logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Orhan Altınışık ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası [1.B.], B. No: 2019/37927, 30/4/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORHAN ALTINIŞIK VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/37927)

 

Karar Tarihi: 30/4/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucular

:

1. Orhan ALTINIŞIK

 

 

2. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası

Başvurucular Vekili

:

Av. Bedia BORAN BULUT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Mardin'in Midyat ilçesinde bir lisede öğretmen olarak görev yapmaktadır. Başvurucu ayrıca Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.

3. Somut olaya konu sosyal medya (Facebook) paylaşımları, 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye'nin doğusunda ve güneydoğusunda terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirilen ve hendek olayları olarak da bilinen terör eylemlerine karşı yürütülen operasyonlar sırasında yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi, Ayşe Çelik (B. No: 2017/36722, 9/5/2019, §§ 10-13) kararında hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisini şu şekilde vermiştir:

"10. Türkiye'de uzun süredir devam eden, PKK'nın neden olduğu şiddetin ve terör olaylarının sona erdirilmesi amacıyla Hükûmet tarafından 2012 yılının sonlarından itibaren demokratik açılım adı verilen bir süreç başlatılmıştır. Çözüm süreci olarak da isimlendirilen ve yaklaşık üç yıl devam eden süreçte şiddet ve terör olayları önemli ölçüde azalmıştır. Güvenlik güçlerinin daha sonra yayımlanan raporlarına bakılırsa bu dönemde PKK terör örgütü bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapmış, 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet bu kez şehirlerde baş göstermiştir.

11. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi; Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş ve buralara patlayıcılar yerleştirilerek bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Yaklaşık on ay süren şiddet olayları daha sonra hendek olayları olarak isimlendirilmiştir. Hendek operasyonları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen, başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlardır.

12. Güvenlik güçleri, anılan yerlere halkın giriş ve çıkışını engellemek isteyen terör örgütü mensuplarına operasyon düzenlemiş ve çatışmaya girmiştir. Bu operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır.

13. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaşanan kayıpların büyüklüğü konusunda 2016 yılının Mayıs ayında bazı resmî görevlilerin açıklamalarına göre en az 2.500 terörist öldürülmüş, 480 güvenlik görevlisi de şehit olmuş, ayrıca 4.000'in üzerinde güvenlik görevlisi de yaralanmıştır. Açık kaynaklarda yer alan, resmî olmayan ve doğrulanmamış bazı açıklamalara göre 100'ün üzerinde sivil hayatını kaybetmiş, 1.000'in üzerinde sivil ise yaralanmıştır. Buna ilave olarak en az 400 bin kişinin çatışma bölgelerinden başka bölgelere göç etmek zorunda kaldığı ileri sürülmüştür. Kesin rakamların yer aldığı resmî bir açıklama bulunmadığı gibi bu konuda güvenilir ve bağımsız herhangi bir rapor da Anayasa Mahkemesinin bilgisine sunulmamıştır."

4. Başvurucunun somut olaya konu Facebook paylaşımları şöyledir:

"-2/2/2016 tarihinde: 'Davutoğlu'nun Sur'a örneklediği Toledo kenti Franco faşizmine direnen Toledo halkı 1936' başlıklı habere yaptığı 'Ahh vatan diye Kanlı Tapınakta yaşayanlar' yorumlu paylaşımı,

-22/12/2015 tarihinde: 'DHKP-C üyesi olan bir şahsın fotoğrafının altına 'Bu kızı annesi, babası, abisi ile yaşadığı evde polis öldürdü' ibaresini de içeren 8 maddelik yazı paylaşımı,

-15/12/2015 tarihinde: 'MardinDargeçitKerboran ses ver' yazılı üzerinde sarı, kırmızı ve yeşil mumlar bulunan resimli paylaşımı,

-10/9/2015 tarihinde, 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Türkiye'nin Gazzesi Cizre abluka altında. 4 Eylülden beri sokağa çıkma yasağı var. Yiyecek sıkıntısı had safhada. Bugüne kadar en az 20 sivil katledildi. Yaşamını yitirenler toprağa verilemiyor. Kimi cenaze dondurucu buzdolaplarında bekletiliyor. Hastaneye ulaşmak büyük bir nimet. Cizre Türkiye'de ama Türkiye nerede' paylaşımı,

-10/9/2015 tarihinde: 'Burası Filistin değil, burası Cizre! Saray terörü bu bebeği yaralayıp annesini ve babasını katletti!! Lütfen bu zulmü herkese duyuralım' paylaşımı (M.A.A isimli HDP milletvekilinin paylaşımı)

-8/9/2015 tarihinde: 'Ya çatışmadan saatler sonra haberi olacak kadar aciz ya da maç bitimine kadar haberi gizleyecek kadar rezil bir hükumetle yönetiliyoruz!' paylaşımı"

5. Anılan paylaşımlar nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan savcılıkça iddianame düzenlenmesi ve bu durumun idareye bildirmesi üzerine başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu; ifadesinde paylaşımları kendisinin yaptığını kabul ederek Dilek Doğan paylaşımını o kişinin evinde öldürüldüğü için, Dargeçit, Cizre ve Roboski'ye ilişkin paylaşımlarını ise toplumsal ve insani duyarlılık için yaptığını belirtmiştir. Bunun yanında yirmi kişinin katledildiği ifadesini kimin katlettiğini bilmeksizin haberde gördüğü şekliyle paylaştığını ifade etmiştir. Son olarak geçmişte yine insani nedenlerle Rabia olayları ve Gazze'ye ilişkin paylaşımlarda bulunduğunu, soruşturmaya konu edilen paylaşımlarıyla herhangi bir örgütün veya siyasi yapının propagandasını yapmadığını beyan etmiştir.

6. Soruşturma sonucunda başvurucunun kamu güvenliğini sağlamak ve terörle mücadele etmek amacıyla görev yapan güvenlik kuvvetlerini yerdiğine, terörü ve teröristleri övdüğüne, sosyal medyada fotoğraf, yazı ve haberleri paylaşarak terör faaliyetlerini desteklediğine, terörle mücadele eden güvenlik kuvvetlerinin ve devletin karşısında tavır sergilediğine kanaat getirilmiştir. Buna göre başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlıkları itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı neviden disiplin cezaları verilir." hükmü kapsamında aynı maddenin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde yer alan "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

7. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme, paylaşımların terör örgütünü övdüğünü, örgütün fiillerini meşrulaştırdığını, örgütle mücadele eden kamu görevlilerinin faaliyetlerini haksız ve şiddet içerikli gösterdiğini belirterek paylaşımların düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf ve temyiz kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 30/10/2019 tarihinde öğrendikten sonra 20/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

10. Öte yandan adli yönden yapılan yargılama neticesinde başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği gerekçesiyle hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını karar verildiği görülmüştür.

II. DEĞERLENDİRME

A. Gerçek Kişi Başvurucu Yönünden

11. Başvurucu; paylaşımlarında geçen Dilek Doğan'ın DHKP-C üyesi olduğuna ilişkin kesin bir bilgi olmadığını, bu nedenle paylaşımının suç teşkil etmediğini, diğer paylaşımlarının ise diğer ilçelerde yaşananlara gösterdiği duyarlılıktan ibaret olduğunu, paylaşımlarının hiçbirinde örgüt adı geçmediği gibi örgütün şiddet yöntemlerini övme, teşvik etme veya meşru gösterme türünden bir fiil bulunmadığını belirterek paylaşımları nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amacı haiz olup olmadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, bu anlamda idare ve mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususları değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

12. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

15. Somut olaya başvurucu; sosyal medya paylaşımlarıyla terörü ve teröristleri övdüğü, terör faaliyetlerini desteklediği ve terörle mücadele eden güvenlik kuvvetlerinin ve devletin karşısında yer aldığı gerekçeleriyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır (bkz. §§ 5, 6). Yargılama sürecinde Mahkeme, soruşturma raporunda yapılan belirlemelere ve ulaşılan sonuca atıfta bulunarak paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. § 7).

16. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak -sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında- bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girerek bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır. Kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36).

17. Bununla birlikte kamu görevlileri yalnızca çalışma yaşamında değil çalışma düzeninin dışındaki özel yaşam alanlarında da bazı sınırlamalara tabidir (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63). Bu sınırlamaların temelini ise kamu görevlileri açısından geçerli olan Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevleri oluşturur. Bu kapsamda Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurların ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin olduğu belirtilmiştir. Söz konusu hükmün arkasında devletin kamu görevlilerinden özel bir güven ve sadakat bağlılığı ile kamu görevini yerine getirmelerini talep etme hususunda sahip olduğu meşru bir çıkarı bulunduğu düşüncesi yer almaktadır (Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 39).

18. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa'ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir. Bunun yanında somut olayda olduğu gibi kamu görevlisinin herhangi bir sendika üyesi veya yöneticisi olması da birer kamu görevlisi olarak Anayasa ve kanunlarca kendisine yüklenen sorumluluklarını azaltmaz yani sendikal bağlarının varlığı da Anayasa'ya sadakat ödevlerini sona erdirmez (Şah İsmail Harmancı, § 40). Ayrıca anılan ilişkinin bu kimselere tabi oldukları statü hukukunun getirdiği sorumluluk ve sınırlamaların dışında bağımsız, alternatif veya ikame bir kimlik kazandırmayacağı da hatırlanmalıdır (İdris Gürkan, B. No: 2018/24432, 7/6/2023, §§ 17-24). Bu anlamda başvurucunun bir kamu görevlisi olarak mevzuat tarafından kendisine verilen görevlerin dışındaki söz, fiil ve davranışları bakımından da Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevlerinin devam ettiği açık olup sendika üyesi olması anılan ödevler üzerinde herhangi bir azaltıcı etki göstermez.

19. Somut olaya konu paylaşımların hendek olaylarının yaşandığı yerlerden olan Dargeçit ve Cizre ilçelerine yöneldiği, bilhassa Cizre'de yapılan terör operasyonlarını hedef aldığı görülmüştür. Bu anlamda yapılan düşünce açıklamalarının ilkesel olarak toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğunu ve ülke sorunlarıyla ilgilenme kapsamında kaldığını kabul etmek gerekir. Ancak devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği, tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı hususlarının ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirileceği de hatırlanmalıdır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, § 34; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 26). Bu bağlamda bir kamu görevlisi olan başvurucudan devletin terörle mücadele politikalarını eleştirirken daha dikkatli bir dil kullanması ve titiz davranması beklenir (Elif Güneysu, § 57; Gülhan Şimşek [GK], B. No: 2019/655, 28/3/2024, § 30).

20. Somut olayda başvurucu, devletin ve Sarayın (Cumhurbaşkanlığı) terörünün operasyonlarda sivil halkı katlettiğine, bir bebeği yaralayarak anne ve babasını öldürdüğüne, operasyonların açlığa sebebiyet verdiği gibi sağlık ve defin hizmetlerini de sekteye uğrattığına ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre başvurucunun on aya yakın bir süre ülkenin on bir şehrinde özerklik adı altında güvenlik güçlerine yönelik ateşli silahların ve patlayıcıların kullanıldığı, terör örgütünün binlerce silahlı üyesinin etkisiz hâle getirildiği, yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit olduğu, yüzü aşkın sivilin öldüğü, çok sayıda kişinin yaralandığı ve yüz binlerce insanın yaşadığı bölgeleri uzun süre terk etmek zorunda kaldığı terör eylemlerine karşı yürütülen güvenlik operasyonlarını devlet eliyle ve kasıtlı olarak operasyon bölgelerindeki sivillerin öldürülmesi olarak nitelendirdiği ve operasyonların terör örgütü yerine bölge halkına karşı yapılmış gibi göstermeye çalışarak herhangi bir temeli olmayan kendi vehim ve varsayımlarından ibaret görüşlerini toplumda yayma gayesinde olduğu anlaşılmıştır (bkz. §§ 3,4; benzer değerlendirmeler için bkz. Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, B. No: 2019/18481, 23/11/2022, § 35; Gülhan Şimşek, § 31).

21. Başvurucunun bir öğretmen olarak yürüttüğü hizmetin yöneldiği kesim olan çocuklar üzerinde gerek geleceklerinin şekillendirilmesi gerekse sağlıklı bir kişilik edinmeleri noktasında önemli bir rolü olduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan ülkemizde öğretmenlik mesleği toplum nezdinde diğer kamu görevlerinden farklı bir konumdadır. Bu bağlamda öğretmen yalnızca okul içinde çalışan bir kamu görevlisi olmanın ötesinde toplumu iyiye ve doğruya ulaştırma yolunda eylem ve söylemleri ile emsal teşkil eden ideal bireyi sembolize etmektedir. Bundan dolayı öğretmenler tarafından toplumsal meselelere ilişkin olarak yapılan ifade açıklamalarının herhangi bir vatandaş veya kamu görevlisine kıyasla toplumda daha fazla karşılık bulduğu unutulmamalıdır (Elif Güneysu, § 54; Cem Özaydın, § 42). Bununla birlikte öğretmenin tabi olduğu ödev ve yükümlülüklerin okulla sınırlı olmadığı, öğretmenin bir otorite figürü olmasından hareketle meslek hayatında tabi olduğu ödev ve yükümlülükleri belirli bir dereceye kadar okul dışında da devam ettirmesinin gerekli olduğu değerlendirilmiştir (Cem Özaydın, § 43; Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).

22. Elbette bir kamu görevlisi olarak öğretmenlerin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancak somut olayda görevi gereği eğitim ve öğretime ilişkin kamu hizmetinden sorumlu olan başvurucu, ülkenin belirli bir bölgesinde uzun süre devam eden vahim şiddet olaylarını yalnızca tek bir perspektiften, tereddüt barındırmayan, katı ve kesinlikle suçlayıcı bir dil kullanmak suretiyle açıklamalarını takipçileri ile paylaşmıştır. İdare ise yürütülen güvenlik operasyonlarını devlet eliyle ve kasıtlı olarak operasyon bölgelerindeki sivillerin öldürülmesi olarak nitelendiren, devlet yöneticilerini ve siyasetçileri suçlayan görüşleri yayan başvurucunun paylaşımlarını, bir kamu görevlisi olarak kendisinden beklenen özel bir güven ve tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı bulmuştur. Gerçekten de başvurucunun herkesin erişimine açık bir hesaptan yaptığı paylaşımlarının sıklığı dikkate alındığında paylaşımların spontane bir tepkinin sonucu olmadığı ve beraberinde birtakım riskleri getirdiği söylenebilir. Dolayısıyla başvurucunun paylaşımlarıyla -öğretmenlik mesleğinin etki alanı değerlendirildiğinde- başta öğrencileri olmak üzere ondan nesnel davranması beklentisi olan diğer kişiler üzerinde tek yanlı, uygunsuz ve şiddetli etkiler yaratmaya elverişli fikirlerin aşılanması tehlikesi yarattığı kabul edilmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, § 42; Gülhan Şimşek, § 33).

23. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, Mehmet Alanç ve diğerleri ([GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021) kararında kamu görevlilerinin terör propagandası karşısındaki yükümlülüklerini detaylı olarak değerlendirmiştir. Anılan kararda terör örgütünün övülmesi, desteklenmesi ya da yüceltilmesi ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmanın teşvik edilmesi arasında bir mesafe bulunmadığını, terörizm söz konusu olduğunda en alt kademedeki devlet memurundan işgal ettiği görevin ağırlığına ve Anayasa’ya sadakat ödevine uygun biçimde hareket etmesinin bekleneceğini, aksi takdirde oluşacak izlenimin ise devlet yetkililerini söz konusu devlet memurunun Anayasa'ya sadakatle bağlı kalıp kalmadığı, ulusal güvenliği tehdit edip etmediği ve demokratik hukuk devletine ileride tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönlerinden endişeye sevk edeceğini vurgulamıştır (Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 59-69).

24. Buna göre terör örgütünü hedef alan operasyonların aslında bölge halkına karşı yapıldığını ve operasyonlarda sivil halkın katledildiğini ileri süren başvurucunun olayların meydana geldiği tarihte hâlihazırda gergin ve kutuplaşmış olan toplumda infial yaratılmasına ve şartların daha da ağırlaşmasına sebep olma ihtimali bulunduğundan şu hâlde bir kamu görevlisi olarak ulusal güvenlik yönünden yukarıda detaylı olarak açıklanan terör karşısındaki yükümlülüklerine uygun davrandığı da söylenemez.

25. Nihayetinde yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvurucunun bir kamu görevlisi olarak kendisine yüklenen Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevleri ile terör karşısındaki yükümlülüklerine aykırı davrandığı, yorumlarının öğrencileri üzerindeki potansiyel etkisi de (bkz. § 22) gözetildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne devlet memurluğundan çıkarma cezası üzerinden yapılan müdahalenin zorunlu olması nedeniyle orantısız olarak nitelendirilemeyeceği ve bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması nedeniyle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Tüzel Kişi Başvurucu Yönünden

27. Başvuru, münhasıran gerçek kişi başvurucuya uygulanan disiplin cezasına ilişkindir. Somut olayda başvurucu sendikaya herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bununla birlikte başvurucu, sendika tüzel kişiliğinin haklarını doğrudan etkileyen somut bir olgu ileri sürmemiştir. Dolayısıyla tüzel kişi başvurucunun ihlale konu edilen işlem nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği söylenemez. Buna göre başvurunun tüzel kişi başvurucu yönünden kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, §§ 39-47).

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerçek kişi başvurucu yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Tüzel kişi başvurucu yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Orhan Altınışık ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası [1.B.], B. No: 2019/37927, 30/4/2024, § …)
   
Başvuru Adı ORHAN ALTINIŞIK VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI
Başvuru No 2019/37927
Başvuru Tarihi 20/11/2019
Karar Tarihi 30/4/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Kamu görevlisi disiplin cezası Kişi Bakımından Yetkisizlik
İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi