olarak faaliyet göstermektedir.

8. Kuşadası Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğü (Emniyet Müdürlüğü) 27/8/2018 tarihinde Kuşadası Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonuna (Komisyon) yazı göndermiştir. Bu yazıda başvurucu Şirket tarafından işletilen barın 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'na dayanılarak çıkarılan, 19/4/1961 tarihli ve 10786 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü'nün (Tüzük) 95. ve 96. maddelerine göre gizli fuhuş yapılan yer hâline geldiğini ifade etmiş ve Tüzük'ün 104. maddesine göre gerekli işlemin yapılmasını istemiştir.

9. Komisyon 31/8/2018 tarihinde başvurucu Şirkete ait barın Tüzük'ün 104. maddesine istinaden otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesine karar vermiştir.

10. Başvurucu Şirket, Komisyon kararının iptali istemiyle Kuşadası Kaymakamlığı (İdare) aleyhine 5/9/2018 tarihinde Aydın 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu Şirket, bu davada kolluk güçleri tarafından düzenlenen tutanakların hukuka aykırı olduğunu, tutanaklarda ifade edilen hususlara karşı savunma imkânı bulamadığını, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine ve masumiyet karinesine aykırı işlem yapıldığını ve verilen cezanın ekonomik olarak Şirketi zor durumda bırakacağını ileri sürmüş; öncelikle yürütmenin durdurulmasını ve işlemin iptal edilmesini talep etmiştir. İdare Mahkemesi 5/9/2018 tarihinde davalı İdarenin birinci savunması alındıktan ve ara kararının gerekleri yerine getirildikten sonra veya savunma süresi ve ara kararına cevap süresi geçtikten sonra yeni bir karar verilinceye kadar işlemin telafisi güç veya imkânsız zarar doğurabilecek nitelikte olması nedeniyle işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiş ancak 2/10/2018 tarihinde yürütmenin durdurulması talebini reddetmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz da reddedilmiştir.

11. İdare Mahkemesi 24/1/2019 tarihinde davayı reddetmiş; karar gerekçesinde, Emniyet Müdürlüğünce yapılan gizli takip ve araştırma neticesinde Tüzük'e göre düzenlenen tutanakta anılan işyerinin normal bir bar olarak faaliyet göstermediğinin ve geçimini fuhuş yaparak sağlayan Türk ve yabancı kadınların sanatlarını icra ettikleri yer hâline geldiğinin tespit edildiği, erkek şahıslar A.K. ve S.I.nın para karşılığında cinsel ilişkiye girmek üzere yabancı uyruklu kadınlarla barda tanıştıklarını beyan ettikleri, O.Ş. adlı yabancı uyruklu kadının da Şirketin işlettiği bardan müşteri temin ettiği, dolayısıyla söz konusu işletmenin gerçek amacından uzaklaştığı anlaşıldığından Tüzük'ün 104. maddesi uyarınca otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesine ilişkin Komisyon kararında hukuka aykırılık olmadığı sonucuna vardığını belirtmiştir.

12. Karara karşıbaşvurucu Şirketin yaptığı istinaf başvurusu, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesince 27/6/2019 tarihinde reddedilmiştir.

13. Başvurucu Şirket, nihai hükmü 17/7/2019 tarihinde öğrendikten sonra 7/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu'nun 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Polisçe kat’i delil elde edilmesi halinde;

...

C) Mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme yerleri ve fuhuş yapılan

evler ve yerler,

...

Mahallin en büyük mülkî amiri tarafından otuz günü geçmemek üzere geçici süreyle faaliyetten men edilir.

Bu maddede yazılı fiiller sebebiyle bir yıl içinde üç defa faaliyetten men edilen işyerlerinde, bu fiiller tekrar işlendiği takdirde, işyeri açma ve çalışma ruhsatları, mahallin en büyük mülkî amirinin bildirimi üzerine, belediye veya il özel idaresi tarafından beş iş günü içinde iptal edilir."

