TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HİLMİYE YAZICI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/29739)
Karar Tarihi: 27/11/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Şahap KAYMAK
Başvurucu
Hilmiye YAZICI
Vekili
Av. Emre DURMAZ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; aynı konuda farklı kararlar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, temyiz talebinin gerekçesiz olarak reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, istinaf ve temyiz aşamalarında aleyhe hatalı olarak harca hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu aleyhine, İstanbul'un Fatih ilçesi Canbaziye Mahallesi'nde bulunan taşınmaz müteveffa G.Ö. adına kayıtlı iken satış göstermek suretiyle başvurucuya devredildiğinden G.Ö.nün yasal mirasçıları tarafından İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açılmıştır.
3. Mahkeme; tanık ve taraf beyanları ile dosyadaki rapor ve belgeleri hükme esas alarak davanın kabulüne, taşınmazın tamamının 128 pay kabul edilerek 60 payın iptali ile bu payın farklı oranlarda G.Ö.nün yasal mirasçıları lehine ayrı ayrı tapuya tesciline, geri kalan payın başvurucu üzerinde bırakılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; G.Ö.nün başvurucuya yaptığı satış işleminin gerçekte bağış olduğu ancak bağış iradesini gizlemek suretiyle tapuda satış gösterildiği, devir amacının murisin mirasçılarının yasal miras paylarının verilmesinin önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Bu durumda satış işleminin gerçekte bağış amacıyla yapılması nedeniyle, bağış işleminin ise yasal şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olduğu, devrin muvazaa nedeniyle iptali gerektiği ifade edilmiştir. Taşınmazın başvurucu tarafından oğluna devredilmesinin ise anne-oğul arasında yapılan bağış olduğu, yasal mirasçıların olası taleplerinin önüne geçmek amacıyla yapıldığı ve bu devrin de geçersiz olduğu kabul edilmiştir. Böylece muvazaa iddiasının sabit olduğu neticesine varılmıştır.
4. Tarafların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) başvurucunun istinaf başvurusunun esastan reddine, yasal mirasçıların istinaf başvurusunun ise taşınmazdaki pay oranları ve karar harcı yönünden kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; G.Ö.nün başvurucu ile 22/12/2011 tarihinde evlendiği, 9/11/2012 tarihinde vefat ettiği, Akyazı Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/7/2016 tarihinde kesinleşen kararıyla evliliğin iptaline karar verildiği ve bu durumun nüfus kaydına işlendiği belirtilmiştir. G.Ö. tarafından taşınmazın 6/11/2000 tarihinde 4.200 TL bedel ile başvurucuya satış suretiyle temlik edildiği, daha sonra başvurucunun bu taşınmazı 16/12/2011 tarihinde oğluna bağış suretiyle devrettiği, taşınmazın 2000 yılındaki değeri 360.000 TL iken dava tarihi itibarıyla değerinin 2.400.000 TL olduğunun bilirkişilerce tespit edildiği ifade edilmiştir. G.Ö.nün başvurucuya yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, başvurucunun taşınmazın satış bedelini ödemediğini ikrar ettiği ve ikinci el durumundaki taşınmazı bağış yoluyla devrettiği oğlunun iyi niyetli olmadığı vurgulanmıştır. Bu çerçevede Bölge Adliye Mahkemesince, Akyazı Noterliğince düzenlenen 15/2/2017 tarihli mirasçılık belgesine göre mirasçıların pay oranları esas alınarak taşınmazdaki pay oranları yeniden belirlenmiş ve keşfen belirlenen dava değeri üzerinden karar harcı alınması gerektiğine hükmedilmiştir.
5. Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı tarafların temyiz kanun yoluna başvurması üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi (Daire) anılan kararın onanmasına karar vermiştir.
6. Başvurucu nihai hükmü 11/8/2020 tarihinde öğrendikten sonra 10/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucu; yasal mirasçılara harç eksikliği tamamlatılmadan bilirkişi raporunda tespit edilen değer üzerinden davanın kabulüne karar verildiğini, oysa taşınmazın değerinin tespitine ilişkin yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğini, Dairenin mirasçılık belgesini dikkate almadan ve delilleri değerlendirmeden karar verdiğini iddia etmiştir. Aynı Dairenin kendisini mirasçı olarak kabul ettiği kararı ile işbu başvuruya konu kararı arasında çelişki bulunduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
10. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
11. Öte yandan farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 53,54). Mahkemelerce hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Mehmet Emin Yılmaz, B. No: 2014/3928, 15/12/2015, § 58).
12. Başvurucu, G.Ö.nün mirasçısı olduğuna ilişkin Dairenin iki farklı yönde karar verdiğinden yakınmıştır.
13. G.Ö.nün mirasçısı olduğunun kabul edildiğini iddia ettiği diğer yargılama ise Sakarya'nın Akyazı ilçesi Ömercikler Mahallesi'nde bulunan taşınmazın G.Ö. adına kayıtlı iken başvurucunun oğluna bağış göstermek suretiyle devredildiğinden aralarında başvurucunun da bulunduğu davalılar aleyhine açılan muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasına ilişkindir. Akyazı Asliye Hukuk Mahkemesi 30/3/2015 tarihli kararıyla, G.Ö.ye Adli Tıp Kurumu Raporu ile 21/5/2010 tarihinden itibaren bunama teşhisinin konulduğu, bu nedenle başvurucunun oğluna taşınmazın tapuda devredildiği tarih olan 7/10/2011 tarihinde G.Ö.nün fiil ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle bağış işleminin geçersiz olduğunu belirtmiştir. Taşınmazın yargılamada taraf olan mirasçılar adına payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş, ancak kararda başvurucunun mirasçılığı ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi uyuşmazlık konusu taşınmazda pay sahibi olduğuna ilişkin de lehine bir hüküm kurulmamıştır. Anılan karar, Daire tarafından 27/2/2019 tarihinde onanmış, karar düzeltme talebi de 18/9/2019 tarihinde reddedilerek kesinleşmiştir.
14. Eldeki başvuruya konu yargılama da muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasından kaynaklanmakta olup gerek Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında gerekse de Daire kararında başvurucunun G.Ö.nün mirasçısı olup olmadığına dair bir tespitte bulunulmamıştır. Dairenin 4/6/2020 tarihli kararında tüm dosya kapsamı ve delillerin değerlendirilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının onandığı görülmüş, Dairenin her iki kararı arasında bir çelişkinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
15. Dolayısıyla başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, yargılamada bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu, Daire onama kararının gerekçesiz olduğundan yakınmıştır.
18. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
19. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, yargılama merciinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57).
20. Somut olayda Mahkemenin davanın kabulü kararına ne şekilde ulaştığını -dinlenen tanık ve taraf beyanları, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ile dosyadaki bilgi ve belgeler çerçevesinde değerlendirme yapmak suretiyle- esaslı iddiaları karşılayacak ölçüde, objektif, kabul edilebilir nedenlerle açıkladığı anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi kararında tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılmak suretiyle hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Daire de dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından hareketle Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesinin ulaştığı kanaatin aksi yönünde bir neticeye varmamıştır.
21. Dolayısıyla yargısal süreçte davanın kabulüne yönelik gerekçe sunulmadığı söylenemez. Ayrıca başvurucu ilk derece ve istinaftaki yargılama sırasında mevcut olmayan, ilk kez temyiz aşamasında ortaya çıkan ve bu sebeple Dairenin ayrı ve açık yanıt vermesini gerektiren bir durumun varlığını da iddia etmemiştir. Bu hâle göre Daire tarafından Bölge Adliye Mahkemesinin hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesince mükerrer olarak 102.465 TL ve Daire tarafından da 76.848,75 TL aleyhe harca hükmedildiğinden şikâyet etmiştir.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle yargı mercilerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19,20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
25. Başvuruya konu yargılamada, Bölge Adliye Mahkemesi 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355. maddesi gereğince harç hususunu resen incelemiş, keşif ile belirlenen dava değeri üzerinden karar harcına hükmedilmesi gerektiğini tespit etmiştir. Ancak bu durumun yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hareketle Mahkeme kararı kaldırılmış ve yeniden esas hakkında karar verilmiştir. Buna göre başvurucu aleyhine 102.465 TL karar harcı ile 102.465 TL istinaf karar harcına hükmedilmiştir. Daire de onama kararında 102.465 TL onama harcından peşin ödenen harcın düşülmesi sonucunda geriye kalan 76.848,75 TL bakiye onama harcının başvurucudan tahsiline karar vermiştir.
26. Başvurucunun, Bölge Adliye Mahkemesince aleyhine mükerrer karar harcına hükmedildiği iddiasına yönelik olarak temyiz dilekçesinde herhangi bir şikâyet ileri sürmediği görülmektedir. Oysa başvurucunun bu iddiasını temyiz kanun yolunda ileri sürerek aleyhine hükmedilen harcın yasal dayanağının ve meşru amacının bulunup bulunmadığının, ölçülü olup olmadığının Dairece tartışılma imkânı bulunmaktadır. Temyiz kanun yolunda hükmedilen onama harcına ilişkin olarak başvurucunun müracaat edebileceği olağan bir hukuk yolu bulunmamakta ise de bunun da mahiyeti itibarıyla ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesince hükmedilen harçlardan bir farkının olmadığı, Dairenin istinaf aşamasındaki harçla ilgili olarak yapacağı değerlendirmenin temyiz aşamasındaki harcı da etkileyeceği muhakkaktır. Dolayısıyla başvurucunun temyiz kanun yolunda harçla ilgili olarak hiçbir iddia ileri sürmemiş olması karşısında aynı mahiyetteki temyiz onama harcı yönünden de olağan hukuk yollarının tüketilmediğinin kabulü gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Sümbülefendi İlim ve Kültür Hizmet Derneği, B. No: 2019/16601, 12/1/2022, § 37).
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.