TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HİKMET ŞAHİNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/32903)
Karar Tarihi: 27/11/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Saliha AKSOY
Başvurucu
Hikmet ŞAHİNER
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, idari işlemin iptali talebiyle açılan dava sonucunda verilen kararın icra edilmemesi nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkındaki Kanun kapsamında 1994 yılında Millî Eğitim Bakanlığı (İdare) bursuyla yurt dışında lisansüstü öğrenim hakkı kazanmış ve Kars Kafkas Üniversitesi adına, Millî Eğitim Bakanlığı hesabına Rus Dili ve Edebiyatı dalında Amerika Birleşik Devletleri'nde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamlamasının ardından yurda dönerek 21/9/2002 tarihli dilekçesi ile görev talebinde bulunmuştur.
3. İdarece, başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğünün adına öğrenim yaptığı Kafkas Üniversitesine devredildiği ancak Kafkas Üniversitesince anılan öğretim dalında hizmetine ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle bir yükseköğretim kurumuna atamasının yapılması için başlatılan işlemler sonuçlanıncaya kadar Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü emrine ataması yapılmıştır.
4. Kafkas Üniversitesince başvurucunun İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim dalına araştırma görevlisi olarak atanmasının uygun görüldüğünün bildirilmesi üzerine anılan Üniversiteye başvurucunun ataması gerçekleştirilmiş ancak göreve başlamadığı gerekçesiyle 27/3/2003 tarihli yazıyla atama işlemi iptal edilmiştir.
5. Başvurucu aleyhine yurt dışı öğrenimi sebebi ile İdarece yapılan masrafların tahsili amacıyla Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) alacak davası açılmıştır. Başvurucunun 19/1/2009 tarihli dilekçesi ile görev talebinde bulunması üzerine alacak davası durdurulmuştur. Diğer yandan başvurucu tarafından Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinde mecburi hizmet yükümlülüğünün ortadan kaldırılarak bu sebeple imzalanarak İdareye verilen taahhütname ile kefaletnamenin feshi istemiyle menfi tespit davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda menfi tespit davasının, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen alacak davası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
6. Başvurucu bu kez, ihtisas alanı olan Rusya ve Avrasya etütleri konusunda İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Merkezine atamasının yapılması istemiyle 10/7/2009 tarihinde İdareye başvurmuş, anılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine zımni ret işleminin iptali talebiyle 11/8/2016 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır.
7. İdare Mahkemesi 30/11/2016 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde dava konusu uyuşmazlıkta davalı idarece, başvurucunun 2002 yılında görev talebinde bulunmasına karşın 2009 yılının Haziran ayına kadar atamasının yapıldığı görevlere başlamayarak mecburi hizmetini yerine getirmekten imtina ettiğini, başvurucuya Millî Eğitim Bakanlığı teşkilatında ve Kafkas Üniversitesinde görev verilmiş olmasına rağmen hiçbir göreve başlamadığının ifade edildiğini ancak söz konusu görev tekliflerinin davacıya tebliğ edildiğine ilişkin dosyaya herhangi bir belge sunulamadığını, dolayısıyla davacının eğitimini tamamlayıp görev talebinde bulunduğu 21/6/2002 tarihinden itibaren süresi içinde ihtisasına uygun bir göreve başlatılmadığının kabulünün gerektiğini, bu nedenle davalı idarenin işlem tesis etmeme iradesinin haklı ve meşru bir gerekçeye dayandığından söz edilemeyeceğini belirterek dava konusu işlemi iptal etmiştir.
8. Mahkeme hükmü, temyiz ve karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleşmiştir.
9. Bu süreçte 10. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde görülen alacak ve menfi tespit davasında ise 22/1/2019 tarihli kararla asıl davada tazminat talebinin reddine, birleşen davada başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğünün sona erdiğinin tespitine ve başvurucu tarafından imzalanan taahhütname ile kefaletnamenin feshine karar verilmiştir.
10. Başvuru konusu İdare Mahkemesinin nihai kararı 19/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 26/9/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu; adil yargılanma hakkının yargılama sonunda verilen kararın icra edilmesini de kapsadığını, Anayasa'nın 138. maddesi uyarınca idarenin mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme yükümlülüğü altında olduğunu, buna karşın İdarenin Mahkeme kararını ısrarla uygulamayarak adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
13. Somut olayda başvurucunun temel iddiası, Mahkemece verilen iptal hükmünün uygulanmadığı yönündedir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
14. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu, mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceğini ve uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).
15. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
16. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenleme ve uygulamalar bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi, B. No: 2014/7711, 24/1/2018, § 27).
17. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).
18. Somut olayda başvurucu ihtisas alanı olan Rusya ve Avrasya etütleri konusunda İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Merkezine atamasının yapılması talebiyle yaptığı 10/7/2009 tarihli başvurunun zımnen reddi işlemini iptal eden kararın uygulanmamasından şikâyet etmektedir.
19. Öncelikle davalı idare yönünden icra yükümlülüğü doğuran bir yargı kararının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir. İdare Mahkemesinin 30/11/2016 tarihli kararı incelendiğinde başvurucunun atanma talebinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptal edildiği görülmektedir. İdare mahkemelerince iptal kararı verilmesi, idari işlemin hukuksal varlığını sona erdirir. Bununla birlikte idarenin iptal edilen işlemin etkilerini gidermek için -gerekirse yeni bir işlem tesis etmek de dâhil olmak üzere- her türlü tedbiri alma yükümlülüğü doğar. Davalı idarenin bu yükümlüğünün dayanağı kuşkusuz Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Nitekim 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da işlemi tesis eden idarenin iptal kararının gereğini gecikmeksizin ve her hâlde kararın kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde yerine getirmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu itibarla somut olayda davalı idare aleyhine verilmiş ve icra edilebilir bir yargı kararının bulunduğu açıktır.
20. İkinci olarak çözümlenmesi gereken mesele ise iptal kararının icra edilip edilmediğidir. İptal kararının uygulanmasının anayasal olarak zorunlu olduğu hususunda duraksama bulunmamakla birlikte bazı hâllerde kararın ne şekilde uygulanacağı açık olmayabilir. Bu gibi hâllerde idarenin mahkeme kararının nasıl uygulanacağını belirleme hususunda belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte idarenin haiz olduğu bu takdir yetkisi hiçbir zaman işlemin uygulanmasından kaçınılacak bir yöntemin tercih edilmesini içermemektedir (Şeyhmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 60).
21. İdare Mahkemesi kararının uygulanıp uygulanmadığının incelenmesinde davanın konusunun ve iptal kararının gerekçesinin tespiti önem taşımaktadır. İdare Mahkemesinin 30/11/2016 tarihli kararında davanın konusu "Milli Eğitim Bakanlığı hesabına, Kafkas Üniversitesi adına yurt dışında Rus Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamlayarak yurda dönen davacı tarafından ihtisas alanı olan Rusya ve Avrasya Etütleri konusunda İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Merkezi'ne atamasının yapılması istemiyle yaptığı 10/7/2009 tarihli başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlem" biçiminde kurulmuş ve nihayetinde de bu işlemin iptaline hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde ise davalı idare tarafından başvurucunun 2002 yılında görev talebinde bulunmasına karşın 2009 yılının Haziran ayına gelinceye kadar atamasının yapıldığı görevlere başlamayarak mecburi hizmetini yerine getirmekten imtina ettiğinin, bu nedenle başvurucuya Bakanlık teşkilatında ve Kafkas Üniversitesinde görev verilmiş olmasına rağmen hiçbir göreve başlamadığının belirtildiği ancak davalı idarece söz konusu görev tekliflerinin başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin dosyaya herhangi bir belge sunulamadığı, dolayısıyla başvurucunun eğitimini tamamlayıp görev talebinde bulunduğu 21/6/2002 tarihinden itibaren süresi içinde ihtisasına uygun bir göreve başlatılmadığı vurgulanarak, davalı idarenin işlem tesis etmeme iradesinin haklı ve meşru bir gerekçeye dayandığından söz edilemeyeceği belirtilmiştir. Kararda ayrıca, iptal hükmü sonucunda davalı idarece davacının başvurusunun değerlendirilerek bir işlem tesis edilmesi gerektiği de vurgulanmıştır.
22. Başvuru konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak Anayasa Mahkemesince Millî Eğitim Bakanlığına yazılan 14/1/2022 tarihli müzekkereye cevaben, davalı idarece başvurucunun atanmayı talep ettiği İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Merkezinin, İdare Mahkemesinin 30/11/2016 iptal kararından kısa bir süre önce 13/6/2016 tarihinde 2016/8969 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmış olduğu, bu nedenle başvurucunun anılan Enstitüye atanma talebinin değerlendirme imkânının fiilen ortadan kalktığı belirtilmiştir.
23. Mahkeme kararının aynen ifasının hukuki ve fiilî imkânsızlıklar sebebiyle mümkün olmadığı hâllerde aynen ifanın yerine ikame edilmek üzere farklı alternatiflerin geliştirilmesinin önünde anayasal bir engelin bulunmadığı belirtilmelidir. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir. Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (Erol Aksoy [GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019§ 53).
24. Somut olayda İdare Mahkemesince verilen iptal hükmünün, başvurucunun dava konusu ettiği Enstitünün kapanması nedeniyle aynen uygulanması ihtimalinin bulunmadığı açıktır. Bu nedenle fiilî imkânsızlık nedeniyle uygulanamayan kararın icrası için alternatif yollara gidilip gidilmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
25. Başvurucunun İdare aleyhine, mecburi hizmet yükümlülüğünün sona erdiğinin tespitine ve başvurucu tarafından imzalanan taahhütname ile kefaletnamenin feshine karar verilmesi istemiyle menfi tespit davası açtığı, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/1/2019 tarihli kararıyla başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğünün sona erdiğinin tespitine ve bu amaçla İdareye verdiği taahhütname ve kefaletnamenin feshine karar verildiği görülmektedir. Diğer yandan, başvurucunun 26/6/2019 tarihli dilekçesi ile dava konusu edilen Enstitüsünün kapatılması nedeniyle Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine atanma talebinde bulunduğu, İdare tarafından başvurucunun talebinin değerlendirilmesi hususunun Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına (YÖK) bildirildiği, YÖK'ün İstanbul Üniversitesinde başvurucunun hizmetine ihtiyaç bulunmadığının Atatürk Üniversitesine atanmasının uygun bulunduğunun belirtildiği, söz konusu hususun başvurucuya 3/9/2019 tarihli yazısı ile bildirildiği ancak başvurucunun Atatürk Üniversitesindeki görevine de başlamadığı anlaşılmıştır.
26. Bu itibarla İdarenin Mahkemenin iptal kararına uyma iradesini gösterdiği, nitekim başvurucunun talebi doğrultusunda işlem yapmak üzere harekete geçtiği, ayrıca oluşan fillî ve hukuki duruma göre alternatif bir çözüm de sunduğu dikkate alındığında kararın icrası hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.