logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Halil Top [2.B.], B. No: 2019/30009, 19/10/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HALİL TOP BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/30009)

 

Karar Tarihi: 19/10/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Halil TOP

Vekili

:

Av. Didem BAYDAR ÜNSAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk kuvvetleri tarafından yapılan uygulama sırasında ateşli silah kullanımına bağlı olarak meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne (TEM) ilettiği, 12/9/2018 tarihli, gizli ibaresi taşıyan evrakla "İstanbul ili Sarıyer ilçesi sınırları dahilinde bulunan dört farklı adreste Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP/C) terör örgütüne mensup kişilerin bulunabilecekleri" yönünde istihbari bilgi vermiştir.

9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 12/9/2018 tarihinde, Emniyet Müdürlüğünün yazısında belirtilen adreslere yönelik arama ve elkoyma kararı almıştır. Söz konusu süreci takiben TEM ekipleri, belirtilen dört adrese yönelik olarak13/9/2018 tarihinde saat 03.00 sıralarında eş zamanlı operasyonlar gerçekleştirmiştir. Dört adresten üçünde yapılan uygulamada suç unsuruna rastlanmadığı, çatışma yaşanmadığı kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanaklardan anlaşılmaktadır.

10. Adreslerden birinde yapılan uygulama, 13/9/2018 tarihinde saat 10.00 sıralarında düzenlenen, operasyona katılan kırkın üzerinde kolluk personelinin, ikamet sahibi H.Y. ile S.Y.nin ve ikametin bulunduğu mahallenin muhtarı A.H.A. ile muhtar azası Z.G.nin imzasını taşıyan Olay, Arama ve El Koyma Tutanağı'na göre 13/9/2018 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında TEM ekibinde görevli kolluk personeli gerekli güvenlik teçhizatı ile ilgili adrese gelmiş, balistik kalkanlar ile üst tarafı buzlu cam bölme olan, demirden imal edilmiş ikamet kapısına yaklaşmıştır. Zilin çalınacağı sırada ikametten ateşli silahla kolluk kuvvetlerine doğru hedef gözetilerek ateş edilmiş ve kolluk görevlileri içeridekilerin duyabileceği şekilde "Polis, at silahını; teslim ol." ikazında bulunmuştur. İkaza rağmen ikametten ateşe devam edilmesi nedeniyle kolluk personeli ateşli silah kullanarak karşılık vermiştir. Çatışmayı takiben silah sesinin sonlanması üzerine kolluk kuvvetleri, kontrollü şekilde ikamete girmiş ve holde bir erkek şahsın yerde yatar vaziyette olduğunu, yanında da tabancaların bulunduğunu tespit etmiştir. Kolluk görevlileri, ikametin diğer odalarını kontrol etmiş; yatak odasında ev sahipleri H.Y., S.Y. ve dört yaşındaki kızlarının olduğunu görmüştür. İkamet sahiplerinin kızı, aynı apartmanda yaşayan babaannesine teslim edilmiştir. Bu esnada çevre emniyet birimlerinde bulunan güvenlik görevlileri, 155 Polis İmdat ve 112 Acil Yardım hatlarını aramıştır. Saat 03.13 sıralarında olay yerine gelen 112 Acil Yardım görevlileri yerde yatan şahsın öldüğünü tespit etmiştir. Kolluk görevlileri, yerde yatan şahsın DHKP/C terör örgütü içindeki faaliyetleri nedeniyle hakkında daha önce işlem yapılan ve hakaret suçundan arama kaydı bulunan, başvurucunun oğlu İ.D.T. olduğunu belirlemiştir.

11. Kolluk görevlilerinin bilgi vermesi üzerine saat 04.00 sıralarında nöbetçi savcının olay mahalline gelmesini takiben Olay Yeri İnceleme ekibi tarafından mahalde inceleme yapılarak olay yeri görüntüleri kamerayla kayıt altına alınmış, olay yeri krokisi ve olay yeri inceleme raporu düzenlenmiştir. Yukarıda alıntısı yapılan Olay, Arama ve El Koyma Tutanağı ile olay yeri inceleme raporuna göre ölen şahsın hemen yanında -sağında ve solunda- namlularında ve şarjörlerinde mermi yüklü, atışa hazır iki tabanca, ceplerinde çeşitli çaplarda fişekler bulunmuştur. Ayrıca ikametin holünde, bahçe kısmında, merdivenlerinde, kapı önünde, odalarda muhtelif çaplarda kovan, mermi gömleği parçası, mermi nüve parçaları, ikametin demir kapısı üzerinde ateşli silah mermi isabet izleri/delikleri tespit edilmiş ve ikamet kapısının üzerindeki camın kırıldığı ve kırıkların dağıldığı gözlemlenmiştir. Bunların yanında ikametin salonunda kanepe üzerinde bir çanta ve çanta içinde çeşitli çaplarda toplam 44 fişek, ayrıca bir plastik eldiven, tablet, cep telefonu, örgütsel dökuman ve SIM kart tespit edilmiştir.

