TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DİLEK İYİLİKBİLEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/3220)
Karar Tarihi: 20/6/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Dilek İYİLİKBİLEN
Vekili
Av. Ulaş Serdar SÜRMELİ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç
6. 1973 doğumlu olan başvurucu 3/7/2000 tarihinde Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Şirket) bünyesinde çalışmaya başlamış, 10/8/2016 tarihinde iletim teknikeri olarak görev yapmakta iken başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde, taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/ll-e maddesi uyarınca iş akdinin haklı nedenle derhâl feshedildiği ifade edilmiştir.
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespit edilmesi ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket aleyhine 7/9/2016 tarihinde dava açmıştır. Ankara 14. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; iş akdinin somut bir sebep ileri sürülmeksizin sonlandırıldığını, feshin usule aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
8. Davalı Şirket, cevap dilekçesinde faaliyetlerinin kamusal nitelikte olduğu hususu gözetilerek darbe girişiminin hemen sonrasında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibatı olan personelin tespiti ve gerekli fesih işlemlerinin gerçekleştirilmesi için bir komisyon oluşturulduğunu, bağlı olunan Ulaştırma Bakanlığı ve emniyet birimleri ile koordineli şekilde, personel bazında çalışmalar başlatıldığını belirtmiştir. Bu kapsamda Millî İstihbarat Teşkilatından (MİT) gelen bilgilerde başvurucunun kırmızı kodlu ByLock kullanıcıları listesinde olduğunun bildirildiğini ifade eden Şirket iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüştür.
9. Başvurucu 23/11/2016 tarihli karar duruşmasında ByLock iddialarını reddetmiş, söz konusu iddianın belgelendirilmediğini belirtmiş; davalı Şirket ise emniyet ve MİT'e müzekkere yazılarak başvurucunun örgütle alakası olup olmadığını, ByLock, Bank Asya vb. hususlarda gerekirse araştırma yapılmasını ve davanın reddini talep etmiştir. Mahkeme E.2016/741, K.2016/638 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davalı kurumun bir kısım hisselerinin halen T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına ait olduğu, halen yürürlükte olan 406 sayılı Kanun Ek 22'nci maddesi hükmü gereği müvekkil Şirket çalışanlarına mevzuat hükümlerine göre güvenlik soruşturması yapılmasının zorunluğu olduğu, davacının da 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi veri teknikeri ve iletim teknikeri olarak çalıştığı, davalı şirketin 20/11/23003-20489 sayılı yazısında, Dilek Öksüz'ün Ulus Telekom Müdürlüğünde 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi sosyal güvenlik yönünden SSK'ya tabi olarak çalışmakta olduğunun belirtildiği, İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı tarafından Hukuk Genel Müdürlüğü yardımcılığına yazılan 09/08/2016 tarihli, fesih bildirimi konulu yazısında 'aşağıda ismi yer alan çalışanları 03/08/2016 tarihi itibari ile' iş sözleşmelerinin feshedildiğinin belirtildiği, davacıya 10/08/2016 tarihinde Noterlik aracığıyla yazılı fesih bildirimi yapıldığı, davalı tarafından yapılan soruşturma kapsamında Fetö/PYD örgütü ile iltisaklı ve irtibatlı olduğu; bu kapsamda -kırmızı-listedeki isimlerin söz konusu programın sürekli kullanıcıları olması nedeniyle bu listede olan 250 personel arasında davacının da isminin bulunduğu tespit edildiği için iş sözleşmesinin feshedildiği ve davacının bu bağlamda iş sözleşmesi feshinin, yazılı fesih bildirimine de gerek olmadığı hâlde davalı şirketçe davacıya yazılı bildirim de yapılmak suretiyle 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/II-e maddesi uyarınca işverenin güvenini kötüye kullanılmasına dair haklı sebebe dayanılarak iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşıldığından, davacının davasının reddine dair aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurulmuştur."
10. Başvurucu, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; ByLock tespitinin gerçeği yansıtmadığını, buna dair araştırma yapılmadığını, iddiaların soyut ve mesnetsiz olduğunu belirterek gerekçeli kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir. Şirket ise cevap dilekçesinde yargılama sürecinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek istinaf talebinin reddi gerektiğini savunmuştur.
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2/7/2018 tarihli ve E.2018529, K.2018/1514 sayılı kararı ile temyiz yolu açık olmak üzere istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Somut olayda, davacının iş sözleşmesinin davalı işverence, 'Müvekkil Şirket ile olan iş sözleşmeniz, İnsan Kaynaklan Genel Müdür Yardımcılığı'nın 03.08.2016 tarihli kararı ile; güven ilişkisinin zedelenmesi gerekçesi ile 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/Il-e maddesi uyarınca haklı nedenle derhal feshedilmiştir' içerikli fesih bildirimi ile feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu halde, davalı kurum vekilinin cevap içeriği, davalı kurumun faaliyet gösterdiği alan ve davacının yaptığı işin niteliği dikkate alındığında, davacının işe iade talebinin reddine dair mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygundur.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, mantıksal ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davacının istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir."
12. Başvurucu, davanın reddi kararına karşı temyiz talebinde bulunmuş; Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/11/2018 tarihli kararıyla, 25/10/2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle talebin reddine hükmetmiştir.
13. Nihai karar 25/12/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 24/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), FETÖ/PDY kapsamında başvurucu hakkında soruşturma başlatmış; ilgili sulh ceza hâkimliğince 26/8/2016 tarihinde başvurucunun adresinde, üzerinde ve araçlarında arama yapılmasına, elde edilebilecek ve suç olabileceği değerlendirilen iletişim ve bilişim malzemelerine el konulmasına, Kriminal Polis Laboratuvarı ve ilgili birimlerce inceleme yapılmasına kararı verilmiş; 27/8/2016-2/9/2016 tarihleri arasında gözaltı tedbiri uygulanmıştır.
16. Başsavcılık 8/2/2017 tarihinde emniyetten gelen tespite yer vermek suretiyle iddianame düzenlemiştir. İddianamede başvurucu hakkındaki ifadeler şu şekildedir:
"Şüpheli Dilek İyilikbilen: Şüpheli Dilek İyilikbilen emniyetten gelen rapora göre di3622305065@TT Net hattından Bylock programını yüklediği..."
17. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde görülmeye başlanan yargılama ve soruşturma sürecinde başvurucu, suçlamaları inkâr etmiş; kullandığı iddia edilen program ile ilgili hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadığını, iddianın gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür.
18. Başvurucu hakkında yapılan incelemede 5/6/2017 tarihli ByLock Kimlik Tespit ve Değerlendirme Tutanağı ile 22/11/2018 tarihli ek bilirkişi raporuna göre ID'nin 10881, kullanıcı adının adem69, adın adem69, şifrenin a571632. olduğu, abone tespit kayıtlarının M.İ. (5326003298 numaralı hat ile), R.Ş. (ramazan2201105@ttnet hattı ile) ve başvurucu (di3622305065@ttnet hattı ile) adına yapıldığı tespiti yapılmıştır.
19. Yargılama sürecinde ayrıca başvurucu hakkında Bank Asyaya yönelik bilirkişi incelemesi yaptırılmış; başvurucunun 2011 tarihinden itibaren çeşitli tarihlerde katılım hesabı açtırdığı, 10/4/2014 tarihinde 1.500,00 TL, 21/4/2014 tarihinde 3.450 avro ve 5.175,04 avro nakit yatırarak katılım hesabı açtığı, 8/10/2014 tarihinde de hesabına 830 avro yatırdığı tespit edilmiştir.
20. 2/7/2019 tarihli karar duruşmasında Başsavcılık tarafından verilen mütalaada başvurucunun beraati talep edilmiş, Mahkeme E.2019/32, K.2019/275 sayılı kararla mütalaa doğrultusunda başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Sanığın yapılan tespite göre 'di3622305065@TT Net' hattından Bylock yüklediğinden bahisle kamu davası açılmış ise de; yargılama aşamasında dosyaya giren ByLock Kimlik Tespit ve Değerlendirme Tutanağı ve ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağına göre; ID nin 10881, kullanıcı adının adem69, adın adem69, şifresinin a571632. olduğu ve abone tespit kayıtlarının M... İyilikbilen (5326003298 numaralı hat ile), R... Şahin (ramazan2201105@ttnet hattı ile) ve sanık (di3622305065@ttnet hattı ile) adına yapıldığı,M... İyilikbilen'in yargılandığı Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/333 esas sayılı dava dosyasında yaptığı savunmada 10881 ID sayılı kullanıcıya ait ByLock ekli şahıslardan bazılarını tanıdığını beyan ettiğinin görüldüğü, 10881 ID sayılı ByLock kullanıcısının tespitine yönelik Bayburt KOM Şube Müdürlüğü'nce düzenlenen 29.01.2018 tarihli rapora göre10881 ID sayılı ByLock kullanıcısının M... İyilikbilen (TC No: 47...4528..) olduğunun değerlendirildiği nazara alındığında sanığın ByLock programını kullandığının her türlü şüpheden uzak olarak ispatlanmadığı, sanığın Bankasya'da 3367939 3 nolu hesabında 29.04.2013 tarihinde açmış olduğu katılım hesabına 10.04.2014 tarihinde 1.500,00 TL yatırdığı, ayrıca sanığın 21.04.2014 tarihinde3.450, 00 EURO ve 5.175,04 EURO nakit yatırarak 3367939 5 nolu katılım hesabını açtığı ve 08.10.2014 tarihinde de 830,00 EURO yatırdığı anlaşılmış ise de sanığın 2014 ten önce de katılım hesapları açtığı ve EURO katılım hesabındaki birikmiş parayı Bankasya'ya tamamen elkonulduktan hemen sonra değil de08.12.2015 tarihinde nakit olarak çekerek hesabını kapatması nazara alındığında sanığın örgütsel bilinçle, örgüte yardım sağlama amacıyla hareket ettiğinin her türlü şüpheden uzak olarak tespit edilmediği ve dosyada yer alan diğer deliller de nazara alındığında;
...
Yukarıda açıklanan deliller kapsamında sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğini gösterir her türlü şüpheden uzak delillerin bulunmadığı,sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği sabit olmadığından CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
21. Beraat kararı 10/7/2019 tarihinde istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
22. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
23. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
25. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi'dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
26. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.
Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."
27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.
...2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."
28. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.
Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 20/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, derece mahkemelerince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, ne kendisinin ne de davalı Şirketin talep ettiği belgelerin dosyaya getirtilmediğini, hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı hâlde soyut gerekçelerle iş akdinin feshedildiğini, bu kapsamda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; 19/7/2019 tarihli ek beyan dilekçesi ile hakkında yürütülen yargılama neticesinde beraat kararı verildiğini iletmiştir.
31. Bakanlık görüşünde öncelikle kesin nitelikli istinaf kararının temyiz edildiği belirtilerek başvurunun süresinde yapılmadığı ileri sürülmüş, işin esasına ilişkin olarak ise dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği, hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğunu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hatırlatılarak başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevap dilekçesinde süre aşımı itirazına ilişkin olarak istinaf incelemesi sonucunda temyiz yolu açık olarak karar verildiğini, temyiz kanun yoluna bu kapsamda başvuru yapıldığını belirtmiş; esasa ilişkin olarak ise derece mahkemelerince hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan sadece işverenin iddiaları dikkate alınarak ve şüpheye sebep somut bir gerekçe ortaya konulmaksızın davanın reddine karar verildiğini, bu durumun hem adil yargılanma hakkını hem de masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davanın reddi yönünde karar verilmesidir. Bu kapsamda başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Bakanlık, başvurucunun süresinde yapılmadığını, kesin nitelikli karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulduğunu ileri sürmektedir. Anayasa Mahkemesi olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Nihal Uslukol (B. No: 2016/73086, 25/9/2019), Özkan Şen (B. No: 2012/791, 7/11/2013), Hasan İşten (B. No: 2015/1950, 22/2/2018), Ertuğrul Dalbaş (B. No: 2014/7805, 25/10/2017), Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382, 22/9/2016), İnta Mühendislik Mimarlık İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (B. No: 2017/34763, 11/2/2021) ve S. K. (B. No: 2015/2438, 19/4/2018) kararlarında, uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi, hâkimin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü altında olduğunu, başvurucunun mahkeme kararında belirtilen süreye güvenerek hareket ettiğini, mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığını belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurunun süresinde yapıldığının kabulü gerekir.
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
37. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
39. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
40. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
41. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Somut olayda işveren nezdinde 2000 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, adına kayıtlı hat üzerinden ByLock indirdiği tespit edildiği gerekçesiyle 10/8/2016 tarihinde feshedilmiştir. Başvurucu, adı geçen uygulamadan haberdar olmadığını belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmış; bu süreçte aynı zamanda ceza soruşturması başlatılmış, 27/8/2016-2/9/2016 tarihleri arasında başvurucu hakkında gözaltı tedbiri uygulanmıştır.
43. Ankara 14. İş Mahkemesi 23/11/2016 tarihli gerekçeli kararında ByLock tespitini gerekçe göstererek davanın reddine karar vermiş, dosya istinaf incelemesinde iken ceza soruşturması kapsamında Emniyetten gelen yazı içeriğine istinaden sadece Bylock tespiti üzerinden 8/2/2017 tarihinde iddianame düzenlenmiştir.
44. Ceza yargılamasında ByLock iddiası hakkında 5/6/2017 tarihli Tespit Ve Değerlendirme Tutanağı ile 22/11/2018 tarihli bilirkişi raporu dosyaya getirtilmişse de bu sırada işe iade davasına ilişkin istinaf incelemesi tamamlanmış, 2/7/2018 tarihli kararla istinaf talebinin reddine hükmedilmiştir. Öte yandan ceza yargılaması kapsamında 2/7/2019 tarihli kararla başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığı hususunun sabit olduğu, Bank Asya kullanımının ise örgütsel talimatlar doğrultusunda yapıldığı yönünde kanaat oluşmadığı gerekçesiyle başvurucunun beraatine hükmedilmiş ve bu karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
45. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 23, 24). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
46. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
47. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerce dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucu, sonuca varılmada kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin ortaya konulmasıdır (bkz. §§ 36-40).
48. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması ve mahkemelerce millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantının ortaya konulabilmesi gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.
49. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun ByLock tespiti olduğu görülmüştür. Bu kapsamda referans alınan belge Emniyet tarafından gönderilen yazı olup bu yazı çerçevesinde başvurucu hakkında iddianame düzenlenmiştir. Başvurucu ise hem hukuki hem de cezai süreçte söz konusu uygulamadan haberdar olmadığını ileri sürmüştür.
50. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], B. No: 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönündeki değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespite imkân veren bir durum olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekmektedir.
51. Bu açıklamalar kapsamında işe iade davası incelendiğinde hem başvurucunun hem de davalı Şirketin ByLock, Bank Asya ve diğer hususlarda araştırma yapılması talebinde bulunduğu, buna mukabil derece mahkemelerince davalı Şirketin ByLock iddiası esas alınarak ve başkaca bir inceleme yapılmadan fesih için yeterli şüphenin oluştuğu gerekçesiyle davanın reddi yönünde hüküm kurulduğu görülmüştür. Öte yandan işe iade yargılamasına ilişkin istinaf incelemesi devam ederken ceza yargılamasında başvurucuyla ilgili Tespit ve Değerlendirme Tutanağı dosyaya getirtilmiş, beraat kararında bu belge temel alınmak suretiyle başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığı yönünde hüküm kurulmuştur.
52. Somut olay kapsamında işe iade davasına ilişkin olarak derece mahkemelerinden beklenen, başvurucunun ve davalı Şirketin talepleri doğrultusunda -hâlihazırda bir ceza yargılaması da yürütülmekte iken- anılan iddialara yönelik inceleme yaparak iddia ve itirazların doğruluğunu araştırmak ve bu yönde hüküm kurmaktır. Öte yandan ceza yargılamasında başvurucu hakkında Bank Asya kaydına yönelik de birtakım tespitler ve incelemeler yapılmış ancak derece mahkemelerince sadece doğruluğu teyit edilmeyen ByLock tespiti üzerinden hiçbir araştırma yapmadan işe iade davasının reddine hükmedildiği anlaşılmıştır.
53. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde ve bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda kalabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
54. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında-başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
55. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, gerekçeli kararda başvurucunu yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, gerekçeli kararda bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
57. Başvurucu ayrıca iş akdinin hukuka aykırı şekilde feshedildiği gerekçesiyle suç ve cezada kanunilik ilkesi ile çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
61. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
62. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İş Mahkemesine (E.2016/741) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.