TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT GÜLÇİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/6682)
Karar Tarihi: 20/6/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Murat GÜLÇİN
Vekili
Av. Öner Fazlı ÖZER
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/2/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1985 doğumlu olan başvurucu, 15/9/2007 tarihinden itibaren Muş Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği (Kurum) nezdinde Varto Devlet Hastanesinde (Hastane) çeşitli alt işverenler nezdinde (en son S... Telekom Hizmetleri İnşaat Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti./Şirket) temizlik işçisi olarak çalışmaya başlamıştır.
7. Hastane, alt işverenlere bağlı olarak çalışan başvurucunun da dâhil olduğu bir kısım personel hakkında illegal bir örgüt bağlantısının olup olmadığı ile ilgili Varto İlçe Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet) yazı yazarak araştırma yapılmasını talep etmiştir. Emniyetten gönderilen 10/4/2017 tarihli yazıda, PKK/KCK terör örgütü adına kırsal alanda faaliyet gösteren örgüt mensupları ile milis/iş birlikçi faaliyetlerde bulunduğuna dair başvurucu hakkında bilgi edinildiği bildirilmiştir. Bunun üzerine Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği (Birlik) tarafından 15/5/2017 tarihli yazıyla Hastaneye, 16/6/2017 tarihli yazı ile de Şirkete, yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde başvurucu ve ilgili diğer personelin PKK/KCK terör örgütüne müzahir olduğu tespit edildiğinden görevlerine son verilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu kapsamda Şirket, Krumun yazısı ve Hastanenin talimatı doğrultusunda, 17/5/2017 tarihli ihtarnameyle başvurucuya iş akdinin feshedildiği bildirilmiştir.
8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle Şirket ve Kurum aleyhine 13/6/2017 tarihinde dava açmıştır. Varto Asliye Hukuk Mahkemesine (Mahkeme) (iş mahkemesi sıfatıyla) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, yaklaşık on yıldır asıl ve alt işverenler açısından hiçbir sorun yaşamadan işini layıkıyla yerine getirdiğini, fesih işleminin usulüne uygun yapılmadığını, savunmasının alınmadığını zira somut bir tespit olmadığı için savunma yapacağı bir durum da olmadığını belirtmiş; davanın kabulü ile işe iadesini talep etmiştir.
9. Davalı Kurum cevap dilekçesinde, usule ilişkin husumet, yetki ve süre aşımı itirazlarında bulunmuş; esasa ilişkin olarak ise iş akdinin geçerli bir sebebe bağlı olarak feshedildiğini, Emniyetten gelen bilgilerde başvurucunun geçmiş dönemde PKK/KCK terör örgütüne müzahir şahıslarca düzenlenen eylem ve etkinliklere katıldığının tespit edildiğini ileri sürmüştür.
10. Mahkeme, Kuruma, Muş ve Varto Cumhuriyet Başsavcılıklarına (Başsavcılık), İl ve İlçe Emniyet Müdürlüklerine, Muş Valiliği Olağanüstü Hâl Bürosuna (OHAL Bürosu) müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi toplama yoluna gitmiş; ayrıca 17/11/2017 tarihli duruşmada başvurucu ile davalı tanıklarını dinlemiş, tarafların iddia ve itirazlarını incelemiştir. Duruşmada dinlenen tanıklar genel olarak başvurucunun illegal örgütlerle bağlantısına dair bilgi sahibi olmadıklarını belirtmiştir.
11. Emniyet tarafından müzekkere cevabı olarak gönderilen 26/4/2018 tarihli yazıda, olağanüstü hâl kapsamında millî güvenliği tehdit eden yapılarla iltisaklı olduğuna dair bu tarihe kadar başvurucu hakkında açılmış veya devam eden herhangi bir adli soruşturmanın kaydına rastlanmadığı bildirilmiş; yine bu kapsamda dosyaya giren belgelerden Emniyet tarafından OHAL Bürosuna gönderilen 5/7/2017 tarihli yazıda başvurucu ile ilgili tespitin teyide muhtaç ve istihbari nitelikli olduğu belirtilmiştir.
12. Başsavcılık tarafından gönderilen müzekkere cevabında ise başvurucu hakkında bir kişinin yaralanmasına taksirle neden olma suçundan soruşturma yürütüldüğü ve 27/7/2012 tarihinde şikâyet yokluğu ve delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, yine Başsavcılık nezdinde 2017/44 sayılı dosyada başvurucu ile ilgili olarak hem müşteki hem de şüpheli sıfatıyla hakkında soruşturma yürütüldüğü, hakkındaki isnadın suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme ile görevi kötüye kullanma suçlarından ibaret olup soruşturmanın derdest olduğu belirtilmiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemede soruşturmanın 5/1/2018 tarihinde takipsizlik kararı ile kapandığı, başvurucunun adının ise şüpheliler arasında yer almadığı tespit edilmiştir.
13. Mahkeme 12/1/2018 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Konuya ilişkin Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünün 10/04/2017 tanzim tarihli, 77378786-23140-(12512)-2017/22 sayılı yazısı ile Muş İli Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği tarafından 35465298-659 sayılı yazısında PKK/KCK Terör Örgütüne müzahir şahıs olarak tespit edildiği sonucunun alt işverene bildirildiği nazara alındığında, taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği, davalı işverenden iş akdinin devamının beklenemeyeceği, fesih tarihi itibariyle işe iade davasına ilişkin geçerli nedenin bulunduğu, İş Mahkemesi hakimi tarafından kamu kurumunda işçi statüsünde çalışan personellerle ilgili kamu kurumları tarafından yapılan değerlendirme ve tespitin ise daha da irdelenmesinin, araştırılmasının mümkün olmadığı kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
14. Başvurucu, istinaf talebinde bulunmuş; hakkındaki iddiaların hiçbir şekilde somut deliller ile desteklenmediği gibi tam tersine bu iddiaları teyit edecek hiçbir bilgi ve belge elde edilemediğini belirtmiş, istinaf talebinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
15. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 15/11/2018 tarihli kararı ile istinaf talebini reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve özellikle fesih ile ilgili mahkeme gerekçesinin yerinde olduğu anlaşılmakla, davacının istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir."
16. Nihai karar 11/1/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 7/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
18. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
21. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 20/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
23. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuşlardır.
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; işe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, iş akdinin kanunlarda öngörülen usule riayet edilmeksizin feshedildiğini, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını belirtmiştir. Hakkındaki tespitin yerine başkasını almak için iftira amacıyla yapıldığını ileri süren başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yapılarak gerekçeli karar hakkının tarafların tüm iddia ve itirazlarının karşılanması anlamına gelmediği, hukuk kurallarını ve somut olayı yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, başvurucunun şikâyetlerine ilişkin inceleme yapılırken bu hususların da gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
27. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, gerekçeli karara esas alınan Emniyetin yazısında kimlerle, ne zaman, hangi eylem ve faaliyetlere katıldığına dair hiçbir bilgi verilmediğini, bu kapsamda yerleşik içtihada aykırı şekilde işe iade davasının reddedildiğini, hakkında herhangi bir örgüt ile irtibat yahut iltisakını gösterir somut hiçbir belgenin bulunmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin asılsız iddialarla feshedildiği, derece mahkemelerince de yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
33. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
34. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
35. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâ le getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Somut olayda, işveren nezdinde 2007 yılından itibaren temizlik işçisi olarak çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi 2017 yılında feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır. İşveren Kurum ise Emniyet tarafından yapılan incelemeler neticesinde başvurucunun geçmiş dönemlerde PKK/KCK terör örgütüne müzahir şahıslarca düzenlenen eylem ve etkinliklere katıldığı tespit edildiği için iş akdinin feshedildiğini savunmuştur.
37. Mahkeme, tarafların iddialarını incelemiş; başta Emniyet ve Başsavcılık olmak üzere çeşitli kurumlardan başvurucu ile ilgili bilgi toplamış, davacı ve davalı tanıklarını da dinlemek suretiyle işverenin iddiaları kapsamında taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiğini, yapılan tespitin daha fazla irdelenmesi ve araştırılmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar vermiş; bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
38. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 19, 20). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
39. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
40. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 31-35).
41. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.
42. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgu, Emniyetten gelen bilgiye göre başvurucunun geçmiş dönemlerde PKK/KCK terör örgütüne müzahir şahıslarca düzenlenen eylem ve etkinliklere katıldığı tespitidir. Bu tespit dışında Mahkeme tarafından yapılan araştırmalarda, başvurucunun terör örgütleri ile bağlantılı olduğu şüphesini doğuracak şekilde hakkında herhangi bir soruşturma yahut kovuşturmaya rastlanmadığı gibi yargılama sürecinde dinlenen işveren tanıklarının dahi başvurucu aleyhine bilgi vermediği görülmüştür. Müzekkere cevaplarında her ne kadar devam eden bir soruşturmadan bahsedilse de bunun örgütsel bağlantı ile ilişkili olduğu yönünde bilgi verilmediği gibi Mahkeme de bu hususu gerekçeli karara konu yapmamıştır. Buna mukabil başvurucunun PKK/KCK terör örgütüne müzahir şahıslarca düzenlenen eylem ve etkinliklere katıldığı bilgisi ise Emniyet tarafından OHAL Bürosuna gönderilen 5/7/2017 tarihli yazıda, teyide muhtaç ve istihbari nitelikli olarak tanımlanmıştır. Ancak Mahkeme yapılan tespitin daha fazla irdelenmesinin ve araştırılmasının mümkün olmadığını belirterek davayı reddetmiştir (bkz.§§ 7-13).
43. Dava dosyasına gönderilen belgeler ve başvurucunun savunması incelendiğinde başvurucu ile ilgili tespiti yapan idarenin söz konusu bilginin teyide muhtaç olduğu bilgisini de verdiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca bu noktada Mahkemeden beklenen; başvurucunun hangi tarihlerde, hangi eylem ve etkinliklere katıldığı, bu eylem ve etkinliklerin terör örgütü ile bağlantısının nasıl kurulduğu vb. hususlarda araştırma yapması ve buna göre işçi ile işveren arasında şüpheyi doğuran olguyu somutlaştırarak gerekçeli karara yansıtmasıdır. Nitekim başvurucu da bu kapsamda iddiaların soyut nitelikli kaldığını, kendisine yönelik somut hiçbir tespitin yapılmadığını ileri sürmüştür.
44. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edilip bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda kalabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
45. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında-başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile PKK/KCK arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koyması, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmasıdır.
46. Dolayısıyla gerekçeli kararda; işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle masumiyet karinesinin, mülkiyet hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
50. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Varto Asliye Hukuk Mahkemesine (iş mahkemesi sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
51. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
52. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Varto Asliye Hukuk Mahkemesine (iş mahkemesi sıfatıyla) (E.2017/109) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.