TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET HÜSREV ALTAN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2019/38086)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Muzaffer KORKMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Hüsrev ALTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Figen ALBUGA
ÇALIKUŞU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünden
sonra verilen tutuklama kararının hukuki olmaması ile tutuklama kararı veren ve
bu karara karşı itirazı inceleyen ağır ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız
olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/11/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, kamuoyunca tanınan bir gazeteci ve
yazardır.
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke
genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. Bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başvurucunun da aralarında bulunduğu ve çoğunluğu gazeteci, yazar ve
akademisyen olan on yedi şüpheli hakkında FETÖ/PDY'nin medya yapılanmasıyla
bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucu, Başsavcılık tarafından 10/9/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aynı tarihte
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
14. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 22/9/2016 tarihinde
başvurucunun tutuklanması talebini reddetmiştir. Bununla birlikte Hâkimlik
başvurucunun adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir.
15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün Hâkimliğin
bu kararına itiraz etmiş ve başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama
emri düzenlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
16. Anılan talebin kabulü üzerine başvurucu 23/9/2016
tarihinde İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinde hazır edilmiş ve başvurucunun
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanmasına karar verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçlarını işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
18. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 3/5/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/127 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
19. Yargılama sonunda İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin
16/2/2018 tarihli kararıyla başvurucunun cebir ve şiddet kullanarak,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
mahkûmiyetine ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
20. Başvurucu mahkûmiyet kararına karşı istinaf kanun
yoluna başvurmuş ve istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza
Dairesinin 2/10/2018 tarihli kararıyla esastan reddedilmiştir.
21. Başvurucunun anılan kararı temyiz etmesi üzerine
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 5/7/2019 tarihinde mahkûmiyet hükmünün bozulmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... örgütün, anayasal düzene karşı
icra edeceği kalkışma öncesindeki sürece mutad siyasi muhalefet görüntüsü
vermeye çalışmak ve örgütün sempatizan sınıfını oluşturan geniş halk kitleleri
nazarında sözde meşruiyetini korumak amacına hizmet eder mahiyetteki,
gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi de mümkün olmayan sübut
bulan eylemlerinin, TCK'nın 314/3 ve 220/7 maddeleri delaletiyle 314/2.
maddesinde düzenlenen, hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı
terör örgütüne yardım etmek suçunu oluşturduğu, gözetilmeden suç vasfında
hataya düşülerek yazılı şekilde anayasayı ihlal suçundan mahkumiyetlerine karar
verilmesi... [bozmayı
gerektirmiştir.] "
22. Bozma ilamı sonrası başvurucu hakkındaki yargılama İstanbul
26. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2019/252 sayılı dosyasında devam etmiştir.
23. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 4/11/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 10 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm
edilmesine ve yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri
uygulanarak tahliyesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin adli kontrol
tedbirine ilişkin kısmı şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı suçun
niteliği, tutuklukta geçirmiş olduğu süre, tutuklamanın koruma tedbiri
mahiyetinde olması, tutuklama tedbiri ile öngörülen hukuki faydanın adli
kontrol tedbiri ile de sağlanabileceği hususunda Mahkememizde oluşan Kanaat
dikkate alınarak sanığın TAHLİYESİNE, salıverilmesi için bulunduğu yer cezaevi
müdürlüğüne yazı yazılmasına, 11-Sanığın CMK 109/3-a gereğince Yurt Dışına
Çıkışının yasaklanması suretiyle adli kontrol altına ALINMASINA...[karar verildi.]"
24. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 6/11/2019 tarihinde
tahliye kararına itiraz etmiştir. Söz konusu itiraz İstanbul 26. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından yerinde görülmeyerek incelenmesi amacıyla İstanbul 27.
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi
12/11/2019 tarihli kararı ile itirazı kabul etmiş ve başvurucunun tutuklanmasına
yönelik yakalama emri çıkartılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanığın sıfatı, tutuklu kaldığı
süre, haber üzerinden bir çok sempatizanı etkilemesi, aldığı ceza ve temyiz
sürecinde cezanın aleyhine ağırlaşma ihtimali, pişmanlık göstereceğine dair
beyanlarının olmaması bir kısım aynı suç ile ilgili hakkında adli işlemler
yapılan suç faillerinin yurt dışında firari olması ve ülkemiz aleyhine bir
takım aleyhe söylemler ve lobicilik faaliyetinde bulunmuş olmaları, suçun kaçma
şüphesi var sayılan katolog suçlardan olması, sanığın konumu sıfatı
eylemlerindeki yoğunluk, aldığı ceza miktarı, tutuklu kaldığı süre,
eylemlerinin uzun süreye yayılmış olması dikkate alınarak adli kontrol
tedbirlerinin harici davranışları da dikkate alınarak amaca hizmet etmediği, bu
nedenle İstanbul Cumhuriyet Savcısının sanık Ahmet Hüsrev ALTAN'ın tahliyesine
yönelik yapmış olduğu İTİRAZININ KABULÜNE... [karar verildi.]"
25. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi anılan karar
kapsamında hazır edilen başvurucunun ifadesini almış ve 13/11/2019 tarihinde
başvurucunun terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek
yardım etme suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı Silahlı
Terör Örgütünün İçindeki Hiyerarşik Yapıya Dahil Olmamakla Birlikte Örgüte
Bilerek ve İsteyerek Yardım Etme suçunun vasıf ve mahiyeti, mahkememizin
12/11/2019 tarih 2019/552 değişik iş sayılı karardaki gerekçeler almış olduğu
cezanın miktarı, hakkında verilen Anayasa Mahkemesi' nin ve Yargıtay 16. Ceza
dairesinin sübut ve tutukluluk durumu ile ilgili tespit ve değerlendirmeleri,
tutuklu kaldığı süre, terör suçu olması nedeni ile muhtemel infaz süresi, suçun
kaçma şüphesi var sayılan katalog suçlardan olması, tutuklama şartlarının devam
etmesi, şahsi ve diğer halleri, sanığın üzerine atılı yasa maddesinde öngörülen
cezaların alt ve üst sınırları, suçun sübutu halinde verilmesi muhtemel ceza
miktarı ve güvenlik tedbirleri gereğince tutuklamanın daha amaca uygun olduğu,
adli kontrol tedbirlerinin amaca hizmet etmeyeceği, şahsi ve özel halleri,
eylemlerinin yoğunluğu, suç vasfı ve delil durumu dikkate alınarak şu aşamada
adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, Anayasanın 13. maddesindeki
düzenlemede dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz
kalacağı, mahkememizin CMK 104/2. Maddesi gereğince şüpheli veya sanığın
tutukluluk halinin devamına veya salıverilmesine hakim ve mahkemece karar
verilebileceği bu kararlara itiraz edilebileceğinin belirtildiği, hükmün yasal
temyiz veya istinafa tabi olmak ile birlikte tahliyeye itiraz veya tutuklamaya
itiraz taleplerinin CMK 268. Maddesi gereğince itiraz mercileri tarafından
inceleneceği, aynı zamanda sanık hakkında TCK 309. Maddeden hüküm verildiği ve
suç vasfı değiştirilerek TCK'nun 314/2, 3713 Sayılı Yasa' nın 5. Maddesi
gereğince hüküm verildiği, alt ve üst sınırları içerisinde üst inceleme
mercileri tarafından cezanın miktarı yönünden değerlendirme yapılabileceği, bu
hususun aleyhe bozma yasağı içerisinde ve usuli kazanılmış hakkın içinde
değerlendirilemeyeceği, aleyhe itiraz durumunda bu hususunda temyiz ve istinaf
makamlarınca cezanın miktarı yönünden resen değerlendirileceği, bu nedenle
sanık müdafilerinin yersiz itirazlarının reddi ile sanığa verilen cezanın
miktarı ve yukarıda açıklanan gerekçeler ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu
kanaatine varılmakla CMK'nun 100 ve devamı maddeleri gereğince sanığın
TUTUKLANMASINA...
[karar verildi.]"
26. Başvurucu tarafından tutuklama kararına itiraz
edilmiş, itiraz mercii olan İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14/11/2019
tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...sanığa verilen ceza miktarı,
sanığın tutuklu kalmış olduğu ve hükmedilen cezanın muhtemel infaz süresi,
sanık hakkında isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde sayılı kaçma şüphesi var
sayılan katalog suçlardan olması, aynı suçtan yargılanan çok sayıda sanığın
yurt dışına kaçmış olması, sanık hakkında adli kontrol tedbirlerinin
uygulanmasının dava konusu ve sanık açısından yetersiz kalacağı anlaşıldığından
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13/11/2019 Tarih ve 2019/557 D.İş
sayılı tutuklama kararının usul ve yasaya uygun olduğu görülmekle sanık Ahmet
Hüsrev ALTAN müdafiinin tutuklama kararına yapmış olduğu itiraz ve tahliye
taleplerinin REDDİNE...
[karar verildi.]"
27. Başvurucu anılan kararı 14/11/2019 tarihinde
öğrendiğini ifade etmiştir.
28. Başvurucu 21/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Başvurucu, mahkûmiyet hükmüne karşı da istinaf kanun
yoluna başvurmuştur.
30. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi
6/1/2020 tarihli kararıyla hükme karşı yalnızca temyiz kanun yoluna
gidilebileceğini belirterek yargılama dosyasının ilgili Yargıtay ceza dairesine
gönderilmek üzere İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesine tevdiine karar vermiştir.
31. Bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla
yargılama temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
32. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin
(5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu madde ile 100 üncü madde
gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın
salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk
hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu
kararlara itiraz edilebilir."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar
başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.)
103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler
hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu
süre yedi gün olarak uygulanır. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma
dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
35. 5271 sayılı Kanun'un "Kanun yollarına
başvurma hakkı" kenar başlıklı 260. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına
karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını
almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır."
36. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz olunabilecek
kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun
gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
37. 5271 sayılı Kanun'un “İtiraz usulü ve inceleme
mercileri” kenar başlıklı 268. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve (3)
numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
"(2) Kararına itiraz edilen hâkim
veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en
çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) (c) Asliye ceza mahkemesi hâkimi
tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı
çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı
tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır
ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak
kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde
ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine
aittir."
38. 5271 sayılı Kanun'un “Karar” kenar başlıklı 271.
maddesi şöyledir:
"(1) Kanunda yazılı olan hâller
saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak,
gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci,
aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede
verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği
kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama
kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir. "
B. Uluslararası
Hukuk
39. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Kadri Enis
Berberoğlu, B. No: 2017/27793, 18/7/2018, §§ 35-37; Ç.Ö. [GK], B. No:
2014/5927, 19/7/2018, §§ 22-24.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
40. Mahkemenin 21/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucu; hapis cezasına mahkûm edildiğini ve adli
kontrol kararıyla tahliye edildiğini, ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
tahliye kararına yaptığı itirazın kabulü üzerine tutuklama tedbiri için gereken
şartların bulunmamasına rağmen tahliye sonrası yaptığı açıklamalara dayanılarak
tekrar tutuklandığını belirtmiştir. Başvurucu; İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının adli kontrol kararını içeren hükme karşı itiraz hakkının
bulunmadığını, ayrıca itiraz sürecinde görev alan ve üst kanun yolu mercii
sıfatı taşımayan diğer ağır ceza mahkemelerinin hakkında verilen hükmü ve buna
bağlı olarak adli kontrol kararının hukukiliğini denetleyerek tutuklama
tedbirine karar verme yetkisine sahip olmadıklarını ifade etmiş, belirtilen
nedenlerle Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19.
maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları ile ifade ve basın hürriyetlerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık görüşünde; mahkûmiyet kararının verildiği
tarihte başvurucunun suç isnadına bağlı tutulma hâlinin sona erdiği,
başvurucunun bu tarihten sonraki döneme ilişkin olarak hürriyetinden yoksun
kalmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasındaki bir suç isnadına
bağlı tutma değil aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
43. Bakanlık ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
adli kontrol kararına itiraz hakkının bulunduğu ve itiraz sürecinde görev alan
mahkemelerin yetkili olduğu görüşündedir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki açıklamalarını yineleyerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile
ifade ve basın hürriyetlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin özü, mahkûmiyet kararıyla
birlikte verilen adli kontrol kararına yapılan itirazın kabul edilerek
tutuklama tedbiri için gereken şartların gerçekleşmemesine rağmen hakkında
tutuklama kararı verilmesine yöneliktir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
adli kontrol kararını içeren hükme karşı başvurucunun itiraz hakkının
bulunmaması ve hakkında verilen adli kontrol kararını itiraz sürecinde görev
alan ağır ceza mahkemelerinin denetleyip tutuklamaya dair karar vermeye yetkili
olmamaları nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ve ifade
ile basın hürriyetlerinin ihlal edildiği iddiaları da aynı şekilde tutuklama
kararının hukuka aykırı olduğu iddiasına ilişkindir. Bu itibarla bu
kısımdaki iddiaların Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamındaki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir (Nail İlbey,
B. No: 2012/958, 16/7/2014, §§ 18-21; Turgut Ketken, B. No: 2012/1006, 16/7/2014,
§§ 18-21; Ökkeş Alp Kırıkkanat, B. No: 2012/1011, 16/7/2014, §§ 18-21; Gürkan
Yıldız, B. No: 2012/1100, 16/7/2014, §§ 18-21; Devrim Rehber, B. No:
2012/1284, 16/7/2014, §§ 18-21).
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya
konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda
gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar
sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
48. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence
altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca
verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik
tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir
Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
49. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay
Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
50. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal
iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi"
kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya
tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının
olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651,
16/2/2017, § 39; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
51. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte
Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi
hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir
(Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının
söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik
tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek
kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması
gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir
kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak
hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza
veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), §
40; Şaban Dal, § 32).
52. Diğer yandan suç isnadına bağlı tutulmanın başladığı
tarih, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih;
doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Suç isnadına bağlı
tutulmanın sona erdiği tarih ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da
ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmünün verildiği tarihtir (Murat Narman,
§ 66).
53. Buna göre bir kimse yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa ve hükümle birlikte tutukluluğun
devamına veya tutuklamaya karar verilmişse hüküm sonrasındaki tutulma hâlinin suç
isnadına değil mahkûmiyete bağlı tutma olarak kabulü gerekir.
Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyet
kararı verilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmekle ilk derece mahkemesince -henüz mahkûmiyet kararı kesinleşmemekle
birlikte- isnat olunan suçun işlendiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık
hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Bu durumdaki tutulmanın
da kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine dayalı olan suç isnadına
bağlı tutma niteliğinde olmadığı açıktır. Hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı veya tutuklama kararı sonrasındaki hürriyetten yoksun
kalmanın mahkûmiyete bağlı tutma olarak kabulü için mahkûmiyet kararının
kesinleşmesi de gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
33).
54. Somut olayda 10/9/2016 tarihinde gözaltına alınan ve
22/9/2016 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında 4/11/2019 tarihinde
mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte yurt dışına çıkış yasağı
şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanarak başvurucunun tahliyesine karar
verilmiştir. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının tahliye kararına itirazı
kabul edilmiş ve süreç sonunda başvurucu 13/11/2019 tarihinde tutuklanmıştır.
55. Buna göre başvurucunun suç isnadına bağlı tutulma
hâli, hakkında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmüyle birlikte tahliye
kararının verildiği 4/11/2019 tarihinde sona ermiştir. Başvurucunun bu tarihten
sonraki döneme ilişkin olarak -13/11/2019 tarihli kararla- hürriyetinden yoksun
kalması, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bir suç
isnadına bağlı tutma niteliğinde değil aynı maddenin ikinci fıkrası
kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma, bir diğer ifadeyle "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" niteliğindedir. Bu nitelikteki bir tutmayla ilgili olarak
yapılan bireysel başvuruda suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin
güvencelerin uygulanması mümkün değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmüyle birlikte tutukluluğun devamına karar verilen
bir olayda istinaf incelemesinin duruşmalı yapıldığı durumda dahi devam olunan
hürriyetten yoksun kılma hâlinin suç isnadına değil mahkûmiyete bağlı tutma
niteliğinde olduğunu belirtmiştir (Mehmet Şimşek, B. No: 2018/10953,
22/7/2020, §§ 55-66).
56. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı
bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip
gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bu kapsamda yapılan incelemede
başvurucunun mahkûmiyet kararını ve mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren
mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin
bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti
kısıtlayıcı ceza veya tedbirinin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının somut
olayda bulunup bulunmadığına bakılmalıdır (Ç.Ö., § 38).
57. Başvurucu; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının adli
kontrol kararını içeren hükme karşı itiraz hakkının bulunmadığını, ayrıca
itiraz sürecinde görev alan ve üst kanun yolu mercii sıfatı taşımayan diğer
ağır ceza mahkemelerinin hakkında verilen hükmü ve buna bağlı olarak adli
kontrol kararının hukukiliğini denetleyerek tutuklama tedbirine karar verme
yetkisine sahip olmadıklarını, tutuklanma sürecinin bu şekilde yetkisiz
makamlar tarafından başlatılıp nihayete erdirildiğini ifade ederek esasında
mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığını ileri
sürmektedir.
58. Bu kapsamda yapılan incelemede; İstanbul 26. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından başvurucu hakkında verilen hükmün hapis cezasına
mahkûmiyet ile başvurucunun adli kontrol altına alınarak tahliyesini içerdiği,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5271 sayılı Kanun'un 104.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 260. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
istinaden yapılan itirazın ise tahliye kararına ilişkin olduğu ve itiraz
sürecinin 5271 sayılı Kanun'un 267., 268. ve 271. maddelerinin ilgili
hükümlerine (bkz. §§ 32-38) uygun şekilde cereyan ederek nihayetinde
başvurucunun anılan hükümlerde işaret edilen mahkeme tarafından tutuklandığı,
aynı şekilde bu tedbire yönelik itirazın da kanuni yetkisi bulunan mahkeme
tarafından reddedildiği görülmektedir (bkz. § 26). Sonuç olarak başvurucunun tutuklanma
sürecinin yetkisiz makamlar tarafından başlatılıp neticelendirilmesi ve
böylelikle mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı
iddiasının dayanaktan yoksun olduğu değerlendirilmiştir.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin bir ihlalin bulunmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutuklama
Kararı Veren ve İtiraz İncelemesi Yapan Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve
Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
60. Başvurucu, tutuklama kararı veren ve bu karara karşı
itirazını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
61. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
2. Değerlendirme
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (bkz. § 46). Bu itibarla bu kısımdaki iddiaların
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir (Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 119-133).
63. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde, kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20).
64. Somut olayda başvurucu, başvuru formları ve
eklerinde, inceleme konusu ihlal iddiasına dair hiçbir belirleyici ya da ayırt
edici ifade kullanmamış ve iddiasını herhangi bir olgu veya olay belirtmeksizin
soyut olarak dile getirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiasıyla ilgili
deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklama kararı veren ve itiraz incelemesi yapan ağır
ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.