TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FİLİZ TÜRKOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/37541)
Karar Tarihi: 11/5/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Fatih ALKAN
Başvurucu
Filiz TÜRKOĞLU
Vekili
Av. Erkan ÇATIKOĞLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kişilik haklarına saldırı teşkil eden yasa dışı kayıtlara iddianamede yer verilmesi üzerine açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, İzmir askerî casusluk soruşturması kapsamında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 6/1/2013 tarihli iddianamede mağdur sıfatıyla yer almıştır. İddianame, (kapatılan) İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince 22/1/2013 tarihinde kabul edilmiştir. İddianamede yer alan hususlarla ilgili olarak yargılamanın sekizinci celsesinin gerçekleştiği 11/4/2013 tarihinde başvurucunun mağdur olarak beyanı alınmıştır. Söz konusu ceza davasında İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesince 26/2/2016 tarihinde verilen karar, Yargıtay tarafından 21/10/2016 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
3. Başvurucu 6/1/2013 tarihli iddianamede kişilik haklarına ve özel hayatına saldırı niteliğinde ifadelerin bulunduğu iddiasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayanarak 15/6/2017 tarihinde Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 50.000 TL istemli manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; askerî hâkim olarak görev yaptığını, kendisi hakkında yasa dışı şekilde tutulan fişleme kayıtlarına anılan iddianamede keyfî şekilde yer verildiğini, yargılama sürecinde de fişlemelerin duruşmalarda alenileştirildiğini, kayıtların CD ortamında birçoğu askerî şahıs olan sanıklara ve avukatlarına dağıtıldığını, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından sistematik şekilde tutulan bu kayıtlara yer verilmesinin kişilik haklarını zedelediğini belirtmiştir. Başvurucu; iddianameyi hazırlayan yargı mensubunun yargılandığını, özel hayatına ilişkin yalan yanlış değerlendirmeler içeren ifadelere iddianamede yer verilmesi nedeniyle psikolojik olarak ağır şekilde yıprandığını ve aile ilişkilerinin zarar gördüğünü ifade etmiştir.
4. Başvurucu, dava dilekçesinde yer alan "Davanın süresinde açılmasıyla ilgili açıklamalar" başlıklı kısımda ise özetle 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde düzenlenen sürelerden olan üç aylık dava açma süresinin başlangıç tarihinin kesinleşen hükmün tebliğiyle birlikte başlayacağını ancak kesinleşmiş kararın kendisine tebliğ edilmediğini ifade etmiştir. Ayrıca söz konusu kayıtların iddianamede aleni hâle getirilmesinin akabinde yargılamayı yürüten Mahkemece CD ortamında sanıklara ve avukatlarına dağıtıldığını, alenileştirilen bu kayıtların hüküm kesinleşinceye kadar etkilerini sürdürdüğünü, kesinleşen ancak henüz tebliğ edilmeyen kararı öğrenmesinin akabinde açtığı davanın süresinde olduğunu ileri sürmüştür.
5. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın süresinde açıldığını kabul etmiş ve iddianamede yer verilen ifadeler nedeniyle başvurucuda oluşan üzüntüye karşılık olarak 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine 2/4/2018 tarihinde karar vermiştir. Başvurucu uğradığı zararlar karşısında hükmedilen tazminat miktarının çok düşük olduğunu ve takdir hatası yapıldığını; davalı idare ise davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
6. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi, Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın süre yönünden reddine 31/5/2019 tarihinde kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine eklenen (3) numaralı fıkranın 28/6/2014 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten sonra tazminat istenebileceğinin hükme bağlandığı belirtilmiştir. Kararda; 5271 Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince tazminat davalarının bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, başvurucunun iddianameye ilişkin beyanlarının alındığı 11/4/2013 tarihinde ceza yargılamasının konusuyla ilgisi bulunmayan ve haksız fiil teşkil eden iddianame içeriğinin başvurucu tarafından öğrenildiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla iddianamenin içeriğinden haberdar olan başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine eklenen (3) numaralı fıkrasının yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açması gerekirken bu süre içinde tazminat davası açmadığı, bu nedenle davanın süre yönünden reddedilmesinin gerektiği vurgulanmıştır.
7. Nihai karar, başvurucu tarafından 23/10/2019 tarihinde öğrenilmiş ve 11/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; şahsını itibarsızlaştıran, özel hayatına ilişkin gerçek dışı ifadeler içeren, kişilik haklarını zedeleyen fişleme kayıtlarının ilgisi olmadığı hâlde açıkça iddianamede yer almasının kabul edilemez olduğunu, kendisi hakkındaki kayıtların yargılama sürecinde de alenileştirildiğini, uğradığı manevi zararların giderilmesi amacıyla açtığı davanın hukuka aykırı bir şekilde süre yönünden reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu; yalnızca iddianamenin hazırlanmasıyla değil yargılama sürecinde de yasa dışı kayıtların kullanıldığını, yargılamadaki bu yaklaşımın özel hayatına olan olumsuz etkiyi sürekli hâle getirdiğini, 5271 Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen ilgilisine ifadesinin kanun koyucu tarafından daha geniş bir kapsam oluşturma amacıyla bilinçli şekilde konulduğunu, ceza yargılaması sonucunda verilen kararın tebliğ dahi edilmediğini ileri sürmüştür. Mağdur konumunda olduğunu, kendisine iddianamenin de tebliğ edilmediğini, öngörülen sürelerin kendisi açısından hükmün kesinleşmesinin akabinde başladığını, bu tür katı yorumların öngörülebilir olmadığını, mahkemeye erişiminin engellendiğini ve hukuki güvenlik ilkesinin zedelendiğini iddia etmiştir. Başvurucu; özel hayat alanının ve itibarının korumasız bırakıldığını, ret kararıyla birlikte aleyhe vekâlet ücreti ödemek zorunda kaldığını belirterek mahkemeye erişim hakkının, özel hayata saygı hakkının, ayrımcılık yasağının, mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığının görüşünde, başvurucu tarafından yasal süre içerisinde dava açılmaması nedeniyle taleplerinin incelenemediği belirtilerek konuyla ilgili mevzuata ve içtihada yer verilmiştir. Başvurucu tarafından Bakanlık görüşüne karşı sunulan cevap yazısında ise dava açma süresinin katı şekilde yorumlanmasının hak ve özgürlükleri korumasız bırakacağı ifade edilmiş ve başvuru formunda yer alan hususlar tekrar edilmiştir.
11. Başvurucunun yargı makamlarınca gerçekleştirilen işlemlerden ve ihmallerden kaynaklanan ve özel hayat alanında kalan hukuki değerler üzerinde oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle açtığı davanın katı bir yorumla işin esası hakkında bir karar verilmeden reddedilmesine ve etkili bir çözüm imkânı sunulmadığına ilişkin şikâyetleri, bütün hâlinde özel hayata saygı hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin -28/6/2014 tarihinde yürürlüğe giren- (3) numaralı fıkrasında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya yaptığı işlemler nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin öngörüldüğünü, anılan hüküm kapsamında zarar gördüğünü düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru mekanizmasının oluşturulduğunu tespit etmiştir (H.Ö., B. No: 2017/34332, 12/12/2018, § 41; M.Y., B. No: 2014/7149, 22/11/2017, § 50). Anayasa Mahkemesi; kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarından biri olan bu yolun mevzuatta yer almasının yalnız başına yeterli olmadığını, aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerektiğini vurgulamaktadır. Buna göre söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, herhangi bir yargı merciine başvurma imkânını ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlanmaması, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, §§ 49, 50; İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 49, 50).
14. Somut olayda başvurucu tarafından sunulan dava dilekçesinde, 6/1/2013 tarihli iddianamede yer alan ve kişilik hakları ile özel hayat alanına saldırı oluşturan yasa dışı bazı kayıtlara yer verilmesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazmin edilmesi talep edilmiştir. Dava dilekçesi incelendiğinde başvurucunun yalnızca iddianame içeriğinden değil yargılama sürecini yürüten mahkemenin özel hayatına ilişkin mesnetsiz ifadeleri alenileştiren tutumundan da muzdarip olduğu görülmektedir.
15. Öncelikle başvurucunun yakındığı hususlar ve ileri sürdüğü iddialar bakımından tercih edilen tazminat yolunun uyuşmazlığı çözmeye ve uğranıldığı iddia edilen hak ihlallerini gidermeye uygun bir yol olduğunu tespit etmek gerekir. Nitekim Yargıtay da özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerle ilgili bilgi ve belgelere haksız şekilde iddianame içeriğinde yer veren Cumhuriyet savcısının bu eylemine karşı açılan tazminat davasında; yargı mensuplarının zorunluluk ve gereklilik ilkelerine uygun hareket ederek özenli davranmaları gerektiğini, kişilerin gizli veya özel hayat alanına ait olan haberleşme içeriklerine, kişiler arasındaki konuşmalara, kişisel verilerle ilgili bilgi ve belgelere iddianame içeriğinde yer verilmesinin uygun olmadığını ifade etmektedir. Bu tür içeriklere yer verilmesinin zorunlu olması durumda ise maruz kalınan suçlar bakımından kişilerin onur ve saygınlığını en az zedeleyecek şekilde değinilmesi gerektiğini vurgulayan Yargıtay, aksi yöndeki uygulama nedeniyle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince mağdurun manevi zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini belirtmektedir (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/11/2015 tarihli ve E.2015/13049, K.2015/17584 sayılı kararı).
16. Söz konusu yolun etkili şekilde işletilebilmesi, yargılamayı yürüten mahkemelerce ilgili yasal düzenlemelerin zarar görenlerin herhangi bir yargı merciine başvurma imkânını ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlanmamasını ve temel hak ve özgürlükleri önceleyen bir yaklaşım içinde olunmasını gerekli kılmaktadır. Somut olayda ise istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Adliye Mahkemesince yalnızca iddianamenin içeriği üzerinden değerlendirmeler yapılarak sonuca ulaşıldığı, başvurucunun saldırı teşkil eden hususların yargılamanın tamamına yansıdığı ve söz konusu ifadelerin yargılama sürecinde de alenileştirildiği hususunda ileri sürdüğü esaslı iddialara yönelik herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
17. Ayrıca iddianamenin kendisine tebliğ edilmediğini belirtmesine rağmen 11/4/2013 tarihinde beyanda bulunması esas alınarak başvurucunun iddianamenin içeriğinden tümüyle haberdar olduğu anlamına gelecek şekilde kabulde bulunulması ve bu doğrultuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasının yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden itibaren dava açma süresinin başlatılması, geniş şekilde yorumlanmaya uygun olan düzenlemelerin zarar görenlerin herhangi bir yargı merciine başvurma imkânını ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlandığını da ortaya koymaktadır.
18. Nihayetinde verilen mahkeme kararının başvurucunun içinde bulunduğu koşullara ve iddialarına yönelik olarak bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği, başvurucuya uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Esasında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasının kapsamı konusunda derece mahkemelerince ortaya konulan bu yaklaşımın temel hakların ihlaline yönelik şikâyetin etkili bir şekilde incelenmesine imkân sağlamadığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında özel hayata saygı hakkı bağlamında oluşan zararlarının tazmini konusunda başvurucuya asgari güvenceleri içerecek şekilde etkili ve pratikte işleyen bir hukuk yolu sunulmadığı sonucuna varılmaktadır.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
20. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 55.000 TL tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
21. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
22. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine (E.2018/1814, K.2019/2407) iletilmek üzere Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/361, K.2018/196) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.