TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEDAT BAYİSKİT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/1263)
Karar Tarihi: 16/3/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucu
Sedat BAYİSKİT
Vekili
Av. Burak HASBEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 19/7/2015 tarihinde, kulağına yabancı cisim (sinek) kaçtığını belirterek Sivas Numune Hastanesi (Hastane) Acil Servisine müracaat etmiştir. Acil Serviste bulunan Dr. S.Ö.nün müdahalesi sonrasında şiddetli kusma, bulantı ve baş dönmesi şikâyeti ortaya çıkmış ve S.Ö. tarafından Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Dr. S.A.ya haber verilmiştir. KBB Uzmanı Dr. S.A. tarafından ameliyata alınan başvurucunun kulağındaki yabancı cisim çıkarılmış ve ertesi gün başvurucu taburcu edilmiştir.
6. Hastane tarafından düzenlenen 19/7/2015 tarihli yatan hasta bilgi formunda, Acil Servise başvuran başvurucunun fiziki muayenesinde bilateral (iki taraflı) kulak zarlarının perfore (delik) olduğu, sol kulağında yabancı cisim bulunduğu ve lokal anestezi altında sol dış kulak yolundan yabancı cismin çıkarıldığı belirtilmiştir. Anılan formun hikâye kısmında "acil servise başvuran hastanın kulağına alkol damlatılmış, kulak zarı perfore olan hastanın şiddetli bulantı, kusması oluyormuş" ibaresi yer almaktadır.
7. Başvurucu devam eden süreçte kulağında çınlama, baş dönmesi ve duyu kaybı şikâyetleriyle muhtelif tarihlerde hastanelere müracaat etmiş, birtakım testlere tabi tutulmuş ve kendisine ilaç tedavisi uygulanmıştır.
8. Başvurucu, Acil Serviste görevli doktor S.Ö. tarafından kendisine hatalı tıbbi müdahalede bulunulması nedeniyle kulakta çınlama, duyu ve denge kaybı ortaya çıktığını, akabinde bütün tetkik ve ilaçlara rağmen şifa bulamadığını ve bu durumun mensubu olduğu beden öğretmenliği mesleğini de etkilediğini belirterek maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesi talebiyle 7/9/2016 tarihinde Sivas İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, S.Ö.nün elinde cımbıza benzer bir aletle sineği çıkarmaya çalıştığını fakat başarılı olmadığını, daha sonra sineği öldürmek için kulağına fazla miktarda ve tazyikte alkol boşalttığını belirtmiştir. Başvurucu bu müdahaleden sonra şiddetli bir acı duyduğunu, baş dönmesi ve kusma meydana geldiğini ve akabinde ameliyata alındığını ifade etmiştir.
9. Yargılama sürecinde Adli Tıp Kurumu (ATK) 7. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 28/2/2018 tarihli raporda, başvurucunun olay sonrasında yapılan odyolojik testlerinde sol kulakta sensörinöral tip işitme kaybının olduğunun anlaşıldığı, mevcut işitme kaybına kişinin kendisinde önceden var olan kronik otitis media rahatsızlığının da katkısının olduğu belirtilmiştir. Benzer müdahalelerde alkol veya serum fizyolojik tercih edilebileceği, bu amaçla kulak burun boğaz kliniklerinde kullanılan alkol satürasyonunun %2-5 olduğu, bunun kullanılması hâlinde bu seviyede sensörinöral tipte işitme kaybına neden olmayacağı cihetle sağlık çalışanlarının uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, dolayısıyla sağlık çalışanlarına ve idareye atfı kabil kusur bulunmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte bahse konu ATK raporunda, acil servislerde pansuman için kullanılan alkolün satürasyonunun %90 olduğu, bunun kullanılması hâlinde işitme kaybı meydana geleceği ve uygulamayı yapan sağlık çalışanının kusurlu olacağı vurgulanarak kulağa uygulanan sıvı ile ilgili çelişkili ifadeler bulunduğundan mevcut müdahalede ne kullanıldığı hususunun adli tetkiklerle aydınlatılmasının uygun olduğu mütalaa edilmiştir. Başvurucu, ATK raporuna itiraz dilekçesinde kulağına damlatılan sıvının pansuman için kullanılan alkol olduğunu, bu hususunun tanık beyanlarıyla da sabit olduğunu belirtmiştir.
10. İdare Mahkemesince 10/5/2018 tarihli ara kararı ile bilhassa olay tarihinde ve genel olarak Hastanenin Acil Servisinde, kulak burun boğaz kliniklerinde kullanılan alkol satürasyonu %2-5 olan alkolün bulunup bulunmadığı, sadece pansuman için kullanılan alkol satürasyonu %90 olan alkolün mü bulunduğu hususunun sorulmasına ve buna ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine karar verilmiştir. Cevaben gönderilen yazıda, acil serviste %90 satürasyonu olan alkol kullanıldığı, başvurucuya Acil Serviste yapılan müdahalede kullanılan sıvının içeriğine ilişkin belge ve epikriz raporunun bulunamadığı ve başvurucunun KBB epikrizinde yer alan "alkol damlatılmış" ibaresinin başvurucunun beyanına dayalı olarak yazıldığı belirtilmiştir.
11. İdare Mahkemesi 28/6/2018 tarihinde, ATK raporundaki ayrıntılı bilimsel açıklamalar karşısında başvurucunun rapora itirazlarını yerinde görmemiş, ATK raporuna ve ara kararı sonucunda gönderilen bilgi ve belgelere değinerek davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuya yapılan müdahalenin kulaktan yabancı cisim çıkarılması amacıyla kullanılan yöntemlerden ve tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu ve kulağa %90 satürasyonu olan alkol damlatılıp damlatılamadığı da tespit edilemediğinden başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararların hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmini söz konusu olmamakla birlikte kusursuz sorumluluk ilkesine göre de davalı idarenin sorumlu tutulmasına hukuken olanak bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu, ameliyat öncesinde bilincinin kapalı olduğunu, nitekim onam formunun da kardeşi tarafından imzalandığını, dolayısıyla "alkol damlatılmış" şeklindeki ibarenin kendi beyanıyla yazılmadığını belirtmiştir. Kulağına pansuman için kullanılan alkolün damlatıldığını ve İdare Mahkemesince acil serviste kullanılan sıvı tespit edilmeden karar verildiğini vurgulayan başvurucu kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
13. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi tarafından 14/11/2018 tarihinde, İdare Mahkemesi kararı hukuka uygun bulunduğundan ve başvuru dilekçesinde ileri sürülen iddialar söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
14. Nihai karar 11/12/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Öte yandan başvurucu tarafından, hatalı tıbbi müdahale nedeniyle kendisinde duyu kaybı meydana geldiğinden bahisle S.Ö. hakkında taksirle yaralama suçundan Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunulmuş; bunun üzerine Başsavcılık şikâyet olunan hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un ilgili maddeleri uyarınca gerekli ön incelemenin yapılarak sonucunun bildirilmesine karar vermiştir. Akabinde Hastane tarafından konuyla ilgili olarak 16/5/2016 tarihli ön inceleme raporu hazırlanmıştır. Bahse konu raporda konuyla ilgili tanık beyanlarına yer verilmiştir. Hemşire D.Ö., doktor S.Ö.nün sineği hareketsiz hâle getirmek için serum fizyolojik sıvısını hastanın kulağına damlattığını belirtmiştir. Ameliyatı gerçekleştiren KBB Uzmanı Dr. S.A. ise "net hatırlamamakla birlikte hastanın sol kulağına epikrizden gördüğüm üzere alkol damlatıldığını öğrendim" şeklinde beyanda bulunmuştur. Bununla birlikte bilirkişi tayin edilen Dr. D.V.E.nin hazırladığı raporda, kulağa alkol damlatılmasının zaman zaman yapılan bir uygulama olduğu, alkol, su ya da serum fizyolojik maddesinin kısa süre denge bozukluğu ve işitme kaybı ortaya çıkarabileceği, ilgili hekimin yapmış olduğu müdahalenin yanlış olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Netice itibarıyla ön inceleme raporunda S.Ö. ile ilgili soruşturma izni verilmemesi görüş ve kanaatine varılmıştır. Bunun üzerine Sivas Valiliğinin 17/5/2016 tarihli kararıyla S.Ö. hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara itirazı Sivas Bölge İdare Mahkemesinin 9/6/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Ayrıca konuyla ilgili olarak 17/12/2015 tarihinde düzenlenen disiplin soruşturma raporunda, herhangi bir kusurunun olmadığı gerekçesiyle S.Ö. hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Engin Aslan B. No: 2017/15517, 30/6/2021, §§ 16-22; Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30, Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, §§ 19-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 16/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; Acil Servisteki yanlış tıbbi müdahale nedeniyle baş dönmesi ve kusma yaşamasına müteakip bilincini kaybettiğini, akabinde %90'a varan duyu kaybı yaşadığını belirtmiştir. ATK raporunda acil servislerde pansuman için kullanılan alkolün kullanılmış olması hâlinde işitme kaybının gerçekleşeceği ve hekim kusuru ortaya çıkacağı belirtilmiş olmasına rağmen İdare Mahkemesince olay günü kulağa dökülen sıvı tespit edilmeden ve bildirilen tanıklar dinlenilmeden karar verildiğini vurgulayan başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
21. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
23. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
24. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
25. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
27. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
28. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
29. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).
30. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
31. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak için adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartının yerine getirilmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
32. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olaylara ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015 § 44).
33. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay bir bütün hâlinde, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamıyla sınırlı olarak incelenmiştir.
35. Somut olayda tam yargı davasının reddine ilişkin hükme esas alınan ATK raporunda tarafların iddialarına ve düzenlenen tıbbi belgelerdeki bulgulara yer verilmiş ve acil servislerde pansuman için kullanılan alkolün satürasyonunun %90 olduğu, bunun kullanılması hâlinde işitme kaybı meydana geleceği ve uygulamayı yapan sağlık çalışanının kusurlu olacağı vurgulanarak kulağa uygulanan sıvı ile ilgili çelişkili ifadeler bulunduğundan mevcut müdahalede ne kullanıldığı hususunun adli tetkiklerle aydınlatılmasının uygun olacağı mütalaa edilmiştir (bkz. §9). Bununla birlikte Hastane tarafından İdare Mahkemesinin ara kararına cevaben acil serviste %90 satürasyonu olan alkol kullanıldığı ve fakat başvurucuya acil serviste yapılan müdahalede kullanılan sıvının içeriğine ilişkin belge ve epikriz raporunun bulunamadığı bildirilmiştir (bkz. §10). İdare Mahkemesi ise başvurucuya yapılan müdahalenin kulaktan yabancı cisim çıkarılması amacıyla kullanılan yöntemlerden ve tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu ve kulağa %90 satürasyonu olan alkol damlatılıp damlatılmadığı da tespit edilemediğinden başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (bkz. §11).
36. Öte yandan Hastane tarafından düzenlenen 19/7/2015 tarihli yatan hasta bilgi formunda başvurucuyla ilgili olarak yer alan "acil servise başvuran hastanın kulağına alkol damlatılmış" şeklindeki ibarenin başvurucunun beyanı üzerine yazıldığı ileri sürülmesi karşısında başvurucu, acil servisteki müdahale sonrasında bilincinin kapalı olduğunu, o hâlde böyle bir beyanda bulunamayacağını, nitekim ameliyat öncesi düzenlenen onam formunda kendisinin değil kardeşinin imzasının bulunduğuna yönelik iddiada bulunmuştur. Ayrıca acil servisteki müdahaleye ilişkin de herhangi bir belgenin düzenlenmediği görülmektedir.
37. Hastane tarafından İdare Mahkemesinin ara kararına cevaben acil serviste %90 satürasyonu olan alkol kullanıldığı bildirilmesine, ATK raporunda %90 satürasyonu olan alkol kullanılması hâlinde işitme kaybı meydana geleceğine ve uygulamayı yapan sağlık çalışanının kusurlu olacağına yönelik mütalaada bulunulmasına ve 19/7/2015 tarihli yatan hasta bilgi formunda başvurucunun kulağına "alkol damlatılmış" şeklinde ibare yer almasına ve Hastanenin başvurucuya acil serviste yapılan müdahalede kullanılan sıvının içeriğine ilişkin belge ve epikriz raporunun bulunamadığını beyan etmesine rağmen İdare Mahkemesince bu hususlar dikkate alınmamıştır. Başvurucunun kulağına alkol damlatılmasından kaynaklı nedenlerle zarar gördüğüne yönelik temel iddiasına karşın, sadece "kulağa %90 satürasyonu olan alkol damlatılıp damlatılamadığının tespit edilemediği" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de belirtilen hususlarda herhangi bir gerekçe ortaya koymadan istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.
38. Tıbbi müdahale sonucunda vücutta sakatlık ya da maddi ve manevi varlığı zedeleyen diğer rahatsızlıkların meydana geldiği vakıalarda müdahalenin tıp biliminin güncel ve genel kabul gören kurallarına uygun olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti büyük ölçüde teşhis ve tedavi sürecindeki kayıtların incelenmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle bu kayıtların tutulması, saklanması ve gerektiğinde yargısal mercilere ibraz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Teşhis ve tedavi sürecindeki verilerin kaydedilmesi ve makul bir süre saklanması sorumluluğu, tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren sağlık kuruluşuna aittir (Hatice Turhan, B. No: 2016/4642, 20/11/2019, § 39).
39. Bu bağlamda Hastanenin, uygulanan tıbbi müdahalelerle ilgili belgeleri tutma ve saklama yükümlülüğünün bulunduğu vurgulanmalıdır. Somut olayda ise İdare Mahkemesi Hastanenin tıbbi müdahale ile ilgili belge tutmamasının bir sonucu olarak hizmet kusuru olup olmadığının tespit edilemediği değerlendirmesine ulaşmıştır. Ancak anılan yükümlülüğün Hastane tarafından yerine getirilmemesinin sonuçlarının hastaya, somut olayda başvurucuya yüklenmesi beklenemez. Başvuru konusu olayda İdare Mahkemesi, Hastanenin cevabi yazısında başvurucunun kulağına %90 satürasyonu olan alkol damlatılıp damlatılamadığının tespit edilemediğini ve acil serviste bu mahiyette alkol kullanıldığını bildirmiş olmasına rağmen davanın reddine karar vermek suretiyle somut olaydaki külfeti başvurucuya yüklemiştir.
40. Bu durumda somut olayda derece mahkemelerinin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede, özen ve derinlikte bir inceleme yaptığı, konuyla ilgili ve yeterli gerekçelere yer verdiği söylenemez.
41. Neticede, belirtilen olguların varlığı karşısında başvurucunun kulağına alkol damlatılmasından kaynaklı nedenlerle zarar gördüğüne ilişkin temel iddiasının karşılanmaması nedeniyle başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
43. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
45. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Sivas İdare Mahkemesine (E.2016/915, K.2018/524) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine (E.2018/1361) GÖNDERİLMESİNE 16/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.