15. 1593 sayılı Kanun'un ''Umumi kadınlar hakkında ahkam'' başlıklı 128. maddesi şöyledir:

"

Sıhhat ve İçtimai Muavenet ve Dahiliye Vekaletleri müştereken bir yönetmelik [2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nın 9. maddesiyle bu maddede yer alan 'nizamname' ibaresi 'yönetmelik' ve 'nizamnamede' ibaresi 'yönetmelikte' şeklinde değiştirilmiştir.] neşrederek umumi kadınlar ve evlerin tabi olacakları hükümler ve bu fuhuş yüzünden intişar eden hastalıkların ve bilhassa zührevi hastalıkların sirayetine mani olacak tedbirleri tesbit ve yine müştereken tatbik ederler.Umumi kadınlarla umumi evler ve bunlara benzer mahaller bu yönetmelikte tarif ve tahdit olunacaktır."

16. Tüzük'ün '' İzinsiz fuhuş yapılan evler'' başlıklı 95. maddesi şöyledir:

''İzin alınmadan içinde gizli fuhuş yapıldığı iddia veya ihbaredilen veyahut her ne şekilde olursa olsun muttali olunan evler hakkında ahlak zabıtası memurları tarafından önce gizli inceleme yapılır. Bu gibi evlerde gizli fuhuş yapıldığı delilleriyle tesbit edildiği takdirde, düzenlenecek tutanaklar gizli inceleme raporları ile birlikte en büyük polis amiri tarafından komisyona sunulur. Bu yerler hakkında komisyonca 104 üncü maddeye göre işlem yapılır."

17. Tüzük'ün 96. maddesi şöyledir:

''Otel, motel, pansiyon, misafirhane, hamam, plaj, bar, pavyon, çalgılı kahve, diskotek, içkili gazino, gece klübü, tavernave benzeri isimler altında işletme ruhsatı alınan yerlerde, gerçek amaç ve anlamda uzak olarak genel kadınlara sanat icra etmek imkanının verildiği veya bu gibi yerlerin bir genelev özellik ve mahiyetinde kullanıldığı, 95 inci maddeye göre tespit olunursa, bu tesisler ruhsatsız açılmış birleşme yerleri sayılarak sahipleri veya işletenler hakkında komisyonca 104 üncü madde uyarınca işlem yapılır."

18. Tüzük'ün 104. maddesi şöyledir:

''Usulü dairesinde izin alınmadan içinde gizli fuhuş yapıldığı delilleriyle tesbit edilen 95 ve 96 ncı maddelerde yazılı mahaller komisyon kararıyle üç ayı geçmemek üzere kapatılır."

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

''Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin kamu otoritelerince mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayanmasını zorunlu kıldığını ifade etmiştir. AİHM ayrıca demokratik toplumun temel ilkelerinden olan hukuk devletinin Sözleşme'de mündemiç bir kavram olduğunu vurgulamıştır (Vistins ve Perepjolkins/Letonya, B. No: 71243/01, 25/10/2012, § 95).

21. Ancak AİHM, kanunilik ilkesinin sağlanması bakımından müdahalenin iç hukukta yasal bir temelinin varlığının tek başına yeterli olmadığını, bu bağlamda kanunun hukuk devleti ilkesine uygun olmasının yanında keyfîliğe karşı güvenceler içermesi gerektiğine de işaret etmiştir(Vistins ve Perepjolkins/Letonya, § 96).

22. AİHM, her hukuk sisteminde kanun hükümlerinin yargısal yoruma tabi tutulmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizmektedir. AİHM'e göre müphem hususların açıklığa kavuşturulması ve değişen koşullara uyum sağlanması her zaman için bir ihtiyaçtır.Kesinlik, ziyadesiyle arzulanan bir husus olduğu hâlde bu, aşırı katı olma sonucunu doğurabilmekte ve kanunun değişen koşullara uyumuna engel teşkil edebilmektedir. Birçok kanun kaçınılmaz olarak -az veya çok- belli bir derecede muğlaklık içerir. Muğlaklık içeren bu kanunların yorumlanması ve uygulanması ise bir pratik sorunudur. Bu çerçevede kanunların müphem yönlerini açıklığa kavuşturmak ve yorumda ortaya çıkan şüpheleri dağıtmak mahkemelerin görevidir (OAO Neftyanaya Kompaniya Yukos/Rusya, B. No: 14902/04, 20/9/2011, § 568). Bu yüzden kanunilik şartı, hukuk kurallarının yargısal makamlarca yorumlanmasını dışladığı biçiminde anlaşılamaz (OAO Neftyanaya Kompaniya Yukos/Rusya, § 569).

23. AİHM, iç hukukun yorumlanmasının ve uygulanmasının öncelikli olarak ulusal otoritelerin yetkisinde olduğuna dikkat çekmektedir. Bununla birlikte AİHM, iç hukukun yorumlanmasının ve uygulanmasının sonuçlarının Sözleşme ve AİHM içtihatlarıyla uyumlu olup olmadığını denetlemenin görevi olduğunu ifade etmektedir (Shchokin/Ukrayna, B. No: 23759/03, 37943/06, 14/10/2010, § 52).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin 12/12/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu Şirket; isimsiz bir ihbarla başlatılan soruşturma sırasındaki gizli araştırma sonucu düzenlenen tutanağın hukuki denetime tabi tutulmaksızın karara esas alındığını, tutanakta genel ifadelerle kendisine ait işyerinin bulunduğu sokakta fuhuş yapıldığı belirtilmekle birlikte adından söz edilmediğini, tutanağın ve diğer işlemlerin hiyerarşi içindeki kurumlarca yapıldığını, fuhuş yapan kişilerin farklı bir otelde yakalandıklarını ve kendisine ait işyerinde aracılık yapıldığına ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunmadıklarını belirtmiştir. Gerekçeli kararın gizli araştırma sonucu düzenlenen tutanağa ve tanık ifadelerine dayandırıldığını ancak kararda yer verilen ifadelerin aksine tanık O.Ş.nin özellikle kendisine ait bardan müşteri temin ettiğine ilişkin bir beyanının olmadığını, yalnızca barlardan müşteri temin ettiğine ilişkin beyanının bulunduğunu ifade etmiştir. İşlettiği barın otuz gün süreyle kapalı kalması nedeniyle gelir kaybına uğratıldığını ileri sürmüş; etkili başvuru, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir.

2. Değerlendirme

26. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:

''Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu Şirketin kendisine ait işyerinin otuz gün süreyle kapatılması nedeniyle uğradığı zarara ilişkin şikâyetinin mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurunun bu kapsamda incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun adil yargılanma hakkının güvenceleri çerçevesinde ileri sürdüğü iddiaların mülkiyet hakkının usul güvenceleri kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

29. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Anayasa Mahkemesi, gözetim altına alınarak garaja çekilen özel halk otobüsünün işletilmemesinden doğan zararın tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olan Reşit Ölçer (B. No: 2016/11371, 21/7/2020) kararında özel halk otobüsünün ekonomik değer ifade ettiğini değerlendirmiştir (aynı kararda bkz. § 36). Somut olayda da başvuruya konu işyerinin başvurucu açısından ekonomik bir değer ifade ettiği dikkate alındığında Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

30. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

31. Somut olayda Şirkete ait işyerinin gizli fuhuş yapılan yer hâline geldiği gerekçesiyle otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Söz konusu müdahaleyle fuhuş yüzünden bulaşan hastalıklarla mücadele edilmesi amaçlanmıştır. Bu durumda başvuru konusu olaydaki müdahalenin -amacı dikkate alındığında- mülkiyetin kullanımının kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

''Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de gözönünde bulundurulmalıdır. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

 (a) Genel İlkeler

34. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngörmediği konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme yapılarak ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür. Anayasa’da münhasıran kanunla düzenleme yapılması öngörülmeyen konularda yasamanın asliliği ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri haricinde geçerli olan yürütmenin türevselliği ilkeleri gereği idari işlemlerin kanuna dayanması zorunluluğu vardır. Ancak bu durumda kanunda belirlenmesi gereken çerçeve, Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini öngördüğü durumdakinden çok daha geniş olabilecektir. Başka bir ifadeyle Anayasa’ya göre kanunla düzenlenmesi gerekmeyen bir konu, kanuni dayanağı olmak kaydıyla idarenin düzenleyici işlemlerine bırakılabilir (AYM, 19/2/2020, E.2018/91, K.2020/10, § 110).

35. Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir. Bu nedenle Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmenin türevsel nitelikteki işlemlerine bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz (AYM, E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.2019/36, K.2021/15, 4/3/2021, § 57).

36. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

37. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

38. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

39. Kanunun varlığı kadar kanun metni ve uygulaması da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik taşımalıdır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Bu bağlamda müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

40. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

41. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği yargı mercilerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda yargı mercilerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veyayargı mercilerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

42. Mülkiyet hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde de olması gerekir (AYM, 30/11/2022, E.2022/103, K.2022/150, §§ 7-20).

43. Anayasa Mahkemesi, daha önce 30/11/2022 tarihli bir başka kararında spor müsabakalarından elde edilecek hasılatın spor il müdürlüklerine ve müsabaka yapan kulüplere dağıtımına ilişkin uygulama, usul ve esasların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğini düzenleyen kural hakkında yapılan itirazı incelemiştir. İdare tarafından hangi müsabakalardan hasılat payı alınacağı, brüt hasılat ve gerekli masraflar kavramlarının neleri içerdiği, net hasılattan idareye dağıtılması öngörülen payın hangi amaçla ve neyin karşılığı olarak alındığı konusunda kanunda bir belirlilik bulunmadığını belirtmiştir. Bu itibarla anılan hususların ilk elden yönetmelikle düzenlenmesinin söz konusu olduğunu, ayrıca kulüplerin elde ettiği spor müsabakası hasılatı üzerinden idareye hangi oranda ödeme yapılacağı konusunda da kanunda herhangi bir düzenleme yapılmadığını vurgulamıştır. Yine bu kapsamda müsabaka hasılatından alınacak payın alt veya üst sınırlarını gösterir bir hükmün de kanunda bulunmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla müsabaka hasılatlarından alınacak paya ilişkin oranların ilk elden yönetmelikle düzenleneceğini belirtmiştir. Bu bağlamda müsabaka hasılatlarından alınacak payın hesaplanmasının ne şekilde belirleneceğine dair kanuni çerçevenin çizilmediğini, idarenin pay oranının alt ve üst sınırlarının belirlenmediğini, konunun bütün ayrıntılarıyla düzenlenmesinin yönetmeliğe bırakılmak suretiyle yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisi tanındığını ifade etmiştir. Bu itibarla spor müsabaka hasılatından pay almak suretiyle mülkiyet hakkına sınırlama getiren kuralın belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşmıştır (AYM, 30/11/2022, E.2022/103, K.2022/150 (§§ 14-16).

44. Yine Anayasa Mahkemesi 1/7/2022 tarihli ve 7417 Kanun’un bazı hükümlerinin iptali istemine ilişkin iptal davasını incelemiştir. Kararda 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun mülga ek 70. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca en yüksek devlet memuru aylığı (ek gösterge dâhil) brüt tutarının ek gösterge oranları esas alınmak suretiyle Kanun’da belirlenen oranlara tekabül eden miktarının emeklilik keseneğine ve kurum karşılığına tabi tutulmasına ilişkin hükmü mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirmiştir. Bu itibarla anılan maddenin dava konusu ikinci fıkrasında, birinci fıkradaki oranları, ayrı ayrı veya birlikte üç katına kadar artırmaya, ek gösterge gruplarını değiştirme ve ek göstergeleri yeniden düzenleme yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yönelik olarak bir sınırlama öngörüldüğünü ifade etmiştir. Kuralla Cumhurbaşkanına tanınan yetkinin genel çerçevesinin çizilmediğini, temel esaslar ve ilkelerin belirlenmediğini, bu konulardaki takdir yetkisinin bütünüyle Cumhurbaşkanına bırakıldığını belirtmiştir. Bu durumda kuralla 5434 sayılı Kanun’un mülga ek 70. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin birinci fıkrasındaki oranların ve gösterge gruplarının değiştirilmesi veya ek göstergelerin yeniden düzenlenmesi konusundaki ölçütlere ilişkin yasal çerçeve belirlenmeksizin yürütme organına sınırları ve kapsamı belirli olmayan bir yetki tanınmasının mülkiyet hakkının kanunla sınırlanması ilkesiyle bağdaşmadığı gibi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle de çeliştiği sonucuna varmıştır (AYM, E.2022/110, K.2023/115, 22/6/2023, §§ 14, 19, 20).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

 (i) Şeklî Anlamda Kanunun Varlığı

45. Yargılama mercileri Tüzük'ün 95., 96. ve 104. Maddeleri hükümlerine göre yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu belirterek davayı reddetmiştir. Tüzük'ün dayandığı 1593 sayılı Kanun'un "Umumi kadınlar hakkında ahkam'' kenar başlıklı 128. maddesinde, çıkarılacak tüzükle umumi kadınlar ve evlerin tabi olacakları hükümler ile bu fuhuş yüzünden intişar eden hastalıkların ve bilhassa zührevi hastalıkların sirayetine mâni olacak tedbirlerin tespit ve yine müştereken tatbik edileceği, umumi kadınlarla umumi evlerin ve bunlara benzer mahallerin bu tüzükle tarif ve tahdit olunacağı ifade edilmiştir. 1593 sayılı Kanun hükümlerinin TBMM tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemi olduğu açıktır.

 (ii) Ulaşılabilirlik

46. Söz konusu kanun hükmünün Resmî Gazete'de yayımlandığı dikkate alındığında ulaşılabilir olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

 (iii) Belirlilik ve Öngörülebilirlik

47. Önem taşıyan bir diğer unsur ise mülkiyet hakkına yapılan müdahale yönünden uygulanan kanun hükümlerinin belirlilik ve öngörülebilirlik ölçütünü sağlayıp sağlamadığıdır.

48. Somut olayda Emniyet Müdürlüğü, 1593 sayılı Kanun'un 128. maddesine dayanılarak çıkarılan Tüzük'ün 95. ve 96. maddelerine göre gizli inceleme yapmış ve başvurucuya ait işyerinin gizli fuhuş yapılan yer hâline geldiğini tespit etmiştir. Bunun üzerine aynı Tüzük'ün 104. maddesi uyarınca işlem yapılması için Komisyondan talepte bulunmuştur. Bu tespiti değerlendiren Komisyon, Şirkete ait işyerinin Tüzük'ün 104. maddesine istinaden otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesine karar vermiştir. Söz konusu müdahaleyle fuhuş yüzünden bulaşan hastalıklarla mücadele edilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla toplum sağlığının korunması amacıyla fuhuş yüzünden bulaşan hastalıkların önlenmesine ilişkin bir kısım tedbirlerin alınması gerektiği de açıktır.

49. Yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri incelendiğinde 2559 sayılı Kanun'un 8. maddesinde mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerler hakkında ne şekilde uygulama yapılacağına ilişkin olarak açık düzenlemelerin bulunduğu görülmektedir. Buna göre polisin kati delil elde etmesi hâlinde ilgili maddede sayılan yerlerin mahallin en büyük mülki amiri tarafından otuz günü geçmemek üzere geçici süreyle faaliyetten men edileceği hüküm altına alınmıştır. Bunun yanında aynı maddenin son fıkrasında; bu maddede yazılı fiiller sebebiyle bir yıl içinde üç defa faaliyetten men edilen işyerlerinde, bu fiiller tekrar işlendiği takdirde işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının mahallin en büyük mülki amirinin bildirimi üzerine belediye veya il özel idaresi tarafından beş iş günü içinde iptal edileceği ifade edilmiştir. Anılan kanun maddesi incelendiğinde uygulama yapılacak yerlerin ve uygulanacak yaptırımların neler olduğunun ayrı ayrı düzenlendiği görülmektedir. Dolayısıyla 2559 sayılı Kanun'un 8. maddesinin kanunda bulunması gerekli belirlilik ve öngörülebilirlik ölçütlerini sağladığı anlaşılmıştır.

50. Somut olayda kamu makamlarının gizli fuhuş yapılan yer hâline geldiğini tespit ettiği işyeri hakkında belirli ve öngörülebilir hükümler içeren 2559 sayılı Kanun'un 8. maddesine göre işlem yapma imkânı varken bu yolu tercih etmedikleri, 1593 sayılı Kanun'un 128. maddesine göre çıkarılan Tüzük uyarınca işlem yaptıkları anlaşılmıştır. Bu nedenle incelemenin Tüzük ve dayanağını aldığı 1593 sayılı Kanun'un 128. maddesine göre yapılması gerekmiştir.

51. Tüzük'ün dayanağını teşkil eden 1593 sayılı Kanun'un ''Umumi kadınlar hakkında ahkam'' kenar başlıklı 128. maddesinde; çıkarılacak tüzükle umumi kadınlar ile evlerin tabi olacakları hükümler ve bu fuhuş yüzünden intişar eden hastalıkların, bilhassa da zührevi hastalıkların sirayetine mâni olacak tedbirlerin tespit ve yine müştereken tatbik edileceği, umumi kadınlarla umumi evlerin ve bunlara benzer mahallerin bu Tüzük'le tarif ve tahdit olunacağı ifade edilmiştir.

52. Ancak anılan Kanun'da umumi kadınlar ve evlerin hangi hükümlere tabi olacakları, fuhuş nedeniyle meydana gelen hastalıkların yayılmasına ilişkin tedbirlerin neler olduğu, umumi kadınlarla umumi evler ile bunlara benzer mahallerin kapsamı ve nasıl tahdit olunacağı belirsiz bırakılmıştır. Anılan kanun hükmünde yer verilen ve ilgili tüm hususların düzenleneceği ifade edilen Tüzük'e ilişkin olarak herhangi çerçeve çizilmemiş; ikincil düzenlemeler yoluyla kamu makamlarına sınırı belirli olmayan şekilde tanımlama, düzenleme yapma ve sınırlandırma yetkisi tanınmıştır. Kamu makamları da kapsamı 1593 sayılı Kanun'da düzenlenmeyen ve Tüzük'te yer verilen hükümlere göre başvurucu Şirkete ait işyerini otuz gün süreyle faaliyetten men etmiştir. Mülkiyet hakkının sınırlanmasına yol açan bu düzenlemeye ilişkin olarak 1593 sayılı Kanun'da genel bir çerçevenin çizilmemiş olması ve bu hususların Tüzük'e bırakılması yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisinin tanınmasına neden olmuştur; ayrıca bu durum yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin dayanağını oluşturan 1593 sayılı Kanun'un 128. maddesinin kanunda bulunması gerekli belirlilik ve öngörülebilirlik ölçütlerini sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı bu görüşe katılmamıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

54. Başvurucu; gizli araştırma sonucu düzenlenen tutanağın büyük bir bölümünde Şirket Müdürü E.Y. ile kardeşi S.Y. hakkında fuhuş suçlamalarına ve yargılamalarına ilişkin bilgi ve belgelere yer verildiğini oysa S.Y.nin Şirketle ilgisi olmadığını ve E.Y.nin ise anılan suçlamalardan beraat ettiğini iddia etmiştir. Kişi hakkında aynı suçtan soruşturma bulunmasının veya kişinin ceza almasının yeniden suç işleyeceğinin kanıtı olarak değerlendirilemeyeceğini ancak İdare Mahkemesinin olumsuz kanaat içeren tutanağa itibar ederek karar verdiğini belirtmiş ve masumiyet karinesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun diğer ihlal iddialarının incelenmesine gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

55. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ile 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

56. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

E. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın 1. İdare Mahkemesine (E.2018/937, K.2019/93) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

G. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/12/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Sayın Mahkemenin çoğunluğu tarafından, Başvurucunun işyerinin otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesine ilişkin işlemin Başvurucunun Anayasa’da tanınmış olan mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmış ise de aşağıdaki gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Kuşadası Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğü 27.08.2018 tarihinde Kuşadası Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonu’na gönderdiği yazıda Başvurucu şirket tarafından işletilen barın 24.04.1930 tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanuna dayanılarak çıkarılan Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklar ile Mücadele Tüzüğü’nün 95. ve 96. maddelerine göre gizli fuhuş yapılan yer haline geldiğini ifade ederek Tüzüğün 104. maddesine göre işlem yapılmasını istemiş, bunun üzerine ilgili işletme için Komisyon tarafından otuz gün süreyle faaliyetten men kararı verilmiştir. Başvurucunun idare mahkemesinde açtığı iptal davası reddedilmiş ve söz konusu karar İstinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

Çoğunluk tarafından ihlal gerekçesi olarak 1593 sayılı Kanunun 128. maddesinde mülkiyet hakkının sınırlanmasına ilişkin yetkinin genel bir çerçeve çizilmeden Tüzük’e bırakılmasının idareye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisi tanıdığı, bu nedenle Kanunun belirlilik ve öngörülebilirlik ölçütünü sağlamadığı kabul edilmiştir. 1593 sayılı Kanun’un 128. maddesine göre, “Sıhhat ve İçtimai Muavenet ve Dahiliye Vekaletleri müştereken bir nizamname neşrederek umumi kadınlar ve evlerin tabi olacakları hükümler ve bu fuhuş yüzünden intişar eden hastalıkların ve bilhassa zührevi hastalıkların sirayetine mani olacak tedbirleri tesbit ve yine müştereken tatbik ederler. Umumi kadınlarla umumi evler ve bunlara benzer mahaller bu nizamnamede tarif ve tahdit olunacaktır”. (2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 9 uncu maddesiyle, bu maddede yer alan “nizamname” ibaresi “yönetmelik” ve “nizamnamede” ibaresi “yönetmelikte” şeklinde değiştirilmiştir). Kanunun 128. maddesinde açıkça umumi kadınlar, evler ve benzeri mahallerin Tüzük’de tarif ve tahdit olunacağı belirtilmiş olup, bu anlamda Kanunda herhangi bir belirsizlik mevcut değildir. İşyerinin kapatılması dahil olmak üzere söz konusu mahaller hakkında hangi tahditlerin uygulanacağı Tüzük’e bırakılmıştır.

Tüzüğün 95. maddesinde izin alınmadan içinde gizli fuhuş yapıldığı iddia veya ihbar edilen veyahut her ne şekilde olursa olsun muttali olunan evler hakkında ahlak zabıtası memurları tarafından önce gizli inceleme yapılacağı, bu gibi evlerde gizli fuhuş yapıldığı delilleriyle tesbit edildiği takdirde, düzenlenecek tutanaklar gizli inceleme raporları ile birlikte en büyük polis amiri tarafından komisyona sunulacağı, bu yerler hakkında komisyonca 104 üncü maddeye göre işlem yapılacağı düzenlenmiş, yine aynı Tüzüğün 96. maddesinde otel, motel, pansiyon, misafirhane, hamam, plaj, bar, pavyon, çalgılı kahve, diskotek, içkili gazino, gece kulübü, taverna ve benzeri isimler altında işletme ruhsatı alınan yerlerde, gerçek amaç ve anlamda uzak olarak genel kadınlara sanat icra etmek imkanının verildiği veya bu gibi yerlerin bir genelev özellik ve mahiyetinde kullanıldığı, 95. maddeye göre tespit olunursa, bu tesisler ruhsatsız açılmış birleşme yerleri sayılarak sahipleri veya işletenler hakkında komisyonca 104 üncü madde uyarınca işlem yapılacağı belirtilmiştir.

Tüzüğün 104. maddesinde ise, usulü dairesinde izin alınmadan içinde gizli fuhuş yapıldığı delilleriyle tespit edilen 95. ve 96. maddelerde yazılı mahallerin komisyon kararı ile üç ayı geçmemek üzere kapatılacağı düzenlenmiştir. Yine 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanununun 8. maddesinin 1. fıkrasının (C) bendinde, mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerlerin mahallin en büyük mülkî amiri tarafından otuz günü geçmemek üzere geçici süreyle faaliyetten men edileceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere 1593 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan Tüzük’te düzenleme olmasa bile 2559 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca, emniyet müdürlüğünün tespit ve talebi üzerine mülki amir tarafından 30 günü geçmeyecek şekilde işyerinin kapatılması mümkün olmaktadır.

İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından Tüzük hükümleri çerçevesinde yapılan inceleme sonucunda Başvurucu tarafından işletilen mahalde izinsiz fuhuş yapıldığına ilişkin tutanak düzenlenmiş ve Komisyona gönderilmiş, komisyon üç aya kadar kapatma yetkisini haiz olmasına karşın 30 gün kapatma yaptırımı uygulamıştır. Tüzüğün 9. maddesine göre, “Komisyon en az haftada bir defa başkanın davetiyle toplanır. Kararlar çoğunlukla verilir. Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın oyuna itibar olunur. Kararlar, vilayetlerde valinin, kazalarda kaymakamın onayı ile tamam olur. Kaymakam tarafından onaylanmayan kararlar üzerinde komisyonca israr edildiği takdirde, mesele valiliğe bildirilir ve valiliğin kararına uyulur. Valiler tarafından onaylanmayan kararlar üzerinde komisyonca israr edildiği takdirde, vali tarafından sebeplerinin beyanı ile keyfiyet Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bildirilir. Bakanlığın kararı yerine getirilir”.

Buna göre, 1593 sayılı Kanunun 128. maddesi uyarınca çıkarılan Tüzük de tespiti yapma ve ceza uygulanmasını talep etme yetkisi İlçe Emniyet Müdürlüğü uhdesinde olduğu gibi, 2559 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca da kapatma yaptırımını talep yetkisi yine İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne aittir. Hal böyle olunca geçici kapatmaya konu fiilin işlendiği tespiti sonrasında İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından doğrudan Kaymakamlığa değil de yine Tüzük çerçevesinde oluşturulan komisyona yazı yazılması ve komisyon tarafından alınan kararın en büyük mülki amir olan Kaymakam tarafından onaylanarak cezanın icra edilmesinde herhangi bir belirsizlik ya da Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır. Öyle ki, nihai yaptırımı uygulama yetkisi gerek Tüzük gerekse Kanun çerçevesinde en büyük mülki amir olmaktadır. Uygulanan kapatma yaptırımı da Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununda belirtilen 30 günlük süreyi de aşmadığından işlemin kanuni dayanağı mevcut olup, Başvurucunun herhangi bir hakkının ihlal edilmesi söz konusu değildir.

Kaldı ki, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 19.maddesinde, “(1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

b) İşyerinin kapatılması,

c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,

d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” düzenlemesi yer almaktadır. Genel kanun niteliğini haiz olan Kabahatler Kanununun 19. maddesinde, idari yaptırım türleri açısından özel kanun hükümleri saklı tutulmuş olup, işyerinin kapatılmasına ilişkin Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun 8.maddesi ve Tüzüğün 104. maddesinde yer alan düzenlemeler bu anlamda da sonraki genel Kanun olan Kabahatler Kanununa aykırı değildir.

Bu nedenlerle Başvurucunun Anayasada koruma altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

 

Üye

Muhterem İNCE

Üye

Yılmaz AKÇİL

Üye

Ömer ÇINAR

Üye

Metin KIRATLI

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(A.h.c. Turizm İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2019/29273, 12/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı A.H.C. TURİZM İTHALAT İHRACAT SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ.
Başvuru No 2019/29273
Başvuru Tarihi 7/8/2019
Karar Tarihi 12/12/2024
Resmi Gazete Tarihi 21/5/2025 - 32906

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, işyerinin otuz gün süreyle faaliyetten men edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Geçici hukuki koruma (İhtiyati tedbir, haciz, ihtiyati haciz) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi