TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
THOMAS RAİNER HIETMANN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/3765)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Thomas Rainer HIETMANN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Bilgiç
ERTÜRK
|
|
|
Av. Gönül
ALKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru bir bankaya el konulması sürecine ilişkin yargılama
yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu Frankfurt Menkul Kıymetler Borsası aracılığıyla
-başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- 3.951 adet Demirbank
T.A.Ş. (Banka) hissesi satın almıştır.
A. Bankaya El Konulması
Süreci
7. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 6/12/2000
tarihinde, zararının öz kaynaklarını aştığı gerekçesiyle Bankanın temettü hariç
ortaklık hakları ile yönetiminin ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna (TMSF veya Fon) devredilmesine karar vermiştir.
8. TMSF 24/1/2001 tarihinde BDDK'ya gönderdiği bir yazı ile
meydana gelebilecek gecikmelerin büyük zarara yol açabileceği gerekçesiyle
Banka için ayrı ve hızlı bir satış yönteminin belirlenmesi gerektiğini bildirmiştir.
BDDK 25/1/2001 tarihinde Bankayı satışa çıkarmıştır. Yürütülen müzakereler ve
alınan teklifler neticesinde Fon Yönetim Kurulu 19/9/2001 tarihinde, Banka
hisselerinin 350.000.000 Amerikan Doları bedelle H. Bankasına satılmasına karar
vermiştir.
9. Bu arada Bankanın hâkim ortağı olan C. Holding tarafından
Bankanın Fona devri işleminin iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesinde
(Daire) dava açılmıştır. Daire 3/6/2003 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Ancak bu kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu (İDDK) 18/6/2003 tarihinde hükmü bozmuş, karar düzeltme talebi de İDDK
tarafından 29/4/2004 tarihinde reddedilmiştir. Daire bozma kararı çerçevesinde
5/11/2004 tarihinde satışa hazırlık işlemlerini iptal etmiştir. Ayrıca TMSF
tarafından yapılan satış işlemi de Ankara 10. İdare Mahkemesince 21/4/2004
tarihinde iptal edilmiştir.
B. Başvurucunun Açtığı
İlk Dava
10. Başvurucu hisse senedi bedelinin tazmin edilmesi için 2002
yılının başında BDDK'dan talepte bulunmuştur. BDDK bu talebe cevap vermemiştir.
Başvurucu bunun üzerine talebinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle 28/5/2002 tarihinde Danıştay Onuncu Dairesinde dava açmıştır.
11. Daire 24/6/2003 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, BDDK kararının hukuka uygun olduğunun Dairenin 3/6/2003
tarihli kararı ile ortaya konulduğuna vurgu yapılmıştır.
12. Başvurucu kararı temyiz etmiş, İDDK 21/10/2004 tarihinde,
hükme esas alınan kararın temyiz edilmesi üzerine bozulduğuna dikkat çekerek
yeniden bir karar verilmesi gerektiğini belirtmiş ve hükmü bozmuştur. Bozma
kararına karşı davalı idare tarafından yapılan karar düzeltme istemi İDDK
tarafından 26/5/2005 tarihinde reddedilmiştir.
13. Danıştay daireleri arasındaki iş bölümü değişikliği sonrası
dosyanın gönderildiği Danıştay Onüçüncü Dairesi
19/9/2005 tarihinde, görevsizlik kararı vererek dosyanın görevli ve yetkili Ankara
İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
14. Yargılamaya Ankara 8. İdare Mahkemesinde devam edilmiş ve
28/12/2005 tarihinde davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
15. Başvurucunun temyiz ettiği karar Danıştay Onüçüncü Dairesi tarafından 15/6/2007 tarihinde onanmıştır.
Onama kararının gerekçesinde 31/1/2001 tarihinde İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası (İMKB) tarafından Bankanın hisse senetlerinin borsa kaydından
çıkarılarak tahtanın kapatıldığı belirtilerek başvurucunun bu hususu aynı
tarihte öğrendiği kabul edilmiştir. Daire bu tarih esas alındığında davanın
süresinde açılmadığını vurgulamıştır.
C. Başvurucunun Açtığı
İkinci Dava
16. Başvurucu 10/5/2006 tarihinde BDDK'ya ve 11/5/2006 tarihinde
TMSF'ye başvurarak; Bankanın Fona devrine ve satışına
yönelik kararların iptaline dair yargı kararlarının kesinleşmesi nedeniyle
hissedarlık statüsüne ilişkin haklarının sağlanmasını, hisselerinin iade
edilmesini, bunun mümkün olmaması hâlinde ise haklarının tazmin edilmesini
talep etmiştir.
17. Başvurucunun talepleri BDDK tarafından 9/7/2006 tarihinde
zımnen, TMSF tarafından ise 6/7/2006 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen bir
yazı ile reddedilmiştir.
18. Başvurucu bunun üzerine BDDK ve TMSF aleyhine Ankara 12.
İdare Mahkemesinde dava açmış, ancak 26/9/2006 tarihinde, her iki davalı için
ayrı ayrı dava açılması gerektiği belirtilerek dilekçe reddedilmiştir.
19. Başvurucu TMSF aleyhine İstanbul 5. İdare Mahkemesinde
(Mahkeme) 27/4/2007 tarihinde dava açmıştır. Mahkeme 28/12/2007 tarihinde
davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ettiği
karar Onüçüncü Daire tarafından 4/2/2009 tarihinde
onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairece 30/9/2009
tarihinde reddedilmiştir.
D. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Başvuru Süreci
20. Başvurucu 4/3/2008 tarihinde, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM)
başvurmuştur.
21. AİHM konu hakkında daha önce verdiği Reisner/Türkiye (B. No: 46815/99, 21/7/2015) tarihli karara atıfla
başvurucu ve diğer 840 başvurucunun mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğine karar vermiştir (Fellner ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 13312/08..., 10/10/2017).
22. AİHM mülkiyet hakkı yönünden yaptığı değerlendirmede,
Bankanın devir ve satışını hukuka aykırı ilan eden yargı kararlarının, iptal
davalarına taraf olup olmadıklarına bakılmaksızın hem hâkim hissedarlar hem de
küçük hissedarlar için sonuçları olduğunu belirtmiştir. AİHM'e
göre hisselerinin sayısı ne kadar küçük olursa olsun, başvurucuların maddi
zarara uğradıkları açık olup kamu makamları, daha sonra Danıştay tarafından
hukuka aykırı ilan edilen kanun dışı idari işlemlerden kaynaklandığı açık olan
zararı tazmin etme yükümlülüğü altındadır. AİHM; başvurucuların hisselerinin,
hukuka aykırı müdahale temelinde ellerinden alınmış olmasına rağmen
başvuruculara kayıpları için herhangi bir tazminat ödenmediğini ve bireysel
anlamda orantısız bir yük altına girmek zorunda bırakıldıklarını vurgulamıştır
(Fellner ve diğerleri/Türkiye, §§ 31-35).
23. AİHM, adil yargılanma hakkı yönünden de Bankanın satışı
nedeniyle başvurucunun hisselerinin iade edilmesinin imkânsız hâle geldiğini
belirtmiştir. AİHM, yapılan satış sözleşmesinin 24/2/2006 tarihli nihai kararla
iptal edildiğini ve o tarihten önce başvurucunun tazminat talebinde bulunmasını
beklemenin makul olmadığını gözönünde bulundurarak,
yerel mahkemenin kanuni süreye ilişkin katı yorumunun davanın esasının
bütünüyle incelenmesine engel olduğuna ve başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının özüne zarar verdiğine karar vermiştir (Fellner ve diğerleri/Türkiye, §§ 39-42).
24. AİHM giderim yönünden ise Reisner/Türkiye ([A.T.], B. No: 46815/09, 1/12/2016) kararına
atıfla en uygun adil tazminin, başvuruculara maddi tazminat ödenmesi ile
olacağını ve başvurucunun maddi kaybının belirlenmesi için Bankanın devrinden
bir gün önce, yani 5/12/2000 tarihinde Bankanın bir hissesinin ortalama piyasa
değerinin dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, İMKB'ye göre
5/12/2000 tarihinde Bankanın bir hissesinin ortalama değerinin 756 eski Türk
Lirası olduğu ve bir Alman senedinin 500 Türk hissesine tekabül ettiğini
kaydederek enflasyona göre güncellenip geçerli kura göre Avroya dönüştürülmek
üzere her başvurucuya Bankada sahip olduğu hisse sayısının 756 eski Türk Lirası
ile çarpımını esas alan bir adil tazmin miktarının ödenmesine karar vermiştir.
Buna göre karara ekli listede başvurucuya 2.909,84 Avro maddi tazminat ödenmesi
öngörülmüştür. AİHM'e başvuru yapan bütün
başvuruculara ödenecek toplam maddi tazminat tutarı ise 9.679.799,26 Avro
olarak belirlenmiştir (Fellner ve diğerleri/Türkiye, §§ 47, 48 ve ekli
liste)
E. Yargılamanın
Yenilenmesi Süreci
25. Başvurucu 25/1/2018 tarihinde İstanbul 5. İdare
Mahkemesinden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu önceki
kararın kaldırılmasını, yargılama giderlerinin iade edilmesini ve başvurucu
yararına vekâlet ücretine hükmedilerek karşı taraf yararına hükmedilen vekâlet
ücretinin kaldırılmasını talep etmiştir.
26. Mahkeme 20/4/2018 tarihinde yargılamanın yenilenmesi
talebini kabul etmiş, 28/12/2007 tarihli kararını kaldırmış ve AİHM tarafından
tazminata hükmedildiği için konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer
olmadığına karar vermiştir. Mahkeme harç ve posta giderlerinden oluşan 282,70
TL tutarındaki yargılama gideri ile 1.090 TL tutarındaki vekâlet ücretinin de
davalı idareden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
27. Taraflar, karara karşı istinaf talebinde bulunmuşlardır.
İstinaf talebini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava
Dairesi 31/10/2018 tarihinde başvurucunun istinaf talebini reddetmiş, davalı
idarenin istinaf talebini ise kısmen kabul etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi
istinaf talebine konu kararı kaldırmış, davanın 12.621,43 TL'nin tazmini
istemine ait bölümü yönünden karar verilmesine yer olmadığına, 10.725,38 TL
maddi tazminat istemine ait bölümü yönünden ise reddine karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca 258,30 TL tutarındaki yargılama giderinden 129,15 TL ile 1.090
TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak başvurucuya ödenmesine; 129,15
TL tutarındaki yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına; davalının
yaptığı 14 TL yargılama gideri ile 1.090 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise
başvurucudan alınarak davalı idareye ödenmesine karar vermiştir.
28. Kararın gerekçesinde, AİHM tarafından hükmedilen tazminat
tutarının başvurucunun gerçek zararını ifade ettiği ve davanın hükmedilen bu
tazminat kadar kısmının konusuz kaldığı belirtilmiştir. Buna göre yargılamanın
yenilenmesi sebebini oluşturan AİHM kararıyla başvurucu lehine hükmedilen maddi
tazminat tutarının bu davada başvurucunun haklı çıktığı kısım olarak kabulü, bu
miktarı aşan kısım yönünden ise davanın reddi gerektiği açıklanmıştır. Bölge
İdare Mahkemesine göre bu sebeple yargılama giderlerinin tümünden davalı
idarenin sorumlu tutulması isabetli değildir. Kararda ayrıca avukatlık
ücretinin de maktu olarak belirlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Karar kesin
olarak verilmiştir.
29. Nihai karar başvurucu vekiline 7/1/2019 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
30. Başvurucu 5/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, AİHM tarafından verilen ihlal kararı üzerine yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduğunu belirterek söz konusu davanın makul sürede
sonuçlanmadığından yakınmıştır. Başvurucu yargılamanın makul bir sürede
sonuçlanmaması nedeniyle yenilenen davada yargılama gideri olarak daha önce
ödediği paranın kendisine değer kaybına uğratılarak ödendiğini, bu sebeple uzun
süren yargılama sonucu oluşan zararının bütünüyle karşılanmadığını
belirtmiştir. Başvurucu davanın makul bir sürede sonuçlanması hâlinde çok fazla
büyümeyecek bu farkın elkoyma tarihinden itibaren
geçen on altı yıl zarfında yaklaşık yedi katına ulaştığını ifade etmiştir.
Başvurucu sonuç olarak etkili başvuru hakkı ile makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun dava veya benzeri başvuru yoluna
başvurmasını engelleyen bir durumunun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu yargılamanın makul sürede sonuçlanmamasına bağlı olarak uğradığını
ileri sürdüğü değer kaybı iddialarını ise başvuru formu incelendiğinde makul
sürede yargılanma hakkı dışındaki bir temel hak ve hürriyet kapsamında da dile
getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiaları yalnızca makul sürede
yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
34. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013).
35. Başvuru konusu olayda başvurucu, yargılamanın
yenilenmesinden sonraki süreci de dâhil ederek yargılamanın yaklaşık on altı
yıl sürdüğünü ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi daha önce yargılamanın
yenilenmesi talebine konu asıl davanın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona erdiği hâllerde
yargılamanın bu kısmının yargılama süresine dâhil edilmesinin mümkün olmadığını
açıklamıştır (Mustafa Tuncay Kantarcı,
B. No: 2013/7394, 6/4/2016, § 26).
36. Somut başvuruda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. Buna göre başvurucu AİHM kararı üzerine yargılamanın
yenilendiği asıl dava yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddiasıyla AİHM'e başvurmadığı gibi bu davanın nihai
olarak 23/9/2012 tarihinden önce sona erdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
yargılamanın yenilenmesine yönelik davanın ayrı incelenmesi gerekir. Bu
çerçevede incelendiğinde ise başvurucunun 25/1/2018 tarihinde yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduğu ve bu sürecin Bölge İdare Mahkemesinin kesin
olarak verdiği 31/10/2018 tarihli karar ile sonuçlandığı görülmektedir.
37. Bu durumda söz konusu yargılama süreci incelendiğinde;
davanın, iki dereceli bir
yargılama sisteminde toplam 9 ay sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate
alındığında başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.