TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMET ÇELİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/34272)
Karar Tarihi: 9/9/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
İsmet ÇELİK
Vekili
Av. Abdurrahman ÖZTEKİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılaması devam etmesine rağmen suçlu kabul edilerek meslekten çıkarılması ve açılan iptal davasının reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ilkesinin; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/10/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. İdari Yargıdaki Dava Yönünden
8. Antalya Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmakta iken başvurucu hakkında, yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullandığından bahisle disiplin soruşturması ve kovuşturması başlatılmıştır.
9. Başvurucu, 24/4/1979 tarihli ve 16618 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün (Tüzük) ilgili maddeleri uyarınca Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 24/12/2012 tarihli kararı ile meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmıştır. Anılan idari kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Adli yönden; 'Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak' suçundan dolayı Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/88 sayısına kayden görülen davanın halen devam ettiği,
Mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Polis Memuru İsmet ÇELİK'in her ne kadar disiplin soruşturması kapsamında alınan ifadesinde hakkındaki iddiaları kabul etmese de, adli soruşturma esnasında müdafi huzurunda alınan ifadesinde K.T.nin fuhuş yaptırdığını bildiğini ve kendisine bazen paralı bazen de parasız sermaye bayan temin ettiğini ikrar etmesi, yabancı uyruklu eşinin iş ve işlemleri ile ilgili yardımcı olduğunun her iki şahsın ifadesiyle de teyit edilmesi, mevcut iletişim tespit tutanakları ve K.T.nin adli ve idari soruşturma esnasında ki çelişkili ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde polis Memuru İsmet ÇELİK'in; suç işlediklerini bildiği şahısları yetkili birimlere bildirmesi gerekirken bunu yapmayıp polislik mesleğinin kendisine vermiş olduğu yetki ve nüfuzu kendisine bayan temin etmek ve suç örgütüne yardımcı olmak amacıyla kötüye kullandığının sabit olduğu, bu durumda İl Polis Kurulunca verilen meslekten çıkarma kararının yerinde olduğu dosya muhteviyatından anlaşılmakla;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Polis Memuru İsmet ÇELİK'in yukarıda açıklanan davranışıyla 'Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak' suçunu işlediği sübuta erdiğinden eylemine uyan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünün 8/7. maddesi gereğince 'Meslekten Çıkarma' cezası ile tecziyesine, daha önceden disiplin cezası bulunduğundan, ayrıca işlediği suçun niteliği, işleniş biçimi ve mesleğin özelliği dikkate alındığında hakkında aynı tüzüğün 15. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, karar tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde idari yargıya başvurma yolu açık olmak üzere,
24/12/2012 tarihinde Kurulumuzca oybirliği ile karar verildi."
10. Başvurucu tarafından belirtilen işleme karşı 20/2/2013 tarihinde Antalya 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açılmıştır.
11. Mahkemece 10/7/2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
Bakılan davada, soruşturma raporu ile eklerinin incelenmesi neticesinde; Antalya Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerince Konyaaltı Bölgesinde H.A isimli şahsın liderliğinde suç örgütünün kurulduğunun tespit edilmesi üzerine yapılan çalışmalar esnasında Antalya Emniyet Müdürlüğü'nde polis memuru olan davacının yine örgüt üyesi olduğu düşünülen K.T ile 18 kez telefon görüşmesi yaptığı, K.T'nın davacıdan yardım istediği, bu yardımlar karşılığında K.T tarafından fuhuş amaçlı pazarlanan bayanları polis memurunun cinsel ilişkiye girmek amacıyla aldığı iddialarına yönelik başlatılan soruşturmada, davacı ile KT'nin 12.02.2011-12.04.2011 tarihleri arasında 18 kez telefonda görüştükleri, K.T'nin davacıdan kendisine rakip olarak gördüğü diğer fuhuş çetelerinin faaliyetlerinin sonlandırılması amacıyla yardım istediği, bu amaçla diğer fuhuş yaptıran kişilerin bilgilerini davacıya verdiği, davacının da bu bilgileri Asayiş Şube Müdürlüğü'ne ilettiği ve davacının da K.T'den fuhuş amaçlı bayan temin ettiği hususlarının tespit edildiği görülmektedir.
Bu durumda, dava dosyası içerisinde yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda davacının 'yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak' suçunu işlediği sübuta erdiğinden, eylemine uyan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8/7.maddesi gereğince 'Meslekten Çıkarma' cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davanın reddine..."
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Beşinci Dairesinin (Daire) 17/10/2017 tarihli kararı ile Mahkeme kararının bozulmasına hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde uyuşmazlık konusu olayda, başvurucu ile örgüt üyesi olduğu düşünülen K.T.nin telefonda görüştükleri, K.T.nin davacıdan kendisine rakip olarak gördüğü diğer fuhuş çetelerinin faaliyetlerinin sonlandırılması amacıyla yardım istediği, bu amaçla diğer fuhuş yaptıran kişilerin bilgilerini başvurucuya verdiği, başvurucunun da bu bilgileri gereği yapılmak üzere Asayiş Şube Müdürlüğüne ilettiğinin görüldüğü belirtilmiştir. Ancak başvurucunun fuhuş amaçlı pazarlanan bayanlar ile yetkisini ve nüfuzunu kullanmak suretiyle cinsel ilişkiye girdiği ya da bu ilişki karşılığında kendisine ve başkalarına çıkar sağladığı hususunun her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulamadığı, varsayım ve çıkarım yoluyla disiplin cezası verilemeyeceği genel ilkesi karşısında, başvurucuya atfedilen eylemin tüm unsurları ile gerçekleşmediği sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan açılan dava sonucunda Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesince 8/4/2016 tarihinde beraat kararı verildiği ve kararın temyiz edilmeden kesinleştiği vurgulanmıştır. Bu durumda, başvurucuya isnat olunan suçun her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle ortaya konulamadığından dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
13. Davalı idarenin karar düzeltme istemi Dairenin 24/6/2019 tarihli kararı ile kabul edilmiş, temyizen incelenen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği gerekçesiyle Mahkeme kararının onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir. Bir üyenin karşıoy gerekçesinde ise karar düzeltme istemine konu Daire kararının usul ve hukuka uygun olduğu, karar düzeltme isteminin reddi gerektiği belirtilmiştir.
14. Nihai karar 18/9/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 10/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Ceza Yargılaması Yönünden
15. Başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan bahisle yürütülen ceza kovuşturmasında Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 8/4/2016 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. Tüzük'ün 8. maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi şöyledir:
"Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem, işlem, tutum ve davranışlar şunlardır:
...
7 - Yetkisini veya nüfusunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak,
..."
B. Uluslararası Hukuk
17. Masumiyet karinesi, kamu görevlilerinin ceza yargılamasına konu olan eylemleri nedeniyle ayrıca idari yaptırıma tabi tutulmamaları gibi bir amaç taşımamaktadır. Masumiyet karinesi bir fiilin hem ceza hem de idari bir soruşturmaya konu olmasına ve paralel olarak iki ayrı dava sürecinin yürütülmesine mâni değildir. Bu bağlamda masumiyet karinesi, cezai sorumluluk bulunmaması hâlinde dahi daha hafif bir ispat yükümlülüğü temelinde aynı eylemden kaynaklanan medeni ya da diğer sorumluluk biçimlerinin kurulmasını engellememektedir. Ayrıca, suçlu olduğu kesin olarak hükme bağlanmamış olan bir kişiye yönelik kamu görevlileri tarafından kullanılan ifadelerde yer alan kelimelerin seçimi önemli olmakla birlikte kullanılan dilin masumiyet karinesini ihlal edip etmediği hususu, olaya ilişkin özel şartların da dikkate alınması suretiyle tespit edilmelidir (Güç/Türkiye, B. No: 15374/11, 23/1/2018, §§ 38, 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesi İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; hakkında Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava devam etmekteyken ve söz konusu davanın sonucu beklenmeksizin Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla suç örgütüne yardımcı olmak amacıyla görevini kötüye kullandığının sabit olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarma cezası ile cezalandırıldığını, Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararında kullanılan dilin, kararın amaç ve kapsamının birlikte değerlendirmesi ile anlaşılacağı üzere hakkındaki ceza yargılaması devam ederken üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olduğu kanısına varıldığını ve bu hususa yer verilerek karar verildiğini belirterek masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).
21. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
22. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.
23. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
24. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
25. Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir (M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 61).
26. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).
27. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin soruşturma ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).
28. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).
29. Somut olayda, başvurucunun polis memurluğu mesleğinden ihracına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 24/12/2012 tarihli kararının gerekçesi (bkz. § 9) incelendiğinde, başvurucu hakkındaki ceza davasının karar tarihi itibarıyla devam ettiğinin belirtildiği anlaşılmıştır. Kararda yer alan açıklamaların bağlamı dikkate alındığında kararda "suç" ile kastedilenin disiplin suçu olduğu, başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması, kovuşturması ve meslekten çıkarmanın dayanağı olan disiplinsizlik eyleminin sübutuna ilişkin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddeleri uyarınca nitelendirme ve incelemelerin yapıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade eden bir ibareye de yer verilmediği görülmektedir.
30. Meslekten çıkarma işleminin hukuka uygunluğunun denetlendiği Antalya 1. İdare Mahkemesinin 10/7/2013 tarihli kararının gerekçe kısmında (bkz. § 11) başvurucunun "... suçunu işlediği sübuta erdiğinden..." şeklinde ifade kullanıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece karar verildiği tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki ceza davasının devam ettiği anlaşılmış, Mahkeme kararında ceza yargılamasına, ceza hukuku anlamında bir suçluluğa atıf yapılmamıştır. İlgili disiplin hükümlerine, başvurucu hakkında yürütülen disiplin yargılamasına, soruşturma raporu ile dava dosyası içerisinde yer alan bilgi ve belgelere değinildikten sonra başvurucunun üzerine atılı suçun (disiplin suçu) sabit olduğu sonucuna varılmış ve davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi bir bütün olarak dikkate alındığında "suçunu işlediği sübuta erdiğinden" ifadesi ile kastedilenin disiplin suçu olduğu anlaşılmaktadır.
31. Tüm bu tespitler ışığında ve ceza hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğu ve bu iki disiplinde farklı ispat standartlarının benimsendiği dikkate alındığında Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulun kararında ve Mahkeme kararının gerekçesinde masumiyet karinesini ihlal eden bir yön bulunmadığı değerlendirilmektedir.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesi ilkesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
37. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvuruya konu dava yönünden 6 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Başvuruda, adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
42. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
43. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Talepte bulunan başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 13.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Antalya 1. İdare Mahkemesine (E.2013/204, K.2013/1049) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Beşinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.