12. Nöbetçi savcı, bilirkişi ve zabıt kâtibi tarafından imza altına alındığı anlaşılan 13/9/2018 tarihli Olay Yeri İnceleme ve Keşif Tutanağı'nda; İ.D.T.nin yanında bulunan ateşli silahların MKEK (Kırıkkale) ve Beretta marka olduğu, ateşe hazır şekilde namlularında ve şarjörlerinde mermi bulunduğu, İ.D.T.nin cebinden yarım A4 kâğıt üzerine yazılmış "Savaş tüm acımasızlığı ile..."ifadesini içeren not çıktığı, evin dış kısmında 11, iç kısmında ise 5boş mermi kovanı tespit edildiği, İ.D.T.nin yerde sırtüstü yatar vaziyette olduğu ve ayaklarının kapıyı gösterdiği ifade edilmiştir.

13. Tespit edilen materyal, bulgu/delil listesi formu ile kayıt altına alınmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) olay yerinde bulunan malzemelere/delillere, çatışmaya giren güvenlik güçleri ile ölen şahıstan ve ikamet sahiplerinden alınan biyolojik numunelere (svap) üzerinde kriminal/balistik/genetik inceleme yapılmak üzere el konulması, deliller üzerinde çözümleme yedekleme yapılması ve dosya incelemesi için kısıtlama kararı verilmesi yönünde talepte bulunmuştur. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 13/9/2018 tarihli kararı ile söz konusu talepleri kabul ederek delillere el konulmasına, gereken incelemelerin yapılmasına ve soruşturma dosyası için kısıtlılık kararı verilmesine itiraz yolu açık olmak üzere hükmetmiştir. Söz konusu kararın başvurucuya tebliğ edildiğine dair evraka Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında rastlanmamıştır.

14.13/9/2018 tarihli Otopsi Tutanağı ile Ölü Muayene Tutanağı'nda, İ.D.T.nin baş kısmında farklı yerlerde ateşli silah mermisi giriş yarası tespit edilmiş ve ölümün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası ve yüz kırıkları ile beyin kanaması, beyin doku harabiyeti temelinde gerçekleştiği, ayrıntılı raporun daha sonra düzenleneceği belirtilmiştir.

15. 14/1/2019 tarihli Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin detaylı otopsi raporundaki tespitler ve ulaşılan sonuç özetle şöyledir:

" - İ.D.T.nin kafasında ikişer adet mermi giriş ve çıkış yaraları bulunmaktadır.

- Mermilerden biri, sağ kulak 2 cm üzeri saçlı deriden 2,5x3 cm genişliğinde giriş yarası bırakarak girmiş, sağdan sola seyirle kemik dokuda atış artığı bırakarak kafatası boşluğuna dahil olmuş , seyir boyunca beyin kanaması, beyin doku hasarı yaratıp sol kulağın 2 cm üzerinden 1,5x2 cm genişliğinde çıkış yarası bırakmak suretiyle vücudu terk etmiştir.

- Diğer mermi sol yanaktan girmiş, önden arkaya, soldan sağa seyirle beyin kanaması, beyincik ve beyin sapında hasar oluşturmak suretiyle ense sağından vücudu terk etmiştir.

- Mermi giriş yaralarının cilt ve cilt altı bulgularına göre, kulak üzerinden giren mermi bitişik atış, diğeri ise uzak atış mesafesinden ateşlenmiştir.

- Cesetten mermi çekirdeği elde edilememiştir.

- Ölüm, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası ve yüz kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması ve beyin doku hasarı temelinde meydana gelmiştir."

16. Olay günü, ikamet sahibi H.Y. ve S.Y. terör örgütüne yardım etme suçundan şüpheli olmaları nedeniyle kolluk görevlileri tarafından gözaltına alınmıştır. H.Y. ve S.Y.nin olayı takiben götürüldükleri İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde ifadeleri alınmıştır. H.Y. ifadesinde özetle İ.D.T.yi Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) vesilesiyle tanıdığını, gerçek adını bilmediğini, Fırat ismi ile tanıdığını, DHKP/C ile bağlantısından haberi olmadığını, 12/9/2018 tarihinde akşam saatlerinde kapının çaldığını, kapıyı açtığında Fırat'ı karşısında elinde siyah bir çantayla yalnız gördüğünü, karnının aç olduğunu söylediğini, evde yemek olmadığını ancak çay ile aperitif bir şeyler yemek için Fırat'ı içeri davet ettiğini, eşine Fırat'ı cemevinden tanıdığını söylediğini, Fırat'ın gidecek yeri olmadığını söylemesi üzerine eşi S.Y.nin evde bir yabancının bulunmasını pek istememesine rağmen bir geceliğine kalmasına müsaade ettiğini, salonda yatak hazırladıklarını, gece geç saatlerde silah ve cam kırılma seslerine uyandıklarını, dışarıdan "Polis, ateş etme, teslim ol." dendiğini duyduklarını, oldukları odada yere yatarak dışarıdakilerin duyacağı şekilde "İçeride çocuk var, ateş etmeyin." diye bağırdıklarını, demir kapının kırılma sesini duyduklarını, bulundukları odaya polislerin girdiğini, polislerin kendilerini sakinleştirerek giyinmelerine müsaade ettiğini, evin koridoruna çıktıklarında Fırat'ı yerde ölmüş ve yatar vaziyette gördüklerini, Fırat'ın yanında silahlar olduğunu, kızlarını aynı apartmanda ikamet eden babaannesine bıraktıklarını, Fırat adıyla bildikleri İ.D.T.nin terör bağlantısından haberi olmadığını, silahları daha önce görmediğini, siyah çanta ile getirilmiş olabileceğini, İ.D.T.nin terör örgütü ile bağlantısı olduğunu ve silahlı olduğunu bilseydi evine almayacağını, terör örgütleriyle herhangi bir bağlantısının bulunmadığını beyan etmiştir. S.Y. de H.Y.nin beyanlarına koşut beyanlarda bulunmuştur. S.Y., eşinin ifadesinden farklı olarak polislerin kendilerini ikametin koridoruna çıkardıkları sırada eşine vurduklarını beyan etmiştir. S.Y., ifadesinin alınmasının ardından Başsavcılığın talimatı ile 13/9/2018 günü 22.00 sıralarında salıverilmiştir. H.Y. ise tutuklanmış ve hakkında adli kontrol tedbirleri uygulanmasına karar verilmiştir. İfade Tutanaklarından H.Y. ve S.Y.nin ifadelerinin TEM Şube Müdürlüğü binasında ve TEM şube müdürü olarak görev yapan kolluk görevlileri tarafından alındığı anlaşılmıştır.

17. Olay mahallinden elde edilen, İ.D.T.nin yanında bulunan ateşli silah ve ateşli silah mermileri, mermi bileşenleri (kovan, nüve, gömlek) ile kolluk kuvvetlerinin kullandığı farklı üç ateşli silah (MP5 ve Sarsılmaz marka) üzerinde Adli Tıp kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesi tarafından yapılan inceleme sonucu 1/10/2018 tarihli detaylı bir rapor tanzim edilmiştir. İlk etapta söz konusu silahların kullanıma elverişli olduğu belirlenmiş, olay yerindeki kovanlardan dördünün İ.D.T.nin yanında bulunan Beretta marka silahtan atıldığı, kalan on birinin ise kolluk kuvvetlerine ait MP5 ve Sarsılmaz marka silahlardan ateşlendiği ifade edilmiştir.

18. Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesinin 19/12/2018, Biyoloji İhtisas Dairesinin ise 20/12/2018 tarihli raporlarında özetle İ.D.T.nin el svaplarında antimon, baryum ve kurşun tespit edildiği, olaya dâhil olan üç polis memurunun da el svaplarında aynı maddelerin bulunduğu, İ.D.T.nin DNA örnekleri ile yanındaki iki tabancanın kabza tetik kısımlarından alınan sürüntü örneklerinin uyumlu olduğu ifade edilmiştir.

19. Başsavcılık 29/1/2019 tarihinde, silahlı çatışmaya dâhil olan üç polis memurunun şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Üç kolluk görevlisi, birbiriyle örtüşen ifadelerinde özetle 13/9/2018 tarihinde gece yarısından sonra, verilen bilgi üzerine ilgili adrese gerekli güvenlik teçhizatıyla gittiklerini, içeriden hedef gözetilerek üzerilerine ateş edildiğini, gerekli ikazı yapmalarının ardından silah kullandıklarını, içeriden sürekli ateş edildiğini, kısa çatışmanın ardından İ.D.T.nin yerde yattığını gördüklerini, İ.D.T.nin yanında iki silah bulunduğunu beyan etmiştir.

20. Başsavcılık, 7/3/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

" ...

2559 Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16. maddesinde;

Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur. Polis;

a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

d) (Ek bent: 27/03/2015-6638 S.K./4.md.) Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir.

Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde 'dur' çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir şeklinde düzenleme yapıldığı,

İçişleri Bakanlığının yayınladığı 25.08.2011 tarihli Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 15.02.2008 tarihli 19 sayılı Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatların kullanım talimatı çerçevesi 2559 Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16. maddesi dosya içerisinde mevcut müşteki/şüpheli ifadeleri, doktor raporları içerikleri ve tüm soruşturma evrakı birlikte değerlendirildiğinde;

Şüphelilerin Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırı aştıklarına dair kamu davası açmayı gerektirir kanıt ve emare elde edilemediğinden,

Şüpheli/ler hakkında CMK’nun 172. maddesi gereğince KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."

21. Başvurucu; söz konusu karara karşı itiraz etmiştir. Başvurucu; itiraz dilekçesinde özetle kendisinin soruşturma dosyasından 15/10/2018 tarihinde bir örnek alarak inceleme yaptığını, dosyada kamera kaydı bulunmadığını, 2/5/2019 tarihinde yine dosyadan örnek aldığını, dosya içinde 14/1/2019 tarihli otopsi raporunun olmadığını, raporun kendisinden saklandığını, takipsizlik kararında otopsi raporuna dair değerlendirme yapılmadığını, soruşturmanın bizzat ilgili emniyet birimi tarafından yürütüldüğünü, soruşturmanın başka kolluk birimince yürütülmesi gerektiğini, kamera kaydı ve otopsi raporunun olayın aydınlatılması ve atış mesafesinin anlaşılması için kritik önemi olduğunu, görüntü kayıtlarından haberi olmadığı gibi dosya içinde kamera kayıtlarının bilirkişi tarafından irdelendiğine dair tutanak da bulunmadığını, ifadelerin matbu olduğunu, soruşturmanın olayı aydınlatmadığını ileri sürmüştür. İtiraz İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 11/7/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

22. Başvurucu, nihai kararı 26/7/2019 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından23/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili hukuk için çok sayıda karar arasından bkz. Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 35-42; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§24,30; Nesrin Demir, B.No:2014/5785, 29/9/2016, §§ 74-86; Esma Çelebi, B. No: 2014/17591, 19/4/2017, §§ 51-67; Abdullah Süngü, B. No: 2016/7039, 28/11/2019, §§ 31-48; Melih Dalbudak, B. No: 2016/16050, 13/2/2020, §§ 50-66; Devrim Zengin ve diğerleri, B. No: 2017/26413, 9/7/2020, §§ 35, 36, Azem Dora ve Kamile Dora, B. No: 2018/9578, 28/12/2021, §§ 43, 44.

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesi şöyledir:

"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir

örneğini harçsız olarak alabilir.

(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

2. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

3. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

4. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),

6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

8. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 326, 327, 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337).

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160 ıncı maddesinde tanımlanan zimmet suçu.

d) 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan suçlar.

(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.

(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır."

25. 5271 saylı Kanun'un "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" kenar başlıklı 234. maddesi şöyledir:

"(1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:

a) Soruşturma evresinde;

1. Delillerin toplanmasını isteme,

2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,

3. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,

5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.

b) Kovuşturma evresinde;

1. Duruşmadan haberdar edilme,

2. Kamu davasına katılma,

3. Tutanak ve belgelerden (…)71 örnek isteme,(71)

4. Tanıkların davetini isteme,

5. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma.

(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.

(3) Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır.

(4) (Ek:17/10/2019-7188/21 md.) Soruşturma veya kovuşturma evresinde, dava nakli veya adlî tıp işlemleri nedeniyle yerleşim yeri dışında bir yere gitme zorunluluğu doğması hâlinde mağdurun yapmış olduğu konaklama, iaşe ve ulaşım giderleri, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. "

26. 5271 saylı Kanun'un "Kolluk görevlilerine yönelik özel hükümler" kenar başlıklı ek 1. maddesi şöyledir:

"Kolluk görevlileri hakkındaki öldürme, kasten yaralama, işkence, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili iddialara ilişkin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları bizzat ve öncelikle yapar. Bu suçlardan dolayı kolluk görevlileri hakkında açılan davalar, acele işlerden sayılır. Bu tür davaların kanun yolu incelemesi de öncelikli olarak yapılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; oğlunun ölümüne ilişkin olarak yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu ihlal iddiası bağlamında başvurucu; özetle operasyonun planlanmasında eksiklikler olduğunu, polislerin ölüme yol açmadan oğlunu yakalama imkânı olduğunu, ateş ediliyor ise polisin ateşin kesilmesini beklemesi gerektiğini, doğrudan ölüme neden olmayacak bölgelere ateş edilebileceğini ama somut vakada ölümcül bölgeye (kafaya) ateş edildiğini, bir ailenin yaşadığı eve ateş edildiğini, kafaya ateş edilmesinin ve operasyona konu olan yerin aile konutu olmasının orantılılık açısından ciddi şüphe uyandırdığını, soruşturmada olay yeri görüntülerinin ve kamera kayıtlarının bulunmadığını, olay yerine giden tüm polis memurlarının, amirlerin tanık ya da şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığını, sadece üç polis memurunun ifadesine başvurulduğunu, olaya ilişkin detaylı belirlemeler yapılmadığını, anlatımlarla görüntülerin karşılaştırılması gerektiğini, yüzeysel bir soruşturma yapıldığını, ikamet sahiplerinin Başsavcılık tarafından sorgulanmadığını, olayda taraf olan TEM ekiplerinin ikamet sahiplerinin ifadesini aldığını, bunun soruşturmanın nesnelliğini zedelediğini, detaylı otopsi raporunun, dolayısıyla ölümün gerçekleşme koşullarına ilişkin belgenin soruşturma dosyasına eklenmediğini belirtmiştir.

29. Bakanlık görüşünde, öncelikle ölüm olayı ve takip eden süreç detaylı şekilde aktarılarak konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına ve yaşam hakkına ilişkin (maddi ve usul boyutu bağlamında) ilkelere geniş şekilde yer verilmiştir. Bu hatırlatmadan sonra devamla maddi vaka için Başsavcılığın yaptığı nitelendirmeden ayrılmayı gerektirecek maddi ya da hukuki bir neden bulunmadığı, soruşturma sürecinde ise Başsavcılığın olayı aydınlatma adına gereken incelemeyi özenli bir şekilde yerine getirdiği, olayı tüm boyutlarıyla aydınlattığı ve hareketsiz kalmadığı beyan edilmiştir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

32. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda ölen kişi, başvurucunun oğlu olduğundan başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı dikkate alındığında (çok sayıda karar arasından bkz. İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2015, §§ 96-105) güç kullanımının/kasıtlı öldürmenin söz konusu olduğu başvurularda, başvurucular tarafından açılan tam yargı davasının ileri sürdükleri şikâyetler yönünden bireysel başvurudan önce tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olarak değerlendirilmeyeceği açık olduğundan başvuru yollarının tüketilmiş olması bağlamında da bir eksiklik söz konusu değildir.

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme ödevi bulunmaktadır. Pozitif bir yükümlülük olarak da devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51). Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük, hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).

36. Bütün temel hak ve özgürlükler için geçerli sınırlama koşullarını düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin temel haklarından mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile temel hakkından mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 37). Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

37. Anayasa’nın yaşam hakkına güç kullanmak suretiyle yapılacak müdahalelere ilişkin hükümleri ile Anayasa Mahkemesinin bu konuda daha önce vermiş olduğu kararlar birlikte değerlendirildiğinde kolluk kuvvetlerinin ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu durumlarda ve -güç kullanarak ulaşılmak istenen amaç ile karşı karşıya kalınan güce nispeten- ölçülü bir biçimde güç kullanabilmelerine izin verildiği söylenebilecektir (Cemil Danışman,§ 50; Nesrin Demir ve diğerleri, B. No: 2014/5785, 29/9/2016, § 113).

38. Öldürücü gücün Anayasa'da belirtilen hâllerde ve başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak kullanılması zorunluluğu ve yaşam hakkının dokunulmaz niteliği dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (Nesrin Demir, §§ 106, 107).

39. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

40. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 54, 56).

41. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

42. Yaşam hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için öncelikle soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeni veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Yetkililerce soruşturma konusu olayın gerektirdiği tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması gibi söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması, ölümün gerçekleşme sebebinin objektif analizinin yapılması, soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve soruşturma sonucunda verilen kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).

43. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman, § 96). Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

44. Bunların yanında soruşturmaların makul bir özen ve süratle yürütülmesi de gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmesinin olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96). Soruşturma makamlarının ve derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri soruşturma ve yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıkları ya da ne ölçüde yaptıkları Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmelidir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesindeki önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, § 110; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 33).

45. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cemil Danışman, § 57).

46. Esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Görülmekte olan bir davada ya da yürütülmekte olan bir soruşturmada, delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Ancak Anayasa Mahkemesi başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün şüpheli olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).

47. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olduğundan bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece mahkemesi rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz olduğu hâllerde çok dikkatli davranması gerekmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin incelenmesinde böyle bir durumla karşılaşma riski vardır. Anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmadığından -derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen- normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin var olması gerekir (Cezmi Demir, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 96).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde anlaşılıyor olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu anlaşılıyorsa ve/veya devletin ölümden sorumlu olduğuna dair kesin ve birbiriyle uyumlu çıkarımların yeterince çürütülmemiş maddi karinelerin bir arada bulunması hâli söz konusuysa öldürme olayının Anayasa hükümleri bağlamında hukuka uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete geçer (benzer değerlendirmeler için bkz. İpek Deniz ve diğerleri, § 121).

49. Bireysel başvuruya altlanan sürece ve süreçte elde edilen verilere bakıldığında 13/9/2018 tarihinde meydana gelen ölüm olayının TEM bünyesindeki kolluk görevlilerinin uygulamaları sırasında güç (ateşli silah) kullanmalarına bağlı olarak meydana geldiği konusunda duraksama bulunmamaktadır. Zira soruşturma sürecinde tanzim edilen silah-mermi bileşeni uyumuna dair kriminal incelemelere ilişkin raporlar, kolluk kuvvetinin güç kullanımına dair ikrarı ve otopsi raporu İ.D.T.nin kolluk kuvvetinin güç kullanımına bağlı olarak öldüğünü ortaya koymaktadır. Kaldı ki idari ve adli makamların aksi yönde bir tespiti ve/veya değerlendirmesi söz konusu değildir. Bu nedenle ölümün kamu gücü kullanımına bağlı olarak gerçekleştiğinin sabit bir veri olarak kabulü gerekir.

50. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale vücut verip vermediği Anayasa'nın 13. ve 17. maddesinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde yaşam hakkının ihlaline sebebiyet vermediğini ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu belirleme uyarınca öncelikle Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu/gerekli bir durumda ölçülü olarak güç kullanıldığının ortaya konulması gerekir.

51. Bu belirlemeden önce olayın, tüm koşullarıyla aydınlatılmasına, sorumluların tespit edilmesine ve gerekiyorsa cezalandırılması amacına yönelik olan etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında sürecin değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira kamu gücünün/ateşli silahın mutlak zorunlu durumda ve orantılı olarak kullanılıp/kullanılmadığını tespit etmeyi sağlayacak olan veri, ceza soruşturması ile elde edilen deliller/bulgular olacaktır.

52. Yaşam hakkının sağladığı güvenceler gereği devlet, doğal olmayan her ölüm vakasına ilişkin olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini, sorumluların tespit edilmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek nitelikte etkili bir soruşturma yürütmekle mükelleftir.

53. Soruşturma süreci olay ve olgular kısmında ayrıntılarıyla aktarılmıştır. Etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin ilkeler ve başvurucunun iddiaları bağlamında süreç değerlendirilmelidir.

54. "Genel İlkeler" kısmında da belirtildiği üzere yaşam hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için öncelikle makul bir özenle yürütülmesi, ölüm olayının nedeni veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik içermemesi gerekir. Ayrıca, soruşturmanın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması da şarttır. Bu bağlamda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapılıp yapılmadığı Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilebilecektir.

55. İ.D.T.nin ölümü ile sonuçlanan TEM operasyonuna ilişkin olarak yürütülen soruşturma sürecine bakıldığında vakanın değerlendirilmesinde tanık (H.Y. ile S.Y.) ve kolluk beyanlarının, olay yerinden elde edilen deliller üzerinde yapılan kriminal incelemenin ve otopsi raporunun belirleyici olduğu açıktır. Tanıklar, gece yarısından sonra silah ve cam kırılma seslerine uyandıklarını ve polisin "Ateş etme, teslim ol." ikazlarının yüksek sesle duyulduğunu, polisler tarafından koridora çıkarıldıklarında İ.D.T.nin yerde, sağında solunda silahla yatar vaziyette olduğunu beyan etmiştir. Bir başka ifadeyle tanıklar H.Y. ve S.Y., İ.D.T.nin vurulma anını görmemiştir. Operasyona katılan kolluk görevlileri ise beyanlarında, üstü cam bölme olan kapıya yaklaştıklarında kendilerine ateş edildiğini, gerekli ikazı yapmalarının ardından silah kullandıklarını, kısa çatışmanın ardından İ.D.T.yi yerde yatar vaziyette bulduklarını ifade etmiştir. Dolayısıyla kolluk görevlileri İ.D.T. ile ilk yakın temaslarının İ.D.T.yi yere düşmüş yatar vaziyette buldukları sırada olduğunu beyan etmiştir. Ancak 14/1/2019 tarihli otopsi raporunda İ.D.T.nin hem uzak atışla hem de bitişik atışla kafasından (kulak üzeri saçlı deri) vurulduğu net olarak tespit edilmiştir. Bir başka ifadeyle Adli Tıp Kurumu raporuna göre İ.D.T., ateşli silahın kafasına dayanması suretiyle vurulmuştur. Söz konusu otopsi raporunu yalanlayan veya söz konusu bitişik atış tespitini değiştiren herhangi belge/kayıt soruşturma dosyasında yer almamaktadır. Bu bağlamda 14/1/2019 tarihli otopsi raporu ile kolluk görevlilerinin olayın oluşuna dair beyanlarının bir çelişki oluşturduğu açıktır. Mevcut tutarsızlık, soruşturmanın özensiz yürütüldüğü tespitinin yapılabilmesi adına kuvvetli bir emare teşkil etmektedir.

56. Diğer taraftan operasyona çok sayıda kolluk görevlisinin katıldığı, olayın hemen akabinde düzenlenen ve operasyona katılanların imzasını taşıyan 13/9/2018 tarihli Olay, Arama ve El Koyma Tutanağı'ndan anlaşılmaktadır. Söz konusu tutanağa göre operasyona kırkın üzerinde kolluk görevlisi katılmıştır. Başsavcılık, operasyona katılan kolluk görevlilerinden sadece üçünün şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Kolluk kuvvetinin güç kullanımının ölümün sebebi olduğu bir vakada olaya/müdahaleye dâhil olan personelin ifadesine başvurulması -olayın bizzat şahit oldukları düşünüldüğünde- ölümle sonuçlanan sürecin gerçekleşme koşullarının ortaya çıkarılması adına açık bir gerekliliktir. Kaldı ki somut süreçte vurulma anının kolluk kuvvetlerinden başka tanığı bulunmamaktadır. Kamu görevlilerinin adli merciler dâhil hiçbir merciye eylemleri ile ilgili olarak hesap vermedikleri bir ortamın oluştuğu veya oluşturulduğu izleniminin ortaya çıktığı hâllerde hukuk devletine olan inancın ve adalete güvenin zedeleneceği açıktır (benzer değerlendirme için bkz. Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018, § 132). Ayrıca 5271 sayılı Kanun'un ek 1. maddesinde, kolluk görevlileri hakkındaki öldürme suçuna ilişkin iddialara yönelik soruşturmaların Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat ve öncelikle yapılacağı hükme bağlanmıştır (bkz. § 26). Ayrıca Olay Yeri İnceleme Tutanağı'nda olay yerinin görüntü kaydının alındığı ifade edilmiş ise de soruşturma sürecinde söz konusu kaydın incelendiğine, izlenip tutanak tutulduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Özetle anılan hususlara karşın olaya dâhil olan kolluk personelinin çoğunun -olayın aydınlatılması adına- tanık sıfatıyla dahi olsa ifadesine başvurulmaması ve görüntü kayıtlarına dair hiçbir belirleme bulunmaması yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde tereddütlere neden olabilecek önemli eksikliklerdir.

57. Soruşturma sürecine ilişkin diğer hususlardan biri, hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca soruşturma, meşru menfaatlerini korumaları amacıyla gerekli olduğu ölçüde ölenin yakınları için erişilebilir olmalıdır. Diğer taraftan soruşturmaya katılımın etkililiğinin seviyesi soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişebilir. Ancak her hâlükârda meşru menfaatlerini korumak için ölenin yakınlarına, delilleri değerlendirmesini ve süreçteki kararlara/delillere itiraz edebilmesini sağlayacak imkânların sunulması gerekir. Aksinin kabulü katılımın sadece teorik olarak kabul edilmesi, pratikte sağlanmaması ve hakkın özünün zedelenmesi anlamına gelebilecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 187).

58. Soruşturma evresi bir bütün olarak ele alındığında sürecin hemen başında soruşturma dosyasına ilişkin olarak kısıtlılık kararı verildiği ancak başvurucunun -kendi beyanından da anlaşıldığı üzere- soruşturma dosyasından örnek alabildiği anlaşılmıştır. Bununla beraber başvurucunun oğlunun ölüm sebebine ve ölümün gerçekleşme şekline dair önemli veriler sunan 14/1/2019 tarihli otopsi raporunun içeriğinden haberdar olmadığı görülmüştür. Başvurucu, detaylı otopsi raporundan ve ölüm sebebine dair ayrıntılardan yoksun olduğunu takipsizlik kararına itiraz dilekçesinde ve başvuru formunda bildirmiştir. Ayrıca yine aynı dilekçelerden başvurucunun olaya ilişkin olarak operasyon sırasında ve sonrasında alınan görüntü kaydı olup olmadığı, varsa incelenip incelenmediği bilgisinden yoksun olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun olayın aydınlatılmasında önemli olma ihtimali bulunan delillerin incelendiği, değerlendirildiği hatta soruşturma dosyasına dâhil edildiği bilgisinden yoksun olduğu ve iddialarını/savlarını bu durumun koşullarında ileri sürebildiği görülmüştür.

59. Bu hâle göre soruşturmanın seyrini belirleyecek, değiştirebilecek nitelikteki delillerin incelendiğinden/değerlendirildiğinden dahi haberdar olunmayacak şekilde ölenin yakınlarının erişimine kapatılması, ölen kişinin yakınlarının soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması yönündeki gereklilik bağlamında olumsuz bir izlenim ve/veya eksiklik oluşturmaktadır. Bu durum ayrıca gizlilik kararı gerekçe gösterilerek mağdurların soruşturma evrakını inceletebilmesinin önüne geçmeyi amaçlayan 5271 sayılı Kanun hükümleri (bkz. §§ 24, 25) ile de bağdaşmamaktadır.

60. Etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında bir başka önemli husus soruşturma makamlarının bağımsızlığıdır. Kamu gücünün kullanımının söz konusu olduğu ölümlü vakalarda, soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının hiyerarşik ve kurumsal ilişkilerinin dışında soruşturmanın fiilen de bağımsız olarak yürütülmesi şarttır. Somut vakada operasyonun TEM ekiplerince gerçekleştirilmesi nedeniyle kamunun uhdesinde olan sürece ilişkin bilgi ve belgelerin ilgili birimden talep edilmesi soruşturmanın bir gereğidir. Ancak bilgi/belge talepleri dışında olayın aydınlatılması bakımından kritik önemi olan işlemlerin operasyonu gerçekleştiren birimin inisiyatifine bırakılmaması gerekmektedir.

61. Somut süreçte Başsavcılık, kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu ölüm olayının meydana gelmesi gerekçesiyle resen soruşturma başlatmış, olayın hemen akabinde Olay Yeri İnceleme ekipleri mahallinde araştırma yaparak delilleri toplamış ve muhafaza altına almıştır. Soruşturma sürecinde olayın oluş şeklinin tespiti, ilk atışın İ.D.T. tarafından yapıldığı ve polisin gereken ikazlarda bulunduğu yönündeki kabul, büyük ölçüde tanık ve kolluk beyanlarına dayanmaktadır. "Olay ve Olgular" kısmında aktarıldığı üzere operasyonu düzenleyen TEM ekibi dışında olayın tanığı iki kişidir. Operasyonun yapıldığı evde ikamet eden ve doğrudan olayın tanığı olan H.Y. ve S.Y.nin olayın hemen ardından ifadelerine başvurulmuştur. İfadeler, operasyonu gerçekleştiren TEM binasında ve TEM şube müdürü sıfatını haiz kolluk görevlileri tarafından alınmıştır. Soruşturma sürecinin devamında başka bir adli ya da idari makamca söz konusu tanıkların ifadelerine başvurulmadığı görülmüştür. Bir başka deyişle operasyonu yapan kolluğun beyanı dışında olayın anlaşılmasını/açığa çıkmasını sağlamaya yönelik yegâne ifade yine operasyonu yapan kolluk birimi tarafından alınmıştır. Bu durum tek başına ifadelerin baskı altında alındığı, bir kısım delilin karartıldığı veya gizlendiği anlamına gelmemekle birlikte kolluk görevlilerinin ölümcül güç kullanımının haklılığının tartışıldığı bir olayda soruşturmanın bağımsızlığı konusunda ciddi tereddütler oluşmasına neden olabileceği aşikârdır.

62. Tüm bu belirlemeler ışığında İ.D.T.nin ölümünün hangi koşullarda gerçekleştiğini ortaya çıkaracak, olayı çevreleyen tüm koşulların anlaşılmasını sağlayacak bir soruşturmanın yürütüldüğünü söylemek mümkün görünmemektedir. Sonuç olarak yürütülen soruşturma sürecine dair yukarıda aktarılan hususların yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal eder nitelikte olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

63. Maddi yükümlülük bakımından ise öncelikle, yukarıda aktarıldığı üzere Anayasa Mahkemesinin görevinin kamu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak olmadığını hatırlatmak gerekir. Ancak bazı durumların -özellikle yaşam hakkına ilişkin şikâyetlerin- ortaya koyduğu şartlar nedeniyle olayın oluş şeklinin, seyrinin tüm boyutlarıyla incelenmesi gerekmektedir. Bu hâllerde adli makamların maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için kuvvetli nedenlerin, ikna edici unsurların varlığı gerekir. 14/1/2019 tarihli otopsi raporu, İ.D.T.nin ateşli silahın kafasına dayanması suretiyle vurulduğu noktasında ikna edici bir unsurun ötesinde resmî makamlarca düzenlenen açık bir delildir. Diğer taraftan ceza soruşturması sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve soruşturma sonucunda verilen kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir.

64. Ölümle sonuçlanan güç kullanımının gerekli/zorunlu bir durumdan kaynaklandığını ve ölçülü olduğunu ispat yükümlülüğünün kamu makamlarının üzerinde olduğu unutulmamalıdır. İ.D.T.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının gerekli/zorunlu bir durumdan kaynaklandığı sonucuna ulaşan karar, olayı tüm koşullarıyla aydınlatmadığı yukarıda gerekçeleriyle açıklanan soruşturma sürecine dayanmaktadır. Somut vakada ölüme neden olan yaralanmalardan birinin silahın kafaya dayanması suretiyle yapıldığı otopsi raporu ile sabittir. Ancak kamu gücü kullanımının gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılan takipsizlik kararında bu tespitin dikkate alınmadığı, gereklilik ve orantılık bağlamında bu olgunun değerlendirmeye dâhil edilmediği görülmektedir. Takipsizlik kararı operasyon sırasında silahla mukavemet edilmesi nedeniyle kolluğun ikazda bulunarak kapının dışından ateşli silah kullanıldığı olgusu üzerine temellendirilmiştir. Bir başka deyişle maktulün kafasına ateşli silah dayanması suretiyle yapılan güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu hususunda bir belirleme, irdeleme söz konusu değildir. Bu nedenle kolluk görevlileri tarafından düzenlenen bir operasyon sırasında kullanılan gücün ölçülü/orantılı olduğunu söyleyebilmek/tespit etmek mümkün görünmemektedir.

65. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

67. Başvurucu ihlalin tespitini ve miktar belirtmeden manevi zararının karşılanmasını talep etmiştir.

68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

70. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

71. İncelenen başvuruda yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin kolluk görevlilerinin eylemi ile bu eylemle ilgili soruşturma kapsamında Cumhuriyet başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

72. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

73. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya tazminat ödenmesi de gerekmektedir. Bu nedenle yaşam hakkının ihlal edilmesine bağlı olarak ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 315.000 TL manevi tazminatın ödenmesi gerekmektedir.

74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal, Soruşturma No: 2018/148158, Karar No: 2019/24427 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararına ilişkindir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 315.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Halil Top [2.B.], B. No: 2019/30009, 19/10/2022, § …)
   
Başvuru Adı HALİL TOP
Başvuru No 2019/30009
Başvuru Tarihi 23/8/2019
Karar Tarihi 19/10/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk kuvvetleri tarafından yapılan uygulama sırasında ateşli silah kullanımına bağlı olarak meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Manevi tazminat, Yeniden soruşturma

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 83
5237 Türk Ceza Kanunu 62
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16
5252 Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 256
3
765 Türk Ceza Kanunu 245
4483 Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 9
6
5
4
2
1
5237 Türk Ceza Kanunu 89
87
86
81
35
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 84
231
153
161
164
170
172
223
233
5237 Türk Ceza Kanunu 30
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 234
ek 1
5237 Türk Ceza Kanunu 24
25
27
29
Yönetmelik 30/12/1982 Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği 25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi