TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DERYA HAYVA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/34707)
|
|
Karar Tarihi: 2/11/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/2/2024-32459
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Ayşenur TUNCER
|
Başvurucu
|
:
|
Derya HAYVA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ertuğrul ÇABUKER
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, arabulucular sicilinden silinme işleminin
tesis edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki
olağanüstü hâl (OHAL) şartlarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin
genel bilgiler için bkz. Şükran Dağ Cabir, B. No: 2019/19839, 15/3/2023,
§§ 5-7.
3. Van Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapan ve
aynı zamanda arabuluculuk faaliyetinde bulunan başvurucunun arabulucular
sicilindeki kaydı Adalet Bakanlığının (Bakanlık) 22/8/2017 tarihli işlemiyle
silinmiştir. İşleme ilişkin olarak Bakanlık tarafından gönderilen bildirimde
başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını
taşımadığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
4. Başvurucu, söz konusu işlemin iptal edilmesi talebiyle
12/10/2017 tarihinde Ankara 7. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava
dilekçesinde, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan terör örgütüyle
iltisaklı olduğu gerekçesiyle arabuluculuk sicilinden silinmesine ilişkin
işlemin usule ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu; kendisine
savunma imkânı verilmeden, hakkında hiçbir maddi veri olmadan uydurma bir iddia
ile yaptırım uygulandığını, mevzuatta sonradan yapılan bir düzenlemenin geçmişe
dönük uygulandığını, masumiyet karinesinin, hukuki güvenlik ilkesinin ve kanunsuz
suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.
5. İdare tarafından Mahkemeye sunulan 27/11/2017 tarihli
savunma dilekçede; başvurucunun 2017 yılında PKK/KCK terör örgütünün
propagandasını yapma suçu, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız
katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından hakkında soruşturma
yürütüldüğü, akabinde görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı
ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme bunların hareketlerine katılma ve
terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası
açıldığı, söz konusu ceza yargılamasına Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince devam
edildiği ifade edilmiştir.
6. Mahkeme 17/4/2019 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu hakkında PKK terör örgütü
propagandası yapma ve bu örgütle ilgili olarak kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşleri düzenleme, bu yürüyüşlere katılma suçlarında çeşitli
mahkemelerde kovuşturmaların devam ettiği, bu nedenle dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı vurgulanmıştır.
7. Başvurucu, İdare Mahkemesince verilen karara karşı
istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde; kararın
masumiyet karinesine aykırı olduğunu, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı
bulunmadığını, mevzuatta yapılan değişikliğin sonraki arabuluculuk siciline
kabule ilişin uygulanması gerektiğini, kararın gerekçesiz olduğunu ve söz
konusu davaların bir siyasi partinin Van örgütlenmesinde demokratik haklar
kapsamında yaptığı siyasi faaliyetler sırasında geçen olaylar nedeniyle
açıldığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, hakkında bir dava açılmış olmasının
terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olarak kabul edilebilmek için yeterli
görülmesinin hukuka aykırı olduğunu vurgulamıştır.
8. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi
12/9/2019 tarihli kararıyla istinaf talebinin kesin olarak reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; İdare Mahkemesince verilen kararın usule ve
hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.
9. Başvurucu, nihai kararı 7/10/2019 tarihinde
öğrendikten sonra 14/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/11/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütü propagandası yapma suçu ile görevli
memura direnme suçu bakımından beraatine, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası
gereğince beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, suçtan kurulan hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinde; kamera kayıtlarının incelenmesi, Görüntülü İnceleme ve Olay
tutanakları ile tanık beyanları dikkate alındığında başvurucunun bir grupla
hareket ederek 2911 sayılı Kanun'a aykırı olan bir gösteriye katıldığı, eylemci
grup içinde bulunan başvurucunun gruba öncülük edip grubun dağılması yönünde
yapılan anonslara rağmen grubun bir arada kalmasını sağladığı, grubun
amaçladığı eylemlerini devam ettirmesi için çaba gösterdiğinin anlaşıldığı
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme ve terör
örgütü propagandası yapma suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin
ve inandırıcı delilin bulunmadığı ifade edilmiştir. Beraat kararı, istinaf
kanun yoluna başvurulmadığından 16/11/2019 tarihinde kesinleşmiştir. HAGB ve
denetimli serbestlik kararına karşı başvurucunun yaptığı itiraz Van 3. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından kararın usul ve hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını
gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
11. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 22/3/2021
havale tarihli dilekçesinde hakkındaki beraat kararının kesinleşmesi sonucu
Arabuluculuk Daire Başkanlığına yeniden sicile kaydolmak için yaptığı başvuru
olumlu sonuçlandığından arabulucu olarak sicile tekrar kaydedildiğini ifade
edilmiştir.
12. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; hakkında verilen kararların gerekçesiz
olduğunu, hangi nedenlerle terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı kabul
edildiğine ilişkin bir açıklama yapılmadığını, irtibat ve iltisak kavramlarının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin iddiasının değerlendirilmediğini ileri
sürmüştür. Henüz sonuçlanmamış bir ceza davası gerekçe gösterilerek
arabulucular sicilinden silinmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu,
sicilden silinmesi nedeniyle arabuluculuk mesleğini yapamadığını, bu durumun
sosyal çevresine ve mesleki gelişimine zarar verdiğini ifade etmiştir. Ayrıca
başvurucu, serbest avukatlık faaliyetlerine devam edebildiği hâlde arabuluculuk
yapmasının engellenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek
tüm bu nedenlerle adil yargılanma hakkının, çalışma hakkının, mülkiyet
hakkının, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, ifade özgürlüğü ve
siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
14. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve ilgili mevzuat
hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının
da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu
bir beyanda bulunmamıştır.
15. Başvurucunun arabulucular sicilinden kaydının
silinmesine ilişkin işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak
uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvurudaki müdahalenin
başvurucunun mesleki faaliyetlerinin aksamasına yol açtığı, sosyal çevresiyle
olan ilişkilerini ve itibarını olumsuz şekilde etkilediği, bu etkinin ciddi
olduğu ve belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru
özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda
incelenmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 24,25).
16. Başvurucunun arabulucular siciline kaydının dört yıla
yakın bir süre sonra yeniden yapıldığı ancak kaydın yenilenmesinin işlemden
doğrudan ve uzun süre etkilenen başvurucunun mağdur sıfatını sona erdirmeyeceği
değerlendirilmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa Mahkemesi Şükran Dağ Cabir kararına
konu benzer somut olayda Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca, müdahalenin
Anayasa'daki çekirdek haklarla ilgili olup olmadığı, anılan maddenin ikinci
fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunup dokunmadığı, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülüklere aykırılık teşkil edip etmediği ve durumun
gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespitiyle sınırlı bir inceleme yapılacağını
kabul etmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 26-28). Anılan kararda başvurucunun
arabulucular sicilinden kaydının silinmesine ilişkin tedbirin ve bu kapsamda
derece mahkemelerince sonuca bağlanan uyuşmazlığın Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle
keyfî olmaması ve söz konusu tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken
elbette ülkemizde olağanüstü hâl (OHAL) ilanına sebebiyet veren durumun
özellikleri ve OHAL ilanı sonrasında ortaya çıkan şartların dikkate alınması
gerektiği belirtilmiştir (Şükran Dağ Cabir, § 32). Somut olayda da
anılan karardaki ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum görülmemiştir.
18. Somut olayda serbest avukat olan ve arabuluculuk
yapan başvurucu hakkında terör örgütüyle ilgili birtakım suçlardan kamu davası
açılması üzerine başvurucunun arabuluculuk sicilindeki kaydı idari işlemle
silinmiştir. Kaydın silinme işleminin gerekçesi, başvurucunun terör
örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olmama şartını sağlamaması olarak kabul
edilmiştir. Derece mahkemeleri de başvurucu hakkında açılan ceza davalarına
dayanarak benzer gerekçeyle başvurucunun iptal talebini reddetmiştir.
Başvurucunun temel iddiası, hakkında açılan ceza davasının terör örgütüyle
irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilmesi bakımından yeterli kabul
edilemeyeceğine ve ne şekilde irtibatlı ya da iltisaklı olduğuna ilişkin
gerekçelerin ortaya konulamadığına ilişkindir.
19. Başvuruya konu süreç kesinleştikten sonra neticelenen
ceza davasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütü propagandası yapma suçu
ile görevli memura direnme suçu bakımından her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı delilin bulunmadığı gerekçesiyle beraat, kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan
HAGB kararı verilmiştir. Ayrıca anılan süreçte başvurucunun serbest avukatlık
faaliyetlerine devam ettiği görülmüştür.
20. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından
başvurucunun devam eden bir ceza yargılamasının bulunmasının terör örgütüyle
iltisaklı ya da irtibatlı olduğunun kabul edilebilmesi açısından bir şüpheye
neden olsa da başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda
bu türden bir şüpheye dayanılarak arabuluculuk kaydının silinmesini kamusal makamlardan
beklenen ikna edici nitelikte gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık
oluşturduğunu Şükran Dağ Cabir kararında kabul etmiştir. Kararda, terör
örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için yalnızca
kovuşturma bulunmasının yeterli görülmesinin söz konusu kavramların kapsam ve
sınırlarının yargı kararlarıyla belirlenmesi konusunda yargısal makamlara
tanınan takdir yetkisinin öngörülen yükümlülüklere uygun şekilde kullanılmaması
anlamına geleceğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun terör örgütleriyle
irtibat ya da iltisak içinde bulunulduğunun kabulü açısından hakkında derdest
bir ceza davası bulunmasının tek başına yeterli görüldüğü ve söz konusu işlem
ya da kararın gerekçesinin bu tespit üzerinden oluşturulduğu durumda ilgili
kişinin beraatine karar verilmesinin söz konusu gerekçeyi tamamen dayanaksız
duruma getireceğini ifade etmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 39, 40).
21. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı
gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak mevcut başvuruya özgü
şartlarda başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu
hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda objektif ve ikna edici nitelikte
gerekçelerin ortaya konulamadığı, başvurucunun ilave tedbirlere maruz
bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek
şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle
açıklanamadığı değerlendirilmiştir. Uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde
doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten
beklenen yükümlülüklerin OHAL şartlarında da yerine getirilmesi gerektiği açık
olmasına rağmen mevcut başvurunun şartlarında anılan yükümlülüğe uygun şekilde
hareket edilmediği kanaatine varılmıştır. Somut olayda başvurucu hakkında
kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen
dağılmamakta ısrar etme suçundan HAGB kararı verilmiş ise de kararda sadece
kovuşturmaların devam etmesinin gerekçe gösterilmesinin yeterli olmadığı da
belirtilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükran Dağ Cabir,
§ 41).
22. Bu itibarla öngörülen güvencelere uygun şekilde
gerçekleştirilmeyen tedbirin durumun gerektirdiği ölçüyü koruduğu
söylenemeyeceğinden OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını
ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun
olmadığı değerlendirilmiştir.
23. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
24. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi
ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
25. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu 22/3/2021
havale tarihli dilekçesinde hakkında beraat kararlarının kesinleşmesi sonucu
Arabuluculuk Daire Başkanlığına sicile yeniden kayıt için yaptığı başvurunun
olumlu sonuçlanması nedeniyle arabulucu olarak sicile tekrar kaydedildiği ifade
edildiğinden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
26. Öte yandan ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebilmesi
için başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 7. İdare
Mahkemesi (E.2017/3004), Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi
(E.2019/1504) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2023 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.