TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/37)
Karar Tarihi: 16/3/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Ömer DEMİR
Vekili
Av. Mahmut KAÇAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş akdinin feshedilmesine karşı açılan davada esasa etkili iddialar karşılanmaksızın karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/12/2018tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Van Büyükşehir Belediyesi (Belediye), M. Ltd. Şti. ve A. A.Ş.nin (Şirketler) oluşturduğu adi ortaklıkla 1/3/2016 tarihinde 36 ay süreli 49 işçi için hizmet alım sözleşmesi imzalamıştır. Başvurucu, kendi beyanına göre 3/1/2014-1/3/2017 tarihleri arasında Şirketlerin elemanı olarak Belediyeye hizmet vermiştir. Belediye 1/3/2017 tarihinde anılan adi ortaklıkla olan sözleşmeyi sonlandırmıştır. Belediyenin, söz konusu sözleşmenin Belediye menfaatlerini önemli ölçüde ihlal ettiği gerekçesine dayanarak sözleşmeyi sonlandırdığı anlaşılmaktadır.
9. Başvurucu 30/3/2017 tarihinde iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek Belediye ve Şirketler aleyhine Van 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca işe iade davası açmıştır. Başvurucu 3/1/2014 tarihinden itibaren farklı alt işverenler bünyesinde Belediyede çalıştığını, asıl işverenin Belediye olduğunu, geçerli bir fesih sebebi gösterilmeden ve savunması alınmadan hakkında hukuka aykırı şekilde işlem tesis edildiğini, 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinde belirtilen geçerli fesih sebeplerinin hiçbirinin bulunmadığını ileri sürmüş ve aynı Kanun'un 21. maddesi uyarınca bu durumun tespiti ile işe iadesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Davalı Belediye cevap dilekçesinde, davayı kabul etmediklerini, başvurucunun alt işveren olan diğer davalıların bünyesinde çalıştığını, hizmet alım sözleşmesinin mevzuat kapsamında haklı olarak feshedildiğini, başvurucunun iş sözleşmesinin taraflarınca sonlandırılmadığını ve davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalılardan A. A.Ş. de cevap dilekçesinde, Şirketler ile Belediye arasındaki hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesi neticesinde başvurucunun iş akdine son verildiğini, başvurucunun iş akdine son verilmesinde herhangi bir kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ve sorumluluğun hizmet akdini fesheden Belediyeye ait olduğunu ifade etmiştir.
10. Mahkeme 13/12/2017 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde, Belediye tarafından Şirketlerle imzalanan hizmet alım sözleşmesinin, menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesinden dolayı Belediye tarafından 31/10/2016 tarihinde kararlaştırılan ve 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (677 sayılı KHK) 8. maddesi uyarınca feshedildiği, başvurucunun iş akdinin yasal düzenleme kapsamında sona erdirildiği, yasal yetki nedeniyle fesihlerde 4857 sayılı Kanun’un 18. ve devamı maddeleri uyarınca geçersizlik koşulları aranmayacağı ve iş akitlerinin geçerli nedenle feshedildiğinin kabulünün gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin (Bölge Adliye Mahkemesi) 24/10/2017 tarihli ve E.2017/2160, K.2017/1464 sayılı kararının emsal mahiyette olduğu hususuna yer verilmiştir.
11. Başvurucu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde, 677 sayılı KHK'nın 8. maddesinin Belediye başkanına işçi ile alt işveren arasında imzalanmış hizmet akdini değil, Belediye ile alt işverenler arasında imzalanmış sözleşmeleri feshetme yetkisini verdiği, söz konusu hüküm dayanak gösterilerek doğrudan işçinin hizmet akdinin feshedilemeyeceği, hükmün açıkça yanlış yorumlandığı ve bu hususun Yargıtayın yerleşik içtihatlarına da aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
12. Bölge Adliye Mahkemesi 26/4/2018 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Kararda ayrıca, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin (Daire) E.2018/3306, K.2018/7414 sayılı ilamının da emsal nitelikte olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurmuş, istinaf dilekçesinde dile getirdiği hususları temyiz dilekçesinde de ileri sürmüştür.
14. Temyiz istemini inceleyen Daire tarafından 1/10/2018 tarihli karar ile, 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı hususu vurgulanmıştır. Yine 7036 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabi olduğunun düzenlendiği belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemeler uyarınca ilk derece mahkemelerinin 25/10/2017 tarihinden sonra verdiği işe iade davalarındaki kararlar hakkındaki Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı belirtilmiş, ilgili mevzuat hükümleri kapsamında temyiz istemlerinin reddine karar verilmiştir.
15. Nihai kararın 30/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğinin ardından süresinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
16. 4857 sayılı Kanun'un "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
...
... Hizmet alımına dayanak teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere;
a) İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları ve ortaklıklarına bırakılması,
b) Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması,
yönünde hükümler konulamaz."
17. 4857 sayılı Kanun'un ''Feshin geçerli sebebe dayandırılması'' kenar başlıklı 18. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. ..."
18. 4857 sayılı Kanun'un "Sözleşmenin feshinde usul" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
"İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır."
19. 4857 sayılı Kanun'un "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
..."
20. 4857 sayılı Kanun'un "Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları" kenar başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur."
21. 4857 sayılı Kanun'un "İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I- Sağlık sebepleri
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri
III- Zorlayıcı sebepler:
IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması.
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.''
22. 7036 sayılı Kanun'un "Temyiz edilemeyen kararlar" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, aşağıda belirtilen dava ve işlerde verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) 4857 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar.
23. 7036 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"İlk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar, karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabidir."
24. 677 sayılı KHK'nın "İptal edilecek ihaleler" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"3/7/2005 tarihli ve5393 sayılı Belediye Kanununun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklarda, 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmelerdeki yüklenicilerin, terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi ya da imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi halinde bu sözleşmeler belediye başkanı veya belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedilir."
25. 677 sayılı KHK, 6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucunda aynı şekilde kanunlaşmıştır.
2. Yargıtay Kararları
26. Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında emsal mahiyette olduğu belirtilen Dairenin 21/3/2018 tarihli ve E.2018/3306, K.2018/7414 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle 22.11.2016 tarihinde 29896 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK'nın 8. maddesinin 1. fıkrasında '3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklarda, 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmelerdeki yüklenicilerin, terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi ya da imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi halinde bu sözleşmeler belediye başkanı veya belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedilir.' şeklinde düzenleme getirildiğinin; somut uyuşmazlıkta, davacı işçinin davalı Belediye bünyesinde çalışmasına dayanak teşkil eden hizmet alım sözleşmesinin Sayıştay denetimi sonrasında belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesinden dolayı sözü edilen KHK kapsamında verilen yetki ile sonlandırıldığının; Dairemizce, Olağanüstü Hal Kapsamında çıkarılan KHK ile verilen yetkiye bağlı olarak hizmet alım sözleşmesinin sona erdirilmesi halinde, sözleşmesi son bulan alt işverence yapılan fesihlerde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18 ve devamı maddeleri uyarınca geçerlilik koşullarının aranamayacağının kabul edilmiş olduğunun anlaşılmasına göre; iş akdi haklı nedene dayanmamakla birlikte geçerli nedenle sonlandırılmış olduğundan davacı vekilinin yerinde bulunmayan tüm temyiz itirazlarının reddiyle ... sonucu itibariyle doğru olan hükmünün bu gerekçe ile ONANMASINA..."
27. Dairenin 31/5/2018 tarihli ve E.2018/7470, K.2018/13941 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda, güvenlik görevlisi olarak çalışan davacının iş sözleşmesi, davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin davalı asıl işveren ... tarafından feshedilmesi sebebiyle diğer davalı alt işverence feshedilmiştir. Davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin sona erdirilmesine yönelik işveren kararı işletmesel karar niteliğinde olup yukarıdaki açıklamalarda da belirtildiği üzere yerindelik denetimine tabi değildir. Dosya içeriğine göre davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin sona ermesinden sonra aynı işyerinde ihaleyi kazanan firma ile davalı alt işveren arasında herhangi bir organik bağın varlığı iddia ve ispat edilmemiştir. Bu durumda davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin sona erdirilmesi nedeniyle davalı alt işveren şirketinde istihdam fazlalığının ortaya çıkması kaçınılmaz olup yargısal denetimin sadece feshin son çare olması ilkesi kapsamında yapılması gerekmektedir. Bu doğrultuda davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin sona erdiği tarihte davalı altişverenin başka işyerlerinin olup olmadığı ve davacının bu işyerlerinde değerlendirilme imkanının bulunup bulunmadığının belirlenmesi söz konusu ilkenin uygulanması noktasında önem arzetmektedir. Mahkemece bu yönde gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur. Yapılacak iş, davalı şirketin fesih tarihinde davacıyı çalıştırabileceği başka işyerlerinin olup olmadığı, bu işyerlerine fesih tarihinden kısa bir süre önce ve sonra davacı ile aynı vasıflarda yeni işçi alımı yapılıp yapılmadığı araştırılarak, davacıyı çalıştırabileceği başka işyeri ve yeni işçi alımı yok ise davalılar arasındaki özel güvenlik alımı işine dair sözleşmenin sona ermesine ilişkin bu durumun geçerli fesih sebebi oluşturacağı kabul edilerek davanın reddine, var ise de feshin son çare olma ilkesine uyulmadan yapılan feshin geçersizliğine karar vermekten ibarettir.
Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesi karar gerekçesinde emsal kabul edilen, Dairemizin 09.06.2016 tarihli ve 2016/13729 esas 2016/17170 karar sayılı onama kararında fesih gerekçesi farklı olduğundan emsal nitelikte kabul edilmesi doğru değildir. Yine Dairemizin 06.10.2016 tarihli 2016/25510 esas 2016/22639 karar sayılı ve 2016/25507 esas2016/22636 karar sayılı kararları açısından ise, gerek emsal nitelikte belirtilen kararların gerekse dosya içeriğinin Dairemizce yeniden değerlendirilmesi neticesinde davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona erdirilmesinin işletmesel karar niteliğinde olduğu kararın yerindelik denetimine tabi olmaması nedeniyle sadece feshin son çare olması ilkesi kapsamında araştırma ve inceleme yapılması gerekliliği karşısında görüş değişikliği yoluna gidilmiştir.
... Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA..."
28. Dairenin 7/3/2019 tarihli ve E.2018/12073, K.2019/5491 sayılı, 31/5/2018 tarihli ve E.2018/7469, K.2018/13940 sayılı, 23/6/2017 tarihli ve E.2017/35708, K.2017/15429 sayılı, 25/5/2017 tarihli ve E.2017/34553, K.2017/12161 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 27) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup benzer gerekçeye sahiptir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar[ın] ... esası konusunda karar verecek olan ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
31. AİHM ayrıca derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu bağlamda temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına ve değerlendirme şekline karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).
32. Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunu, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).
33. Ayrıca, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da söz konusu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması gerekmektedir (García Ruiz/İspanya, § 26).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Anayasa Mahkemesinin 16/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
35. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
36. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde üçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının gerekçelerinin doyurucu, ikna edici ve yeterli olmadığını, konuyla ilgili temel mevzuat hükümleri yok sayılarak ve söz konusu hükümlere açıkça aykırı şekilde karar verildiğini, kararın maddi gerçeklerle uyuşmadığını ve keyfîlik taşıdığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, 677 sayılı KHK'nın 8. maddesinin Belediye başkanına işçi ile alt işveren arasında imzalanmış hizmet akdini değil, Belediye ile alt işverenler arasında imzalanmış sözleşmeleri feshetme yetkisini verdiğini, söz konusu hüküm dayanak gösterilerek doğrudan işçinin hizmet akdinin feshedilemeyeceğini, zira şirketlerin kapatılmadığını ve faaliyette olduğunu, hükmün açıkça yanlış yorumlandığını ve bu hususun Yargıtayın yerleşik içtihatlarına da aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Bunun yanı sıra başvurucu hakkında alınan tedbirlerin OHAL döneminde alınması nedeniyle, yapılacak incelemede Anayasanın 15. maddesinin dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
43. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
44. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
45. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
46. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile cevap verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).
47. Ayrıca, kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
48. Derece mahkemesi kararında esaslı iddiaların karşılanmaması veya bu iddialara makul bir gerekçe ile cevap verilmemesi hâlinde ise kanun yolu incelemesi yapan mercinin -aynı iddiaların kendisi önünde de ileri sürülmesi hâlinde- ilgili iddialara yönelik atıf yapacağı bir ilk derece mahkemesi değerlendirmesi söz konusu olmayacaktır. Bu durumda kanun yolu incelemesi yapan mercinin davayla doğrudan ilgili olan bu hususları ayrıca değerlendirerek makul bir gerekçe ile cevap vermesi anayasal yükümlülük gereğidir (Ümmügülsüm Salgar, B. No:2016/12847, 21/10/2021, § 69).
49. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus, derece mahkemelerinin gerekçelerine esas yorumun Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir (Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017, § 53).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvuruya konu olayda Belediye ile Şirketler arasındaki hizmet alım sözleşmesi 677 sayılı KHK 8. maddesi uyarınca Belediye tarafından feshedilmiş, bunun üzerine de başvurucunun iş akdi Şirketler tarafından sonlandırılmıştır.
51. Başvurucu tarafından açılan davada Mahkeme, Belediye ile Şirketler arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 677 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca feshedilmesi üzerine başvurucunun iş akdinin yasal düzenleme kapsamında sona erdirildiğini, yasal yetki nedeniyle fesihlerde 4857 sayılı Kanun’un 18. ve devamı maddeleri uyarınca geçersizlik koşulları aranmayacağını ve iş akdinin geçerli nedenle olmasa dahi geçerli nedenle feshedildiğinin kabulünün gerektiğini belirterek davanın reddine hükmetmiştir (bkz. § 10).
52. Başvurucu istinaf dilekçesinde, 677 sayılı KHK'nın 8. maddesinin belediye başkanına işçi ile alt işveren arasında imzalanmış hizmet akdini değil, belediye ile alt işverenler arasında imzalanmış sözleşmeleri feshetme yetkisini verdiği, söz konusu hüküm dayanak gösterilerek doğrudan işçinin hizmet akdinin feshedilemeyeceği, hükmün açıkça yanlış yorumlandığı ve bu hususun Yargıtayın yerleşik içtihatlarına da aykırı olduğu iddialarında bulunmuştur. Başvurucunun söz konusu iddiaları istinaf merciince karşılanmamış, Bölge Adliye Mahkemesi benzer gerekçelerle mahkeme kararını onamıştır.
53. Başvurucu; kararların gerekçelerinin doyurucu, ikna edici ve yeterli olmadığından, konuyla ilgili temel mevzuat hükümleri yok sayılarak ve söz konusu hükümlere açıkça aykırı şekilde karar verildiğinden yakınmaktadır. Yukarıda yer verilen genel ilkeler kapsamında öncelikle, başvurucunun belirtilen iddialarının davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte, esaslı iddialar olup olmadığı ve söz konusu iddiaların açıkça cevaplandırılmasının gerekip gerekmediği incelenmelidir.
54. Somut olayda, Şirketlerle arasında yapılan hizmet alım sözleşmesi 677 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca menfaatlerini önemli ölçüde ihlal ettiği gerekçesiyle Belediye tarafından feshedilmiştir. Bununla birlikte, Belediye ile Şirketler arasındaki hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesi bu başvurunun konusunu oluşturmamaktadır. Başvurunun konusunu Belediye ile Şirketler arasındaki hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesi üzerine başvurucunun Şirketlerle olan iş akdinin sonlandırılması oluşturmaktadır. Yani Şirketlerin Belediye ile yaptığı hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesi üzerine başvurucu ile Şirketler arasındaki iş akdi de feshedilmiştir.
55. Yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında, asıl işveren ile alt işveren arasındaki hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesi sebebiyle çalışanın iş akdinin feshedilmesi durumunda, feshin son çare olması ilkesi kapsamında yargısal denetimin yapılması ve feshin son çare olma ilkesine uyulmadan yapıldığının tespiti durumunda feshin geçersizliğine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir (bkz. §§ 27, 28). Buna karşın somut olayda mahkeme kararında ve bu karara yönelik istinaf başvurusunu reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararında, olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan KHK ile verilen yetkiye bağlı olarak asıl işveren ile alt işveren arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona erdirilmesi hâlinde, sözleşmesi son bulan alt işverence yapılan iş akdi fesihlerinde yasal yetki nedeniyle 4857 sayılı Kanun'un 18. ve devamı maddeleri uyarınca geçerlilik koşullarının aranamayacağının kabul edildiği ifade edilmiş, buna karşın söz konusu kabulün dayanağının ise açıklanmadığı görülmüştür.
56. 677 sayılı KHK'nın 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasında (bkz. § 24), 4735 sayılı Kanun'a göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi hâlinde bu sözleşmelerin belediye başkanı veya belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedilebileceği düzenlenmiştir. Bunun yanında söz konusu hükümde ilgili belediyeye hizmet veren alt işverende çalışan işçilere yönelik bir düzenleme ise yapılmamıştır. Ayrıca anılan KHK hükmü ile hizmet alım sözleşmesinin feshi işlemine yönelik yargı denetimi kapatılmadığı gibi, alt işverenin işçilerinin işe iade davası açmalarını sınırlayan bir kurala yer verilmediği de görülmektedir. Bir başka deyişle KHK hükmünde söz konusu şirketlerin işçilerinin işe iade davası açamayacağı yönünde açık veya zımni bir kurala yer verilmemiştir.
57. Başvurucu tarafından, iş akdinin KHK kapsamında feshedildiği yönündeki davalı beyanları yeterli görülerek ve bu beyanlara üstünlük tanınarak davanın reddedilmesinden şikâyet edilmektedir.
58. Mahkemenin gerekçesinde her ne kadar yasal yetki nedeniyle feshin geçerli nedene dayandığı belirtilmiş ise de belediyece hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesinin ilgili belediyeye hizmet veren alt işverende çalışan işçiler yönünden ne şekilde uygulanacağına yönelik 677 sayılı KHK'da herhangi bir düzenleme bulunmamasına ve alt işverende çalışan işçilerin işe iade davası açmalarını sınırlayan bir kurala da yer verilmemesine karşın, neden söz konusu düzenlemenin başvurucunun iş akdinin feshine yasal dayanak olarak kabul edildiği ve başvurucunun iş akdinin geçerli nedenle feshi sonucunu doğurduğu hususlarına yönelik bir irdeleme ve açıklama yapılmamış -söz konusu kararın onanmasına yönelik Daire kararında da bir açıklama yapılmamıştır-, gerekçe oluşturulmamıştır.
59. Buna göre başvurucunun iddialarının, -yukarıda yer verilen Yargıtay kararları da gözönünde bulundurulduğunda- davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte esaslı iddialar olduğu açıktır. Dolayısıyla başvurucunun söz konusu iddialarını mahkemeler önünde ileri sürebilme imkânına sahip olması ile birlikte, gerekçeli karar hakkı uyarınca mahkemelerin de kararlarında esaslı iddiaları karşılaması gerekmektedir.
60. Somut olayda ise sonuca etkili olabilecek söz konusu temel argümanların Mahkemece incelenmediği ve gerekçeli kararda anılan hususlara yönelik herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda uyuşmazlığa yönelik temel meseleler Mahkemece gerekçeli kararda tartışılmamıştır.
61. Yine başvurucunun esaslı iddialarını istinaf dilekçesinde dile getirdiği, buna karşın istinaf merciince söz konusu hususlara yönelik hiçbir açıklama yapılmadığı ve gerekçe oluşturulmadığı görülmüştür. Kural olarak derece mahkemesi kararında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde istinaf merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Derece mahkemesi kararında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise başvurucu tarafından ileri sürülen esaslı itirazların istinaf merci tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda başvurucunun temel iddialarının Mahkemece kararda tartışılmamasına ve gerekçe oluşturulmamasına rağmen başvurucu tarafından ileri sürülen esaslı iddiaların istinaf merci tarafından da karşılanmadığı görülmektedir. Bu durumun yargılamayı bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkardığı değerlendirilmiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu, istinaf merciince temyiz yolu öngörüldüğü hâlde inceleme yapılmaksızın temyiz isteminin reddedildiğini belirtmiş, iş akdinin yazılı fesih kuralına uyulmaksızın feshedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Somut başvuruya konu mahkeme kararının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer ihlal iddiaları hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
65. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
66. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İş Mahkemesine (E.2017/157, K.2017/554) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 4.500 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.